Ben eski bir elmas hırsızıyım: Lourve soygununun nasıl yapıldığını size anlatayım

Adrenalin, uykusuz geceler ve milyonlarca euroluk ganimet... Hücre, sessizlik, hayatınızın kaybolan yılları. 2000'deki Millennium Dome soygununa katılan Lee Wenham, Louvre soygununun nasıl yapıldığını ve soyguncuların en çok neyden korktuğunu anlatıyor

"Bunu gündüz vakti yapmalarının bir nedeni vardır; bizim soyguna benziyorsa, platformun ziyaretçilere açık olması ve güvenlik önlemlerinin şaşırtıcı derecede yetersiz kalması işlerini kolaylaştırmıştır" (AP)

Bu sabah bir fincan çay alıp, Louvre'daki soygunla ilgili haberleri izledim. 7 dakika sürdüğünü söylediler. Hızla içeri girip çıkmışlar. Kamyonete monteli bir vinç, bir açılı taşlama makinesi, bir de çekiç. Silah yok. Olay Paris'in en işlek bölgesinde, güpegündüz oldu. Telefonum çalmaya başladı, arka arkaya bir sürü mesaj geldi, bazıları komik, bazıları gerçekten endişeliydi, hepsi de aynı şeyi söylüyordu: "Dostum, bunu yapan sen miydin?"

Baştan açıkça söyleyeyim, hayır, Louvre müzesini soymadım. O günler çok geride kaldı. Ancak olayın nasıl geliştiğini izlerken, detaylara bakmaktan ve karşılaştırma yapmaktan kendimi alamadım: açılar, çıkışlar, soygunun ritmi. Ve bu kritik saatlerde, işin en kötü kısmında, failleri düşünmeden edemedim. Halihazırda milyonlarca euroyla sırra kadem bastılar. Çaldıklarıyla uzun bir süre saklanacaklar.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Böyle bir şeyi yapabilmek için ne gerektiğini biliyorum. Haftalarca gözlemlemek, aylarca titiz planlama yapmak. Mükemmel zamanlama. 7 dakikada girip çıkmak. Bunu gündüz vakti yapmalarının bir nedeni vardır; bizim soyguna benziyorsa, mücevherlerin sergilendiği platformun ziyaretçilere açık olması ve güvenlik önlemlerinin şaşırtıcı derecede yetersiz kalması işlerini kolaylaştırmıştır. İş iyi planlanmıştı, bu yüzden görüldüklerine veya cep telefonu görüntülerinin ortaya çıkacağına dair hiç endişeleri olmaz. En büyük kaygıları birilerinin onları ihbar etmesidir.

Böyle işlerin sonu genellikle aynıdır. Neredeyse tam 25 yıl önce, iş bittikten birkaç saat sonra, suratımın birkaç santim ötesinde arabanın açık camından bir polis silahı belirivermişti. Sonrasında bir baktım boynuma dayanmış bir tüfekle asfaltta yüzükoyun yatıyorum. Kötü şöhretli Millennium Dome baskınında, (o zamanlar) çok yeni olan bu mekandaki De Beers sergisini hedef alan elmas soygununa katılmıştım. 8 kişilik bir ekiple planladığımız bu soygunu başarabilseydik, paha biçilmez mavi elmaslar ve 2000'de tahmini değeri 200 milyon sterlin (yaklaşık 11,2 milyar TL) olan, bugünse yaklaşık 425 milyon sterlin (yaklaşık 23,8 milyar TL) değerindeki 203,04 karatlık kusursuz Millennium Star elmasını ele geçirmiş olacaktık.

Kendime bunun son işim olacağını söylemiştim. O zaman 32 yaşındaydım ama suç benim genlerimde vardı: Ben bu işin içine doğmuştum. Hem de tam anlamıyla içine doğmuştum; "okulda haylazlık yapmak" gibi değil, bunu mesleki bir miras olarak almıştım. Babam ben doğmadan önce de hüküm giymiş bir suçluydu; en eski anılarımdan bazıları polis baskınlarıyla ilgilidir. Kent'teki yerel pub'daki arkadaşları, Londra'nın Doğu Yakası'ndan gelen gangsterlerdi ve açıkçası onlardan etkileniyordum. Paraları vardı, iyi giyinirlerdi ve ben de aralarına girmek istiyordum.

Kaçınılmaz olarak işler daha büyük, daha riskli hale geldi. Aynı zamanda daha fazla bağımlılık yaratmaya başladılar. Suç bir alışkanlıktır. Sadece para değil adrenalin, planlama, gizlilik; pazar günü Louvre'u soyan ekibin aylardır beslendiği tüm şeyler. Oyunun dışında kaldığınızda, hayatınızı ne kadar mahvetmiş olursa olsun, onu bıraktığınız bir sporu özler gibi özlersiniz

Yine de benim kurallarım vardı. Hiç silahlı soygun yapmamıştım, hiç kimseye karşı şiddet kullanmamıştım. Ta ki o yıla kadar.

Millennium Dome işiyle ilgili bazı çekincelerim vardı. Benim görevim kepçeyi temin etmek, hatta gruptakilerden birine onu kullanmayı öğretmekti. Plan yarı delice geliyordu: De Beers elmaslarını güpegündüz Dome'dan çalmak. Bunun nasıl yapılabileceğini anlamıyordum. Ta ki oraya gidip, bunun gülünç derecede kolay olduğunu fark edene kadar. Güvenlik zayıftı, mücevherlerin konduğu platform ziyaretçilere açıktı ve elmaslar, çivi tabancasıyla parçalayabileceğiniz cam kutularda duruyordu. Bizim için çantada keklik bir işti. 

Şahsen orada bulunmam gerekmiyordu. Ertesi sabah arabamda radyoyu açmış, olayla ilgili haberleri bekliyordum. Hiçbir şey yoktu. Ben de birkaç şeyi, çoğunlukla delilleri ortadan kaldırmak için babamın yakınlardaki çiftliğine gittim. 

Çiftliğe giden yolda köşeyi döndüğümde, her yerin silahlı polislerle kaynadığını gördüm. 100'den fazla polis vardı. Kızlarımı uzun bir süre göremeyeceğim o anda kafama dank etti. Bu çok üzücüydü. Önceden birkaç kez sorguya çağrılmıştım fakat hakkımda hiç hukuki işlem başlatılmamıştı, hiç tutuklanmamıştım. Meğer ispiyonlanmışız. Daha sonra Metropoliten Polis Teşkilatı, bu ihbar olmasaydı paçayı kurtarabileceğimizi söylemişti.

Hırsızlığa teşebbüsten 9 yıl, Aylesford’daki elmas soygunundaki rolümden ötürü de 4 yıl hapis cezasına çarptırıldım. Cezamın yarısını Belmarsh hapishanesinde çektim. Orada, diğer sanıklarla birlikte "AA tipler" (en yüksek riskli mahkumlar) olarak cezaevi içinde ayrı bir cezaevine kapatıldık. Bir nevi kasvetli bir erkekler buluşmasıydı. Hapishane de aslında diğer her şey gibi: Ya seni yıkmasına izin verirsin ya da uzun, sıkıcı bir işte çalışıyormuş gibi yaparsın. Orada kendi kendime okumayı öğrendim.
 


Nihayet serbest kaldığımda suçtan uzak durdum. Ancak her yerde insanın aklını çelen şeyler vardı. Kelimenin tam anlamıyla kovalamacanın verdiği o bağımlılık yaratıcı heyecandan kurtulmak için 65 kilometre uzağa taşındım ve numaramı değiştirdim. Uzak durmamın tek yolu buydu. Bunca yıl hapis yatmama neden olsa da bu işi yaptığım için pişman değilim. Pişman olduğum şey, beş Noel'i çocuklarımla geçirememek, onların büyümesini görememek. Birkaç kez kendimi haberleri izlerken, birinin imkansızı başardığını görürken bulsam da bir daha böyle bir şey yapmam. 

Mesele şu ki, heyecan geçtikten sonra birçok kişinin başına geldiği gibi, bir hücre, sessizlik ve hayatının kayıp yıllarıyla baş başa kalma ihtimali var. Bu hikayenin nasıl sonlandığını biliyorum, çoğu zaman elmaslar ve şöhretle bitmiyor. Şu anda Louvre çetesini saran korku da bu. Her iş gerçekten son büyük iş olana kadar öyleymiş gibi gelir. 


independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Yasin Sofuoğlu

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU