Son günlerde herkesin dilinde aynı konu var; nadir toprak elementleri.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD ziyaretinden sonra konuşulanlar, Türkiye'nin bu konuda Amerika'yla iş birliği yapacağı yönünde.
Eski NATO Büyükelçisi Mehmet Fatih Ceylan da Türkiye'nin Boeing uçakları alacağını ve Anadolu'daki nadir toprakların çıkarımında ABD ile çalışacağını söyledi.
Kulağa ilk anda güzel geliyor, değil mi?
Yatırım gelecek, teknoloji gelecek…
Ama biraz durup düşünelim:
Eğer bu kaynaklar bizim toprağımızdaysa, neden çıkarım ve kazanç başkasının elinde olsun?
Bor'da yaptığımız hatanın tekrarı olmasın
Unutmayalım, biz dünyanın bor zenginiyiz.
Ama yıllarca kendi madenimizi kendimiz işletemedik.
Ham maddeyi ucuza sattık, işlenmiş ürünü kat kat fazlasına geri aldık.
Şimdi aynı senaryo nadir toprak elementlerinde karşımıza çıkıyor.
Eskişehir'de dünyanın ikinci büyük rezervi bulundu.
Bu, Türkiye'ye stratejik bir güç kazandırabilir.
Ama eğer bu kaynağı yabancı şirketlere verir, kendi sanayimizi kuramazsak, toprak bizim, servet başkasının olur.
Stratejik kaynak, teslim edilmez
Nadir toprak elementleri, sadece cep telefonu ekranı ya da elektrikli araba motoru demek değildir.
Aynı zamanda savunma sanayii, yapay zeka, uzay teknolojisi demektir.
Yani, bir ülkenin gelecekte bağımsız kalıp kalamayacağını belirleyen bir güçtür.
Eğer Türkiye bu zenginliği, "yatırım" adı altında yabancı ortakların eline bırakırsa, kendi geleceğini kiraya vermiş olur.
Bu kadar açık.
Evet, ABD ile iş birliği yapılabilir ama bu teknoloji paylaşımı ve ulusal kontrol şartına bağlı olmalı.
Aksi halde bu iş, stratejik bir kazanç değil, uzun vadede büyük bir kayıp olur.
Çevreyi kirletmeden zenginleşmek mümkün
Bir başka konu da çevre meselesi.
Nadir toprakların çıkarımı kolay bir iş değil.
Asitler, kimyasallar, radyoaktif atıklar…
Bunlar yanlış yönetilirse suyu, toprağı, havayı zehirler.
Çin'in yaşadığı felaketler ortada.
Biz aynı hataları yapamayız.
Bu işi doğayı katletmeden yapmak zorundayız.
Bu da ancak modern, kapalı devre üretim sistemleri, arıtma tesisleri ve elektronik atıklardan geri dönüşüm ("kentsel madencilik") sayesinde olur.
Yani çevreyi koruyarak da zenginleşmek mümkündür; yeter ki akılla, planla, milli iradeyle yapılsın.
Kendi madenini kendin işle
Türkiye'nin kendi yeraltı kaynaklarını kendi insanı, kendi teknolojisi, kendi aklıyla işlemesi gerekir.
Biz kendi değer zincirimizi kurmadan, kendi teknolojimizi geliştirmeden bu kaynaklardan gerçek anlamda fayda sağlayamayız.
Yoksa başkaları bizim toprağımızdan zenginleşir, biz yine ham madde ihracatçısı olarak kalırız.
Türkiye'nin nadir toprak elementleri konusu, sadece ekonomi meselesi değil, bir gelecek sınavıdır.
Ya bu zenginliği milli bir stratejiyle, çevreye zarar vermeden işleriz ve bağımsız bir ülke oluruz…
Ya da bir kez daha kendi toprağımızın hazinesini başkalarının servetine dönüştürürüz.
Karar bizim;
Toprağımızın zenginliğini koruyup gelecek nesillere mi bırakacağız,
Yyoksa yine "bizim olanı" başkasına mı teslim edeceğiz?
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish