Zamana direnen zanaatkarlar (1): Rus devriminden sonra dedelerimiz buraya yerleşmiş

Mustafa Orman Independent Türkçe için yazdı

Zaman her şeyi açığa çıkarır; nasıl her şeyin üzerini örtebiliyorsa.

Kars deyince, gelinliği üzerinden çıkarmayan, uzak bir beyazlığı durmadan gözlerimize bahşeden şehir gelir aklımıza.

Bugünlerde, siyah taşların gölgesinde dinlenen, ağır ağır adımlar atan, sırtını duvarlara, yüzünü gökyüzüne çeviren bir şehir çıkar karşımıza.

Sabahı ayrı bir sabah, öğleni ayrı, akşamı bambaşka bir şehir oluveriyor.

İki dakika önce titrediğin, iki dakika sonra sıcaktan kavrulduğun, akşam saatlerinde montsuz dışarı çıkamadığın, yaz ortasında geceleri üzerinden yorganı atamadığın her şeye gebe bir şehir Kars.

Ne usul bilir ne de halden anlar. Bildiğini okur.

Fakat kış mevsimi bastırdı mı, benden alacağınız var deyip, dört ay boyunca karlı ve buzlu günlerini başınızdan eksik etmez.

Şehre gelişigüzel dikilmiş beton binaları geride bırakıp, şahlandığı yılları göstere göstere ortaya atılan Ermenilerden ve Ruslardan kalma taş binaların ve evlerin görkemiyle, beton binalar bir anda unutulur, zamanında şanına şan katmış bir ustanın mahareti döner durur gözlerinizin içinden; bir yandan duvara şakülü, diğer yandan malasının ucuyla sıkıştırdığı harcı.

Böyle bir şehir, her an bir büyüyle, bir sihirle karşılaşabilirsiniz.

Bununla da bitmez; diyelim ki biriyle mi konuştuğunuz, sohbet mi ettiniz, o zaman bir hikâye dinlemeye de hazır olun. 


Şimdiye dönmek lazım; ama ne var ki, Kars'ın arka sokaklarında, Ermenilerden ve Ruslardan kalma eski binaların sırt sırta verdiği, yüz yüze durduğu caddelerin herhangi bir dükkânında eski zamanın adını yaşatmaya çalışan zanaatkarlar var.

Yaşamı kuşanıp, yaşamla mücadelesini aynı zamanda mesleğiyle birlikte bugüne dek sürdüren, atadan kalma tezgâhların arkasında ustalığın ölüp gittiği düşünülse de nefes almayı ve vermeyi sürdüren izler beliriyor.

Gün olur, akşam olur, kış olur yaza döner ama mesleğin hakikati yolunda yürür.

İşte böyle bir günde, güneşin dik açıyla vurduğu, fakat biraz sonra bardaktan boşalırcasına yağmurun yağacağı Kars'ta kelimeleri sıraladıkça Ali Usta, zamanın albümleri de bir bir geçer gözlerimizin önünden.

Hayat o an nefes alır. Ve bir başınalıkta, insan denen mahlukatın yıllar yılı çektiği cefalar, özümsediği sevinçler bir "ah" eşliğinde dilden düşüverir.

O dilden düşen sevinçler, cefalar tespih taneleri gibi sokaklarda yuvarlanır, gözden kaybolur; yeni bir hikâyenin peşine düşer.
 

1.jpg
Ali Erik / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Süt Makinaları Tamir Torna ve Freze Atölyesi ustası Ali Erik, Rus devriminden sonra Dağıstan'dan göç edip Kars'a yerleştiklerini söylüyor.

Mesleğin ölmeye yüz tuttuğunu belirten Erik, çırak bulamamaktan da şikayet ediyor.

Mesleğin can çekişmesinden bahseden Erik, sebebini de şöyle anlatıyor:

Göçler. Baya göç oldu ve hayvancılıkta, tarımda çalışanlar gittiler. Köyler şu anda bomboş. Bunun için de mesleğimizi icraat etmek de zorlaştı.


İnsan ilişkilerinden de yakınan Erik, "Eski samimiyet yok. Kapitalizmin getirdiği insanlarda bir samimiyetsizlik var. Niye? İlişkiler sadece çıkar üzerine" diyor.

O anlattıkça, yıllardır bekleyen sorular da cevabını buluyor.

Nice güne sığacak bir ustalığın izleri, dilinden dökülüp dükkânın duvarlarına çarpa çarpa hakikâtli bir kulakla buluşuveriyor. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU