Arjantin tarihinin en kritik parlamento seçimlerinden birine gidiyor.
Başka Javier Milei'nin, "testere" politikasıyla şekillenen radikal reformları, ülkeyi hem ekonomik darboğaza hem de Washington'a daha sıkı bağımlı bir konuma sürüklüyor.
Seçim arifesinde bir ülke
Latin Amerika'nın güneyinde yer alan Arjantin, bir kez daha tarihinin dönüm noktasında bulunuyor.
Bu hafta sonu yapılacak parlamento ara seçimleri, yıllardır süren ekonomik kriz, yüzde 200'ü aşan enflasyon, toplumsal bunalım ve dış borç baskısı ortamında ülkenin geleceğine dair bir referanduma dönüşmüş durumda.
Başkan Javier Milei'nin Aralık 2023'te göreve geldiğinden bu yana radikal bir liberal ekonomi programı uyguluyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Devletin ekonomik ve stratejik alanlardaki rolü ciddi biçimde daraltılırken, kamu harcamaları "testere" olarak adlandırılan politika kapsamında sert biçimde kısıldı.
Kamusal şirketlerin özelleştirilmesi ve Batı eksenli dış politika tercihleri ise ülkenin ideolojik ve jeopolitik kimliğini yeniden tanımlıyor.
Dolayısıyla, bu seçimler yalnızca yasama çoğunluğunun belirlenmesi değil, aynı zamanda Milei'nin bu radikal programını halkın ne ölçüde onaylayacağının da göstergesi olacak.
Kongre'de azınlıkta olan Milei'nin yasama desteği kazanması, hem iç politikada hem de uluslararası alanda yeni bir dönemim kapısını arayabilir.
Askerî iş birliği: Güvenlik mi, egemenlik erozyonu mu?
Milei hükümeti, göreve geldiği 2023 sonundan bu yana Washington'la askeri ilişkileri olağanüstü bir hızla güçlendirdi.
2024'te Danimarka üzerinden 24 adet F-16 savaş uçağı alımı kararlaştırıldı; 2025'te ise Başkanlık Kararnamesi (DNU 697/2025) ile ABD ve bölgesel müttefiklerin katılacağı "Tridente" tatbikatı kapsamında yabancı askerlerin Arjantin topraklarına girişine izin verildi.
Bu karar, Kongre onayı olmadan yürürlüğe konduğu için muhalefet ve hukuk çevrelerinde sert eleştiriler aldı.
Anayasa'nın yabancı askeri güçlerin ülke topraklarında bulunmasını yasama iznine bağlaması, Milei'nin kararını "egemenlik ihlali" tartışmasının merkezine yerleştirdi.
Savunma Bakanı Luis Petri, Washington'daki temaslarında ABD Savunma Bakanı ile Güney Atlantik ve Antarktika hattında yeni iş birlikleri üzerine görüştü.
Petri "ortak üs değil, koordinasyon çerçevesi" dese de ABD'nin Ushuaia şehrinde lojistik erişim hakkı talebi Buenos Aires'te geniş yankı uyandırdı.
Çünkü Ushuaia, yalnızca Arjantin'in değil, Antarktika'ya uzanan stratejik hattın en güneydeki kapısı.
Çin'in bölgede artan araştırma üsleri ve Şili üzerinden ilerleyen yeni deniz rotaları düşünüldüğünde, Washington'ın bu bölgeye ilgisinin jeopolitik nedenleri artık gizlenemez hale geldi.
Bu gelişme, Arjantin'in geleneksel dış politika çizgisiyle taban tabana zıt. Peronist dönemin tarafsızlık ve bölgesel özerklik anlayışı yerini, Atlantikçi bir güvenlik doktrinine bırakıyor.
Buenos Aires böylece Latin Amerika'da yeniden şekillenen güvenlik haritasında Washington'ın öncelikli müttefiki konumuna ilerliyor.
Nükleer enerji özelleştirmesi: Stratejik kapasiteden çekilme
Eylül 2025'te yayımlanan Başkanlık Kararnamesi (695/2025), Arjantin'in nükleer enerji politikasında tarihî bir dönüm noktası oldu.
Atucha I-II ve Embalse santrallerini işleten Nucleoelectrica Argentina S.A şirketinin yüzde 44 hissesinin özelleştirilmesine karar verildi.
Hükümet bu adımı "özel sermayeyi çekmek ve kamu mali yükünü azaltmak" gerekçesiyle savunuyor.
Ancak enerji uzmanlarına göre bu karar, Arjantin'in onlarca yıldır inşa ettiği teknolojik egemenliğinin aşınması anlamına geliyor.
Arjantin, Latin Amerika'da kendi reaktör tasarımına ve yakıt döngüsüne sahip tek ülke.
1950'lerden itibaren CONUAR ve INVAP gibi kamu kuruluşlarının geliştirdiği teknolojiler, ülkenin bilimsel bağımsızlığının temelini oluşturdu.
Bugün bu alt yapının özelleştirilmesi, yalnızca ekonomik değil, stratejik bir geri çekilme olarak görülüyor.
Nükleer bilgi birikiminin özel ve olası yabancı ortaklıklara açılması, enerji güvenliği kadar millî güvenlik açısından da riskli.
Bu tartışma, Latin Amerika'nın kadim sorusunu yeniden gündeme taşıyor: Yabancı sermayeyi çekmek için devlet kapasitesinden ne kadar vazgeçilebilir?
Benzer bir ikilem Türkiye açısından da geçerli.
Enerji yatırımlarında özel ortaklıklar kısa vadeli finansman sağlar; ama uzun vadede stratejik kontrolü zayıflatır.
Arjantin'in bugün yaşadığı da tam olarak bu.
Washington'dan gelen "koşullu destek"
ABD Başkanı Donald Trump'ın kısa süre yaptığı açıklama, Arjantin siyasetinde yankı uyandırdı.
Trump, Milei'yi övgüyle anarken, ABD desteğinin "reform çizgisinin sürmesine" bağlı olduğunu ima etti.
Bu yaklaşım, Washington'ın Latin Amerika'ya yönelik klasik "koşullu yardım" politikasının güncel bir örneği olarak değerlendiriliyor.
Finansal destek yalnızca ekonomik reformlara değil, siyasi uyuma ve sadakate de bağlanıyor.
ABD'nin IMF ve diğer finans kuruluşları aracılığıyla sağladığı destek, yaklaşık 20 milyar dolar likidite etkisine sahip.
Kısa vadede bu kaynaklar Arjantin'in nefes aldırabilir; ancak uzun vadede yeni bağımlılık döngüsü yaratma riski yüksek.
Arjantinli analistler bunu "yeni bağımlılık modeli" olarak tanımlıyor: Ekonomik istikrar, dış desteğe, dış destek ise siyasal uyuma bağlı hale geliyor.
Latin Amerika tarihinin öğrettiği gibi, bu tür ilişkilerde genellikle ekonomik esneklik değil, siyasal kırılganlık üretir.
Enerji ve dış yatırımcı cephesi: YPF - Shell anlaşması
Ekonomik kriz sürerken, enerji sektörü dış yatırımcılar için cazip bir alan haline geldi.
Devlet şirketi YPF, İngiliz-Hollanda devi Shell ile sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatı için yaklaşık 50 milyar dolarlık dev bir yatırım anlaşması imzaladı.
Proje, "Vaca Muerta" sahasındaki üretimi dünya pazarlarına taşıyarak ülkeyi enerji ihracatçısı yapma hedefi taşıyor.
Ancak bu tür projeler kısa vadeli döviz girişi sağlasa da uzun vadede enerji politikalarının çok uluslu şirketlerin çıkarlarına göre biçimlenmesi riskini barındırıyor.
Enerji gelirlerinin önemli bir kısmının dış ortaklara gitmesi, kamu gelirlerini sınırlarken ulusal planlamayı da zayıflatabilir.
Benzer bir tablo Türkiye için de geçerli.
Enerji arz güvenliği ile dış yatırım arasındaki denge, yalnızca ekonomik değil, stratejik bir meseledir.
Arjantin'de bugün aynı soruyla yüzleşiyor: Yatırım çekmek mi, yoksa millî kontrolü korumak mı?
Güven krizi ve ekonominin kırılgan zemini
Arjantin bugün yalnızca politik değil, ekonomik güvenilirlik krizi de yaşıyor.
Seçimlere günler kala döviz rezervleri tarihî düşük seviyelere geriledi; Arjantin pesosu yeniden baskı altında.
Peterson Institute'ün Ekim 2025 tarihli analizine göre, Milei hükümeti reform sözü verse de, piyasalar Kongre desteği olmadan uygulama kapasitesine inanmıyor.
Reuters'a göre, seçim sonrası finansal dalgalanma kaçınılmaz.
Yatırımcılar dolarizasyon olasılığını ve IMF ile yeni programın gerekliliğini tartışıyor.
ABD destekli IMF hattı kısa vadede döviz açığını hafifletse de reformların sürdürülebilirliği hâlâ belirsiz.
Bu politikaların faturasını ödeyen Arjantin halkı için tablo tanıdık: 1980'lerin ve 2001 krizinin acı hatıraları yeniden gündemde.
Her "istikrar planı" sonunda yeni bir bağımlılık döngüsüyle sonuçlanmıştı.
Seçim sonrası olası yönelimler
Bu hafta sonu yapılacak seçim, Milei yönetiminin politikalarına ve Kongre'deki azınlık durumuna halkın vereceği ilk doğrudan yanıt olacak.
- Milei, Kongre'de güç kazanırsa: ABD ile stratejik ittifak kurumsallaşır; kararnamelere (DNU) daha az ihtiyaç duyar; nükleer ve enerji sektörlerinde özelleştirmeler derinleşir. Bu, kısa vadede istikrar ve sermaye girişi getirilebilir. Ancak uzun vadede ülkenin karar alma bağımsızlığını zayıflatır.
- Muhalefet (özellikle Peronist blok) dengeyi artırırsa: Özelleştirme ve askeri iş birliği politikaları Meclis'te kilitlenebilir veya gözden geçirilebilir; Brezilya ve Şili ile bölgesel dayanışma yeniden ön plana çıkabilir. Ancak IMF baskısı ve dış borç yükü nedeniyle Washington'ın etkisinden tam kopuş kolay olmayacaktır.
Her 2 senaryoda da Arjantin, egemenlik ile entegrasyon arasında gidip gelen bir çizgide kalmaya devam edecek.
Egemenlik mi, entegrasyon mu?
Arjantin'in bugün yalnızca bir seçim değil, bir yön tercihi yapıyor.
Bir yanda Batı'nın finansal desteğiyle gelen kısa vadeli nefes: diğer yanda stratejik sektörlerde çözülme ve dış bağımlılık riski.
Bu ikilem Latin Amerika'nın tarihî döngüsünü yeniden hatırlatıyor: Her kriz döneminde aynı soru yeniden karşımıza çıkıyor.
Bu seçim, Arjantin halkı için yalnızca Başkan'ın "acı reçetesine" bir onay değil, aynı zamanda "ülke kimle yürüyecek" sorusunun yanıtı olacak.
Sandıktan çıkacak sonuç yalnız Buenos Aires'in değil, Latin Amerika'nın 21'inci yüzyıldaki jeopolitik yönünü de belirleyecek.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish