Bir "hayatın" dönüm noktası
Hayat, en beklenmedik fırtınalarda, bir sayfanın gizli kuytusunda saklı bir anahtarla dönüşür; tıpkı ayın, bulutların arasından sızan gümüş bir bıçak gibi.
"Bir kitap okudum, hayatım değişti" – ah, bu sözcükler, binlerce ruhun gizli ağıtı, bir fısıltı gibi yayılır zihinlerin rüzgârlı koridorlarında, kalplerin titrek yankısında asılı kalır.
O kitap, ne ki sadece soluk bir kâğıt ve mürekkebin siyah damarları; o, bir kapı, ejderhaların beklediği bir eşik; açıldığında, içinden taşan ışık, yılların birikmiş karanlıklarını yutar, tozlu köşeleri bir bahar yağmuru gibi yıkar, ruhun en kuytu mağaralarına, yıldız tozundan bir yol çizer.
Belki bir romanın yiğit gölgesi, kendi korkularınızın ürkek hayaletleriyle dans ettirir sizi; o korkular, yıllardır peşinizde sürünen sisli gölgeler, görünmez ipek tellerle örülmüş zincirler, ruhunuzu bir kukla gibi sallayan rüzgârlar.
Belki bir felsefenin sonsuz labirentinde, kayıp parçalarınızı bulursunuz – o parçalar, çocukluğunuzun soluk hayalleri, unutulmuş bir nehrin kumlarına gömülmüş inciler, bekleyen bir bahçenin tohumları.
Hayal edin: Yağmurlu bir akşamın koyu örtüsünde, elinizde o kitapla, koltuğun yumuşak kollarında kaybolmuşsunuz; bir yaprak gibi, savrulan bir sonbahar.
İlk sayfa çevrildiğinde, kalp atışlarınız bir davulun vahşi ritmine karışır, gök gürültüsü gibi yankılanır göğsünüzde.
Kelimeler, bir nehir gibi akar zihninize – sakin bir dereden, taşkın bir selin coşkusuna; her hece bir dalga, her cümle bir girdap.
Bir kıvılcım çakar her satırda, içindeki ateş bir orman yangınına döner, yavaşça, usulca büyür, ruhunuzu sarar.
Ve birden, aynanın buğulu camında başka bir siluet belirir: Daha kudretli, daha uyanık, kanatlarını açmış bir özgürlük kuşu.
O eski benlik, rutinlerin paslı demirleri arasında hapsedilmiş, "yeter" diye mırıldanan yarım kalmış bir ağıt, soluklaşır, erir gider sislerde.
Yerine doğar yeni bir ufuk – belki bir kariyerin beklenmedik zirvesi, belki unutulmuş bir tutkunun alevli dansı, belki sevdiklerinizle yeniden örülen bir köprü, ipekten bir yay gibi gergin ve narin.
Bu, bir okuma değil yalnızca; bir uyanış, bir phoenix'in küllerinden doğuşu, kelebeğin kozadan sıyrılıp göğe kanat çırpışı…
O kitap, ruhunuza ayna tutar – kırık, ama yansıyan her parça bir hazine; aynı zamanda bir pusula, manyetik kuzeyine saplanmış, şaşkın yolcuları eve çağıran.
Ve o andan beri, her kitap rafta bir büyüleniş olur, bir büyücü'nün fısıltısı:
Gel, değişimin kanatlarını yakala. Gel, sınırlarını bir fırtınaya dönüştür. Gel, hikâyenin efendisi, kalemini eline al.
Belki o kitap, "Sefiller"in efsanevi sayfalarıdır; Victor Hugo'nun kaleminden sızan adaletin kılıcı, içindeki isyanı bir volkan gibi patlatır.
Belki "Atomik Alışkanlıklar"ın incelikli satırları, James Clear'ın dokunuşuyla, günlük zincirlerinizi bir kelebek etkisiyle devrime çevirir.
Hangi büyü olursa olsun, o değişim, en derin, en ateşli sevginiz olur; çünkü sizi, en saf, en yıldızlı halinize taşır, bir galaksinin tozundan yoğrulmuş.
Ve bil ki, bu yol yalnız bir serüven değil; milyonlarca ruh, benzer bir ay ışığı altında titredi:
Bir öğrenci, tek bir satırla hayallerini bir şelaleye dönüştürdü; bir anne, bir bölümün sıcaklığıyla korkularını eritti, bir bahar güneşi gibi; bir girişimci, bir fikrin parıltısıyla dünyasını yeniden resmetti, fırçası sonsuz bir tuvalde.
"Bir kitap okudum, hayatım değişti" – bu, bir cümle değil, bir büyü formülü, bir manifesto ki, evrenin rüzgârıyla taşınır.
Sen de o büyüye katıl; bir sayfa aç, ve bırak değişim, kapına bir peri masalı gibi dokunsun, kanatlarını açsın ruhunda.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ben de 15. Kocaeli Kitap Fuarı'nda konuşurken bunu düşündüm: Hangi kitabı okudum, hayatım değişti?
Biliyorsunuz Orhan Pamuk'un Yeni Hayat romanının ilk giriş cümlesinde bu var:
Bir kitap okudum, hayatım değişti.
Bilirsiniz, kısa süreli motivasyon seansları dışında çok azımız, herhangi bir eserden hayatını değiştirecek kadar etkilenebilir. Ya da böyle bir eser bulabilir.
Belki boşlukta sallandığımız zamanlarda güzel eserler çıkış yolunu aydınlatabilir.
Sizin için bu hangi kitaptır ve neden diye sordum pek çok düşün insanına ve yazara.
Ve bakın ne cevaplar aldım:
Tamer Levent, oyuncu/yazar
"Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro yüksek bölümünde mezuniyet sınavı için 1977 yılında Goethe'nin Faust isimli oyununu seçmiştim. Bu oyundan Faust ve Mephisto sahnelerini ve Walpurgis gecesi rüyasını kısaltarak birleştirmiştim. Mephisto'yu, Faust'un çalışma odasına yerleştirdiğim büyük bir beyin maketi, yırtarak içinden çıkartmıştım. Böylece Mephisto'nun Faust'un beyninin ürünü olduğunu ve Mephisto ile yaşadıklarının tümünün Faust'un düalist kişiliği tarafından yaşandığını anlatmak istemiştim. Bu sahneye çalışırken de beni motive etmesi için paralel Dostoyevski'nin 'Yeraltından notlar' isimli kitabını okuyordum. Bu çalışmayı tez olarak da jüriye vermiştim. Bu iki önemli edebiyat eseri arasında kurduğum bağ benim sanat düşüncesi ve özenle çalışılması vizyonumu, yorum yapmamın başlangıcı olmuştu. Bu kendi bulduğum, alışılmamış çalışmayı mezuniyet ile sınamıştım. Pekiyi derece ile mezun olmuştum. Okul şartlarında, bu ezberci olmayan alışılmadık uygulama bana yaşamda bütünsel düşünme ve düşünceler arasında bağlantı kurmak konusunda özgüven kazandırmıştı. Onu geliştirmeyi kendimce 1977 şartlarında keşfetmiştim. Dostoyevski, düşüncemi geliştiriyor, Goethe de bu düşünceyi uygulama alanı yaratıyordu! "Sanat; teori ve pratiğin birlikte gerçekleşmesidir. Schelling. Yıllar sonra, Schelling ile, mezuniyet sınavında yaptığım uygulamanın, benim sanat yolculuğuma başlangıç olduğunu fark ettim."
Hakan Akdoğan, yazar
"Oğuz Atay'ın 'Tutunamayanlar' romanı, arızayı metoda çevirdi: tutunamama bir kusur değil, çağın paslı diline açılmış kaçak hat; ironi oksijenim, parçalı anlatı hayatta kalma kılavuzum oldu — ben de artık düşüşümü değil, düşüşümün ritmini yazıyorum. Kobo Abe'nin 'Kumların Kadını' romanı, bana insanın kendi hapishanesini kendi elleriyle nasıl sevdiğini öğretti; o yüzden o kitaptan sonra hiçbir 'kurtuluş' isteği masum görünmedi. Ferit Edgü'nün 'Hakkari'de Bir Mevsim' romanı, bana sessizliğin de bir dil olduğunu; insanın, kelimelerin bittiği yerde anlamı yeniden icat etmek zorunda kaldığını gösterdi. Anthony Burgess'in 'Otomatik Portakal' romanı, bana özgürlüğün, başkaldırıyla değil, iradeyi elinden alınmadan önce neye ‘evet' dediğini hatırlayabilme gücüyle ilgili olduğunu öğretti; çünkü insan, şiddeti bastırarak değil, seçebilme hakkını koruyarak insan kalabilir — aksi hâlde düzen, vicdanın yerini algoritmaya bırakır."
Barış Müstacaplıoğlu, yazar
"Hayatıma en çok etki eden kitap hiç kuşkusuz Ursula K. Le Guin'in 'Yerdeniz Büyücüsü' oldu. O güne kadar Rus edebiyatı ağırlıklı okumalar yapıyordum, kendime Dostoyevski, Şolohov gibi yazarları örnek alıyordum. Bu romancılar beni edebi açıdan doyuruyordu, ama hayal gücümü beslemedikleri için bir boşluk hissediyordum. 'Yerdeniz Büyücüsü'nü okuduğumda, fantastik edebiyatın da iyi yazıldığı zaman bir Dostoyevksi romanı gibi derin konuları işleyebildiğini, hatta bunu daha da evrensel yapabildiğini gördüm. O roman benim fantastik edebiyata ve zamanla bilimkurguya yönelmemi tetikledi."
Deniz Ülke Kaynak, akademisyen
"Eğer insan yaşayan bir bakışsa, benim hayata bakışımı değiştiren yazar Kafka'dır. Her bir eseri ayrı derinlikte olsa da 'Dava' birinciliği alabilir. 'Bir sabah hiçbir kötü iş yapmadığını çok iyi bilen Joseph K. tutuklanmış olduğunu öğrenir.' Bilinçdışı kaygıları ve suçluluk duygusunu işlediği eseri diğer eserleri gibi aslında otorite ile olan davasını anlatır."
Kerim Güç, yazar
Sabah uyanır uyanmaz kendine de ki: bugün karşılaşacağım insanlar müdahaleci, nankör, kibirli, hilekâr, kıskanç ve kaba olacak; çünkü iyiyle kötüyü ayırt edemiyorlar; ama ben onlarla aynı doğanın, aynı aklın paydaşı olduğumu biliyorum; o hâlde hiçbiri beni incitemez, hiçbiri beni çirkin bir işe sürükleyemez; öfkelenmek, uzaklaşmak ya da nefret etmek kardeşliğe aykırıdır; çünkü biz bir arada yaratıldık—tıpkı iki el, iki göz, üst ve alt dişler gibi—ve doğa bize birbirimize karşı durmayı değil, birlikte çalışmayı emreder.
Marcus Aurelius, Meditations II (Kendime Düşünceler II)
"Bu uygulama bende bir eşik oldu; sabah niyeti bir tür murâkabeye dönüştü, gün içinde nefsin öfke ve alınma dürtüsünü fark eder etmez sükût ve yumuşaklık ile durmayı öğrendim; akşam ise muhasebe ile 'kusur bendedir' diyerek kalbi arındırdım. Böylece dışarıdaki insanı 'hasım' değil, emanet bildim; hüsn-i zan arttı, edep ilişkilerin dili oldu. Bu hâl, beni nefs-i emmârenin tepkiselliğinden levvâmenin uyanıklığına, oradan itmi'nâna doğru yürüten küçük ama sürekli bir zikir gibi işledi: tepkiyi seçtikçe irade güçlendi, irade güçlendikçe sükûn yerleşti. Dünya değişmedi belki; fakat bakışımın kıblesi değişti—ve tasavvufta bilirim ki kıble değişince dünya da değişir."
Burçak Alparslan, yazar
Tolstoy insan neyle yaşar
İnsan neyle ve ne için yaşar?
"İşte bu soru bence kısıtlı bir süreliğine geldiğimiz şu dünya sahnesinde kendimize sormamız gereken en kıymetli soru. Ben de yıllarca kendime sordum bu soruyu. Uzunca bir süre kendi mutluluğum için yaşamayı tercih ettim. Tabii ki bu başka insanları umursamaz ya da bencil bir hale dönüşmedi lakin kendi mutluluğumu önceledim. Özellikle kırklı yaşlarıma geldiğimde gördüm ki mutluluk kaçtıkça kovalanıyor ve mutluluk salt kendi mutluluğunu düşünmekle ve kendi dertlerine derman olmakla sağlanmıyor. İnsan başkalarının dertlerini düşündükçe ve o dertlere derman oldukça gerçekten yaşıyor. Bunun da yolu muhakkak sevgiden geçiyor. Usta yazar Tolstoy'un kitabında okuduğum 'İnsan kendi derdini düşünmekle değil, sevgiyle yaşar' sözü beni tam bu hissiyatlar içinde olduğum dönemde yüzüme tokat gibi çarptı. Hiçbirimizin hayatı dümdüz bir çizgi değil; bu yolculukta inişlerle, çıkışlarla, bazen acıyla bazen sevinçle ilerliyoruz. Ben de bu kitabı okurken, kendi hayatımdaki yolları düşündüm. Tolstoy hikâyeleriyle öyle bir ayna tutuyor ki insan ister istemez kendini sorguluyor. Ve şunu fark ediyorsunuz: Sevgi olmadan, başkasına derman olmadan hiçbir yol, hiçbir arayış bizi gerçekten anlamlı bir yaşama götürmüyor. Kitabı kapattığımda anladım ki insanı ayakta tutan şey kendi mutluluğu, para, şöhret ya da güç değil; birbirimize gösterdiğimiz sevgi, merhamet ve anlayış. Bence kitapta Tolstoy'un asıl anlatmak istediği tam da buydu: Yaşam, paylaştıkça ve sevdikçe anlam kazanıyor. Ya da en azından benim hayatıma kattığı çok önemli bir farkındalıktı bu."
Alişan Kapaklıkaya, yazar
"O güne kadar kendimle barışık biri olduğumu sanıyordum. İyiydim, harikaydım, sevgi doluydum. Herkese yardım etmek için koşuyor, takdir edilmek için kimseye 'hayır' demiyordum. Ben harika biriydim, kötü olan, yanlış yapan, anlayışsız olan başkalarıydı.
Ta ki o kitabı okuyana kadar: 'Işığı Arayanların Karanlık Yanı', Debbie Ford. Her sayfası beni alıp yerden yere vurdu.
Gülümseyişimle gizlediğim karanlık yanlarımı fark ettim. İşte ışığımı buldum diyerek açtığım her kapı beni daha derin karanlıklarımla yüzleştirdi. Kaportası güzel ancak motoru arızalı bir araba gibi olduğumu gördüm. Sinik, iki yüzlü, kendini gizleyen, yapay, öfkeli ama çok güler yüzlü! Gölge yanlarımla yüzleşmek beni derinden sarstı. Kendimce yaptığım sarayla yıkılıp yerle bir oldu.
Evliliğimin ilk 15 yılını tüm enerjimi kendimi haklı göstermek için eşimin hatalarını ortaya çıkarmak için harcadığımı fark ettiğimde içim yandı. Dikkatimi başkalarından çekip kendime odakladım. Vitrine oynamayı bıraktım, alkış peşimde koşmaktan vazgeçtim, başkalarında gördüklerimin kendi yansımalarım olabileceğini gördüm.
Önce kendimi bir güzel dövdüm. Sonra içimdeki o sesi kısılan çocuğa elimi şefkatle uzattım. Sımsıkı sarıldım ona. Kalbimle sarıp sarmaladım. Şimdi yolculuktayız. Çamurlu bir yoldan asfalta çıkan bir arabanın çamurlarının dökülüp yola iz bırakması gibi yüklerimi bırakarak, kendimi onararak, yaralarımı sararak ilerliyorum. Başıma geldiğinde felaket sandığım durumları lehime çevirerek devam ediyorum. Uğur Batı'nın ustalığıyla yeni binanın sanatsal ince işlerini yapıyorum. Teşekkür ederim."
İsmail Fidan, yönetmen
"Bazı eserler, size hayata dair, hiç bakmadığınız bir açıdan bakma fırsatı sunabilir. Hatta bir kırılma dahi yaratabilir. Açıkçası bugüne kadar benim hayatımda böyle derin sayılabilecek kırılma yaratan bir eser olmadı. Aslında insanın kitaplarla olan ilişkisini bir yolculuğa benzetebiliriz. Hayatınızın her döneminde, sizin gelişiminize bağlı olarak; okuduğunuz, yararlandığınız, etkilendiğiniz kitaplar oluyor. Okuduğunuz her kitap, size bir şeyler katarken, onlarla birlikte bir hayat yolculuğu yapıyorsunuz. Bu yolculukta sizin önünüzden gelenler olabildiği gibi sizin ardınızda kalanlarla olabiliyor. Örneğin Ömer Seyfettin, benim çocukluğumun yazarıydı. Gençliğimde ise kitaplığımda Nurettin Topçu, Hilmi Ziya Ülken ve Ziya Gökalp gibi isimlerin eserlerine çokça yer verdim. Yaş biraz ilerledikçe, bu kez de kitaplığımdaki biyografilerin, tecrübe paylaşımlarının hacimleri artmaya başladı. Ne yazık ki son dönemde, biraz da mevcut şartlar nedeniyle sektörle ilgili kitapları takip etmek zorunda kalıyorum. Vakit az olunca mecburen biraz seçici davranmak zorunda kalıyorsunuz. Seçimlerimde, kültür endüstrileri ve üretim süreçlerine ilişkin öne çıkmış eserler listenin başında yer alıyor. Bu aralar elimde Ed Catmull tarafından kaleme alınmış bir kitap var. Animasyon dünyasının oyuncularından olan Pixar'ın yolculuğunu anlatıyor. Kitapta, animasyon endüstrisine dair çok önemli şeyler var. Alanla ilgili olan herkesin başucu olması gereken kitaplardan birisi."
Kocaeli Kitap Fuarı hakkında
- Kocaeli Kongre Merkezi
- 4–12 Ekim
- 10.30 – 21.30
- Tema: "Anadolu Mayası"
Alan Etkinlikleri:
- 8 Ekim Çarşamba günü 3 İdiots
- 10 Ekim Cuma günü Hababam Sınıfı Uyanıyor
- 11 Ekim Cumartesi günü ise Yeşil Yol filminin gösterimi yapılacak.
- Tüm gösterimler 20.00'de başlayacak.
- Ayrıca, Büyükşehir Belediyesi'nin 4 kitabının lansmanı yapılacak.
Kocaeli Kitap Fuarı'ndan notlar:
- Fuar teması: Tema "Anadolu Mayasının Esası Birliktir"
- 515 yayınevi sinema kitapları sunarken, 1050 etkinlik perdeyi renklendirecek. 7 Ekim okuma rekoru denemesi var,
- Gençlik ateşi, fuarın teması "Anadolu Mayasının Esası Birliktir" ile genç nesillerin kültürel sürekliliğini ateşlerken, Prof. Dr. Kemal Sayar'ın onur konukluğu, kişisel gelişimden kolektif birliğe uzanan söyleşilerle gençleri motive edecek.
- 2 Ekim'deki Azerin konseri gibi ön etkinlikler, KOÜ kampüsünü gençlik çemberinin merkezi haline getirirken, 3 Ekim Ağaçlar Kitap Açtı etkinliği var.
- Beyaz perdede açılan sayfalar! 15. Kocaeli Kitap Fuarı, 4-12 Ekim 2025'te sinemayı edebiyata dönüştürüyor. "Beyaz Sayfadan Beyaz Perdeye" serisi, her akşam 20.00'de Kongre Merkezi açık alanında: 4 Ekim "Hababam Sınıfı" ile mizah, 5 Ekim "Ölü Ozanlar Derneği" ile ilham, 8 Ekim "3 İdiots" ile eleştiri, 10 Ekim "Hababam Sınıfı Uyanıyor" ile nostalji, 11 Ekim "Yeşil Yol" ile adalet. Fuar öncesi Ormanya ve Milli İrade'de "Selvi Boylum Al Yazmalım" perdeleri açıyor.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish