Yaşanmaya değer bir yaşam ve demokrasi

Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Joan Wong/Foreign Policy

Günümüz dünyasında egemen devletlerin çeşitli rejimler altında yönetildiklerini biliyoruz.

Eğer, 167 ülkede demokrasinin durumunu ölçen demokrasi endeksini temel alacak olursak söz konusu rejimleri, tam demokrasiler, kusurlu demokrasiler, karma rejimler ve otoriter rejimler olarak sınıflandırabiliriz.

Hangi rejim olursa olsun öznesi insandır ve insan biyopsişik bir varlıktır. Yaşamın insanın biyolojik yönüyle, anlamlı yaşamın ise insanın psişik yönüyle ilgili olduğu söylenebilir.

Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki insan için anlamlı olan sadece yaşamak değil, yaşanmaya değer bir yaşam sürmektir.

Burada yaşanmaya değer bir yaşamın ne olduğu sorusu akla gelebilir. Tabii ki de yaşanmaya değer bir yaşamın ne olduğuna ilişkin hazır bir cevap vermek, deyim yerindeyse bir reçete sunmak, mümkün değildir.

Bu soruya ancak her insan yaşama yüklediği anlam çerçevesinde kendi cevabını verebilir.

Evet, bu soruya her insan kendi cevabını verir vermesine, ama kimi rejimler altında her insan verdiği cevapla uyumlu bir yaşam süremeyebilir.

Anlamlı bir yaşam sürmek insanın biyolojik yönünden çok psişik (ruhsal) yönüyle ilgili olsa gerek.

Ekonomik aktiviteleri insanın daha çok biyolojik yönüyle ilişkilendirebiliriz. Belki belirli bir ölçüde psişik yönüyle de…

Çağımızda ekonominin, ekonomik refahın önemi yadsınamaz. Ülkeler arasındaki rekabetin merkezinde de ağırlıklı olarak ekonomik parametrelerin olduğunu biliyoruz.

Peki, tek başına ekonomik refah her insana yaşanmaya değer bir yaşam kurma imkânı verir mi?

Dünyada kişi başı milli geliri yüksek ama özgürlüklerin kısıtlı olduğu ülkeler var.

Özgürlüklerin kısıtlı olduğu bir ülkede ise her insan yaşamına kendi dilediği anlamı yükleyemez. Daha doğrusu yüklese de bunu kamusal alanda ifade edemez.

Demek ki yaşanmaya değer bir yaşam sürme perspektifinden ekonomik refah tek başına bir ölçüt değil.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Evet, ekonomik refahın gerekli ama yeterli olmadığı söylenebilir. İşte tam demokrasi bunun için yani -diğer şeylerin yanında- yaşanmaya değer bir yaşamın olanağını sunduğu için de talep edilesi bir rejim.

Tam demokrasinin egemen olduğu bir devlette düşünce ve ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplantı ve gösteri özgürlüğü, kanun önünde eşit muamele görme hakkı, adil yargılanma hakkı gibi çeşitli hak ve özgürlükler yalnızca kâğıt üstünde kalmaz.

Tam demokrasiyle yönetilen devletlerin siyasal kültürlerinde eleştiri geleneği vardır.

Tam demokrasiyle yönetilen devletlerin kamu yönetiminde şeffaflık ilkesi gözetilir.

Tam demokrasiyle yönetilen devletlerde kuvvetler ayrılığı ilkesi kâğıt üstünde kalmaz.

Söz konusu rejimle yönetilen devletlerin bağımsız yargı mekanizmaları, medyaları ve etkin sivil toplum kuruluşları vardır.


Peki, bütün bunların yaşanmaya değer bir yaşam sürme idealiyle ne gibi bir ilgisi olabilir?

Neredeyse hiçbir devlette homojen bir toplumsal yapının olmadığını biliyoruz.

Yani, hemen hemen her ülkede farklı dünya görüşünden, düşünceden, ideolojiden, etnisiteden ve inançtan gelen insanlar o ülkenin yurttaşı olarak bir arada yaşarlar.

Üstelik her insanın yaşamı biriciktir. İşte her insan o biricik yaşamına anlamını kendi yükleyebilmeli ve yüklediği anlam çerçevesinde de yaşamını sürdürebilmelidir.

Bu da ancak yukarıda anılan mekanizmaların işlediği, yani tam demokrasinin egemen olduğu bir devlette mümkün olabilir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU