Yunanistan siyasetinde dün yaşanan bir gelişme, sadece Atina'da değil, Avrupa sol çevrelerinde de derin bir yankı uyandırdı.
Eski Başbakan Aleksis Çipras, hem SYRIZA'dan hem de milletvekilliğinden istifa ettiğini açıklayarak, yeni bir siyasi hareketin hazırlığında olduğunu duyurdu.
Bu karar, 2010'lu yıllarda kemer sıkma politikalarına karşı iktidara gelen, ancak yıpranan Yunan solunun yeniden toparlanma ihtimalini gündeme taşıdı.
Beklenmedik bir hamle: Milletvekilliğinden feragat
Çipras'ın asıl sürprizi, SYRIZA'dan ayrılması değil, milletvekilliği görevinden de istifa etmesiydi.
Dilerse parlamentodaki yerini koruyabilir, kendisini takip edecek milletvekillerini yeni bir parti çatısı altında toplayabilirdi. Ancak tam tersini seçti.
Parlamentoyu "demokratik olarak çıplaklaştırılmış bir kurum" olarak tanımlayarak, artık "dağların güvenli koltuklarında değil, toplumsal eylemin umut verici güvensizliği içinde" olmak istediğini belirtti.
"Ayrıcalıklardan, yükümlülüklerden ve mekanizmalardan özgürleşerek toplumu dinlemek" vurgusu, yukarıdan yönlendirme yerine aşağıdan örgütlenme felsefesini merkeze alıyor.
SYRIZA'nın krizi ve yeni paradigma
2015'te büyük umutla iktidara gelen SYRIZA, AB ile yürüttüğü müzakerelerde geri adım atmak zorunda kaldı.
Kemer sıkma politikalarına direniş söylemiyle yola çıkan hareket, sonuçta aynı politikaları uyguladı.
Bu sadece politik bir yenilgi değil, ideolojik bir travmaydı. 2019 ve 2023 seçimlerindeki arka arkaya yenilgiler, bu kırılmanın sayısal ifadesiydi.
Çipras'ın mesajı açık: Yeni bir SYRIZA değil, yeni bir sol paradigma.
Bu paradigmanın temeli, kurumsallaşmış parti siyasetinden ziyade toplumsal hareket dinamiğine dayanıyor.
Son anketler, Yunan toplumunun yüzde 70'inin Miçotakis hükümetinden memnun olmadığını ve aynı oranda bir kesimin yolsuzluğu en büyük sorun olarak gördüğünü gösteriyor.
Çipras'ın "büyük toplumsal çoğunluğa" yönelik çağrısı, ekonomik adaletsizlikten ve siyasal yozlaşmadan boğulan, ancak mevcut muhalefet alternatiflerinde karşılık bulamayan geniş bir kesimi hedefliyor.
Konuşmasında kullandığı "ülkemizin yağmalanması" ve "genelleşmiş yolsuzluk rejimi" ifadeleri, yalnız Miçotakis hükümetine değil, Avrupa neoliberalizmine de eleştiri taşıyor.
Merkez solda tsunami
Çipras'ın hamlesi, merkez sol dengeleri altüst edecek.
PASOK son iki yıldır Miçotakis'e alternatif arayan seçmenleri çekmeye çalışıyordu.
Ancak PASOK'un "sistem içi muhalefet" tonu, özellikle genç ve radikal seçmeni tatmin etmiyor.
Çipras ise hem sisteme karşı duruş söylemiyle hem de geçmiş deneyimiyle daha inandırıcı bulunuyor.
Yunan medyasının bu durumu "Merkez solda tsunami" olarak nitelendirmesi tesadüf değil.
Çipras yalnızca yeni bir parti kurmuyor, solun ahlaki üstünlüğünü yeniden inşa etmeye talip oluyor.
Türkiye perspektifi: Yunan solunun güçlenmesi neden önemli?
Yunanistan'daki siyasi yönelim, Türkiye açısından yalnızca bir "komşu ülke meselesi" değildir.
Atina'daki her iktidar değişikliği, Ege, Doğu Akdeniz ve AB-Türkiye ilişkilerinin tonunu belirler.
Tarihsel deneyim gösteriyor ki, Yunanistan'da solun iktidarda olduğu dönemlerde Türkiye ile ilişkiler daha yapıcı bir seyir izliyor.
Çipras vs Miçotakis: İki farklı yaklaşım
Çipras dönemi (2015–2019), karşılıklı tansiyonun düştüğü, diyalog kanallarının açık tutulduğu, ekonomik iş birliği söylemlerinin güçlendiği bir dönemdi.
Çipras'ın pragmatik ve yumuşak söylemi, Miçotakis'in sert milliyetçi retoriğiyle tam bir tezat oluşturuyordu.
Miçotakis hükümeti, Fransa ve ABD ile yaptığı savunma anlaşmalarıyla, Türkiye'ye karşı sert güç stratejisini tercih etti.
Doğu Akdeniz'de gerginlik tırmandı, silahlanma yarışı hızlandı, AB platformlarında Türkiye karşıtı lobi yoğunlaştı. Milliyetçi söylem, Yunan kamuoyunda Türkiye algısını sertleştirdi.
4 temel fırsat alanı
Yunan solunun yeniden güç kazanması, Türkiye açısından birkaç başlıkta olumlu sonuçlar doğurabilir:
- Diplomatik İklim: Sol hükümetler, Ege sorunlarını askeri değil diplomatik kanallarda çözme eğilimindedir. Çipras dönemi bunu kanıtladı. Her ne kadar ulusal çıkar tanımlarında fark olmasa da söylem ve yöntem farkı büyük önem taşıyor. Sert retoriğin yerini diyalog alıyor, kriz anlarında temas kanalları açık kalıyor.
- Silahlanma yarışının yavaşlaması: Çipras çizgisi, Yunanistan'ın Batı'ya askeri bağımlılığını sorgular ve savunma harcamalarının ekonomik yükünü eleştirir. Miçotakis'in F-35 alımı, fırkateyn anlaşmaları gibi adımları, sol iktidar döneminde sorgulanabilir. Bu, Doğu Akdeniz'de gerginliği azaltıcı bir faktör olabilir.
- AB içinde denge unsuru: Yunan solunun "koşullu yapıcılık" yaklaşımı, Türkiye'nin Brüksel'le temaslarında mutlak engel olmak yerine, bazen köprü işlevi görebilir. Çipras, AB'nin göç politikasında Türkiye ile iş birliğini savunmuştu. Gümrük Birliği güncellemesi gibi konularda da daha esnek bir tutum sergileyeceği değerlendiriliyordu.
- Toplumsal yakınlaşma: İki ülkenin sol çevreleri tarihsel olarak halkçı ve anti-emperyalist bir dile sahiptir. Çipras'ın dönüşü, bu entelektüel diyaloğu yeniden canlandırabilir. Sivil toplum temaları, kültürel iş birlikleri güçlenebilir. Yunan ve Türk solunun ortak platformlarda buluşması, milliyetçi söylemin tahakkümünü kırma potansiyeli taşır.
Gerçekçi bir değerlendirme
Tabii bu, otomatik bir sonuç değil. Türkiye'nin de bu fırsatı değerlendirmesi, yapıcı adımlar atması gerekir.
Ayrıca unutulmamalı ki, Yunan siyasetinde tüm partiler Ege ve Kıbrıs konularında benzer ulusal çıkar tanımlarını paylaşır. Fark, bu çıkarları savunma yöntemindedir.
Sol hükümetler diyaloğa, sağ hükümetler caydırıcılığa öncelik verir.
Ama her ikisi de 12 mil karasuları söylemini saklı tutar, Kıbrıs'ta mevcut durumu destekler ve AB üyeliğini Türkiye karşısında koz olarak kullanır.
Yani Çipras'ın olası dönüşü, sorunların çözümü değil, sorunları görüşme atmosferinin iyileşmesi anlamına gelir.
Buna rağmen, Atina'da solun güçlenmesi Ankara için gerilimi azaltan, diplomasiyi öne çıkaran bir fırsat penceresi demektir.
En azından Yunan tarafında "diyaloğa hazır bir muhatap" bulunması önemli bir başlangıç noktasıdır.
Sonuç: Önümüzdeki yol
Aleksis Çipras'ın hamlesi, Yunan solunun uzun süredir kaybettiği enerjiyi geri getirme girişimi olarak okunmalı.
Avrupa solunun genel durgunluğu içinde Atina'dan gelen bu çıkış, kıtanın güneyinde yeni bir sol dalga yaratma potansiyeline sahip.
Ve Türkiye açısından, bu dalga çatışma yerine diyalogun, silahlanma yerine diplomasinin yeniden ön plana çıkabileceği bir dönemi müjdeleyebilir.
Ege'nin iki yakasında da halkların çıkarlarını önceleyen, milliyetçi gerginliğe karşı duran bir siyasetin güçlenmesi, bölge barışı için umut verici bir gelişme olacaktır.
Tabii tüm bunlar, Çipras'ın bu yeni yolculukta ne kadar samimi ve istikrarlı olacağına bağlı.
2015'teki deneyim gösterdi ki, radikal söylem tek başına yeterli değil.
Şimdi sınav, bu söylemi toplumsal bir güce dönüştürmekte.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish