Kürt aydınları arasında yeni bir araştırmacı kuşak sahnede yerini alıyor.
Son 100-150 yılın Kürt tarihi hakkında alışılmış ana çerçevenin derinliklerine inip özgün ayrıntılarla ve yepyeni bilgilerle ortaya çıkıyorlar.
İşte birkaçının adı ve eserleri:
Mahmut Akyürekli: "Şark İstiklal Mahkemesi", 6. cilt, 5. takım, basım yılı 2015; "Şark İstiklal Mahkemesi Şeyh Said Davası Mahkeme Tutanakları", basım yılı 2020.
Gültekin Uçar: "Koçkiri: Aşiret-Kimlik-Siyaset".
Sedat Ulugana: "Kürt-Ermeni Coğrafyasının Sosyopolitik Dönüşümü: 1908-1914-Halidiler, Hamidiyeliler, Bedirhaniler ve Taşnaklar", basım yılı 2022; "Efendi'nin Suçunu Üstlenmek: Kürt Tarihinde Direniş ve İşbirlikçilik", basım yılı 2022; "İhsan Nuri Paşa'nın Anıları: Ağrı İsyanı Raporları", basım yılı 2023.
Onları iki kuşak geriden izleyen araştırmacı kardeşler, 2022'den itibaren kendilerinden epeyce bahsettirdiler: Dilhad ve Dilşad Fırat.
2022 yılında "Kasırga ve Yaprak" adında Ermeni Tehcirini anlatan romanı beraber kaleme aldılar.
2 yıl sonra ise "Babam Şeyh Said: Şeyh Said oğlu Şeyh Ali Rıza Hatıraları: Şeyh Said Hadisesinin İçyüzü" yayımlandı (40 Kitap yayınevi).
Eş zamanlı diyebileceğimiz bir tarihte Fırat kardeşlerin "Şîn: Şeyh Said Ailesinin Sürgün Hikâyesi" isimli kitapları basıldı.
Üst başlığı ise daha genel bir kavram içeren 2023'teki üçüncü baskısı: "1926 ve 1934 Kürt Sürgünleri."
3 kitabı ortaklaşa/çift imzalı olarak yazan Dilhad ve Dilşad'ın babaları Mahmut Fevzi, dedeleri Mezopotamya Sürgünü ünlü siyasetçi merhum Abdülmelik Fırat'tır.
Büyük dedeleri ise Şeyh Said'in büyük oğlu Şeyh Ali Rıza Efendi'dir.
Dilhad ve Dilşad, hem anneanne (dapîr) hem de babaanne (bapîr) tarafından Şeyh Said'in torununun torunlarıdır.
Son 2 kitabın önemi şu:
Soyca köklü ve ünlü bir aileye mensup olan iki kardeş yazar, yakın çevrelerinden dinlediklerine ilaveten resmi olan-olmayan yazılı ve sözlü bilgilerden yararlanarak bir anlamda Şeyh Said ailesinin de içinde yer aldığı yüz yıllık Kürt tarihinin karanlıkta kalan yönüne ışık tutma çabasındadır.
"Niçin" sorusunun yanıtı biraz uzun olacak:
1953 Küba doğumlu Joe Navarro, Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisansını tamamlamış, mezuniyetinden sonra istihbarat ve davranışsal alanda FBI özel ajanı ve üst düzey denetleyicisi olarak çalışmış; görevi sırasında Davranış Analizi Programını kurup 25 yıl boyunca araştırma yapmıştı.
Emeklilikten sonra Joe Navarro, insan davranışları hakkında kitaplar yazdı ve üniversitelerde dersler vermeye başladı.
2009 yılında "Psikolojide Bugün" isimli dergide düzenli olarak makaleleri yayımlandı.
Edebi alanda yayımladığı her kitabı ile ayrı bir başarı kazandı. 27 dilde uluslararası sahada en çok satan kitabı ise "Beden Dili" idi.
Acıdan beslenenleri "yara toplayıcı" olarak niteleyen Navarro'ya göre;
Yara toplayıcı, kendini yaralarıyla ifade etmektedir. Zira yarası olmazsa, var oluşunu sorgulayacaktır. Oysa dünya onu anlamalı, avutmalı ve onun için üzülmelidir. Her bir başarısızlığı ve mutsuzluğu hep ötekiler yüzündendir, kara bahtındandır.
Nitekim Dilşad Fırat da "X" (eski adıyla Twitter) hesabında şöyle der:
Kes nedît birîna me, qewl û rewş û hale me…
(Kimse yaramızı, söylem ve ahvalimizi göremedi…)
Bununla birlikte Dilhad ve Dilşad'ın son iki çalışması salt ailenin (ve çevresindeki mazlum Kürtlerin) aldığı yaralar ile çektiği acılardan ibaret değil.
İki kitabın ince ayrıntılarında özeleştiri, kusur ve eksiklikleri dile getirme, o zamanki Kürt toplumunun birlik olamama nedenlerini sorgulama tavrı da görülecektir.
Olay mekânı Kürt coğrafyasının Türkiye, İran ve Irak tarafı olmasına rağmen ölüm, açlık ve acılar Şeyh Said ailesi ile destekçilerinin yakasını bırakmadı.
Sonraki mekânlar ise ölümcül sürgün yolları Erzurum-Trabzon-İstanbul-Antalya-Eğridir ve daha sonra Trakya (Kırklareli) ile Sivas'a kadar uzanıyor.
"Şîn" romanı her iki trajediyi, bir anlamda hayatta kalma mücadelesini kurgulayıp ayrıntılarıyla gözler önüne seriyor.
Yazarların sözlerinden alıntılayarak kitabın muhtevası hakkında özet bilgi verelim:
Roman (Şîn), tarihi liderlere ve o dönemde yaşayan aile üyelerimizin gerçek yaşantılarına dayanıyor. Hikâye rasyonel bir zemin üzerine kuruldu. Kurgu ve diyaloglar bizim tarafımızdan yazıldı. Anlatılan bütün hikâye için kaynak gösterebilecek durumdayız…
Bu romanın başlangıcı bizi başka bir araştırma kitabına gebe bıraktı ve 'Babam Şeyh Said' kitabını ortaya çıkardık.
'Şîn' romanı esasında belgeler üzerinden giden ve Fransız, Türk, İngiliz arşivlerinden çıkan kaynaklarla yapılan uzun araştırmalar sonucu tarihi bir belge roman olarak karşımıza çıkıyor.
"Babam Şeyh Said" kitabı, emektar siyasetçi Abdülmelik Fırat, Mehmet Fuat Fırat ve dönemin tanınmış Alevi/Kürt hakları savunucusu gazeteci Doğan Kılıç Şeyhhasenanlı'nın 1967 yılında Şeyh Ali Rıza ile yaptıkları söyleşinin teybe alınmış halinin yazıya dökülmesi sonucu ortaya çıktı.
Söylediklerinden bazı kesitleri birlikte okuyalım:
Kürtlerin ülkeleri korunaklıydı, çetindi, zordu, sertti. Kürtler cesur bir kavimdi.
Kendilerine yapılan saldırıları her emir (bey) tek başına defedebiliyordu. Bu yüzden birlik olma gereği duymadılar. (s. 13)
Kürt dilini bilmeyenler Kürdistan'da yöneticilik yapamazlar. (s. 14)
Hilafet, Kürtler ve hükümet arasında önemli bir bağ oluşturmuştu. Devlet, hilafeti kaldırdıktan sonra Kürtlere yönelmiştir.
Devlet ile hükümet, o tarihlerde (1920'li yıllarda) Kürtlerin gücünü anlamak için aşiret reislerine, şeyhlere 40-50 soruluk soru kâğıtları gönderiyordu.
Seyid Aldülkadir'in isyan ile alakası yoktu. Şeyh Said direnişinde mağlubiyet ortaya çıkınca, İstanbul'dan Diyarbakır'a getirilerek Şeyh Said'den önce idam edildi. (s. 21)
Kor Hüseyin Paşa ile Hacı Musa Bey harekete destek olmadılar. Üstelik yenilgiden sonra İran'a geçişimiz sırasında bizlere zorluk çıkardılar. Ve Kürtler birlikte hareket edemediler. (s. 22-23)
O tarihte (1920'ler), Kürtlerin tüfek sayısı hükümetinkinden daha fazlaydı. (s. 23)
Mağlubiyet sonrası 140 silahlı kişiyle İran'a geçtik. (s.27)
Yenilgimizin esas nedeni Binbaşı Kasım idi. Binbaşı Kasım (Kaso), Cibranlı Halid Beyle rekabet içindeydi. (s. 29-35)
Entrikalar çevirerek Şeyh Said'i Abdurrahman Paşa Köprüsü'nde yakalattı.
Ağa ve şeyhlerin yüzde 80'ni hükümet tarafında yer aldı. Tarafsız kalsaydılar ve telgrafla hükümete destek vermeseydiler, o bile bize yeterdi.
Zira Mustafa Kemal Paşa, Bedri Bey'i, bir de Mehmet Bey'i, birkaç mebusla yanına çağırmıştı. 'Gidin o meseleyi müzakere yoluyla halledin' demişti. Başbakan Ali Fethi de o düşüncedeydi. (s. 36)
Seyid Taha, Simko, Şeyh Mahmud Berzenci, Şeyh Ahmed Barzani, Mele Mustafa Barzani… hakkında bilgilendirme yapan Şeyh Ali Rıza, Simko İsmail Ağa'nın tutarsızlığı ve Kürtlerin bir türlü birlik olamamasından daima şikayetçi olmuştu. (s. 78-149-152-53)
Bir ara soru:
Osmanlı ve Cumhuriyet yönetimi boyunca yönetilen çeşitli halklara yapılan baskı, zulüm ve zorbalık sonucu günümüzde on milyonlarca mağdur, kahır çeken ve Navarro'nun deyimiyle "yara toplayıcının" varlığı rejimin/iktidarların hangi işine yarar?
İki yanıt verilebilir:
- Rejim, acıyla bağımlı kılarak toplumu baskı altına alıp yeri geldikçe intikam duygusunun artmasına ve iktidar sahibinin yönlendirmesiyle yaralı toplulukların birbiriyle çatışmasına yol açabilir.
- Rejim, ezdiği kesimleri acı ve travmaya boğmak suretiyle duyarsız, hissiz ve uyuşuk hale getirir. Kahırdan uyuşan insanlar/topluluk, çaresiz kalır ve hak aramaya mecal bulamaz.
Bu hususta Dilhad ve Dilşad'ın amacı, iki farklı yerde dile getirildi.
İlkin, K24 TV kanalına konuşan Dilşad Fırat şunları söyledi:
Bir Kürt genci olarak tarihime sahip çıktım. Kürtler tarihine sahip çıkmalı. Tarihimiz kaybolmuş. Biz de tarihimizi meydana çıkarmaya çalışıyoruz. Ne oldu, nasıl oldu? Her konuda konuşalım. Amacımız, Şeyh Said'in oğlu Şeyh Ali Rıza ile ilgili bilgileri halkla paylaşmak. Bu kayıtlar dedem Abdülmelik Fırat'ın arşivindeydi. 4 ay önce bu kayıtlar elimize geçti. 4 ayda kitabı yazdık. 1
İkinci açıklama ise ortak:
Lübnan asıllı Fransız bir yazar diyor ki: 'Ben Fransızlara Fransız olmadığımı ispatlamak için Fransızca yazıyorum.' Bizim Türkçe yazma serüvenimiz de biraz bu. Kitabımızın Kürtçesini de çevirisini kendimiz yaparak en kısa sürede okurlarımıza sunacağız.
Bize göre önemli olan insandır. Düşüncesi, inanışı, etnik kimliği yüzünden kimse yargılanmamalı, topraklarından koparılmamalı ve öldürülmemelidir. Her savaşta olan kadınlara ve çocuklara oluyor, yazık oluyor.
Ortadoğu ve Mezopotamya coğrafyasında yaşanan acılar karşısında bu coğrafyada doğmuş ve asırlardır ezilmiş bir aileden gelen yazarlar olarak geçmişimize sahip çıkmamız ve yaşanan acı olaylar tekerrür etmesin diye toplumun yaşananları bilip ona göre hareket etmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Mesajımız budur. Tüm insanlık birlik olmalı. Yaşamın inişler ve çıkışlarla dolu olduğunu unutmamalıyız. Bugün zirvedeyken yarın dip noktasında olabiliriz. Bu nedenle her zaman saygı, empati ve anlayışla davranmalıyız, çünkü hayatın dönüşleri herkesi etkileyebilir. 2
Yukarıdaki temenniye rağmen Şeyh Said sülalesinden yeni kuşağın büyük hane halkının samimi ve açık anlatımlarını kamuoyu ile paylaşması, beğeni kadar yoğun tepki de topladı.
Karşıt tepkiler üstü kapalı veya dolaysız tehditler içeriyor.
Örneğin:
- Diyarbakır Barosu'nun Şeyh Said Hadisesi nedeniyle idam edilen 47 kişinin mezar yerlerinin açılması hususundaki başvurusu, İçişleri Bakanlığı'nın Şeyh Said ve 46 dava arkadaşına dair "mezar yerlerine ait arşiv kaydının bulunmadığı" yönündeki beyanları üzerine Ankara 5'inci İdare Mahkemesi tarafından davanın reddine karar verildi. (23 Haziran 2023)
- Şeyh Said'in torunundan (Refah ve Fazilet Partisi milletvekili Abdulilah Fırat) 'isyan' itirafı: "Başarılı olsaydı Kürt devleti kurulacaktı." (Aydınlık, 8 Ocak 2024)
- Şeyh Sait'in torunu Abdulilah Fırat: "İsyan başarılı olsaydı İslami bir Kürt devleti kurulacaktı!" (Sol haber portalı, 7 Ocak 2024)
- MHP'li bir milletvekili, Meclis'te Şeyh Sait'e hakarette bulundu. HEDEP Başkan Vekili Meral Danış Beştaş itirazını şöyle dile getirdi:
Şeyh Sait ve Seyit Rıza Kürt halkının değerleridir; onlara hakaret edilmesine asla göz yummayız ve bunu sineye çekmeyiz. Her ikisinin de ne oldukları, en çok devlet arşivlerinde mevcuttur…
Onlar, tarihteki birer hafızadır. Şeyh Sait'in destekçileri ve mücadelesi, inanç ve kavim gözetmeksizin herkesin içinde yer aldığı ve herkes için mücadele edilen bir süreçtir.
Eğer devlet bir şey saklamıyorsa, neden hâlâ mezar yerlerini açıklamıyor. (Youtube, 13 Aralık 2023)
- HÜDAPAR Sözcüsü ve Batman Milletvekili Serkan Ramanlı, Şeyh Said'i hedef alan gazeteci Fatih Altaylı'ya tepki gösterdi:
Şeref ve haysiyet hakkında en ufak bir fikri dahi olmayan haddini bilmez bir takım zevat, Şeyh Said Efendi Hazretlerinin hatırasına dil uzatmaya cüret etmiş.
Şeyh Said Efendi'nin varisleri bize icazet verecek olursa TCK 130/1'de düzenlenen 'Kişinin hatırasına hakaret' kapsamında hukuk önünde @fatihaltayli'dan bu hakaretinin hesabını soracağız. (12 Aralık 2023)
- AK Parti Milletvekili Avukat Abdurrahim Fırat, dedesi Şeyh Said'e hakaret edenler hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı. (Rûdaw sitesi, 13 Aralık 2023)
- TV kanallarında bilhassa sokak röportajları sırasında insanların çoğu, Şeyh Said'in kahraman filan değil; hain bir isyancı olduğunu ve cumhuriyet rejimini yıkmak için dış güçlerden destek aldığını açıkça belirtti. 3
- Diyarbakır Valiliği, belki de işin başını sonunu çok da fazla düşünmeden rutin bir açıklamada bulundu. Valilik, yıllar önce ismi belirlenen Şeyh Said Bulvarı'nda yarım kalan çalışmaların tekrar başladığını ve 12 kilometrelik bulvarın kısa zaman içerisinde açılarak halkın hizmetine sunulacağını bildirdi. Bunun üzerine de kıyamet koptu. İş artık bulvardan çıktı; ne olduğu, nasıl olduğu, neyin nesi olduğu geri plana itilerek Şeyh Said üzerinden bir "devrim", "karşı devrim", "Atatürkçülük", "Şeyh Said yanlılığı", "şeriat", "din", "irtica" söylemleriyle bir tartışmaya dönüştü. 4
Bahsi geçen her iki kitabın tanıtımı hususunda yukarıda çizilen genel çerçeveyle yetinip Şeyh Said Hadisesi ile ilgili başka noktalara değinerek, tartışmaya farklı bir boyut kazandırmayı deneyeceğim.
Şöyle ki:
Esasında Dilhad ve Dilşad'ın yoğun çabaları sonucu ortaya çıkan iki kitap, belki de ilk kez konunun tarihi öznesi sayılan Şeyh Said Ailesi ve çevresindekilerin hikâyesi olmaktan öte bir anlam taşıyor.
Hadiseyi hane halkının sözlü anlatımlarına dayandırıp, bunu yerli ve yabancı kaynaklardan doğrulama yoluna gidiliyor.
Dolayısıyla içeriden bakış, şimdiye kadar dışarlıklı/dışarıdan bakışlara alternatif niteliğinde olup olaya farklı ve gerçekçi bir boyut kazandırıyor.
Her iki kitapta ve bilhassa "Şîn" romanında yer alan önder konumundaki şahsiyetlerle sıradan insanlar, asla kahramanlaştırılmamış.
Trajik hikâye kurgu-gerçek temelinde dramatize edilmişse de insanlar olduğu halleriyle yani fiziki özellikleri, huyları, kusurları, alışkanlıkları, karakterleri, asabi, coşkulu, tez canlı, atılgan, ürkek ve durgun mizaçlarıyla tasvir edilmişler.
Yeri geldiğinde gözü pek ve oldukça cesur, yeri gelmiş gayet çekingen ve vesveseli, bazen aklı başında ve serinkanlı, kimi vakitlerde başına buyruk, bazen disiplinsiz, asi ve söz anlamaz/dinlemez figürlerle karşılaşabiliyoruz.
Özellikle Şeyh Ali Rıza'nın yaklaşık 140 kişiyle İran sınır boylarında rastgele veya bilinçli dolaşması sırasında bu tipler çıkıyor karşımıza:
Birbirini çekemeyenler, karamsarlar ile iyimserler, hiyerarşik düzeni bozanlar, çizip oynamayanlar veya kafası bozulunca çekip gidenlere de rastlanabiliyor.
Çoğu zaman haklarında destanlar yazılıp Rustemê Zal misali "olağanüstü kahramanlar" yaratan tarih kitaplarıyla belgesel romanlardakinden çok farklı bir kurgudan bahsediliyor ki, bizzat olayları yaşayanların ve Şeyh Said ile oğlu Şeyh Ali Rıza'nın çevresindekilerden hayatta kalanların anlatımlarından derlenmiş olması hayli önem taşıyor.
Bu yanıyla kitabın muhtevasını çok beğendim.
Bizzat Şeyh Said ile onun yerini alan komutan konumundaki oğlu Şeyh Ali Rıza'ya ilaveten amca-yeğen veya baba-oğul yahut abi-kardeş çok sayıda şeyh (Mehdi, Selahaddin gibi) mertebesindeki şahsiyet büyük aileyi oluşturuyor.
Hâl böyle olunca da genelde kamuoyunda bilinen haliyle "Şeyh Said Hadisesi" esasında tarihi arka plan açısından ibaret kalmıyor.
Miralay Cibranlı Halid Bey başkanlığında 24 Kürt subayı tarafından 1920 yılının sonbaharında Erzurum'da kurulan Azadi (İstiklal) Cemiyeti'nin üyeleri arasında Kemal Fevzi, Yusuf Ziya Bey, Mela Abdurrahman (Şırnaki), Yüzbaşı İhsan Nuri Paşa gibi önemli isimler bulunuyor.
Bu çerçevede örgütün kurucu lideri Miralay Halit Bey, İran yönetimine karşı özerklik elde etmek için mücadele eden İsmail Ağayê Şikaki'ye elçi gönderip örgüt üyesi olmasını istiyor.
5 Ağustos ile 24 Eylül 1924 tarihleri arasında Mela Said-i Kürdî ile Erzurum'da ve aynı yılın sonbaharında yine Erzurum'da Şeyh Said Efendi ve Mela Abdülhamid ile bizzat görüşüyor.
Dolayısıyla tarihi gerçek şudur:
Cumhuriyet rejimine karşı itaatsizlik veya direniş hareketini başından beri planlayıp bu çerçevedeki faaliyet için görev ve işbölümü yapan Azadi Cemiyeti'dir.
Tarih yazımında örgütün adı geçmektedir.
Şeyh Said ise bu cemiyetin önemli bir üyesi/şahsiyeti sıfatıyla Halit Bey'in tutuklanması ve devletin erken doğum yaptırıp direnişi çökertme provokasyonu karşısında mecburen silahlı kalkışmanın siyasi ve dini önderliğini kabullenmiştir.
Halit Bey'den sonra silahlı hareketin simgesi haline gelen Şeyh Said, aslında kolektif bir direnişin önderidir.
Oysa devlet, hareketi bilhassa onun ismiyle kişiselleştirerek "irtica-gericilik-hilafet" temelinde karalama yoluna gitmiştir.
Zaten yerel ve genel direnişler ile isyanların özünde kolektif/kitlesel mücadele hep vardır.
Cibranlı Halit Bey tutuklanıp idam edilmemiş olsaydı kuşkusuz hareketin kurmay önderliğini üstlenecekti.
Ancak böyle bir mücadele "Cibranli Halit Bey Hadisesi" olarak değil, büyük olasılıkla daha kolektif bir isimle anılacaktı.
Nitekim Koçgiri hadisesi ve Ağrı isyanı, kişi ismiyle değil; yöre adıyla anıldılar.
Molla Mustafa Barzani'nin 1960'ların başındaki silahlı mücadelesi ise "Şoreşa İlonê" (Eylül Devrimi) diye bilinir.
Dilhad ve Dilşad kardeşlerin iki çalışmasını okumakla yetinmedim.
Daha geniş bir perspektif sunabilmek için çeşitli kaynaklardan yan okumalar yaptım, videolar izledim.
Mesela Kürt aydını Fırat Aydınkaya, "Şeyh Said Hareketi 'Gerici miydi?'" ile "Kürtlerde 'Aşağıdan Tarih' Üzerine Notlar-1" adlı makalelerinde Kürt tarihine farklı açıdan yaklaşıyor.
İlkinde, Avrupa'daki köylü sınıfını küçümseyen, buna karşılık özgürlüğüne düşkün ve başkaldıran Kürt köylüsünü överek göklere çıkaran bir tutum sergiliyor.
Marks, Engels ve diğer Avrupalı düşünürlerden bazı alıntılar yoluyla "boş çuval-pısırık" Avrupalı köylü tanımı yapıyor.
Mızrağın sivri ucunu ise 19'uncu yüzyıldaki klasik Marksist düşünürlere batırıyor.
Türkiye'deki solun Kürt köylüsü hakkındaki analizlerini ise Milli Güvenlik Dersleri müfredatına benzetiyor.
Aydınkaya'nın Türkiye'deki solun yaygın kesimine yönelik Kemalizm'den etkilenme iddiası, önemli ölçüde doğru sayılabilir.
Ancak Avrupalı fikir adamlarından birkaç alıntı yaparak Marks-Engels ve diğer düşünürleri eleştirmek bence çok yavan ve yüzeysel bir tavır, derinlikli bir analiz hiç değil.
Keza Kürt köylüsünü "özgürlükçü, isyankâr" olarak göstermesi de ikna edici değil; gerçeklerden kopuk bir tespit. Her iki noktada da yazı sübjektivizmle malul.
Bu konuda kendisini eleştiren Kürt aydını Tahsin Sever'in daha gerçekçi ve isabetli analiz yaptığını söyleyebilirim.
Meraklısı için iki yazının da linkini veriyorum. 5
Kürt köylüsünün niçin her daim özgür ve isyankâr olmadığına ilişkin iyi bir araştırma için şu kaynağı özellikle öneririm. 6
Şeyh Said Hadisesi'nin milli mi, dini mi olduğu meselesi hâlâ tartışılmasına rağmen ikisinin sentezi olduğu genel kabul görüyor.
Ancak bazıları kendi bildiklerini okuyor.
Şeyh Said'in torunu, eski Refah Partisi ve Fazilet Partisi milletvekili Abdulilah Fırat, şu iddiada:
…Bu yeni oluşan Kürd partiler büyük bir yanlışlık yapıyorlar. O zamanki Kürdistan'da, fiziki Kürdistan coğrafyasında halkın yüzde 90'ı Kürd idi. Dinleri de İslam'dı. Şeyh Said Efendi İslami rejimi getirecekti. Devlet kursaydı Kürdlerin İslami rejimi olacaktı. 7
Sanıyorum tarihsel bakış açısıyla ilgili bir kusuru var Sayın Abdulilah Fırat'ın.
Zira dört parçalı Kürt coğrafyasında Nakşibendi tarikatını benimseyen çok sayıda Kürt şeyhi, Kürt coğrafyasının birçok bölgesinde milli ve dini duyguların sentezini yaparak başta müritleri olmak üzere çevresindeki toplulukları silahlı hareketlere katmışlardır.
Şeyh Ubeydullah, Seyid Taha, Şeyh Abdulselam Barzani, Şeyh Said, Mela Mustafa Barzani, Mahmud Berzenci (Kadiri olmasına rağmen) gibi direniş önderleri buna örnektir.
Olayın sosyopolitik nedenleri ve tarihi arka planı Hollandalı araştırmacı Martin Van Bruinessen'in "Ağa, Şeyh, Devlet" isimli kitabında yazılıdır.
Araştırmacı yazar Tahsin Sever'in Sayın Abdulilah Fırat'ın analizine yönelik eleştirisine katıldığımdan, o yazının da adını ve linkini veriyorum. 8
Şeyh Ali Rıza'nın bir dönem Hoybun'a (Ağrı İsyanı'nı planlayan örgüt) katılıp sonradan ayrılmasını aşağıdaki 4 nedene bağlayanlar var:
- Ermeni temsilcilerin hareketin içinde karar verici olmaları.
- Şeyh Ali Rıza'nın Hoybun'un fiili önderi olmayı istemesi.
- Önderliği kimseye kaptırmak istemeyen Bedirhanilerin, Fransız yönetiminin yardımıyla Şeyh Ali Rıza'nın aktif olmasını engellemesi.
- Hoybun ile Ermeni Taşnak örgütünün batılılara teveccüh gösterip Sovyet yönetimiyle temas kurarak onların Kürt hareketine lojistik (silah vs) destek vermeleri önerisini/girişimine karşı çıkışları.
Bu hususta Sedat Ulugana'nın "İhsan Nuri Paşa'nın Anıları: Ağrı İsyanı Raporları" isimli eserinde Şeyh Ali Rıza ile Hoybun yetkilileri ve Ermeni Temsilci Vahan Papazyan arasındaki uzun mektuplaşmalara rastladım.
3 noktada Şeyh Ali Rıza'yı haklı buluyorum:
1. Silahlı veya herhangi bir sivil kalkışma hareketi müttefik ve dış destek ararken yüzeysel biçimde ve duygusal olarak şu kötü, şu iyi ayrımı yapma lüksüne sahip değildir. Nitekim Azadi örgütünün kuruluşu sürecinde Şeyh Said'e sorulur: "Komünist Sovyet yönetiminden destek almak caiz midir?" Cevap: "Halkımızın hayrınaysa caizdir."
Dolayısıyla babasının izinden giden Şeyh Ali Rıza, isabetli bir görüş öne sürmüş; "İcabında Sovyet yönetiminden yardım talep edilir, bir süre sonra gerektiğinde batılı ülkelerden de benzer yardımlar istenebilir" fikrini benimsemiştir.
2. Bedirhaniler, fazlaca Fransız yanlısıydılar. O kadar ki, sırf Fransızcaya uysun diye Kürt dilinin özgünlüğü sayılan bazı ses ve harfleri silip Fransız tarzı bir dilbilgisi kuralı getirdiler.
Ayrıca Fransız yönetiminin Ankara hükümetiyle anlaşıp Şeyh Said hareketinin yenilgisinde önemli rol oynamalarına rağmen Bedirhaniler onların izinden gittiler ve Kürt toplumuyla ilişkilerini neredeyse koparmış oldular. Bu yüzden de Şeyh Ali Rıza Efendi'nin "Bedirhaniler, halkan kopuktur" tespiti yerindedir.
Bedirhanilerin başından beri Kürt kültür ve siyasetine katkıları tarihidir; inkâr edilemez. Bilhassa 1950 ve 1960'lı yıllarda Bedirhanilerin Irak Kürdistanı'nda diplomatik faydaları olduğu da gerçektir.
Buna karşılık Kürt coğrafyasındaki medrese çıkışlı âlimler, doğa ve insan arasındaki bağları gözetmek üzere yetişmeleri nedeniyle halk ile iç içedirler. Kitlesellik kazanmışlardır. Celal Talabani de halkla ilişkilerinin başarısında Kadiri dergâhında aldığı eğitimin rolüne işaret etmiştir.
Islah edenler (halkı için toplumu eğitenler) ile ifsat edenler (toplumu bozuk düzene bağlayanlar) diye ikiye bölünen medrese çıkışlıların olumlu örneği Şeyh Said ailesi geleneğinde (özellikle açık fikirli Şeyh Ali Rıza'nın şahsında) cisimleşmiştir. İfsat edenlerin örnekleri de bilhassa Bitlis yöresinde kümelenen birçok Nakşibendi şeyhinin tutumlarında kendini gösterir.
3. Hoybun ile Taşnak örgütü arasındaki anlaşmalar birçok yanıyla gerçekçi değildir. Mesela Diyarbakır, Elazığ, Sivas, Erzurum, Van ve Bitlis'in Taşnak yönetimine verilmesi asla hayata geçirilemezdi. Uygulandığında, içinde yeni bir etnik çatışmanın (Kürt-Ermeni) nüvelerini taşıyordu.
Nitekim Şeyh Ali Rıza "Biz bu anlaşma için kendimizi öldürtmeyiz siz de kazanamazsınız! 100 panot (lira) için böyle şeyler yapmayız!" 9 derken elbette haklıydı.
Hoybun liderliğini talep etme meselesinde Bedirhanilerin o mevkide kalma ısrarı ile Şeyh Ali Rıza'nın liderliği talep etme kararlılığı, genelde Kürt tarihinde çokça görülen ve bir türlü aşılamayan müzmin sosyo-politik kusurumuz olarak algılanmalıdır.
Farklı okumalardan öğrendiklerimi de sizinle paylaşmak isterim:
- Şeyh Said, Said-i (Nursi) Kürdî ile silahlı kalkışma meselesini görüşmek üzere Erzurum'daki bir tanıdığın köşkünde buluşup tartışmış.
- Şeyh Said'in oğlu Şeyh Ali Rıza, Said-i Kürdî ile Ankara'da iki defa görüşmüş. Aracılık yapan ise eski müritlerden Çorum Alacalı Kürt Hacı Hasan imiş.
- Said-i Nursi, Eğridir'de sürgünde bulunan Şeyh Said ailesinin bir-iki temsilcisiyle gizlice görüşmüş. Birkaç günlük erzaklarını tedarik etsinler diye elindeki 2 altından birini onlara vermiş.
- Said-i Nursi'nin Kor Hüseyin Paşa'yı Şeyh Said hareketine katılmamaya ikna ettiği rivayeti tartışmalı ve tevatürdür.
Olan şudur:
Şeyh Said'in adamlarından biri Hüseyin Paşa'ya harekete katılma teklifi götürmüş, ancak Paşa şunu söylemiş: Evet, Hamidiye Alayı komutanıydım.
Ama bir yanım da aşiret reisliğidir. Biz Heydaranlar ile Muş yöresindeki Hesanan aşireti arasında şiddetli rekabet vardır.
Ben sizden yana olursam, Hesananlar anında devletin safına geçerler.
Onun için en iyisi ben, şimdilik kenarda durayım. Çünkü Hesananların sizin silahlı hareketinize katılması kesindir.- Varto'nun bir köyünden Heci Xelil, Şeyh Ali Rıza'ya soruyor: Şeyh Said'in kıyamı (başkaldırısı) hakkında niçin hatıralarını yazmıyorsun?
Şeyh Ali Rıza yanıtlıyor:
Bazı şeyler var ki yazılmaz. Yazılırsa, kin ve nefrete yol açar.
Ayrıca biz mağlup olduk, Mustafa Kemal galip geldi. Mağluplar yazdıklarında, 'Nereden çıkardın bunları, kim icat edip söyledi bunları?' denilerek şüphe yaratırlar.
Sen bile şüphelenir ve kabul etmezsin. Senin kabul etmediğin şeyi ben niye yazayım? 10
- Tarihçi Mahmut Akyürekli, "Şeyh Mahmud Berzenci'ye bir çeşit özerklik ve İngilizlere karşı savaşında destek vadeden Mustafa Kemal'in verdiği sözü tutmaması üzerine Şeyh Mahmud Berzenci ayaklanması yenilgiye sonuçlanmıştır. Türkiye'deki Kürtlere yeni kurulan cumhuriyette yer verilmemesinden ötürü Kürt aydınları, Azadi Cemiyeti etrafında toplanarak Şeyh Said ve diğer isyanları örgütlediler" der. 11
- 1926 Sürgünü sırasında Şeyh Said'in dul eşi Xanım ailesiyle birlikte sürgün yolundayken, Kor Hüseyin Paşa'nın da sürgüne gönderildiğini görünce karşısına çıkarak, "silahlı harekete katılmaması" nedeniyle kendisine çok ağır sözler söylemiştir.
- Şîn kitabının dışında, sürgün yıllarını anlatan Şeyh Said'in küçük oğlu Şeyh Ahmet'in dilinden öğrenmek isteyenler şu linke bakabilirler. 12
Kaynakça:
1. https://www.kurdistan24.net/tr/story/75642, 23 Şubat 2022. Ayrıca bkz. Artı youtube kanalı; https://www.youtube.com/watch?v=8pDz-hi3uv0.
2. https://www.rudaw.net/turkish/culture-art/221020231, 22 Ekim 2022. https://www.youtube.com/watch?v=8pDz-hi3uv0.
3. https://www.youtube.com/watch?v=WzJtLUCWqWQ, Sokak Kedisi programı, 22 Aralık 2023. https://www.youtube.com/watch?v=RqObS1XZDiw, 24 Aralık 2023.
4 . https://www.indyturk.com/node/681951/, Altan Tan, 15 Aralık 2023
5. https://www.rupelanu.org/1925-kurt-milli-hareketi-plansiz-bir-koylu-hareketi-miydi-i-20198h.htm, 1 Mart 2022. https://www.rupelanu.org/1925-kurt-milli-hareketi-plansiz-bir-koylu-hareketi-miydi-ll-20359h.htm, Tahsin Sever, 9 Mart 2022.
6. Sedat Ulugana; Kürt-Ermeni Coğrafyasının Sosyopolitik Dönüşümü: 1908-1914-Halidîler, Hamidiyeliler, Bedirhaniler ve Taşnaklar, 2022.
7. 7 Ocak Pazar, independent Türkçe, https://www.indyturk.com/node/687916/, 7 Ocak 2024.
8. "1925 hareketi neden milli karaktere sahiptir", 21 Ocak 2024. https://www.rudaw.net/turkish/opinion/31012024.
9. Vahap Coşkun "Babam Şeyh Said", https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/babam-seyh-said-85757/, 28 Şubat 2022.
10. Abdulilah Fırat ile söyleşi, Necat Zivingi, 13 Eylül 2015, Dîwan programı.
11. https://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/060520234, 6 Mayıs 2023.
12. https://www.facebook.com/seyxsaid/photos/a.217364095031413/217364121698077/?type=3, Kemal Avcı/ANF facebook, 15 Nisan 2012.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish