Çatışma sahalarının hızlanan ritmi: Diplomasi neden yetişemiyor?

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Aïda Amer/Axios

Küresel düzeyde silahlı çatışmaların yoğunluğu artarken diplomasi tamamen geri hatta düşmüş durumda.

Sudan'dan Kongo'ya, Ukrayna'dan Gazze-Lübnan hattına uzanan geniş bir coğrafyada sahadaki askeri dinamikler, müzakere süreçlerini belirlemek yerine onları sürekli geriden takip eden bir konuma itiyor.

Üstelik bu tablo yalnızca bölgesel istikrarsızlıkla açıklanabilecek bir durum değil; küresel güç dağılımının değiştiği ve rakip jeopolitik ajandaların aynı anda sahaya yansıdığı yeni bir dönemin işaretlerini taşıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu yeni dönemde diplomasi, çatışmaların önünü kesen bir mekanizma olmaktan çıkıp, çoğu zaman ateş gücünün sonuçlarını kayıt altına alan geç bir enstrümana dönüşüyor.

Çatışma bölgelerinin hemen hepsinde aktörler, diplomatik sürecin sağlayacağı kazanımları beklemektense sahadaki hamleleriyle masanın şartlarını kendi lehlerine belirlemeye yöneliyor.

Bu durum, ateşkes girişimlerini kırılganlaştırıyor ve barış arayışlarını sürekli olarak "sonraya ertelenen bir ihtimal" haline getiriyor.


Sahadaki hızlı dönüşüm: Çatışmaların ortak özelliği

Bugün 4 farklı cephe öne çıkıyor: Sudan, Kongo, Ukrayna ve Gazze-Lübnan hattı.

Coğrafi ve siyasal farklılıklarına rağmen bu cephelerin ortak bir özelliği bulunuyor: Çatışmanın aktörleri, diplomatik süreçleri şekillendirmek yerine, askeri sahada yarattıkları fiili durumlarla müzakerelerin çerçevesini belirliyor.


Sudan örneği bunun en açık göstergesi. Hızlı Destek Kuvvetleri ile ordu arasındaki savaş, başlangıçta kısıtlı bir güç mücadelesi gibi görünse de kısa sürede bölgesel unsurları da içine alan çok katmanlı bir çatışmaya dönüştü. Saha o kadar hızlı değişiyor ki uluslararası arabuluculuk çabaları, tarafların günlük ittifak değişimlerinin gerisinde kalıyor. Kısa süreli ateşkes girişimleri ise çatışmanın ritmine uyum sağlayamadığı için hızla bozuluyor.

Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde M23 isyanı ve bölgesel milis hareketleri, klasik devlet-dışı aktör mantığının ötesine geçmiş durumda. Silahlı grupların kontrol ettiği bölgeler, diplomatik çözüm önerilerini belirleyen temel parametre haline gelmiş durumda. Sahada fiili kontrol alanlarının genişletilmesi, masadaki pazarlık gücünün ana kaynağına dönüşüyor.

Ukrayna cephesinde ise savaşın dördüncü yılına doğru yol alırken, askeri ve diplomatik dinamikler arasındaki makas daha da belirginleşiyor. Cephe hatlarındaki hareketlilik sınırlı olsa da her iki taraf da müzakere zeminini yeniden tanımlayacak üstünlüğü sahada yaratmak için çaba gösteriyor. Bu nedenle diplomatik girişimler, büyük güçlerin hesaplaşmasının gölgesinde işlevsizleşiyor. Ne Moskova ne Kiev, mevcut askeri pozisyonların doğuracağı masayı kabul etmek istiyor.


Gazze-Lübnan hattı ise bölgesel güç dengelerinin en doğrudan yansıdığı alanlardan biri. Gazze'deki çatışmaların seyri, aynı anda ABD, İsrail, İran, Lübnan Hizbullahı ve Hamas gibi bölgesel ve küresel aktörleri doğrudan etkiliyor. Bu nedenle diplomasi, savaşın genişleme riskini kontrol altında tutmak için devreye girse de sahadaki askeri refleksler çoğu zaman diplomatik planlamanın önüne geçiyor. Ateşkes görüşmeleri sürerken bile hem Gazze hem güney Lübnan'da durum hızla değişebiliyor.


Diplomasi neden geri planda?

Bu sorunun cevabı, yalnızca tarafların askerî hesaplarıyla açıklanamaz.

Küresel sistemdeki dönüşüm, diplomasiye olan güveni zayıflatan bir çerçeve yaratıyor.

  • Birincisi, uluslararası düzenin normlarını uygulayan mekanizmalar işlev kaybediyor. BM Güvenlik Konseyi, büyük güç rekabetinin sahnesine dönüşmüş durumda. Veto mekanizmasının sık kullanımı, çatışmalar karşısında hızla devreye girebilecek ortak bir platform bırakmıyor. Bu nedenle bölgesel savaşların acil diplomatik müdahaleye tabi tutulması neredeyse imkânsız hale geliyor.
     
  • İkincisi, büyük güçlerin çatışmalara bakışı köklü şekilde değişmiş durumda. ABD, Rusya ve Çin farklı çatışma alanlarında rekabet ediyor; bu rekabet çoğu zaman yerel savaşların diplomatik çözümünü geciktiriyor. Örneğin Ukrayna'daki savaş, ABD ile Rusya'nın geniş ölçekli stratejik rekabetinin parçası olduğu için diplomatik süreç askeri denkleme göre ikinci plana atılıyor.
     
  • Üçüncüsü, bölgesel aktörlerin özerkliği arttı. Ortadoğu, Afrika Boynuzu ve Sahel'de devlet dışı gruplar ile bölgesel güçler, büyük güçlerden bağımsız hareket alanı elde etti. Bu da sahadaki hamlelerin çok sayıda aktör tarafından yapılmasına ve diplomasinin koordinasyon kapasitesinin giderek zayıflamasına yol açıyor.

Sahayı önceleyen strateji: Yeni normal

Küresel çatışma alanlarının hemen tümünde, tarafların askeri hamleleri masa şartlarını belirlemede bir araç olarak kullanma eğilimi arttı. Bu, klasik diplomasi anlayışının tersine çevrilmiş bir durumu ifade ediyor.

Bir zamanlar diplomasi savaşları durdurmak, sınırlandırmak ya da önlemek için yürütülürdü; bugün ise askerî ilerlemeler, diplomatik sürecin hangi koşullarda başlayacağını belirliyor.

Bu yeni normalin birkaç temel sonucu bulunuyor:

  • Ateşkesler kırılganlaşıyor. Çatışmanın tarafları, ateşkesin sağlayacağı duraklama sırasında avantaj kaybedeceklerini düşündüklerinde müzakereye direniyor. Bu durum özellikle Sudan ve Gazze'de açık şekilde görülüyor.
     
  • Müzakerelerin ajandası askeri gelişmelerle şekilleniyor. Taraflar, sahadaki kazanımlarını diplomatik bir çerçeveye sabitlemek istiyor. Bu, çözümün kapsamı ve süresi hakkında önemli belirsizlikler yaratıyor.
     
  • Diplomasi kısa vadeli bir "zararı kontrol etme" aracına dönüşüyor. Stratejik çözüm üretmek yerine, çatışmanın bölgesel yayılmasını engellemek ya da insani koridorlar oluşturmak gibi ikincil hedeflere odaklanıyor.

Bölgesel güç dengeleri ve rekabet dinamikleri

Küresel güç dengesi çok merkezli bir yapıya büründükçe çatışma sahalarının yönetilmesi zorlaşıyor.

Sudan ve Kongo örneklerinde Afrika Boynuzuna yönelik rekabet, Körfez ülkeleri, Doğu Afrika devletleri ve büyük güçler arasında eşzamanlı olarak yaşanıyor. Bu da diplomatik çabaların ortak bir zemine taşınmasını güçleştiriyor.

Ukrayna'da ise durum farklı. Burada rekabet doğrudan iki nükleer gücün -ABD ve Rusya'nın- stratejik hesapları üzerinden şekilleniyor.

Bu nedenle savaşın askeri seyri, büyük güç diplomasisinin ritmini belirliyor. Sahanın diplomasiye yön verdiği bir düzen içinde kapsamlı bir barış planının çıkması kolay görünmüyor.

Gazze ve Lübnan hattı ise bir anlamda bölgesel jeopolitiğin dar bir alanda kristalleştiği bir örnek.

İsrail ile Hamas arasındaki çatışma, İran'ın nüfuz alanı, ABD'nin bölgedeki askeri varlığı ve Arap ülkelerinin iç siyasi dengeleriyle birlikte okunuyor.

Bu çoklu etkileşim, ateşkes girişimlerinin neden sürekli geride kaldığını açıklıyor.
 


Barış girişimlerinin yeni gerçekliği

Barış girişimlerinin geç kalmasının yalnızca sahadaki askerî hareketlilikle değil, diplomasiye olan kurumsal güvenin zayıflamasıyla da ilişkisi var.

Müzakere masaları artık çözümün merkezi olmaktan uzaklaştı; çoğu zaman savaşın getirdiği insani faturayı hafifletme amacıyla devreye giriyor.

Bu bağlamda birkaç temel eğilim dikkat çekiyor:

  • Çok taraflı süreçler zayıfladı. BM, Afrika Birliği veya Arap Birliği gibi kurumların arabuluculuk girişimleri, sahadaki aktörlerin beklentileriyle örtüşmüyor.
     
  • İkili müzakereler daha belirleyici hale geldi. Büyük güçler veya bölgesel aktörler arasındaki dar kapsamlı görüşmeler, çatışmanın geniş ölçekli çözümünden ziyade, belirli anlık gerilimleri düşürmeye odaklanıyor.
     
  • İnsani diplomasi öne çıkıyor. Gazze'de yardım koridorları, Ukrayna'da tahıl anlaşmaları, Sudan'da insani erişim girişimleri gibi ara mekanizmalar, geniş ölçekli çözümün yerini alan pratik araçlar hâline geldi.

Diplomasi geri döner mi?

Bugünkü tablo, çatışmaların askeri ritminin diplomatik süreçleri gölgede bıraktığı bir dönemden geçildiğini gösteriyor. 

Sahadaki dinamikler, çatışmaların seyrini belirlemeye devam ettikçe diplomasi, barışı kuran değil, savaşın sonuçlarını yöneten bir mekanizma olmaya devam edecek gibi görünüyor.

Bu, uluslararası sistemin karşı karşıya olduğu en temel çıkmazlardan biri: Çatışmaların askeri yoğunluğu ile diplomatik trafik arasındaki makas açıldıkça, sürdürülebilir barışın inşası daha da zorlaşıyor.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU