Yükseköğretimde kalite güvencesi, yalnızca teknik bir süreç ya da yönetsel bir zorunluluk değildir; aynı zamanda bilgi üretimiyle toplumsal sorumluluk arasındaki derin ilişkinin yeniden inşasıdır.
Bu kavram, modern üniversitenin varlık gerekçesini dönüştüren ve kurumsal gelişimi sürekli kılmaya yönelik bir zihniyet değişimini beraberinde getiriyor.
Her ne kadar "kalite" kavramı özünde bağlama göre değişen, zamana ve kültüre duyarlı bir içerik taşısa da, yükseköğretim bağlamında kalite güvencesi; akademik performansın ölçülmesi, kurumsal işleyişin şeffaflaştırılması ve paydaş beklentilerinin dengelenmesi gibi çok katmanlı süreçleri kapsıyor.
Kalite güvencesi sistemleri, özellikle 1980'li yıllardan itibaren küresel ölçekte üniversite sistemlerinin kitleselleşmesi ve çeşitlenmesiyle birlikte bir gereklilik hâlini aldı.
Toplumsal meşruiyetini korumak ve kamu kaynaklarını etkin kullanmak durumunda olan üniversiteler, hesap verebilirlik ilkesine dayalı daha şeffaf, izlenebilir ve geliştirilebilir yapılar kurmaya yöneldi.
Bu süreçte kalite güvencesi, yalnızca dış değerlendirme mekanizmalarının değil, kurum içi refleksiyonun da merkezine yerleşti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kalite güvencesi anlayışının kuramsal arka planında Total Quality Management (TQM), sürekli iyileştirme (Kaizen), Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı (EFQM) gibi endüstri temelli modellerin etkisi olmakla birlikte, üniversitelerin özgün yapısı bu modellerin birebir aktarımına değil, yeniden yorumlanmasına imkân tanıdı.
Bu çerçevede, akademik özgürlük ile hesap verebilirlik arasında kurulması gereken denge, kalite güvencesinin yalnızca nicel değil, aynı zamanda etik ve kültürel bir mesele olduğuna işaret ediyor.
Kalite güvencesi uygulamaları, üniversitelerde yeni bir kültürel farkındalık yaratmakta; öz değerlendirme, öğrenci geri bildirimi, performans izleme ve dış değerlendirme gibi araçlar sayesinde kurumsal hafızayı güçlendiriyor.
Bu noktada kalite, bir hedef değil; sürekli yeniden tanımlanan, gelişen ve kurumsallaşan bir yolculuk olarak ele alınmalı.
Her kurum kendi tarihsel bağlamı, akademik profili ve toplumsal rolü doğrultusunda bu yolculuğu özgün bir biçimde yürütmek durumunda.
Türkiye'de yükseköğretim kalite süreçlerinin tarihçesi
Türkiye'de yükseköğretimde kalite güvencesine yönelik ilk arayışlar, küresel eğilimlerle eş zamanlı olarak 1990'lı yılların sonlarında dile getirilse de, bu kavramın kurumsal yapılara dönüşmesi 2000'li yıllarda ivme kazandı.
Bu sürecin temelinde, yükseköğretimin küreselleşmesi, öğrenci sayılarındaki artış, üniversitelerin çeşitlenmesi ve kamu kaynaklarının daha etkin kullanılmasına duyulan ihtiyaç bulunuyor.
Ancak daha da önemlisi, bu dönemde Türkiye, Avrupa Yükseköğretim Alanı'na entegre olma iradesini net bir şekilde ortaya koydu.
2001 yılında Bologna Süreci'ne resmî katılımla birlikte, Türkiye yükseköğretimi için yeni bir dönem başladı.
Öğrenci merkezli öğrenme, öğrenim çıktılarına dayalı program tasarımı, öğrenme kazanımlarının ölçülmesi ve şeffaf diploma ekleri gibi uygulamalar, sadece teknik düzenlemeler değil, aynı zamanda yükseköğretim kurumlarının yönetsel ve pedagojik kültüründe bir paradigma değişikliğini zorunlu kıldı.
Bu bağlamda kalite güvencesi, Avrupa ile uyumun ve içsel gelişimin kesişim noktasında konumlandı.
2005 yılında Yükseköğretim Kurulu (YÖK) bünyesinde oluşturulan Kalite Geliştirme Komisyonu, kalite güvence süreçlerinin ilk kurumsal zeminini teşkil etti.
Ardından 2015 yılında çıkarılan "Yükseköğretim Kalite Güvencesi Yönetmeliği" ile birlikte, Türkiye yükseköğretim sisteminde dış değerlendirme süreçleri resmî olarak başladı ve kalite güvencesi yasal bir statüye kavuştu.
Bu, üniversitelerin dış değerlendirilmeye tabi tutulduğu ve kendi iç kalite güvence sistemlerini kurmakla yükümlü kılındığı yeni bir dönem.
Bu gelişmelerin doğal bir uzantısı olarak, 2017 yılında Yükseköğretim Kalite Kurulu (YÖKAK) kuruldu; 2019 yılında ise bu kurul, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile bağımsız ve kamu tüzel kişiliğine sahip bir kurum hâline geldi.
Bu dönüşüm, yükseköğretimde kalite güvencesinin artık sistemik, kalıcı ve kurumsallaşmış bir çerçevede yürütüldüğünü göstermesi açısından son derece önemli.
YÖKAK'ın bağımsız yapısı, değerlendirme süreçlerine olan güveni artırmakta ve üniversitelerin gelişimini yönlendirici nitelikte bir kurumsal rehberlik sunuyor.
Bugün gelinen noktada, Türkiye'de kalite güvencesi anlayışı yalnızca mevzuatla şekillenen bir zorunluluk değil, üniversiteler tarafından giderek daha fazla içselleştirilen bir gelişim stratejisine dönüştü.
Bu sürecin gerisinde hem ulusal düzeydeki reformist adımlar hem de üniversitelerin kendi kapasitelerini geliştirme yönündeki iradeleri bulunuyor.
Özellikle YÖKAK'ın rehber dokümanlar, eğitim programları, değerlendirme rehberlikleri ve dış değerlendirme ekiplerinin özenle belirlenmesi gibi uygulamaları, kalite güvencesi süreçlerinin sadece uygulayıcı değil, aynı zamanda öğretici bir boyuta taşındığını gösteriyor.
YÖKAK'ın yapısı, işlevi ve ilkesel yaklaşımı
Yükseköğretim Kalite Kurulu (YÖKAK), Türkiye yükseköğretim sisteminin kalite eksenli dönüşümünde merkezi bir rol üstlenen, anayasal ve yönetsel sınırların içinde kalarak kurumsal gelişimi teşvik eden öncü bir yapıdır.
Bu kurum Türkiye'nin yükseköğretim sisteminde kaliteyi kurumsallaştırma kararlılığının açık bir göstergesidir.
Kurulun organizasyonel yapısı, farklı paydaşların temsil edildiği çoğulcu bir çerçeveye sahip.
Akademik camianın deneyimli temsilcileri, sektör temsilcileri ve öğrenci üyelerden oluşan kurul yapısı, yükseköğretimde kalite kavramının çok boyutlu doğasına uygun şekilde tasarlandı.
Bu çeşitlilik, alınan kararların yalnızca teknik uzmanlıkla değil; aynı zamanda toplumsal ihtiyaçlar, öğrenci beklentileri ve sektörel dinamiklerle birlikte şekillenmesini sağlar.
Bu yönüyle YÖKAK, bürokratik bir değerlendirme kurumu olmaktan öte; yükseköğretim sisteminin tüm bileşenlerini dinleyen, analiz eden ve birlikte yol alan bir kurumsal aklı temsil eder.
YÖKAK'ın temel işlevleri arasında kurumsal dış değerlendirme, kurumsal akreditasyon, kalite güvencesi sistemlerinin izlenmesi, rehber dokümanların hazırlanması, eğiticilerin eğitimi programları ve kalite kültürünün yaygınlaştırılması gibi başlıklar yer alır.
Bu işlevler, birbirini tamamlayan ve sürekli iyileştirme döngüsünü besleyen bir bütünlük içinde.
YÖKAK'ın yalnızca değerlendiren değil, rehberlik eden ve kapasite geliştirmeye katkı sunan yapısı, onu klasik akreditasyon anlayışının ötesine taşıyan en temel özelliktir.
Kurulun çalışmalarında benimsediği temel ilkelerden biri, şeffaflık ve hesap verebilirliktir.
Tüm değerlendirme süreçleri, kamuya açık kriterler ve yöntemlerle yürütülür; her kurumun kendi bağlamsal özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilir.
Bu bağlamda, "bir örnekleme" değil, "kurumsal özgünlüğe saygı" anlayışı ön plandadır.
Ayrıca, iç kalite güvence sistemlerinin işlerliğine büyük önem verilmekte; üniversitelerin kendi öz değerlendirme raporları sürecin temel referans noktası hâline getirilir.
YÖKAK, yalnızca üniversiteleri değerlendirmekle kalmaz; aynı zamanda Türkiye'de akreditasyon yetkisi bulunan kurumları da yetkilendirme ve izleme sorumluluğuna sahip.
Böylece kalite güvencesi sisteminin dikey değil, yatay bir yapılanmayla; merkeziyetçi değil, çoğulcu bir anlayışla ilerlemesi hedefleniyor.
Bu durum, Türkiye'nin kalite sisteminde sadece kamusal otoritenin değil, sivil ve mesleki yapılarla birlikte yürüyen dengeli bir model benimsediğini gösterir.
Kalite güvencesinin akademik hayata yansımaları
Yükseköğretim kurumlarında kalite güvencesi uygulamaları, zamanla yalnızca yönetsel ve idari süreçleri değil, akademik hayatın temel yapı taşlarını da etkilemeye başladı.
Bu dönüşüm, birçok üniversitede öğretim kalitesinden araştırma yönetimine, öğrenci katılımından yönetişim anlayışına kadar geniş bir alanda kurumsal farkındalık yarattı, içsel bir gelişim kültürünün temellerini attı.
Kalite güvencesi böylece, dışsal bir denetleme aracı olmanın ötesine geçerek akademik yaşamın doğal ve gerekli bir parçası hâline geldi.
Öncelikle, üniversitelerde iç kalite güvence sistemlerinin kurulması, kurumların kendi performanslarını sistematik biçimde izleyebilmesine ve değerlendirebilmesine olanak sağladı.
Her üniversitenin yılda en az bir kez hazırladığı Kurumsal İç Değerlendirme Raporu (KİDR), sadece formel bir yükümlülük değil; kurumsal belleğin oluşması, güçlü ve gelişmeye açık alanların objektif biçimde tespiti için önemli bir araç hâline geldi.
Bu raporlar aracılığıyla üniversiteler, kendi stratejik planlarıyla kalite süreçleri arasında tutarlı ve sürdürülebilir bir bağ kurma imkânı buldu.
Kalite güvencesi süreçlerinin akademik yaşamdaki bir diğer yansıması, öğretim faaliyetlerinin niteliğine ilişkin artan duyarlılıktır.
Program yeterliliklerinin açık tanımlanması, ders öğrenme çıktılarının belirlenmesi ve ölçme-değerlendirme araçlarının şeffaflaştırılması gibi uygulamalar, öğretim elemanlarının pedagojik farkındalığını artırdı; öğrencinin öğrenme sürecine etkin katılımını teşvik etti.
Artık öğretim, yalnızca bilgi aktarımı değil; öğrenme deneyiminin niteliğini artırmaya yönelik sürekli bir yeniden değerlendirme alanı olarak görülüyor.
Öğrenci katılımı, kalite güvencesinin belki de en dönüştürücü etkilerinden biri.
Özellikle öğrenci geri bildirim anketlerinin sistematik biçimde değerlendirilmesi, öğrenci temsilcilerinin kalite komisyonlarında yer alması ve mezun geribildirimlerinin dikkate alınması, üniversitelerde yönetişim süreçlerine katılım kültürünün gelişmesini sağlıyor.
Bu durum, öğrenci merkezli eğitimin lafta kalan bir ideal değil; ölçülebilir, izlenebilir ve yönlendirilebilir bir politika olarak kurumsallaşmasına katkı sunuyor.
Akademik hayatın en temel ilkelerinden biri olan özerklik, kalite güvencesiyle çelişen değil; onu tamamlayan bir ilke olarak yeniden yorumlanmalı.
Çünkü kalite güvencesi, üniversitelerin kendi iç mekanizmalarıyla gelişmesini teşvik ederken, kurumsal sorumluluk ve hesap verebilirlik ilkeleriyle özerkliğin anlamını derinleştiriyo.
Bu açıdan bakıldığında, kalite güvencesi bir denetim değil; bir olgunlaşma aracıdır.
Uluslararasılaşma ve tanınırlık: YÖKAK'ın Avrupa ile uyumu
Yükseköğretim alanında uluslararasılaşma, günümüz üniversiteleri için yalnızca öğrenci ve akademisyen hareketliliğinden ibaret değil.
Aynı zamanda akademik programların tanınırlığı, kalite güvencesi sistemlerinin karşılıklı geçerliliği ve kurumsal yeterliliğin ulusötesi düzeyde teyidi anlamına gelir.
Bu bağlamda Türkiye'nin yükseköğretim sisteminde kalite güvencesinin kurumsallaşması, yalnızca içsel bir reform değil; aynı zamanda küresel ölçekte rekabet gücünü artırmaya yönelik stratejik bir hamledir.
YÖKAK bu sürecin merkezinde yer alıyor; Türkiye'nin Avrupa Yükseköğretim Alanı içindeki saygınlığını pekiştiren bir yapı olarak öne çıkıyor.
YÖKAK'ın 2020 yılında Avrupa Yükseköğretimde Kalite Güvence Birliği (ENQA) üyeliğine kabul edilmesi ve ardından Avrupa Kalite Güvence Kayıt Ajansı (EQAR) veri tabanına dahil edilmesi, uluslararasılaşma yönündeki en somut ve kritik adımlardan biridir.
Bu gelişme, Türkiye'de uygulanan kalite güvencesi sisteminin Avrupa'da tanınan standartlara uygun olduğunu tescilledi; Türk üniversitelerinin yurt dışı ortaklıklar, öğrenci değişim programları ve çift diploma anlaşmaları gibi süreçlerde itibarını önemli ölçüde artırdı.
Bu üyelikler yalnızca biçimsel birer kabul değil; aynı zamanda Türkiye'nin kalite güvencesi anlayışında sürekli gelişim ve dışa açıklık ilkesine bağlılığını gösteren güçlü taahhütlerdir.
ENQA üyeliği, düzenli dış değerlendirmelerden geçmeyi, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerini içselleştirmeyi ve kalite süreçlerini sürekli gözden geçirmeyi zorunlu kılıyor.
YÖKAK bu süreçlerde yalnızca bir kamu kurumu refleksiyle değil, kurumsal öğrenmeyi esas alan yenilikçi bir yaklaşımla hareket ediyor.
YÖKAK'ın Avrupa ile uyumu, sadece uluslararası ağlara üyelikle sınırlı değil.
Aynı zamanda Türk yükseköğretim kurumlarını da uluslararası kalite güvencesi normlarına hazırlayan ve bu doğrultuda kurumsal kapasitelerini güçlendiren rehberlik faaliyetleri yürütüyor.
Kurumlara yönelik yayınladığı öz değerlendirme rehberleri, akreditasyon kriterleri ve iyileştirme raporları bu bağlamda sadece ulusal değil, Avrupa ile senkronize bir kalite anlayışının yansımasıdır.
Türkiye'nin küresel akademik sistemle bütünleşme çabası, elbette yalnızca teknik standartların benimsenmesiyle sınırlı olamaz.
Asıl önemli olan, bu standartların Türk üniversitelerinin kendi tarihsel kimliği, toplumsal bağlamı ve bilim geleneğiyle uyumlu bir şekilde içselleştirilmesidir.
YÖKAK bu noktada bir denge kurmakta; yerli ve milli değerlere duyarlı, aynı zamanda uluslararası normlara açık bir kalite anlayışını teşvik ediyor.
Bu anlayış sayesinde Türkiye, uluslararasılaşma sürecinde edilgen bir izleyici değil; katkı sunan ve yön veren bir aktör olma yönünde ilerliyor.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish