Yüzün ışıl ışıl günebakandın!

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Yüksel Bircan yakın dostumuz, yoldaşımızdı.  

Gayet sade, mütevazı, içtenlikli duygularla sürdürdüğü yaşamını, adeta kalbinin renginde yaşarken, arkadaşlarını, dostlarını, kardeşlerini, uzak ve yakın çevresini doğal akışı içinde sevgisinin renginde buluşturabiliyordu.

Bu nasıl bir şey deneyimlemek mi istiyoruz;

Sevgili eşi Yunus Bircan’ın vefatının üçüncü yıldönümünde 30 Eylül Salı günü kabrinin başında tanık olduğumuz konuşmasını okuyalım...
 

Yüksel Bircan ile Yunus Bircan
Yüksel Bircan ile Yunus Bircan

 

Bir varmış, bir yokmuş diye başlar masallar.

Masal deyip geçmeyelim, her masal bir gerçekliğin farklı farklı ifade edilmiş biçimidir.

Anlatılan gerçek de olsa, gerçek üstü de olsa hayatlarımızdır.

Bilirsiniz masalların çoğu mutlu biter.

Masallar muradına erer ve mutluluk içinde yaşarlar.

Kimisinde de murat hasıl olmaz. Sonu hüzündür, hüsrandır.

Üstelik sevenleri de kerevetine çıkarmazlar.

Hayat yolculuğumuz sürerken birisiyle karşılaşır ve bu yolculuğu birlikte sürdürmeye karar seversiniz.

Sonra yolda tanımaya başlarsınız onu, tanıdıkça da seversiniz.

Âşık bile olursunuz.

Sonra ne olur bilimisiniz?

Sonra o sevdiğiniz insan dünyanız olur.

Onunla güçlenir, zenginleşir ve çoğalırsınız.

Dünya içinde bir dünya olarak yaşarsınız, yani masallaşır her şey.

Masal gibi bir hayat yaşamak kaç insana nasip olur?

Bilemiyorum, bu konuda bir fikrim yok.

Fakat hemen söylemeliyim ki biz Yüksel'imle bir sevda masalı yaşadık.

Tanışmamızdan, itibaren eylediklerimiz gerçekti ve masallardaki gibiydi

Lakin sonu, "onlar ermiş muradına" dileğindeki gibi bitmedi.

Yarım kalan şeylerdir belimizi büken.

Tamamlamak istersin birlikte, ama yarım kalır ne kadar istesen de hani eldivenin tekini kaybedersin ya, ama yarım kalan neyse o işte.

Gitmeye görsün bir...

***

Bir zamana kadar hayatı kolay yaşamış biri değilim.

Ne zaman kolaylaştı derseniz aynam olan kadınla karşılaştığımdan sonra derim.

Üstelik bu karşılaşmayı bir şans olarak görüyorum.

Sanki yaşanan o zorlukların ödülü misali.

Sevdiğinin elini tutmadan, onu sevdiğini bile söyleyemeden, "büyük insanlık" için hayatını yitirmiş kuşam arkadaşlarımın içinde şanslı olanlardandık.

Bu şans hem kendi adımıza hem de onlar adınaydı belki de.

O Karanlık 12 Eylül günlerinde başlayan birlikteliğimizin arasına işkenceler, hapislikler, dağ gibi özlemler girse de kopmadık birbirimizden, uzattığı el, ev oldu bana.

Birlikte devam ettik, güzel bir aile yarattık.

Birbirimize sarılarak kırk yıllık bir hayatı yaşadık.                                                                                             

***

Narçiçeğim;

"Hangi yaşta ölürsek ölelim / Tamamlanmamış cümlelerimiz olacak" diye yazmış İranlı şair Füruğ Ferruhzad.

Nasıl da güzel tarif etmiş erken gidişi.

Nasıl da ince anlatmış...

Sensiz yaşlanmak ağır bir yük.

Oysa benim mutlu masalımda çocuklarımızı büyütünce, seninle birlikte yaşlanmak vardı.

Hiç istemeden gittiğini, beni böyle öksüz bırakmak istemediğini biliyorum.

Ama böyle oluyor işte, kimi masallar böyle bitiyor.

Üstü ölümle mühürlenen ayrılığımıza dayanmaya çalışıyorum.

Güzeli yaşamış olmak, hatta bu yaşananları güzellemek, ölümü ve dünyayı güzelleştirmiyor.

Buna alışmak kolay olmuyor. Gönlümün aynasındaki yas, ne gidiyor, ne de onuyor.

Kederin bitmez nöbetini tutuyorum sanki.

Abarttığımı sanma, yaşadığım duygu hali bu.

Hakikaten çok zorlanıyorum.

İnsan yaşarken zamanı tüketmesi zor ve uzun bir yol gibi görünüyor ya da öyle duyumsuyor.

Oysa zamanı tüketmeye meyyal, içinde yürüdüğümüz bir yol olarak karşımıza çıkıyor.

Bu hakikatle umulmadık bir şekilde karşılaşınca, darmadağın oluyoruz.

Ben gerçekliği bilmeme rağmen zorlanıyorum.

İtiraf ediyorum huzurunda, hayatımdan geri kalanını sensiz yaşamak zoruma gidiyor, işin doğrusu bu.

Bu söylediklerim seni üzecek belki ama sensizlik ağrısı da geçecek gibi değil.

Seni özlüyorum ne yapayım...

O sıcacık "Canım" diyen bana bir şeyler anlatırken içime ılgıt ılgıt akan sesini özlüyorum güzel, su gibi duru bakışlarını arıyorum neşemi çoğaltan.

Aysız gecelerimin ışığıydın ve bu dünyada en çok sana sevinmiştim.

Sevinmiştim çünkü benim korkusuzca yol yürürken ve arkana bakmadan bunu yaparken çok güzeldin.

Bana ev olurken, eş olurken çok güzeldin.

***

Çok güzeldin. Dudağı pembeler açmış bahardın.

Çok güzeldin. Gözleri yemyeşil uçsuz bucaksız ovaydın.

Çok güzeldin. Dostlarına arkadaşlarına nezaket ve zarafetin.

Çok güzeldin. Çocuklarına, kardeşlerine ve bana şefkattin.

Çok güzeldin, senin görünüşün geçici bir güzellik değildi, ruhunun bütün derinliklerine kadar güzeldin.
 

 

"Yarasından taze kan sızan gönül ehline, dostların yüzünü görmek merhem gibidir" demiş Mevlâna.

Sana geldik Narçiçeğim, kızınla, kardeşlerinle, dostlarınla.

Bizi gör, bizde seni görelim istedik.

Yarana ne kadar mehlem oluruz bilemiyorum ama bildiği şey; hepimiz seni çok özlüyoruz, eksikliğini hâlâ hissediyoruz.

Gidenin bir şeylerini arkada bırakması, zamanın sayfaları arasında kalanlar iyi bir şey.

Hiç unutturmuyor. Hatırlatıyor, özletiyor.

Bize unutmayacağımız çok şey bıraktığın için sana teşekkür ediyorum.

Rahat uyu Narçiçeğim, rahat uyu.

Cumartesi günü yine seni ziyarete geleceğim.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU