Sanae Takaichi tarihi bir başarıya imza atarken, Japonya'yı 80 yıllık barışçıl anayasasından uzaklaştırma planları Washington'ın Çin kuşatma stratejisinin bir parçası mı?
21 Ekim 2025, Japonya'nın siyasi tarihinde hiç unutulmayacak bir gün oldu. Liberal Demokrat Parti lideri Sanae Takaichi, parlamentoda yapılan oylamayla ülkenin ilk kadın başbakanı seçildi.
Ancak bu tarihi anın ardında çok daha büyük bir dönüşüm yatıyor:
Japonya, II. Dünya Savaşı sonrası kurulan barışçıl kimliğinden uzaklaşıyor mu?
Dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olan Japonya, kadınların siyasetteki varlığı konusunda gelişmiş ülkeler arasında hâlâ son sıralarda.
Bu bakımdan Takaichi'nin seçimi büyük bir kırılma noktası.
Ama asıl soru başka: Yeni başbakanın askeri harcamaları artırma ve Çin'e karşı sert tavır alma planları, Japonya'yı nereye götürüyor?
Zayıf bir hükümet, güçlü bir gündem
Takaichi, başbakan olmak için 237 oy aldı -gereken 233 oyun sadece 4 fazlası.
Bu son derece dar bir zafer. Sağ kanat Japon Yenilik Partisi ile kurduğu ittifak ilk günden sallantıda.
Uzmanlar, bu kırılgan yapının Takaichi'nin sert planlarını hayata geçirmesini zorlaştıracağını söylüyor.
Ama belki de tam tersi olacak: Zayıf hükümeti güçlendirmek için erken seçime gidebilir ve milliyetçi söylemini daha da sertleştirebilir.
Tarih, zor durumda kalan liderlerin sıklıkla dış tehdit söylemine sarıldığını gösteriyor.
Margaret Thatcher'ın Japon hayranı
Takaichi, basında "Japonya'nın Demir Leydisi" olarak anılıyor.
Bu isim, İngiltere'nin eski Başbakanı Margaret Thatcher'a duyduğu hayranlıktan geliyor.
Sert, taviz vermeyen, güçlü lider imajı onun siyasi kimliğinin temelini oluşturuyor.
İlginç bir ayrıntı: Motorsiklet tutkunu ve ağır metal müzik dinliyor.
Bu özellikler, onu Japonya'nın yaşlı, erkek egemen siyasetçilerinden ayırıyor, "farklı" görünmesini sağlıyor.
Ama asıl önemli olan hobileri değil, siyasi duruşu.
Takaichi son derece tutucu bir lider.
Eşcinsel evliliğe karşı, göçmenlere sıkı sınırlamalar istiyor ve İmparatorluk tahtının sadece erkek varislere geçmesi gerektiğini savunuyor.
Eski Başbakan Şinzo Abe'nin en yakın müttefiki ve öğrencisiydi.
Abe'nin milliyetçi siyasetini aynen sürdürme sözü veriyor.
Savaş ekonomisi mi geliyor?
Takaichi'nin ekonomik planı "Sanaenomics" adıyla biliniyor.
İsim, Abe'nin ünlü "Abenomics" politikasından esinlenmiş.
Borsa bu planı çok sevdi: Seçim sonrası Nikkei 225 endeksi yüzde 0,7 yükseldi, 49 bin 517 puanı gördü.
Yatırımcılar ucuz kredi ve kamu harcaması vaatlerinden memnun görünüyor.
Ama işin özüne baktığınızda farklı bir tablo çıkıyor karşınıza.
Ekonomi uzmanları Takaichi'nin planına "askeri Keynescilik" diyor.
Yani, devlet para harcayacak ama sosyal yardımlara, eğitime veya sağlığa değil; silaha, orduya, askeri teknolojiye.
Takaichi, savunma bütçesini büyük ölçüde artıracağını açıkça söylüyor.
Çin'e karşı çok sert bir çizgide duruyor ve güçlü bir ordu kurulmasını istiyor.
Tayvan Boğazı'ndaki durumla yakından ilgileniyor; LDP üyesi olarak Tayvanlı siyasi partilerle görüşmeler bile yaptı.
Japonya'nın 80 yıllık barış anayasası tehlikede mi?
İşte en kritik nokta burası: Japonya'nın anayasasının 9'uncu maddesi, ülkenin savaş yapma hakkından vazgeçtiğini söyler.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra yazılan bu madde, Japonya'nın "barışçıl" kimliğinin temelini oluşturur.
Ülkenin ordusu bile yoktur resmi olarak—"Öz Savunma Kuvvetleri" vardır.
Takaichi ve destekçileri, bu maddenin değiştirilmesini istiyorlar.
Gerekçeleri: Çin tehdidi, Kuzey Kore'nin füzeleri, bölgedeki güvenlik sorunları. Ama gerçek bu kadar basit mi?
Japonya'nın yeniden silahlanması, sadece kendi güvenlik endişelerinin sonucu değil.
Amerika Birleşik Devletleri, Çin'i kuşatma stratejisinin önemli bir ayağı olarak Japonya'yı görüyor.
Washington, müttefiklerinin daha fazla askeri sorumluluk almasını istiyor.
Avustralya, Güney Kore ve Japonya; hepsi ABD'nin Çin'e karşı kurduğu ağın düğüm noktaları.
Takaichi'nin Çin karşıtı sert tavrı ve Tayvan'a verdiği önem, bu büyük oyunun içine çok iyi oturuyor.
Soru şu: Japonya kendi güvenliği için mi silahlanıyor, yoksa ABD'nin bölgesel planlarının bir parçası mı oluyor?
Eğer Tayvan krizi çıkarsa?
Takaichi'nin savunma harcamalarını artırma planı, ciddi riskler taşıyor.
Eğer Japonya gerçekten büyük bir askeri güç haline gelirse, Tayvan Boğazı'nda bir kriz çıktığında tarafsız kalamayabilir.
Bu, Japonya'yı 80 yıldır kaçındığı bir duruma sokabilir: Savaşa.
Çin ile ekonomik ilişkiler de bu denklemin önemli bir parçası.
Japonya'nın en büyük ticaret ortaklarından biri Çin.
Askeri gerilim, ekonomik savaşa da yol açabilir. İhracat düşer, fiyatlar artar, işsizlik çıkar.
Şu anda borsa Takaichi'nin planlarını alkışlıyor ama yarın aynı piyasalar Çin krizi yüzünden çökebilir.
Daha da önemlisi, bölgede bir silahlanma yarışı başlayabilir.
Japonya silahlanırsa, Güney Kore benzer adımlar atabilir.
Çin zaten askeri gücünü büyütüyor.
Kuzey Kore'nin ne yapacağı ayrı bir soru.
Sonuç: Doğu Asya, dünya tarihinin en tehlikeli bölgelerinden biri haline gelebilir.
Dünyada benzer örnekler
Takaichi'nin liderlik tarzı, araştırmaların kadın liderler için sağlıklı dediği modele uymuyor.
Çalışmalar, başarılı kadın liderlerin genellikle güvene dayalı, uzlaşmacı, takım çalışmasını önemseyen bir tarz benimsediğini söylüyor.
Takaichi tam tersi: Sert, taviz vermeyen, ideolojisinden dönmeyen.
Margaret Thatcher, Hindistan'ın İndira Gandhi'si, İsrail'in Golda Meir'i gibi.
Hepsi "Demir Leydi" diye anılan, erkek egemen siyasetin içinde erkeklerden daha sert davranarak ayakta kalan liderler.
Almanya'nın eski Şansölyesi Angela Merkel'le karşılaştırdığınızda fark daha net görülüyor.
Merkel, kriz yönetimi ve uzlaşma ile 16 yıl iktidarda kaldı.
Takaichi'nin zayıf hükümeti ve sert duruşu, Merkel'in başarı formülünün tam tersi.
Belki de Takaichi'nin asıl benzediği lider, Tayvan'ın Tsai Ing-wen'i.
O da Çin tehdidi altında, güvenlik odaklı, sert bir çizgide duruyor.
Bu, Takaichi'nin Batılı değil, Asyalı bir liderlik modelini temsil ettiğini gösteriyor.
Eğer Takaichi hükümetini ayakta tutabilir, ekonomiyi canlandırabilir ve Çin ile gerilimi aşırıya kaçırmadan yönetebilirse, başarılı bir lider olarak anılacak.
Ama eğer zayıf hükümeti çökerse, savunma harcamaları kontrolden çıkarsa veya bölgede askeri bir kriz patlak verirse, tarihe sadece "ilk kadın başbakan" olarak geçecek; başarılı bir lider olarak değil.
Asıl soru şu:
Japonya kendi kararlarını mı veriyor, yoksa ABD'nin Çin'e karşı büyük oyununda bir piyon mu oluyor?
Takaichi'nin askeri planları, Japonya'nın güvenliği için mi, yoksa Washington'ın bölgesel stratejisi için mi?
Cevabı birkaç yıl içinde göreceğiz.
Ama şu kesin: Japonya'nın pasifist kimliği ciddi tehdit altında ve bu değişim sadece Tokyo'yu değil, tüm Doğu Asya'yı etkileyecek.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish