ABD'nin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi: Türkiye için fırsatlar ve tuzaklar

Dr. Osman Gazi Kandemir, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Geçtiğimiz günlerde kamuoyuna açıklanan Ulusal Güvenlik Stratejisi, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan liberal uluslararası düzenle olan ilişkilerini yeniden düzenlemeyi hedefleyen, bu açıdan bir dönüm noktası özelliği taşıyan tarihi bir belge hüviyetinde. Başkan Trump’ın imzasını taşıyan bu strateji, Washington'ın artık küresel jandarmalık rolünü üstlenmeyeceğini, bunun yerine "Önce Amerika" doktriniyle hareket edeceğini net bir dille ilan ediyor.

Raporda dikkatimi çeken konulardan biri, Monroe Doktrini'ne  bir "Trump Eklentisi". ABD, Batı Yarımküre'yi münhasır nüfuz alanı ilan ederek, Çin ve Rusya'nın bölgedeki tüm askeri ve stratejik varlığına "sıfır tolerans" göstereceğini açıklıyor. Bazı analistler, “ABD, Monroe Doktrini'ne mi dönüyor?” diye soruyor, ancak bence bu basit bir nostaljik hamle değil. Klasik bir Monroe anlayışı yerine Washington, kendi kıtasını sağlama alıp, gerçek büyük güç mücadelesini Hint-Pasifik'te Çin'e karşı vermeye hazırlanıyor.

Bir diğer çarpıcı unsur ise NATO müttefiklerine dayatılan "Lahey Taahhüdü". Artık tüm NATO ülkelerinin savunma harcamalarını GSYİH'nin %5'ine çıkarması bekleniyor. Bu oran, Soğuk Savaş dönemindeki seviyelerin bile üzerinde. Kanaatimce bu hamle, transatlantik ittifakta tektonik bir kırılmanın habercisi. Avrupa ülkeleri bu yükü kaldırabilecek mi? Almanya ve Fransa gibi refah devletleri, sağlık ve eğitim bütçelerini kısarak savunmaya kaynak aktarabilecekler mi? Bu sorular, önümüzdeki yıllarda Avrupa siyasetini derinden sarsacak.

İran'daki gölge: Midnight Hammer

Strateji belgesinin arka planında, Haziran 2025'te gerçekleşen "Operation Midnight Hammer" duruyor. ABD'nin B-2 bombardıman uçaklarıyla İran'ın nükleer tesislerine düzenlediği bu saldırı, bölgesel dengeleri kökten değiştirdi. Pentagon, İran'ın nükleer kapasitesinin "yok edildiğini" iddia ediyor. Bağımsız uzmanlar ise tesislerin ağır hasar aldığını, ancak teknik bilgi birikiminin yok edilemeyeceğini belirtiyor.

Bu operasyon, Türkiye'nin güney sınırlarında stratejik bir deprem etkisi yarattı. İran'ın zayıflaması, Suriye ve Irak'ta büyük bir güç boşluğu oluşturdu. Ankara için bu durum hem tarihi bir fırsat hem de risk taşıyor.

Türkiye'nin kültür coğrafyasına etkiler

Yeni ABD stratejisi, Türkiye'nin etki sahasındaki her bölgeyi farklı şekilde etkiliyor. Gelin bunlara bölge bölge bakalım:

Orta Doğu: İran faktörünün zayıflaması, Türkiye'ye Suriye'nin kuzeyinde manevra alanı açıyor. ABD'nin "bitmeyen savaşlar" dönemini kapatma isteği, Washington'ın Suriye politikasında Türkiye'nin güvenlik endişelerini daha fazla dikkate alabileceği anlamına geliyor. YPG/PYD desteğinin kesilmesi veya azaltılması ihtimali güçleniyor. Ancak İran'ın bıraktığı boşluğu Rusya ve diğer aktörlerin doldurmaya çalışacağı da unutulmamalı.

Kafkasya: Strateji belgesi, Trump'ın Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığını çözüme kavuşturduğunu iddia ediyor. Eğer gerçekten kalıcı bir barış sağlanırsa, Türkiye için Zengezur Koridoru'nun açılması ve Orta Asya'ya kesintisiz bağlantı kurma hayali gerçekleşebilir. ABD'nin Kafkasya'da aktif rol oynaması, Rusya'nın bölgedeki tekelini kırarak Türkiye'ye denge siyaseti için alan açıyor gibi görünüyor. Ancak benim kanaatim, ABD’nin Kafkasya’ya yerleşmesi yerine Türkiye’nin stratejik özerkliğini artırabilmesi açısından zayıf bir Rusya ile bölgede rekabet etmek daha iyi sonuçlar doğurabilir. 

Balkanlar: Kosova-Sırbistan normalleşmesi, Balkanlar'da istikrarın tesisi anlamına geliyor. Türkiye'nin bölgedeki tarihi bağları ve ekonomik yatırımları düşünüldüğünde, bu gelişme Ankara'nın çıkarınadır. Barış ortamı, Türk şirketlerinin Balkan pazarındaki faaliyetlerini artırma fırsatı sunuyor.

Orta Asya: ABD'nin Orta Asya cumhuriyetlerine yakınlaşması, 6 Kasım 2025'te beş ülke lideriyle Beyaz Saray'da yapılan zirvede somutlaştı. 12,4 milyar dolarlık anlaşmalar, Washington'ın bölgeye ciddi yatırım yapacağını gösteriyor. Türkiye açısından bu durum ikircikli: Bir yandan ABD'nin varlığı, Türk cumhuriyetlerine Rusya-Çin blokuna alternatif sunuyor; öte yandan bölgedeki rekabet kızışıyor. Kanaatimce bu bölgede oluşan denklemleri Türkiye dikkatle takip etmeli. (Konu ayrı bir yazıda ele alınmalı)

Afrika: ABD'nin Afrika'ya "ticaret ve yatırım" odaklı yaklaşımı, Türkiye'nin son yıllardaki Afrika açılımıyla örtüşüyor. Ancak Amerikan şirketlerinin kıtaya akını, Türk firmalarının daha zorlu rekabetle karşılaşması anlamına geliyor. Özellikle enerji, altyapı ve kritik mineraller alanında ABD'nin agresif politikaları, mevcut dengeleri değiştirecek.

Lahey taahhüdü: Türkiye için ikili yüz

%5 savunma harcaması hedefi, Türkiye için ciddi bir ekonomik baskı yaratacak. Mevcut ~%2,3 seviyesinden %5'e çıkmak, yaklaşık 30-40 milyar dolarlık ek harcama demek. Enflasyonist ortamda bu yük çetin olacak.

Ancak Türkiye'nin önemli bir avantajı var: Yerli savunma sanayisi. Batı Avrupalı müttefiklerin aksine, Ankara bu harcamayı büyük oranda yerli savunma sanayiine yönlendirebilir. Bu da savunma sanayiinin daha da büyümesi anlamına gelir. KAAN savaş uçağı, insansız hava araçları, füze sistemleri... Artan bütçe, Türkiye'nin stratejik özerkliğini perçinleyebilir. Üstelik %5 hedefini tutturmak zorunda olan diğer NATO ülkeleri (Polonya, Romanya), maliyet-etkin Türk sistemlerine yönelecektir.

Stratejik özerklik mi, bloklaşma mı?

ABD'nin "Esnek Gerçekçilik" ilkesi, Türkiye-Washington ilişkilerindeki ideolojik gerilimleri azaltacak gibi görünüyor. Trump yönetimi, Türkiye'nin iç politikasına karışmak yerine, Ankara'nın bölgesel bir "dengeleyici" olarak ne yapabileceğine odaklanacak. Bu transaksiyonel yaklaşım, Türkiye'nin tercih ettiği diplomasi tarzına uyuyor.

Öte yandan, ABD'nin Çin'le teknolojik ayrışması (AI, kuantum, biyoteknoloji) derinleşirken, üçüncü ülkeler teknoloji altyapılarını seçmeye zorlanacak. Türkiye, hangi bloğun teknoloji ekosisteminde yer alacak? Bu soru, önümüzdeki yıllarda Ankara'nın en kritik stratejik tercihi olacak.

İlginç bir gelişme de Türkiye-İngiltere yakınlaşması. İngiltere'nin 2025 stratejisinde Türkiye'yi "kilit ortak" olarak tanımlaması, NATO içinde yeni bir eksenin habercisi. ABD'nin Kıta Avrupası'na mesafeli duruşu karşısında, ittifakın kanat ülkeleri olan Türkiye ve İngiltere, savunma sanayii ve bölgesel güvenlikte Washington'ın da desteklediği bir "alt-ittifak" oluşturabilir.

***

Şüphesiz bu strateji, dünyanın çeşitli bölgelerinde farklı yorumlanacak. Örneğin Avrupa'nın önceliği, ABD nezdinde dördüncü sıraya düşmüş durumda. Ezeli düşman Rusya ise, en azından retorik olarak kendine daha itibarlı bir yer bulmuş gibi görünüyor. Çin'in Latin Amerika'daki yatırımları tehdit altında, Körfez ülkeleri ise İran'ın zayıflamasından memnun ama ABD'ye yakınlıktan çekiniyor. 

Bu bölgesel tepkileri ve dinamikleri başka yazılarda ele alalım.

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU