Klasik ve sosyalist iktisat düşüncesinde ahlaki eksiklikler ve hak-adalet-rıza temelli alternatif

Hasan Köse Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Independent Türkçe/ChatGPT

İktisat tarihi boyunca düşünürler, ekonomik sistemlerin işleyişini ve toplumsal sonuçlarını açıklamaya çalışmışlardır.

Adam Smith’in Milletlerin Zenginliği (1776) ile başlayan klasik iktisat, piyasa yasalarını doğa kanunları gibi sunmuş; David Ricardo, Thomas Robert Malthus ve John Stuart Mill üretim, nüfus, ücret ve rant ilişkilerini analiz etmiştir. 1

Karl Marx ve Friedrich Engels, kapitalizmin sömürüye dayalı yapısını eleştirerek sosyalist devrim çağrısı yapmış; Pierre-Joseph Proudhon, Mikhail Bakunin ve Peter Kropotkin gibi anarşistler farklı özgürlükçü modeller önermiştir. 2

Ne var ki, ne klasik iktisatçılar ne de sosyalist/anarşist düşünürler insanı varoluşsal bir özne olarak merkeze alıp, hak, adalet, eşitlik ve rıza üzerinden normatif bir sistem kurmamışlardır.

Bu makale, söz konusu boşluğu görünür kılmayı ve hak-adalet-rıza eksenli bir iktisat felsefesi geliştirmeyi amaçlamaktadır.


I. Klasik iktisatçılar: Sistemin işleyişini açıklamak

Adam Smith, genellikle iktisat ilminin kurucusu olarak bilinse de esasen bir ahlak filozofudur.

The Theory of Moral Sentiments (1759) adlı eserinde ahlaki davranışın kaynağını “sempati”ye (empati) dayandırır, fakat iktisatçı Adam Smith; emek - sermaye ilişkisinde faal emekçiler lehine empati yapmazken ölü emeğe/sermaye karşı sempatiyi merkeze alır.

"Cömertlik, yardımseverlik, iyilikseverlik toplumun güzelliğini artırabilir; fakat adaletin yokluğu toplumu çökertebilir" 4 der fakat emek-sermaye ilişkisinde adaleti merkeze alan bir iktisadi bölüşüm sistemi aramaz.

Başka bir ifadeyle düzenleyici adaleti (corrective justice) toplumsal varlığın temeline koyarken, dağıtıcı adaleti (Distributive justice) toplum aleyhine eksiltebileceği kadar eksiltir.

Adam Smith, bireylerin kendi çıkarlarını takip ederken topluma istemeden de olsa fayda sağladıklarını ve “görünmez el” mekanizması aracılığıyla piyasanın dengelendiğini savunmuştur5 der ve üretilen değerde emeğin payını piyasa kurallarına bırakır.

“Doğal ücret” olarak ifade ettiği geçimlik sınırına sıkıştırır.

Bu noktada Smith, “faal emeğin” üretilen değer üzerindeki hakkını doğrudan güvence altına alacak bir eşitlik ilkesi formüle etmez. 6

Zaten emekçi “doğal ücret” kadarını da alamadığı zaman ortaya çıkacak kaos sermayenin de işine gelmez.

Bu risk de olmasa hepten boğazı tokluğuna çalışsınlar diyecektir.

Smith’in adalet anlayışı, sadece mülkiyetin korunması ve sözleşmelerin güvence altına alınmasıyla sınırlıdır; bu nedenle insanı varoluşsal bir özne olarak merkeze almaz.

Smith’e göre bireylerin sahip oldukları mallar üzerindeki hakları, adaletin temel konusudur.7

Fakat, sahip olunan malı ortaya çıkan emeğin kendi ömür+enerjisinin bir sahibiyet (echein) oluşunu faal emekte dikkate almaz.

David Ricardo da, değeri emeğe dayandırmış; ancak ücretin “doğal geçim düzeyi” ile sınırlı kalacağını ifade eder.8

Bu yaklaşım, işçinin bir hukuki ve ahlaki varlık oluşunu dikkate almak bir yana, insanca yaşamasını dahi garanti etmekten uzaktır; yalnızca işgücünün yeniden üretimini esas alır.

Thomas Robert Malthus, Thomas Robert Malthus, Ricardo’ya yakın bir çerçevede ücret kriterini tanımlamış, fakat bunu nüfus teorisiyle temellendirmiştir.

Malthus’a göre ücretler geçimlik düzeyin üstüne çıktığında nüfus artışı teşvik edilir, fakat artan nüfus gıda kaynaklarını zorladığı için ücretler tekrar geçimlik seviyeye düşer.

Eğer ücretler geçimlik düzeyin altına inerse açlık, salgınlar ve ölüm yoluyla nüfus azalır; bu da ücretleri yeniden yükseltir9 der.

O da ücreti adalet kapsamına almaz ve irade dışı bir doğal durumun işleyişine bırakır.

David Ricardo’ya göre de işçilerin aldığı ücret, uzun vadede “doğal geçim düzeyine” geriler.

Bu seviye, işçinin ve ailesinin yaşamını sürdürebilmesi için asgarî ihtiyaçlara karşılık gelir. 10

Böylece yoksulluk, toplumsal düzenin ahlaki bir problemi olmaktan çıkarılarak doğa yasalarının kaçınılmaz sonucu gibi sunulur.

John Stuart Mill ise klasik iktisatçıların çizgisinden kısmen ayrılarak üretim yasalarının değişmez, bölüşümün ise toplumsal tercihlere bağlı olduğunu belirtmiştir.

Mill, miras hukukunun sınırlanmasını, kooperatiflerin güçlendirilmesini ve emeğin daha adil koşullarda değerlendirilmesini savunmuştur. 11

Mill, emeğin karşılığını belirleyen üçlü bir mekanizma ortaya koyar:

  1. Kısa vadede sermaye ve işçi sayısı dengesi,
  2. Uzun vadede toplumsal ve kurumsal faktörler,
  3. İdeal durumda ise üretim ortaklığı yoluyla emeğin doğrudan kazanca katılması12 olarak belirler fakat emeğin üretilen değerdeki payının nasıl belirleneceğiyle ilgili bir ilke belirlemez.

Farklı olarak “pazarlık gücü/sendikalaşma” ve “ortak sayılarak kârdan pay alması” şeklinde ifade eder.

Mill’den elde kalan "pazarlık gücü"dür. 

Sonuç olarak klasik iktisatçılar, ekonomik düzenin işleyişini açıklamış; ancak sistemi ahlaki ve varoluşsal temeller üzerine oturtmamışlardır.

İnsan, bu yaklaşımlarda üretim faktörü ya da çıkar peşinde koşan aktör olarak konumlandırılmış, hak-adalet-rıza bileşkesi göz ardı edilmiştir.


II. Sosyalist ve anarşist iktisatçılar: Sistemin sürdürülemezliği

Karl Marx, kapitalist sistemin özünü artı-değer sömürüsü olarak açıklamış, işçinin emeğinin bir kısmına el konularak sermaye birikiminin sağlandığını ileri sürmüştür.13

Marx’a göre kapitalizm, işçinin emeğini metalaştırmakta ve bu sömürü ilişkisi kaçınılmaz olarak sınıf çatışmasına yol açmaktadır.

Friedrich Engels ise Marx’la birlikte kaleme aldığı Komünist Manifesto’da, tarihin motorunun sınıf mücadelesi olduğunu, kapitalizmin yıkılmasının ve yerine sosyalist düzenin kurulmasının tarihsel bir zorunluluk olduğunu savunmuştur.14

Sosyalist düzen artı değeri devlet bürokrasisine emanet eder. 

Pierre-Joseph Proudhon, mülkiyeti kökten sorgulayarak “Mülkiyet hırsızlıktır” ifadesiyle tanınmıştır.15

Ona göre bireysel mülkiyet, emeğin ürününe el koyma mekanizmasıdır.

Çözüm olarak federatif birlikleri ve kooperatif düzenlemeleri önermiştir.

Mikhail Bakunin, özgürlüğün ancak devletin tamamen ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacağını ileri sürmüş, merkezi otoritenin her türünü insanın doğasına aykırı görmüştür. 16

Peter Kropotkin ise doğada ve toplumda iş birliği ve yardımlaşmanın rekabetten daha temel bir ilke olduğunu savunmuştur. 17

Bu nedenle, geleceğin toplumsal düzeni karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma üzerine kurulmalıdır.

Sosyalist ve anarşist düşünürler, kapitalizmin sürdürülemezliğini güçlü şekilde teşhis etmiş; ancak onların önerileri, çoğu zaman insanın ontolojik özneselliğini merkeze almak yerine ya tarihsel zorunluluklara (Marx) ya da kolektif ideallere (Proudhon, Bakunin, Kropotkin) dayandırılmıştır.

Dolayısıyla “hak-adalet-rıza” bileşkesi bu teorilerin kurucu öğeleri arasında yer almamıştır.


III. Eksik boyut: Ontolojik ve ahlaki temellendirme

Klasik ve sosyalist/anarşist teorilerin ortak yönü, bildikleri iktisadi sistemlerin işleyişini açıklamalarıdır.

Ancak her iki yaklaşım da insanı yalnızca bir üretim faktörü ya da tarihsel zorunlulukların ürünü olarak görmüş, onun varoluşsal değerini merkeze almamıştır.

Oysa insanın ontolojik varlığı, yalnızca ekonomik çıkarlarla değil, hak, adalet ve rıza bileşkesiyle anlam kazanır.

Immanuel Kant, insanı hiçbir zaman yalnızca bir araç değil, her durumda bir “amaç” olarak görmeyi ahlaki ilkenin temeline yerleştirmiştir. 18

Bu yaklaşım, iktisadi düzenin de insanın özne oluşunu göz ardı etmeden tasarlanması gerektiğini gösterir.
Aristoteles, adaleti dağıtıcı (distributive) ve düzeltici (corrective) olmak üzere ikiye ayırır.

Ona göre dağıtıcı adalet toplumsal payların liyakat ve eşitlik ölçüsüne göre verilmesini, düzenleyici adalet ise haksızlıkların giderilmesini esas alır. 19

Bu çerçeve, iktisadi ilişkilerin sadece üretim ve bölüşüm değil, aynı zamanda hakkaniyet temelinde düzenlenmesi gerektiğini ortaya koyar.

John Locke, siyasal meşruiyeti toplum sözleşmesine ve bireylerin rızasına dayandırır (Locke, 1999, s. 85-93).20

Bu düşünce, iktisadi ilişkilerin de bireylerin özgür rızası olmadan meşru olamayacağını teyit eder.

Dolayısıyla klasik ve sosyalist teoriler, ekonomik sistemleri açıklarken önemli katkılar yapmış olsalar da, ontolojik özne olarak insanı merkeze alıp hak-adalet-rıza temelli bir iktisat felsefesi kurmamışlardır.


IV. Ontolojik hak-adalet-rıza bileşkesi ve islami iktisat

İnsanı bir özne ve cevher olarak kabul etmek, bazı varoluşsal hakları zorunlu kılar.

Bu haklar 5 temel halkada toplanabilir:

  1. Tabiattan eşit yararlanma hakkı - İnsanlar, doğanın sunduğu kaynaklardan eşit şekilde faydalanma hakkına sahiptir.
  2. Kamusal imkânlardan eşit yararlanma hakkı - Devlet eliyle sağlanan imkânlardan hiçbir yurttaş diğerine üstün tutulamaz.
  3. Gücü ve hayatını harcayarak ürettilen değer üzerinde, üretime katkısı nispetinde eşitlik zemininde adaletle alması gereken pay mülkiyet hakkının temelidir.
  4. İnsan ilişkilerinde eşitlik ahlaki ve hukuki olarak esas olduğu için kimse kamu menfaatleri aleyhine mülk edinemez. 
  5. İnsanın emeğinin karşılığı, ancak onun rızası ve eşit sorumluluk ilkesiyle başka öznelerle paylaşılabilir.

Kapitalizm bireysel çıkarı mutlaklaştırarak kamu menfaati aleyhine sonuçlara neden olarak, adalet ilkesini zayıflatır; sosyalizm kolektif yapıyı öne çıkarırken bireysel rızayı göz ardı eder.

Kolektivizm ve komünizm, eşitliği savunmalarına rağmen pratikte sürdürülebilir olamamıştır.

Bu bağlamda İslami iktisat, insanın varoluşsal haklarını (tabiat, kamu, miras ve emek hakkı) güvence altına alarak ontolojik eşitlik ve rıza ilkeleri temelinde işleyen kamu-özel ve devlet dengesi kuran bir sistem sunar.


V. Sonuç

Klasik iktisatçılar, kapitalist sistemin işleyiş yasalarını açıklamış; bireyin çıkarını merkeze alarak görünmez el, emek-değer teorisi, doğal geçim ücreti ve nüfus yasaları gibi çerçeveler geliştirmiştir. 21

Ancak bu yaklaşım, insanı yalnızca ekonomik bir aktör olarak görmüş; ahlaki ve hukuki bir varlık olarak ontolojik özne oluşunu ve eşitlik, hak-adalet-rıza temelini göz ardı etmiştir.

Sosyalist ve anarşist düşünürler, kapitalizmin sömürüye dayalı yapısını güçlü biçimde eleştirmiş, devrimci ya da özgürlükçü alternatifler geliştirmiştir. 22

Ancak onların önerileri de çoğu zaman insanın varoluşsal hakları yerine ya tarihsel zorunluluklara ya da kolektif ideallere dayanmıştır.

Buna karşılık İslami iktisat, insanın ontolojik değerini merkeze alır ve temel haklarını kamu-devlet ve özel mülkiyet, rıza ve katılımlarıyla birlikte güvence altına alır.

Ayrıca emeğin sahibine ait olduğu, bu hakkın ancak özgür rıza ve eşit sorumlulukla paylaşılabileceği ilkesini vurgular.

Sabri Orman’ın belirttiği üzere, emek ve sermayenin payının %50-%50’den aşağıya düşmemesi adaletin asgari ölçüsüdür. 23

Hayrettin Karaman da sermaye-emek ortaklıklarının rızaya dayalı eşit paylaşım temelinde kurulması gerektiğini ortaya koymuştur. 24

Sonuç olarak, klasik iktisat ve sosyalizm/anarşizm ekonomik düzenleri analiz etmiş, fakat insanın ontolojik eşitliği, hakları, özgürlüğü ve rızası üzerine bina edilmiş bir sistem geliştirmemiştir.

İslami iktisat ise bu 4 ilkeyi bir araya getirerek, hem teorik hem de pratik açıdan insanlığın adalet ve huzur arayışına en tutarlı cevabı sunmaktadır. 25

 

 

 

1.  Adam Smith, Milletlerin Zenginliği, çev. Haldun Derin, İstanbul: İş Bankası Yay., 2016, c. I, s. 47-52; David Ricardo, Politik İktisadın ve Vergilendirmenin İlkeleri, çev. Mehmet M. Arslan, Ankara: Liberte Yay., 2007, s. 211-219; Thomas R. Malthus, Nüfus Üzerine Deneme, çev. H. İlkin, İstanbul: Varlık Yay., 1999, s. 84-90; John Stuart Mill, Politik İktisadın İlkeleri, çev. F. Başkaya, Ankara: Bilim Yay., 2004, c. II, s. 332-340.
2.  Karl Marx, Kapital, çev. M. Selik - N. Satlıgan, İstanbul: Yordam Kitap, 2011, c. I, s. 301-315; Karl Marx - Friedrich Engels, Komünist Manifesto, çev. Kenan Somer, Ankara: Sol Yay., 1998, s. 45-52; Pierre-Joseph Proudhon, Mülkiyet Nedir?, çev. M. Küçük, İstanbul: Belge Yay., 1990, s. 121-126; Mikhail Bakunin, Tanrı ve Devlet, çev. E. Öztürk, İstanbul: Payel, 1992, s. 67-73; Peter Kropotkin, Karşılıklı Yardımlaşma, çev. Ö. Aytekin, İstanbul: Kaos Yay., 2004, s. 145-150.
3.  Smith, The Theory of Moral Sentiments, s. 110-113.
4.  Smith, The Theory of Moral Sentiments, s. 86-87.
5.  Adam Smith, Milletlerin Zenginliği, çev. Haldun Derin, İstanbul: İş Bankası Yay., 2016, c. I, s. 47-52.
6.  Smith, Wealth of Nations, c. I, s. 120-122.
7.  Adam Smith, The Theory of Moral Sentiments, s. 87-88.
8.  David Ricardo, Politik İktisadın ve Vergilendirmenin İlkeleri, çev. Mehmet M. Arslan, Ankara: Liberte Yay., 2007, s. 211-219.
9.  Thomas Robert Malthus, An Essay on the Principle of Population (1798). Cambridge: Cambridge University Press, 1992, s. 36-42.
10.  Ricardo, Principles of Political Economy and Taxation, s. 211-219.
11.  Karl Marx - Friedrich Engels, Komünist Manifesto, çev. Kenan Somer, Ankara: Sol Yay., 1998, s. 45-52.
12.  Mill, Principles, Genel değerlendirme için bkz. Bk. II, Ch. XI-XII; Bk. IV, Ch. VII.
13.  Karl Marx, Kapital, çev. Mehmet Selik - Nail Satlıgan, İstanbul: Yordam Kitap, 2011, c. I, s. 301-315.
14.  Karl Marx - Friedrich Engels, Komünist Manifesto, çev. Kenan Somer, Ankara: Sol Yay., 1998, s. 45-52.
15.  Pierre-Joseph Proudhon, Mülkiyet Nedir?, çev. M. Küçük, İstanbul: Belge Yay., 1990, s. 121-126.
16.  Mikhail Bakunin, Tanrı ve Devlet, çev. E. Öztürk, İstanbul: Payel Yay., 1992, s. 67-73.
17.  Peter Kropotkin, Karşılıklı Yardımlaşma, çev. Ö. Aytekin, İstanbul: Kaos Yay., 2004, s. 145-150
18.  Immanuel Kant, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi, çev. İ. Kuçuradi, Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu Yay., 1999, s. 63-68.
19.  Aristoteles, Nikomakhos’a Etik, çev. S. Babür, Ankara: Kebikeç Yay., 2005, s. 101-110.
20.  John Locke, Yönetim Üzerine İki İnceleme, çev. V. Hacıkadiroğlu, Ankara: Toplumsal Dönüşüm Yay., 1999, s. 85-93.
21.  Adam Smith, Milletlerin Zenginliği, çev. Haldun Derin, İstanbul: İş Bankası Yay., 2016, c. I, s. 47-52; David Ricardo, Politik İktisadın ve Vergilendirmenin İlkeleri, çev. Mehmet M. Arslan, Ankara: Liberte Yay., 2007, s. 211-219; Thomas R. Malthus, Nüfus Üzerine Deneme, çev. H. İlkin, İstanbul: Varlık Yay., 1999, s. 84-90; John Stuart Mill, Politik İktisadın İlkeleri, çev. F. Başkaya, Ankara: Bilim Yay., 2004, c. II, s. 332-340.
22.  Karl Marx, Kapital, çev. M. Selik - N. Satlıgan, İstanbul: Yordam Kitap, 2011, c. I, s. 301-315; Karl Marx - Friedrich Engels, Komünist Manifesto, çev. Kenan Somer, Ankara: Sol Yay., 1998, s. 45-52; Pierre-Joseph Proudhon, Mülkiyet Nedir?, çev. M. Küçük, İstanbul: Belge Yay., 1990, s. 121-126; Mikhail Bakunin, Tanrı ve Devlet, çev. E. Öztürk, İstanbul: Payel Yay., 1992, s. 67-73; Peter Kropotkin, Karşılıklı Yardımlaşma, çev. Ö. Aytekin, İstanbul: Kaos Yay., 2004, s. 145-150.
23.  Sabri Orman, İktisat, Tarih ve Toplum, İstanbul: İnsan Yay., 2008, s. 211-215.
24.  Hayrettin Karaman, İslam’ın Işığında Günün Meseleleri, İstanbul: Nesil Yay., 2003, c. II, s. 355-362.
25.  Ahmet Tabakoğlu, Türkiye İktisat Tarihi, İstanbul: Dergâh Yay., 2005, s. 145-150; Cengiz Kallek, İslam İktisat Düşüncesi Tarihi, İstanbul: İz Yay., 2010, s. 87-93.

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU