Dersim mi, Tunceli mi?

Gazeteci Müjgan Halis, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Independent Türkçe

CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın Seyid Rıza’nın idam yıldönümüyle ilgili yaptığı paylaşım ve Dersim Gazetesi’nin kentteki doğa mitingini gösteren görüntülü paylaşımını kendi hesabında paylaşması, özellikle CHP tabanından yükselen tepkilerle birlikte tam bir linç kampanyasına dönüştü. Sarıbal’ın parti içinden tasfiye edilmesini isteyenlerden “Dersim yok, Tunceli var” diye bağıranlara kadar geniş bir kesim adeta birbirini bastırmak için yarıştı. Yalnızca bir kelimeyi telaffuz eden bir milletvekiline yönelik bu sert tepki, Türkiye’de kimlik hafızasının hâlâ ne kadar baskılanabilir bir alan olarak görüldüğünü bir kez daha gösterdi.

Peki mevzu, gerçekten sadece bir kelimeyle ilgili mi?

“Dersim” sözcüğünün silinmesi girişimi ve hafıza

Osmanlı döneminde bölgenin resmi adı Dersim’di. 19. yüzyıldan itibaren sancak statüsünde olan bu coğrafya Hozat’tan yönetiliyordu ve devletin tüm kayıtlarında bu ad geçiyordu. Dersim hem halkın hem devletin ortak hafızasına kazınmıştı.

Cumhuriyet yönetimi, bölgeyi yeniden mühendislik sürecine sokarken yalnızca idari politikalarla değil, isim politikalarıyla da işe başladı. Çünkü yeni Cumhuriyet’e göre “Dersim”, “şekavetin (eşkıyalığın) ve Kürtlüğün merkeziydi” ve 1935 tarihli Tunceli Kanunu, Dersim’in adını silip yerine “Tunç gibi sağlam insanların yurdu” gibi masa başında üretilmiş bir isim koydu. Ancak halkın hafızası devletin haritalarından daha dirençli çıktı. Dersim adı da, kimliği de, anlamı da yaşadı.

Bu sahipleniş yalnızca kültürel bir aidiyetin devamı değildi. Dersim adının yaşatılması, 1937–38’de yaşanan büyük yıkımın, bombalanan köylerin, sürgün edilen ailelerin ve on binlerce insanın ölümünün unutturulmasına karşı bir direnişti. Modern Türkiye tarihinin en karanlık, en travmatik olaylarından biri olan Dersim 37-38 Harekatlarında on binlerce insan öldürüldü, aşiretler dağıtıldı, kız çocukları adeta bir ganimet gibi ailelerinden koparıldı, köyler boşaltıldı, bir toplumun bütün dokusu parçalandı.

Bu nedenle Dersim adının halk arasında yaşaması, sadece “bir yer adını korumak”tan ibaret değil; aynı zamanda katledilen on binlerin anısını, acısını, kaybını ve hakikatini sahiplenmekti. Devletin silmeye çalıştığı yalnızca bir kelime değil, o kelimenin taşıdığı bütün acı hafızaydı. Halk, adı yaşatarak hafızayı da yaşattı.  Özcesi; Dersim’i haritadan silenler, halkın hafızasından silemedi. Yıllar sonra katliamlardan sağ çıkanların anıları onlarca kitaba ve belgesele konu oldu.

Erdoğan’ın Dersim özrü ve CHP’nin aşamadığı eşik

2011’de dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın devlet adına Dersim için özür dilemesi, Türkiye siyasetinde az rastlanan bir adımdı. Siyasi motivasyonları tartışılabilir, eksik bulunabilir; ancak ortada yine de bir yüzleşme iradesi vardı. Bugün ise CHP’nin özellikle CHP tabanının ve kalemşörlerinin bu özrün bile gerisinde kalması, Dersim gerçeğini kabul etmekte dahi zorlanması, partinin kendi tarihî yüküyle hesaplaşmayı reddettiğinin en açık göstergesi. Dersim kelimesi hâlâ tedirgin eden, hâlâ tepki toplayan bir kelime. CHP, bırakın yüzleşmeyi, hâlâ tarihî bir adın telaffuzuna tahammül edemeyen bir çizginin içinde gidip geliyor.

CHP’nin kimlik krizi ve DEM seçmenine dair siyasal ikiyüzlülük

CHP’nin kimlik siyaseti konusundaki çelişkisi oldukça görünür. Dersim kelimesinin duyulmasına tahammül edemeyen bir taban ile demokratikleşme iddiası taşıyan bir yönetimin aynı parti içinde bulunması sürdürülemez bir gerilim yaratıyor. İşin en çarpıcı yanı ise şu: Parti, Dersim kimliğine tahammül edemezken, aynı kimlikten oy almaktan hiç rahatsızlık duymuyor.

23 Mart 2019 seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’nun çok övündüğü 806 bin oy farkının önemli bir bölümü DEM Parti seçmeninden gelmişti. Aynı durum 2024 yerel seçimlerinde de tekrarlandı. İstanbul, Adana, Mersin, Antalya gibi kritik şehirler DEM seçmeninin desteği olmadan kazanılamazdı. Ancak seçim biter bitmez bu gerçek unutuldu; kimlik talepleri gündeme gelince siyaset bir anda sağırlığa büründü. Dersim kelimesi telaffuz edildiğinde parti içinden yükselen kriz, bu ikiyüzlülüğün en somut göstergesi. Her ne kadar “Kent Uzlaşısı” siyasal operasyonların konusu olsa da, DEM Parti de tabanı da verdikleri oyların karşılığını yerel yönetimlerde de siyaset kurumunun bizzat içinde de al(a)madığını iyi biliyor.

Artık yeni bir adımın zamanı

"Dersim-Tunceli" tartışması, Türkiye’nin hâlâ kendi tarihî yükleriyle yüzleşmeye hazır olmadığını ama aynı zamanda inkârın artık sürdürülebilir olmadığını da gösteriyor. Dersim adı yalnızca bir yer adı değil; bu ülkenin kendi gerçekliğiyle barışmış olup olmadığını ölçen bir turnusol kâğıdı. Bu noktada, siyaset üstü bir öneri olarak şunu söylemek gerekir: 2011’de atılan özür adımını aşmanın zamanı gelmiştir.

Devletin Dersim konusunda daha cesur, daha kapsamlı ve daha bağlayıcı bir yüzleşme hamlesi yapması, artık ertelenemeyecek bir ihtiyaçtır. Yer adlarının iadesinden arşivlerin tamamen açılmasına, sembolik özrün ötesine geçecek bir demokratikleşme adımı atılmalıdır.

CHP kendi geçmişinin gölgesinde sıkışmaya devam ederken, hükümetin 2011’deki yüzleşme eşiğini daha ileri taşıyacak bir adım atması, Türkiye’nin barış ve demokrasi yolculuğu açısından tarihî öneme sahip olacaktır. Dersim gerçeğini kabul etmek, bu ülkenin geleceğini demokratikleştirmek demektir.

Bugün Dersim halkı kendi kentine Dersim derken, o kenti hayatında bir kez bile görmemiş insanların sosyal medyadan “Orası Tunceli!” diye parmak sallaması, üstelik bunu Sabiha Gökçen ve bombalanmış köy fotoğraflarıyla süslemesi tesadüf değil. Bu tavrın adı olsa olsa 88 yıllık Dersim nefretinin hâlâ canlı olduğunun, faşizmin zihne ektiği tohumların hâlâ yemyeşil durduğunun kanıtı. Bir halk kendi adını sahiplenir; onu reddetme hakkını kendinde görenler ise inkârın bugünkü devamcılarıdır. Tam da bu nedenle, yer adlarının geri verilmesi, Türkiye’de gerçek bir demokratikleşme sürecinin, gerçek bir barış sürecinin ayrılmaz bir parçası olmalıdır.

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU