Kudüs'teki arkeolojik alanların politika, kimlik ve uluslararası hukuk çerçevesinde nasıl kullanıldığını; aynı zamanda kültürel mirasın zarar görmesi ve anlatı mücadelesinin çatışmanın ayrılmaz bir parçası haline geldiği aşikardır.
Arkeoloji burada sadece geçmişin bilimsel incelenmesi değil; kimlik siyaseti, toprak iddiası ve egemenlik pratiği olarak işlev görüyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Tarih üzerindeki mücadele, uzun zamandır İsrail-Filistin çatışmasının bir parçasıdır.
İsrail Eski Eserler Kurumu yetkilileri, işgal edilen bölgelere giren İsrail askerlerini, tarihi eser aramak amacıyla takip ediyor.
Ancak bu mücadele, son 1 ayda olduğu kadar açık bir şekilde ortaya çıkmamıştı.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun turu, Cumhuriyetçi Parti'nin Evanjelik tabanı ile İsrail devleti arasında Kudüs merkezli ortak bir Yahudi-Hristiyan tarihi vurgulamak amacıyla düzenlenmişti.
Netanyahu ve Rubio'ya, eşleriyle birlikte, bu bağı somutlaştıran bir isim eşlik etti:
Evanjelik Baptist papazı, mevcut ABD İsrail büyükelçisi ve İsrail'in toprak genişlemesinin açık savunucusu Mike Huckabee.
Huckabee, "Filistinli diye bir şey aslında yok" dedi ve işgal altındaki topraklar için Batı Şeria terimini reddederek, İsrailli sağcıların kullandığı Kutsal Kitap'tan gelen "Yehuda ve Samiriye" adlarını tercih ediyor.
Netanyahu ve Huckabee, Kudüs'ün temellerini tamamen Yahudi tarihiyle ilişkilendiren bir tur organize ederek, İsrail-Filistin barış anlaşmasından çıkabilecek bölünmüş bir şehir fikri yerine, Kudüs'ün tamamı üzerinde İsrail'in tam kontrolünü savunan tarihsel bir anlatıyı güçlendirmeye çalışıyorlardı.
Netanyahu, siyasi kariyerini bir Filistin devleti olasılığını tamamen ortadan kaldırmaya adamış durumda ve şu anda ABD yönetiminde söz sahibi olan güçlü müttefikleri var.
Bu yönetimin "iki devletli çözüm" yaklaşımı istikrarsız olsa da, içindeki pek çok etkili figür, Batı Şeria'nın büyük ölçekte İsrail tarafından ilhak edilmesini destekliyor.
Bağımsız arkeologlara göre, Netanyahu ve ABD'li destekçileri, Ortadoğu'daki çatışmalara çözüm olarak İsrail'in mutlak egemenliğini dayatmaya çalışırken, bin yıllardır paylaşılmış ve üzerinde ihtilaf yaşanmış bir toprak parçasının tüm karmaşıklıklarından arındırılmış, sadeleştirilmiş bir tarih inşa etmeye çalışıyorlar.
Rubio, "Hac Yolu" tünelini "belki de gezegendeki en önemli arkeolojik alanlardan biri" olarak nitelendirdi.
Bu tünel, birinci yüzyılda inşa edilmiş ve Yahudilerin Tapınak Tepesi (Müslümanlarca Haram el-Şerif olarak bilinir) olarak bilinen kutsal mekâna giden yolu takip ediyor.
Elad adlı yerleşimci grubu, Filistinli ailelerden el konulan Silvan Mahallesi'ndeki arazide "Davud'un Şehri" adlı arkeolojik alanı kurdu.
Grup, bu yolu, İsa Mesih'in yaşadığı dönemde Yahudilerin tapınağa giderken kullandığı güzergâh olarak tanıtıyor.
Ancak bu girişim, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından yasa dışı ilan edildi; çünkü işgal altındaki topraklarda inşa edildi ve Filistinlilerin mülksüzleştirilmesine yönelik daha geniş bir çabanın parçası olarak görülüyor.
Geçen yıl bir BM soruşturma komisyonu, arkeolojinin siyasi amaçlarla kullanılmasını kınadı.
Kudüs ve Gazze'de uluslararası hukukun sessizliği
Birleşmiş Milletler komisyonu, "Zengin ve çok katmanlı tarihine rağmen, Davud’un Şehri (City of David) alanında sunulan anlatı yalnızca bölgenin Yahudi tarihine odaklanıyor… diğer tüm dönemler ve kültürler görmezden geliniyor" değerlendirmesinde bulundu
Bağımsız arkeologlardan oluşan Emek Shaveh adlı grubun başkanı Alon Arad, "Hac Yolu" (Pilgrimage Road) tünelinin aslında daha önce de açıldığını hatırlattı:
Donald Trump'ın ilk döneminde, 2019 yılında, o dönemin İsrail büyükelçisi David Friedman bir duvarı balyozla yıkarak tüneli açmıştı.
Arad, "Şu anda yaşanan bu tören tam anlamıyla tuhaf" dedi.
Yerleşimciler, Evanjelikler ve diğer sağcı Amerikalılar birbirlerinde mükemmel bir eşleşme buldu diye artık şaşırmıyoruz. Ama bu törende olan şey arkeoloji açısından tamamen yanlış, Davud'un Şehri arkeoloji parkı projesinin arkeolojiyle ya da mirasla hiçbir ilgisi olmadığının bir başka kanıtı.
Alandaki büyük taş basamaklı bir yapının bazı arkeologlar tarafından İncil'de geçen Davud'un Şehri olarak tanımlandığını, ancak bu iddianın oldukça tartışmalı olduğunu da ekledi.
Arad ayrıca Elad adlı yerleşimci örgütü bilimsel geçerliliği olmayan yöntemler kullanmakla suçluyor.
"Arkeologlar tünellerde kazı yapmayı 20'nci yüzyılın başında bıraktı" diyen Arad, şunları ekliyor:
İnsanların evlerinin altındaki tünellerde, onların izni olmadan kazı yapıyor olmaları bu işi kötü arkeoloji haline getiriyor. Tünelde kazı yaptığınızda, elde ettiğiniz bakış açısı son derece sınırlı olur. Bu Hac Yolu'nun pazarlanma şekli, bu bölgedeki tüm kültürel mirası Yahudileştirme girişimidir. Bu, ‘tünel görüşü' (dar bakış açısı) teriminin en iyi örneği.
Emek Shaveh, Marco Rubio'nun Ağlama Duvarı çevresinde gezdirildiği pazar günü, İsrail'in Gazze Şehri'ndeki arkeolojik depo binasını bombalamasını da kınadı.
Grup, yaptığı açıklamada, "Savaşın başlangıcından bu yana, İsrail yüzlerce koruma altındaki kültürel alanı ve eseri tahrip etti ya da zarar verdi" ifadelerini kullandı.
Depoda, Gazze Şeridi'nde yaklaşık 30 yıllık arkeolojik çalışmanın ürünü olan on binlerce eser bulunuyordu. Bazı eserler tahliye edildi, ancak çoğu yok edildi.
İsrail ordusu (IDF), Filistinli arkeologlara ve bölgeyi destekleyen Fransız yönetimindeki École Biblique'e, depo bombalanmadan önce tahliye için 3 gün süre verdi; ancak yalnızca tek bir kamyon konvoyuyla bazı eserler taşınabildi.
École Biblique’ten bir yetkili, "Kamyon eksikliği, personel yetersizliği ve esas olarak güvenlik riski nedeniyle ikinci bir tahliye görevi düzenleyemedik; bu yüzden bazı eserler kaybedildi" dedi.
Yetkilinin aktardığına göre, söz konusu depo geçen yılın başlarında düzenlenen bir İsrail harekâtıyla ele geçirilmişti.
O dönemde, İsrail Eski Eserler Kurumu'na bağlı çalışanların depoyu incelemelerine izin verilmişti ki bu durum uluslararası hukuka aykırıydı.
Ancak o zaman dünya genelinden gelen tepkiler, bazı eserlerin İsrail'e taşınması yönündeki planın uygulanmasını engellemişti.
Bombalamadan önce kurtarılan bazı eserler ise, İsrail ordusunun yalnızca açık kamyonlara izin vermesi nedeniyle taşınma sırasında zarar gördü.
Bu eserler şu anda açıklanmayan bir konumda tutuluyor, ancak dış etkenlere karşı korunmasız durumdalar.
İşgal altındaki topraklardan sorumlu İsrail askeri birimi COGAT, yaptığı açıklamada bu tahliye operasyonunu kolaylaştırdığını ve süreci, "Gazze'deki Hristiyan topluluğa ait nadir arkeolojik eserlerin, mozaiklerin ve seramiklerin transferi" olarak tanımladı.
Oysa arkeolojik eserler birçok döneme ve farklı uygarlıklar ile inançlara ait parçaları içeriyordu.
Arad,bu konuda şunları söyledi:
Bu oldukça garip bir tanımlama. COGAT'ın motivasyonunun ne olduğunu bilmiyorum ama sanırım hâlâ ABD'deki Evanjelik kiliselerle dış ilişkileri sürdürmeye çalıştıkları için böyle ifade ettiler.
Sonuç
Uluslararası hukukta, özellikle işgal altındaki bölgelerde, işgalci devletin miras alanlarına zarar vermemesi; yerel halkın kültürel mirasına saygı göstermesi esastır.
Bu bağlamda, arkeolojinin selektif uygulanması, miras haklarının gaspı ve etnik kimliklerin silinmesi uluslararası insan hakları ve insancıl hukuk açısından ciddi sorunlardır.
Makaledeki örnekler bu ihlallerin somut tezahürlerini göstermektedir.
Filistinlilerin kültürel miraslarına ait eserlerin ("30 yıllık arkeolojik çalışmanın ürünü olan on binlerce eser") depoda saklanırken bombalanması ve eserlerin kaybedilmesi veya zarar görmesi, savaş hukuku ve koruma yükümlülüğünün ihlali anlamına gelir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM), Gazze'deki savaş nedeniyle İsrailli liderler hakkında tutuklama kararı çıkarması, Filistinliler tarafından, on yıllardır süren İsrail işgaline karşı uluslararası kurumlar aracılığıyla verdikleri mücadelede tarihi bir dönüm noktası olarak memnuniyetle karşılandı.
Perşembe günü, UCM'nin ön yargılama dairesi tarafından İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski savunma bakanı Yoav Gallant için çıkarılan tutuklama kararları, uluslararası hukuk sisteminde büyük yankı uyandırdı.
Demokratik, Batı müttefiki bir ülkeden yetkililerin ilk kez savaş suçu ile suçlanması nedeniyle, bu karar, mahkemenin 21'inci yüzyılın başında kurulmasından bu yana attığı en önemli adım olarak görülüyor.
Filistin Yönetimi'nin Lahey'deki (UCM merkezi) heyetine başkanlık eden Ammar Hijazi, şöyle dedi:
Bu yolun ne kadar zorlu olacağını en başından biliyorduk. Bu ana gelene kadar atılan her adım çok zordu, ama Filistin rotasından sapmadı. Dünyaya, Filistin için adaletin uluslararası sistemin turnusol kâğıdı olacağını söyledik; bu konuda abartılı konuşmuyorduk.
İnsan hakları avukatı ve eski Filistinli barış müzakerecisi Diana Buttu ise, şöyle konuştu:
Filistin için önümüzdeki günler kolay olmayacak... Ama aynı zamanda, İsrail bu tutuklama kararlarının yarattığı lekeyi silmekte zorlanacak. Kanada ve Hollanda gibi ülkeler mahkemenin kararını uygulayacaklarını söylediklerinde, bu silah satışlarını ve İsrail'e verilen siyasi desteği sorgulatır.
UCM Başsavcısı Karim Khan, mayıs ayında, iki İsrailli liderin yanı sıra Hamas liderleri İsmail Haniye, Yahya Sinvar ve Muhammed Deyf hakkında da savaş suçu ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle tutuklama emri talep edeceğini açıklamıştı.
Haniye ve Sinvar o tarihten sonra öldürüldü.
UCM ayrıca, temmuz ayında Gazze'de düzenlenen bir İsrail hava saldırısında öldüğü düşünülen Deyf için de tutuklama emri çıkardı; ancak Hamas, Deyf'in ölümünü henüz resmen doğrulamadı.
UCM ön yargılama dairesi, İsrail'in Filistinlilere yönelik tutumu ve Gazze savaşındaki uygulamaları hakkında son derece sert bir eleştiri getirerek, Netanyahu ve Gallant'ın şu suçlardan dolayı ortak failler olarak cezai sorumluluk taşıdığı yönünde makul gerekçeler bulunduğuna hükmetti:
"Savaş yöntemi olarak aç bırakma suçu" ve "insanlığa karşı işlenen cinayet, zulüm ve diğer insanlık dışı eylemler."
ABD dışişleri bakanı Marco Rubio bu ay Kudüs'ü ziyaret ettiğinde, İsrailli ev sahiplerinin hazırladığı programda en çok öne çıkan şey arkeoloji oldu.
İlk gününde, Benjamin Netanyahu, Rubio'yu Ağlama Duvarı yakınındaki yer altı kazı alanlarına götürdü.
İkinci gün ise İsrail başbakanı, Amerikalı misafirine, Filistinli bir mahallenin altına kazılmış ve Roma döneminden kalma "Hac Yolu" olarak bilinen bir caddenin uzandığı bir tünelin açılışını yapma onurunu verdi.
Bu tünel, İsrailli bir yerleşimci örgüt tarafından kurulan "Davud'un Şehri" arkeoloji parkında yer alıyordu.
Her iki etkinlik de Netanyahu'nun vurguladığı üzere, Kudüs'ün Yahudi kökenlerini ve "bizim ebedi ve bölünmez başkentimiz" olarak statüsünü ön plana çıkarmak amacıyla düzenlenmişti.
Rubio antik Kudüs turundayken, İsrail uçakları Gazze Şehri'ndeki en önemli antik eser deposunu bombalayarak, otuz yıllık arkeolojik çalışmayı yerle bir etti.
Filistin bölgelerinde, özellikle Gazze ve Batı Şeria'da, savaş operasyonları ve askeri eylemler sonucu kültürel miras alanlarında yaygın tahribat yaşandığı belgelenmiştir.
UNESCO ve BM komisyonları bu tahribatı doğrulamış, yüzlerce sitenin ya zarar gördüğünü ya da yok olduğunu raporlamıştır.
Kaynaklar:
Beaumont, P. (2025, Eylül 25). Israel uses archaeology to assert control of Jerusalem while bombing Gaza's heritage. The Guardian.
https://www.theguardian.com/world/2025/sep/25/israel-archaeology-jerusalem-history-us
Reuters. (2025, Eylül 15). Rubio visits Jerusalem archaeological site to boost Israel's claims.
https://www.reuters.com/world/middle-east/rubio-visits-jerusalem-archeological-site-boost-israels-claims-2025-09-15/
BBC News. (2013, Mart 29). Israel heritage plan exposes discord over West Bank history.
https://www.bbc.com/news/world-middle-east-21973708
Anadolu Ajansı. (2024, Kasım 22). Israel designates 63 Palestinian archaeological sites in West Bank as Israeli heritage sites: Report.
https://www.aa.com.tr/en/middle-east/israel-designates-63-palestinian-archaeological-sites-in-west-bank-as-israeli-heritage-sites-report/3665053
STK / Akademik Raporlar:
Emek Shaveh. (2023). Appropriating the Past: Israel's Archaeological Practices in the West Bank.
https://emekshaveh.org/en/appropriating-the-past-israels-archaeological-practices-in-the-west-bank/
Emek Shaveh. (2024). Destruction, Appropriation and Displacement: Cultural Heritage in Gaza and the West Bank During the Conflict.
https://emekshaveh.org/en/destruction-and-displacement/
Uluslararası Hukuk Belgeleri (APA'da özel format):
UNESCO. (1954). Convention for the Protection of Cultural Property in the Event of Armed Conflict (The Hague Convention).
https://en.unesco.org/protecting-cultural-heritage/convention1954
United Nations Human Rights Council. (2023). Report of the Commission of Inquiry on the Occupied Palestinian Territory, including East Jerusalem, and Israel.
https://www.ohchr.org/en/hr-bodies/hrc/coi-palestine/index
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish