ABD'nin Bagram Üssü krizi: post modern Roma için yeni Teutoburg mu?

Umut Berhan Şen Independent Türkçe için yazdı

Taliban'ın Bagram Hava Üssü'ndeki inatçı duruşu, Afganistan'ın jeopolitik satrancını yeniden şekillendiriyor ve bu, ABD'nin imparatorluk mirasıyla yüzleştiği bir ayna gibi.

Başkan Donald Trump'ın, Çin'e karşı stratejik bir kale olarak gördüğü Bagram'ı geri alma ısrarı, Taliban'dan gelen net retle karşılaştı:

Toprağımızın bir inçini bile kimseye vermeyiz.


Bu, 2021'deki kaotik çekilmenin yarattığı boşluğu doldurmaya çalışan Washington'un, Taliban'ın 4 yıllık iktidarını hafife aldığını ortaya koyuyor.

Taliban sözcüsü Zabihullah Mujahid'in Sky News ve diğer uluslararası medyaya verdiği demeçlerde vurguladığı gibi, bu tutum Doha Anlaşması'nın egemenlik ilkesine sadık kalırken, aynı zamanda Kabil'in Moskova ve Pekin'le kurduğu yeni ittifakları güçlendiriyor.

Trump'ın Eylül 2025'te Truth Social'da "Kötü şeyler olacak" tehdidiyle pekiştirdiği ısrar, "Blöf mü yoksa somut bir askeri plan mı?" sorusunu havada asılı bırakıyor.

Ancak tarih, ABD'nin Afganistan'da zorla elde ettiği her pozisyonun uzun vadeli bir bataklığa dönüştüğünü defalarca kanıtladı. Sovyet döneminden Amerikan savaşına kadar Afganistan toprakları bunun tanığı oldu.

Esasen, Trump yönetimi aylardır sessiz diplomasi yürütüyor. Rehinelerin iadesi gibi yan müzakerelerle örtülü bir pazarlık sinyali verse de, Taliban Dışişleri'ndeki Zakir Jalal'ın "ABD askeri varlığı tamamen reddedildi" beyanı, kapıyı diplomasiye aralık bırakıyor ama zorlamaya kapatıyor.

Stratejik önemi göz ardı edilemez. Zira, Bagram üssü, 11 bin 800 metrelik pistiyle dev kargo ve bombardıman uçaklarını barındırabilecek kapasitede ve Kabil'in 50 kilometre kuzeyinde stratejik bir konumda. Trump'ın ısrarla dile getirdiği gibi, üs Çin'in nükleer tesislerine yaklaşık 500 kilometre mesafede.

Bu, Pekin'in Orta Asya'daki genişlemesini denetim altında tutmak için ideal bir nokta.

Ancak Taliban, üssü kendi askeri törenleri için kullanıyor. Hatta, Ağustos 2024'te yönetimi ele geçirişlerinin üçüncü yıl dönümünde, terk edilmiş ABD ekipmanlarıyla gösteri yaptılar.

Taliban'ın üssü kendi savunma ağının parçası haline getirmesi, ABD'nin Pakistan gibi eski müttefiklerini de rahatsız ediyor. 

Foreign Policy'nin Ekim 2025 analizine göre, Bagram'ı geri almak için Pakistan benzeri bir "nominal kontrol" modeli (yani Taliban'ın gözetiminde düşük profilli ABD operasyonları) düşünülebilir.  

Ancak bu, Taliban'ın ideolojik direncini test eder. Zaten Taliban, ekonomik yaptırımlara rağmen meşruiyet arayışında. BM raporlarına göre kadın hakları ihlalleri (doktorluk yasağı gibi) ve IŞİD-Khorasan kolu tehdidi iç istikrarsızlığı körüklüyor.

Tabii bu da Kabil'i Rusya ve Çin'e yaklaştırıyor. Mesela Pekin'le yapılan maden anlaşmaları. Öte yandan, ABD için Bagram'ı geri almak 10 binden fazla asker ve hava savunma sistemleri gerektirebilir ki, bu yeni bir "sonsuz savaş" riski taşır.

Trump'ın ilk döneminde imzaladığı Doha Anlaşması, çekilmeyi öngörse de Bagram'ı koruma şartı içermiyordu; şimdi bunu "hiçbir şey karşılığında verdik" diye eleştirmesi, iç politikada Biden'ı hedef alsa da, uluslararası arenada ABD'nin güvenilirliğini zedeliyor.

Dolayısıyla, Taliban'ın ret yanıtı, sadece bir savunma değil, aynı zamanda jeopolitik bir hamle: ABD'yi izole ederek, kendi bölgesel ittifaklarını pekiştiriyor ve Trump'ı "süper güç blöfü" ile yüzleştiriyor.

Bu gerilimi derinleştirmek için, Post-Modern Roma metaforuna yaslanalım ve süreci öyle okumaya çalışalım: ABD, antik Roma'nın sonbaharındaki gibi, küresel hegemonyasını kültürel ve ekonomik "yumuşak güç"le değil, nostaljik bir imparatorluk hayaliyle sürdürmeye çalışıyor ama Bagram, o hayalin çatlaklarını gösteriyor.

Roma İmparatorluğu'nun son evresinde, lejyonlar Parthya çöllerinde veya Germen ormanlarında yenilgiye uğrarken, merkezdeki senatörler "Roma'nın hakkı" diye haykırırdı; tıpkı Trump'ın "Biz yaptık, biz alacağız" retoriği gibi.

New York Times'ın 2021'de işaret ettiği üzere, Taliban'ın terk edilmiş hangarları dolaşması, Vizigotlar'ın Roma kalıntılarını yağmalamasına benziyordu.

Barbarlar, imparatorun çelik ve beton mirasını alıp kendi törenlerine dönüştürüyordu.

Post-modern Roma metaforu işte burada devreye giriyor: Roma, fetihlerini köle ticareti ve vergiyle finanse ederken, ABD drone'lar ve insansız hava araçlarıyla "temassız" bir imparatorluk kurdu; ama Afgan dağlarında bu teknoloji, ideolojik bir dirençle eridi.

Tarihçi Theodor Mommsen'in1 Roma Cumhuriyeti analizinde vurguladığı gibi, imparatorluklar iç çürüme (günümüze finans baronlarının yükselişi, orta sınıfın erozyonu) ile dış yenilgileri birleştirince çöker; bugün ABD'de Wall Street'in savunma kontratları, Trump'ın "gerçekçilik" vaadini gölgeliyor.

Bagram meselesi, bu metaforun somutlaşması: Taliban, Post-Modern Roma'nın lejyonerlerini değil, onun günümüzdeki ideallerini (demokrasi ihracı, kadın hakları vb.) reddederek, ABD'yi kendi aynasına baktırıyor.

Eğer Trump, Pakistanvari bir "gölge anlaşma" peşinde koşarsa, (bu Roma'nın Partlarla yaptığı geçici barışlara benzer) kısa vadeli zafer, ama uzun vadeli meşruiyet kaybı yaşanabilir.

Dış politika dinamikleri açısından, bu kriz Trump'ın "gerçekçilik" vaadini test ediyor.

Bir yanda, Taliban ekonomik yaptırımlara rağmen meşruiyet arayışında; öte yandan, ABD için Bagram'ı zorla almak yeni bir bataklık demek.  

Al Jazeera'nın Eylül 2025 raporuna göre, Taliban'ın ret cevabı, Trump'ın Çin fobisini körüklüyor ama aynı zamanda Kabil'i Pekin'e daha da yaklaştırıyor.

Maden rezervleri karşılığında altyapı yatırımları söz konusu.

Sonuçta, bu kriz kısa vadede statükoyu korurken, uzun vadede Afganistan'ı daha karmaşık bir arena haline getiriyor.

Trump, tehditler yerine rasyonel diplomasiye (belki ekonomik teşvikler veya rehin anlaşmaları üzerinden) yönelse, Bagram'ı zorla almak yerine bölgesel istikrarı kazanabilir.

Aksi takdirde, üs bir kez daha ABD'nin stratejik hayallerini gömen bir kabusa dönüşür.

Neticede Taliban, ideolojik direnciyle tarihsel bir ders veriyor. Washington ise Post-Modern Roma'nın gölgesinde, imparatorluk mirasıyla boğuşuyor.

Reel jeopolitik ve reel ekonomi politik, burada tokat değil, ince bir müzakere sanatı gerektiriyor.

Yoksa bir ihtimal, Bagram, yeni bir Teutoburg Ormanı(2) faciası olabilir.

 

 

Notlar:

1.  Theodor Mommsen, 19'uncu yüzyılın en önde gelen Alman klasik tarihçilerinden biri olarak kabul edilen bir tarihçi, hukukçu, arkeolog ve siyasetçidir. Roma tarihi üzerine yazdığı başyapıtı Römische Geschichte (Roma Tarihi) ile tanınmış ve 1902 Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanmıştır.

2. M.S. 9 yılındaki Teutoburg Ormanı Savaşı'nda, Germen kabileleri lideri Arminius'un pususuyla Roma valisi Publius Quinctilius Varus komutasındaki 17., 18. Ve 19. Lejyonlardan oluşan yaklaşık 20.000 askerlik ordu yok edildi. Bu felaket, Roma İmparatoru Augustus'un "Quintilius Varus, lejyonlarımı geri ver!" haykırışına yol açtı ve Germania'nın fethini sonsuza dek engelledi.

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU