Trump'ı ikna edebilmenin yolları

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Lindsey Bailey-Axios / Fotoğraf: Mandel Ngan-AFP

Washington'un öngörülemez dış politikasına karşı müttefiklerin geliştirdiği yedi stratejik yaklaşım, yeni dünya düzeninin diplomasi kurallarını yeniden yazıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönüşü, dünya liderleri için yalnızca yeni bir dış politika dönemini değil, aynı zamanda diplomasinin kurallarının köklü bir şekilde değiştiği bir gerçekliği işaret ediyor.

"Önce Amerika" politikası, geleneksel müttefiklik ilişkilerini sorgulatırken, başkentlerde acil bir soru yankılanıyor: Trump'ı nasıl ikna edebiliriz?

Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi'nin (CSIS) kapsamlı araştırması, ABD müttefiklerinin bu soruya verdikleri yanıtı ortaya koyuyor.

Ortaya çıkan tablo, klasik diplomasiden çok uzak, pragmatik ve çoğu zaman savunmacı bir uyum stratejisini gösteriyor.

Bu stratejiler, güçlü ama öngörülemez bir süper güçle nasıl çalışılacağına dair yeni bir el kitabı niteliği taşıyor.


Birinci kural: Doğrudan zirveye ulaşın

Trump yönetiminin en belirgin özelliklerinden biri, gücün tek elde toplandığı karar alma mekanizması.

Bu gerçek, geleneksel diplomasi kanallarını neredeyse işlevsiz hale getiriyor. Dışişleri bakanlıkları, büyükelçilikler, müsteşarlar artıkları değil.

Asıl güç, Oval Ofis'te.

Bu yüzden müttefikler, diplomatik hiyerarşiyi aşarak doğrudan başkanla görüşme arayışına giriyorlar.

Japonya'nın yaklaşımı, bu stratejinin ders kitabı örneği olacak.

Yeni Japon başbakanının, göreve başladıktan haftalar içinde Washington'da Trump ile bir araya gelme çabası, bu zorunluluğun altını çiziyor.

Mesaj açık: Eğer kritik konularda sonuç almak istiyorsanız, aracıları atlayın ve doğrudan zirvede konuşun.


İkinci kural: Zararı sınırlandırın

Diplomasinin yeni dili, idealizmden çok gerçekçilik üzerine kurulu.

Müttefikler, Trump'ı maksimalist hedeflerinden vazgeçirmenin pek mümkün olmadığını fark ettiklerinde, stratejiyi değiştiriyorlar: Tam kazanım yerine, en az kaybı hedefliyorlar.

Avrupa Birliği'nin ticaret müzakereleri, bu yaklaşımın somut bir örneğini sunuyor.

AB, başlangıçta karşılıklı faydaya dayanan bir ticaret anlaşması umuyordu.

Ancak Trump'ın bu tür dengeli yaklaşımlara sıcak bakmadığı anlaşıldığında, plan B devreye girdi: Yüzde 15'lik gümrük vergisini, misilleme yapmadan kabul etti.

Amaç, sadece ekonomik zararı sınırlamak değil, aynı zamanda daha geniş transatlantik ilişkinin temelini korumak.

Bu savunmacı strateji, yeni diplomasinin acı gerçeğini yansıtıyor: Bazen kazanmak yerine, az kaybetmek yeterlidir.


Üçüncü kural: Övgüyü esirgemeyin

Belki de en ilginç strateji, kameralar önündeki davranış biçimiyle ilgili.

Müttefik liderler, Trump ile açıktan anlaşmazlığa düşmekten dikkatle kaçınıyor ve bunun yerine övgü diline sarılıyorlar.

Bu yaklaşımın ardındaki psikoloji basit ama etkili: Kimse "Zelenski anı" yaşamak istemiyor.
 

Ukrayna lideri Zelenski'nin kamuoyunda yaşadığı zor anlar, diğer liderlere önemli bir ders verdi.

Beyaz Saray'a giderken cephanelik, övgü ve iltifat.

Bu sadece diplomasi değil, aynı zamanda risk yönetimi.

Olumlu bir atmosfer yaratarak hem kişisel ilişkileri güçlendirme hem de ülkeleri için olası olumsuz sonuçları önleme umudu var.


Dördüncü kural: Büyük jestler hazırlayın

Trump diplomasisi, gösterişli anları ve somut "kazanımları" seviyor.

Müttefikler de bunu biliyor ve uluslararası zirvelere dev teşvik paketleriyle gelmeye çalışıyorlar.

NATO zirvesinde, birçok üye devletin 2035'e kadar savunma harcamalarını GSYİH'lerinin %5'ine çıkarma taahhüdünde bulundu.

Körfez ülkeleri ise 2 trilyon doları aşan yatırım anlaşmaları vadettiler.

Bu rakamların büyüklüğü tesadüf değil; Trump'ın bir "kazanç" olarak sunabileceği, manşetlere çıkabilecek boyutta olmaları gerekiyor.

İlginç olan, herkesin bu taahhütlerin tamamının gerçekleşmeyebileceğini bilmesi.

Ancak o an için önemli olan, zirvenin yapıcı bir atmosferde sonuçlanması ve başkanın zafer algısını tatmin etmek.


Beşinci kural: Tek başınıza çözüm üretin

Kolektif hareket etmek, geleneksel diplomasinin altın kuralıydı.

Ancak Trump döneminde bu kural işlerliğini yitiriyor.

Özellikle AB dışındaki müttefikler, ortak cephe yerine bireysel çözümlere yöneliyor.

Gümrük vergileri gibi acil sorunlar için, tekil ikili anlaşmalar yapmak daha cazip görünüyor.

Bu yaklaşım kısa vadede sorunları çözebilir, ancak uzun vadede ciddi bir risk taşıyor: Müttefiklerin kolektif pazarlık gücünü kaybetmesi.

Ayrıca bu durum, Washington'un "böl ve yönet" taktiğine zemin hazırlıyor.


Altıncı kural: Plan B'nizi hazırlayın

Belirsizlik, sigorta ihtiyacı doğuruyor.

Müttefikler, ABD'nin uzun vadeli taahhütlerinden çekilme olasılığına karşı ticaret ve güvenlik ortaklıklarını çeşitlendiriyor.

Bu sadece bir önlem değil, aynı zamanda Washington'a karşı örtülü bir pazarlık kozu.

Ancak burada ciddi bir zorluk var: ABD'nin küresel sistemdeki yerini doldurmak neredeyse imkânsız.

Ne pazar büyüklüğü ne de güvenlik garantisi açısından gerçek bir alternatif yok.

Çin, bu boşluktan yararlanmaya çalışıyor ve ABD'yi "istikrarsız ortak" olarak nitelendirerek müttefikleri Pekin'e çekmeye çalışıyor.

Şimdilik müttefikler bu çağrıya direniyor. Ancak ABD'nin güvenilmezliği kalıcı hale gelirse, acil durum planlarından Çin'i dışlamak giderek zorlaşacak.


Yedinci kural: Fırsatları yakalayın

Tüm bu savunmacı stratejilerin arasında, proaktif bir yaklaşım da öne çıkıyor.

Bazı müttefikler, ABD politikalarındaki değişkenliği yalnızca tehdit değil, aynı zamanda fırsat olarak görüyor.

Güney Kore, Trump'ın yabancı gemi inşaatçılarıyla ortaklık kurma isteğinden yararlanarak kendi sanayisi için yeni kapılar açabilir.

Afrikalı liderler, yardım yerine ticarete öncelik veren yeni Amerikan yaklaşımını ekonomik gelişme için bir fırsat olarak değerlendirebilir.

Bu stratejinin kilit noktası, kazanımın kredisini Trump'a vermek ama her iki taraf için de pozitif sonuçlar yaratmak.
 


Denge oyunu ve geleceğin belirsizliği

Bu 7 strateji— -doğrudan görüşme, riski sınırlama, övgü, gösterişli taahhütler, bireysel çözümler, acil planlar ve fırsat yakalama- müttefiklerin Trump dönemi diplomasisine verdiği çok katmanlı yanıtı gösteriyor.

Her biri, kısa vadeli ulusal çıkarları koruma ile uzun vadeli belirsizliklere hazırlanma arasındaki ince dengeyi yansıtıyor.

Ancak kritik soru şu: Bu pragmatik uyum ne kadar sürdürülebilir?

Müttefikler şimdilik zaman kazanıyor ama stratejik özerkliklerini aşındırma riskiyle karşı karşıyalar.

Washington'un talepleri ile müttefiklerin ulusal çıkarları arasındaki uçurum genişledikçe, bu uyum stratejisi bir noktada kopuşa veya sert direnişe dönüşebilir.

Yeni dünya düzeninin diplomasi kuralları, belirsizlik üzerine yazılıyor.

Trump'ı ikna etmenin yolları, aslında değişen küresel güç dengesine uyum sağlamanın yolları.

Ve bu yolculuk, her geçen gün daha karmaşık hale geliyor.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU