Türkler ile Fransızların ilk münasebetleri Müslüman Doğu toplumuyla Hıristiyan Batı toplumu arasında gerçekleşen Haçlı Savaşlarına dayanır.
İkili anlamda Türk-Fransız ilişkilerinin temeliyse 16'ncı yüzyıl başlarına kadar uzanır.
Osmanlı ile Avrupalı devletlerin karşı karşıya geldiği 1396 Niğbolu Savaşı'nda (la Bataille de Nicopolis) Fransız güçleri de yer almaktaydı.
Bunların yanı sıra II. Bayezid döneminde Cem Sultan'ın Fransa'ya sığınması ve Fransızların Venedik-Osmanlı Savaşı'nda (1498-1502) Venediklileri desteklemesi gibi bir iki hadise dışında ilişkiler genelde olumlu yönde gelişmiştir. 1
1525'e kadar dolaylı olarak karşı karşıya gelen iki ülke arasındaki ilişkiler, bu tarihte I. François'nın Kanuni Sultan Süleyman'dan yardım istemesiyle resmiyet kazanır.
Fransa'nın askeri yardıma ihtiyaç duymadığı 16'ncı yüzyıl ortalarından Napolyon Bonarparte'ın 1798 Mısır Seferine kadarki dönem, birkaç diplomatik gerginlik haricinde barış ve dostlukla geçmiştir. 2
Tarihsel anlamdaki Türk-Fransız ilişkilerinden sonra Fransız devriminde öncü rol oynayan fikri yaklaşımlara ve devrimdeki en etkin grup olan Jakobenlere değinmek gerekir.
Fransız Devrimi, Jean-Jacques Rousseau ve en önemli eseri olan "Du Contrat Social" (Toplum Sözleşmesi) ile özdeşleşmiştir.
Bunun yanı sıra devrimcilerin ve özellikle Maximilien Robespierre'in (ö.1794) de dâhil olduğu Jakobenlerin şiddet eylemleri onun fikirsel etkisine atfedilmiştir.
Fransız Jakobenizmi, Devrimin ilk yıllarında etkin olmuş bir siyasal harekettir.
Kısa süren Jakoben dönemde demokratik ve halkçı bir cumhuriyet anlayışından ziyade, Robespierre ve Jakobenlerin despotizmini temsil eder.
Buna göre toplum, Rousseau'nun "halk iyiyi ister ama göremez" anlayışı odağında, "iyiyi görebilenlerce" köklü bir dönüşüm yoluna girer.
Toplum en kuytu köşelerine kadar, onu değiştirebilecek kişiler tarafından yukarıdan aşağıya yeniden inşa edilir. 3
Devletler bu süreci tüm ideolojik aygıtları kullanarak ve dayatmacı bir anlayışla gerçekleştirir.
Tocqueville'ye göre devrim, eski toplum düzenini yıkmayı amaçladığından, bütün yerleşik erklere saldırmak, bilinen bütün nüfuzları ortadan kaldırmak, gelenekleri silmek, örf ve adetleri yenilemek ve bir bakıma o güne kadar saygının ve itaatin temelleri olan bütün fikirleri zihinlerden kazımak zorunda kalmıştır. 4
Fransız Devrimi kendini "Mutlak Monarşi"nin (Monarchie Absolue) karşıtı bir rejim olarak konumlandırıp, eski rejimin tüm değerleriyle savaşa girdi.
Krallık ve dini değerler düşmanlaştırılıp; Aydınlanma değerleri, laiklik, bilim ve akıl kutsallaştırıldı.
Bu değerler halka dayatılarak, pozitivist ve determinist bir anlayışla benimsetilmeye çalışıldı.
1789 Devriminin ardından 1792'de iktidara gelen Jakobenler devrimleri zorla ve hızlı bir şekilde halka dayattılar.
Bunu yaparken her türlü baskı ve şiddeti kendilerine meşru gördüler.
Bu süreçte demokrasiden uzaklaşmak devrimin bekası için bir sorun olarak değerlendirilmedi.
Terör dönemi olarak adlandırılan süreçte halkın devrimi kabullenmesi adına binlerce insan öldürüldü.
Jakobenler, bu dönemde diğer alanlarda olduğu gibi din konusunda da yıkıcı uygulamalara imza attı.
Fransız siyasi çizgisi olan pozitivist yaklaşımın hangi dinamiklerle Osmanlı ve Türkiye modernleşmesinde tercih edildiği ve Devrimin Jakoben Fransa'sının yeni bir toplum oluşturma amaçlı reformlarının Türkiye'de Cumhuriyet dönemi modernleşmesinde nasıl izlendiğini tartışmak, Türkiye'de modernleşme siyasetinin anlaşılması bakımından önemlidir. 5
Fransız Devriminin özgürlük anlayışı 1839'da Tanzimat reformlarını yapan kadrolara yol göstermişti.
Paris'te Büyükelçilik yapan Mustafa Reşit Paşa bu hareketin öncülerindendi.
19'uncu yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan Jön Türkler (Jeunes Turcs) hareketi de Fransız Devrimi ilkelerinden esinlenmişti.
19'uncu yüzyılın ortalarından itibaren edebiyat, resim, heykel ve mimari gibi sanat dallarında Fransız etkisi kendini gösterir.
Fransızca en çok öğrenilen yabancı dil olur. Fransa'daki gelişmeler Türk aydınları için bir referans olmuştu.
Kısacası, Osmanlı'daki modernleşme hareketi Fransa'nın etkisiyle başlamış ve ilerlemişti. 6
İngiliz medeniyet tarihçisi Arnold Toynbee de bunu vurgular.
Ona göre Türkler de diğer Hıristiyan doğulular gibi zihinlerini Batı medeniyetine açarlarken, gözlerini Fransa'ya çevirmişler ve Batı'yı Fransız kanallar aracılığıyla tanımışlardı. 7
Türkiye'nin Modernleşme sürecinde Avrupa'yı örnek alan kadrolar toplumsal geçmişi ve geleneksel yapıyı reddederek işe başladılar.
Yeni süreci "vulgar batılılaşma" şeklinde ele aldılar.
Eski sistemi demokratik süreçlerle ve zamana yayarak değiştirmek yerine; düşmanca yaklaşıp, ivedi bir anlayışla dayatarak dönüştürmeyi seçtiler.
Fransa'daki devrimin Ancien Regime'e yönelen tavrında etkili olan Jakobenler ile Türk modernleşmesinin Osmanlı'ya yönelik tavırlarında etkili olan Jön Türkler/Kemalistler benzer siyasal ve toplumsal süreçler izlemişlerdir.
Türk modernizmi de son tahlilde Jakoben bir modernizmdir.
1920'de meclisi kuran cumhuriyet rejimi 1921'de kabul ettiği görece daha demokratik sayılan ilk anayasa metnine rağmen, 1923'te tüm kontrolleri ele alarak baskıcı bir rejimi hayata geçirir.
Yeni rejimin bu süreçte Osmanlı'dan kopuşu sağlamak adına uyguladığı tüm yöntemlerin Fransız devriminin bir taklidi olduğu apaçık ortadadır.
İleri derecede Fransızca okuyup yazabilen Atatürk'ün düşünce yapısında ve kitaplığında özellikle Rousseau'nun etkisi göze çarpmaktadır.
Atatürk'ün düşünce dünyasını kurarken Rousseau'dan etkilenmiş olduğu görülür. 8
Cumhuriyetin kurucu altı ok ilkesinin de alt yapısını Rousseau'nun fikirlerinde görmekteyiz.
Fransa'da devrim dönemi, devrim mahkemesiyle "Kamu Selameti ve Genel Güvenlik Komiteleri"nin kurulduğu ve on binlerce insanın idamında kullanılan giyotinin icat edildiği Jakoben bir iktidar dönemidir.
Dönemin öncelikli hedefi, devrimin iç ve dış düşmanlara karşı korunmasıdır.
Fransa'da "22 Prairial Yasası"yla 9 gelen, "Gerek görülmediği sürece avukat ya da tanığa başvurulmayacaktı ve sanık aklanmadığı takdirde ise tek ceza ölüm olacaktı" 10
kararı dikkat çekicidir.
Türkiye'de İstiklal Mahkemelerinde olan süreç de buna benzerdir.
Atatürkçü kimliği ile bilinen Uğur Mumcu bu mahkemeler hakkında "Avukat tutulmayan, Yargıtay yolu kapalı olan, verilen idam kararlarının iki gün içinde infaz edildiği, astığı astık, kestiği kestik İstiklal Mahkemeleri" 11 demişti.
Fransa ve Türkiye arasındaki bu benzerlik, mahkemeler ve avukatlar hakkındaki keyfi tavır ile ilgilidir.
Kurulan mahkemeler aracılığıyla rejim karşıtları, ivedi kararlarla idam edilmiştir.
Yasaklayıcı ortam sürerken radikal reformların hayata geçirilmesi daha kolaylaşmıştır.
Hıyanet-i Vataniye Kanunu, Takrir-i Sükûn Kanunu ve İstiklal Mahkemeleri bu yasaklayıcı ortamın yasal zeminini sağlamıştır.
Fransa Jakobenlerinin çıkardığı kanunlar ile Kemalist rejimin kanunları arasındaki benzerlikler dikkat çekicidir.
Her iki ülkedeki dönemin siyasi liderlerine karşı düzenlenen suikast girişimleri ve sonrasında alınan sıkı tedbirler arasında da benzerlik vardır.
"22 Prairial Kanunu" Robespierre'e düzenlenen bir suikast sonrası hayata geçirilmiştir; tıpkı Atatürk'e düzenlenen İzmir Suikastı sonrası muhaliflere yönelik daha sıkı tedbirlerin alınması gibi.
Bununla birlikte, "Comité de Salut Public" (Kamu Selameti Komitesi), devletin bekası ve devrimin kazanımları vurgusu, rejim karşıtları için verilen ağır cezalar da bu anlamda, Jakoben dönem ile Kemalist dönem arasındaki önemli benzerlikler arasında gösterilebilir.
Fransız Devrimi'nin ardından 1790'da çıkarılan "Asaleti Kaldıran Karar" ile Türkiye'de 1934'te çıkarılan "Unvan ve Lakapların Kaldırılması Kanunu" arasındaki benzerlik de bir diğer noktadır.
Türkiye'de reform sonrası laiklik politikaları ile devrim sonrası Fransa'daki politikalar oldukça benzerdir.
Bu benzerlikler kısaca;
- "Hilafet" makamının sona erdirilmesi fikriyle başlayıp,
- "Şeyhülislamlık" makamının ilgasıyla devam eden,
- Sonrasında "Şeriye ve Evkaf Vekâleti"nin kaldırılması,
- "Diyanet İşleri Başkanlığı"nın kurulması,
- Camiler hakkında birtakım kararlar alınması,
- "Tevhid-i Tedrisat Kanunu"nun çıkarılması gibi uygulamalar olarak özetlenebilir.
Fransa'da çıkarılan 1905 tarihli "Kiliseler ile Devletin Ayrılması Kanunu" ile papazların devlet memuru statüsüne getirilmesi ve onlara maaş bağlanması durumu Türkiye'deki Kemalist rejimin Fransız Jakobenlerinden esinlendiği bir diğer alandır.
1925 tarihinde "Tekke ve Zaviyelerinin Kapatılması, Türbedarlıklarla Birtakım Unvanların Kaldırılması, Dinsel Giysilerin Yasaklanması ve Devlet Memurlarının Şapka Giymesine Dai" üç kararname çıkarılmıştır.
Fransa'da ise kılık kıyafetle ilgili bir diğer değişiklik, "resmen kabul edilmiş dini makamlarda bulunmayanların dini kıyafet veya alamet taşımasına yönelik yasaklama" olduğu belirtilmişti.
Bu yasaklamaya ek olarak "mabet ve makamlar dışında bu kıyafetlerin kullanılması kısıtlaması" da getirilmiştir.
Fransa'da miladi takvim yerine devrim takviminin, Türkiye'deyse hicri takvim yerine miladi takvimin kullanılması, laiklik uygulamaları kapsamında değerlendirilmelidir.
Türkiye'de Hicri takvim nasıl ki İslami olarak değerlendiriliyorsa, Fransa için de Hz. İsa'nın doğumunu başlangıç alan Miladi takvim Hıristiyanlığın sembolüdür.
Bu bağlamda devrim sonrası yeni bir takvim icat eden Jakobenler nasıl Hıristiyan gelenekten uzaklaşma amacı taşıyorsa; aynı şekilde Türkiye'nin de Miladi takvime geçişle İslami gelenekten uzaklaşma amacı taşındığı söylenebilir.
Türkiye'deki yeni rejimin bu uygulamasının kökeni de Jakoben aklıdır.
Özetle; Fransa'da laikliğin anayasaya eklenmesi, asalet unvanları ve cemaatlerin kaldırılması, dini kıyafetler giyilmesinin yasaklanması, kiliselerin kapatılması, rahiplerin memur statüsüne getirilmeleri, sosyal yardımın kiliselerin elinden alınması, resmi din anlayışının terkedilmesi, takvim değişikliği hamlesi, rejim karşıtlarının çok sert şekillerde cezalandırılmaları, on binlerce idamın gerçekleştirilmesi, suikast girişimleri sonrası oluşturulan baskı ve otoriter devlet mantığı, tepeden inmeci aydın despotizmi vb. gibi birçok uygulama Türkiye'deki Kemalist kadroların erken dönem uygulamalarıyla neredeyse birebir benzerlik göstermektedir.
1. İsmail Soysal, “Fransa, Türk-Fransız İlişkileri”, DİA, c.XIII, s.181
2. İsmail Soysal, ‘Tarihsel Açıdan Bakıldığında Türkiye ile Fransa’nın Menfaatlerinin Birbirlerini Tamamlayıcı Niteliği’, Unesco Konferansı, Paris, 1988, s.464
3. Elif Nagihan Türköz, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Modernleşmesinde Fransız Jakobenizmi, , Doktora Tezi Konya, 2019, s.2
4. Alexis de Tocqueville, Eski Rejim ve Devrim, İmge Kitabevi Ankara, 2004, s.47-57
5. Elif Nagihan Türköz, Türkiye Modernleşmesinde Fransız Jakobenizmi, Liberte Yayınları, Ankara, 2023
6. İsmail Soysal, a.g.m., 1988, s.468
7. Arnold J. Toynbee, Türkiye: Bir Devletin Yeniden Doğuşu II, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 1999, s.41
8. Şerif Mardin, Türkiye’de Din ve Siyaset: Makaleler 3, İletişim Yayınları, İstanbul, 2011, s.69
9. 1794’te yürürlüğe giren kanun. Kararnameyi Konvansiyon'da sunan Georges Couthon, siyasi suçların adi suçlardan çok daha kötü olduğunu, çünkü adi suçlarda 'sadece bireylerin yaralandığını', oysa diğerinde 'özgür toplumun varlığının tehdit edildiğini' savundu. Bu koşullar altında, 'hoşgörü bir zulümdür, merhamet bir katliamdır." demiştir.
10. Eric Hazan, Fransız Devrimi Tarihi, Say Yayınları, İstanbul, 2016, s.363
11. Uğur Mumcu, Kürt İslam Ayaklanması, Umag Vakfı Yayınları, Ankara, 2008, s.108
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish