Gelecek Partisi Genel Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti 26. Başbakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun temaslarını takip etmek için Birleşik Krallık’tayız.
Oxford ve Londra’da düzenlenen kapsamlı akademik ve diplomatik temasları takip ediyoruz.
“Orta Doğu’nun başka bir sömürge görevine ihtiyacı yok!”
Oxford’da Davutoğlu’yla sohbet ediyoruz ve merak edilenleri soruyoruz. Sorularımıza verdiği cevapların anlaşılması adına Oxford’da verdiği konferansta dile getirdiği şu sözleri aktarayım:
“Tony Blair’in Amerika’nın Irak’a müdahalesine karşı çıkarken diyordum ki:
‘Uluslararası meşruiyet yok, BM Güvenlik Konseyi kararı yok.’
1991’de Kuveyt işgalinde vardı, burada yok. Tony Blair, George W. Bush’u destekliyordu.
Şimdi Tony Blair, 23 yıl sonra Gazze’ye gidiyor — ‘Gazze’yi yönetmek’ için!
Bu nedir? Bu, modern bir sömürgeciliktir.Herbert Samuel, Filistin Mandası’nın ilk valisiydi. 1920’den 1925’e kadar görev yaptı. O ilk Yahudi idi ama aynı zamanda samimi bir Siyonistti.
Ve şimdi, 100 yıl sonra başka bir İngiliz eski diplomat, ‘Filistin’e dönüş’ misyonuyla geliyor. Bu nasıl bir hayal gücüdür?
Ortadoğu halkları — Türkler, Araplar, İranlılar, Kürtler — nasıl yönetileceğini çok iyi bilir.
600 yıl ayakta kalan bir devlet kurduk. Kimse bize nasıl yönetileceğini öğretemez. Orta Doğu’nun başka bir sömürge görevine ihtiyacı yok!”
Peki, Blair’in yerine Davutoğlu’na bu görev teklif edilseydi Davutoğlu kabul eder miydi? Ya da yapılan eleştirilerde kendisini mi işaret ediyordu? Davutoğlu kendisinin olması şartına bağlamıyor ama bir ilkesel duruştan bahsetti. Gazze'ye geçiş yöneticisi atanacak, bir İngiliz validense bölgeden ve Müslümanlardan biri olmasını şart görüyor.
Peki, kendisine bu görev teklif edilirse kabul etmez mi? Davutoğlu mevcut koşulları değerlendirerek çok gerçekçi bulmasa da görev verilmesi durumunda göreve hazır ve bunu hissettiriyor. Blair için sömürge valisi kavramının altını çizerek, görev alması durumunda kalıcı barış amacının başarılması için BM kararı ve uluslararası meşruiyeti olmazsa olmaz sayıyor. Bu konuda eski İsveç Başbakanı Carl Bildt’in, savaş sonrasında BM kararıyla Bosna-Hersek’e Yüksek Temsilci atanmasını hatırlattığını ve aynı modelin Gazze için de çalıştırılması gerektiğini savunuyor.
Tony Blair’in gerek geçmişte Irak işgalindeki rolü, gerekse de duyulan tepkiden dolayı aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isterse Trump’ı ikna etmesine ihtimal veriyor ve Türkiye’nin bastırması hâlinde sonuç alabileceği kanaatinde. Davutoğlu, kendi adının İsrail’i rahatsız edeceğinin, böyle bir göreve getirilmesine Netanyahu’nun şiddetle direneceğinin farkında. Ancak Filistinli iki tarafın, hem Abbas yönetimi hem de Hamas’ın üzerinde uzlaşacağı tek isim olduğunu vurgulamaktan da geri kalmadı.
Aslında bunlar neden olmasın. Davutoğlu’nun birikimini iç siyaset yerine uluslararası bir görev için harcaması bana göre daha doğru olur. Bakalım önümüzdeki günler neler getirir.
Davutoğlu’yla iç siyaseti de konuşmaya çalıştık. Özellikle Meclis’te verilen fotoğraf, AK Parti’ye mi yanaşıyor? sorularını beraberinde getiriyor.
Davutoğlu CHP ile aralarının açık olduğunu ve arayı açanın kendisi değil CHP olduğunu özellikle belirtiyor. Başından beri Saadet, DEVA ve Gelecek partilerinin muhafazakâr bir blok kurmasından yana durduğunu, bugünse Yeniden Refah’ı da katarak tek partide birleşmelerini savunduğunu, liderlikle ilgili kişisel bir beklenti taşımadığını, merkez sağdaki muhalefet boşluğunu doldurabileceklerini detaylıca söylüyor. Davutoğlu bu konuda fedakarlık yapabileceklerini ama somut adımların atılması gerektiğini söylüyor.
Sohbetten anladığım kadarıyla Davutoğlu, partilerin mutlak suretle birleşmeleri ve tek ses çıkarmaları gerektiğinin altını çiziyor.
Bu birleşmenin nerede olacağı, liderin kim olacağı elbette önemli ama bundan önemlisi bütün partilerin bunu görmesi gerekiyor.
Önümüzdeki süreç çok şeye gebe. AK Parti’de şartların değişmesi durumunda kendisinden kopanları tekrar bağrına basması zor değil.
Bakalım ilk adımı kim atacak.
Oxford ve İngiltere gözlemlerimi bir başka yazıda sizinle paylaşacağım.
© The Independentturkish