Olan; mümkün olanı, mümkün olan da olması gerekeni perdeler

Hasan Köse, Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Independent Türkçe/ChatGPT

Gerçeklik çoğu zaman yalnızca “olan”ı ifade etmekle kalmaz; “olan”, insan aklında zorunlu, “mümkün olan” ise kaçınılmaz sınır olarak sunulur. Böylece “olması gereken” yalnızca ideal değil, ulaşılamaz ve ertelenebilir bir beklenti gibi algılanır. “Olan; mümkün olanı, mümkün olan da olması gerekeni gizler” önermesi, mevcut düzenlerin yalnızca fiilî gerçekliği değil, aynı zamanda insanın özgürlük imkânlarını ve adalet talebini şekillendirdiğini ileri sürer. Bu çalışma, adı geçen önermeyi; ahlak felsefesi, siyaset teorisi, ekonomi-politik ve İslam düşüncesi bağlamlarında tartışarak, ontolojik adalet fikrinin nasıl bastırıldığını incelemektedir.

1. Giriş: Hakikatin Üç Perdesi
 

İnsan toplulukları tarihin hiçbir döneminde “olan” ile yetinmemiştir. Her çağda düşünce, “olan nedir?” sorusunu aşarak “olması gereken nedir?” sorusuna yöneldi. Bu yöneliş, felsefenin; “olanı yöneten ilkeler” yerine, “olanı dönüştürme görevini” merkeze alan normatif karakterini belirler. Ancak modern toplumlarda “olan” öyle güçlü bir görünürlük kazanır ki insanın normatif ufku daralır.

Bu bağlamda mevcut önerme üç epistemik iddia içerir:


    •    Olan, kendisini zorunlu gibi gösterir.
    •    Mümkün olan, yönetilebilir seçenek olarak sunulur.
    •    Olması gereken, ertelenebilir veya hayalî kılınır.

Bu üç perde, düşünceyi edilginleştirir; insanı tarihin öznesi olmaktan çıkarıp, statükonun tüketici nesnesi hâline getirir.

2. “Olan”: Fiilî Gerçeklik ve İdeolojik Doğallaştırma

Mevcut toplumsal, siyasal ve ekonomik düzenler sadece gerçeklik olarak değil, aynı zamanda zorunluluk olarak sunulur. Bu durum, Marx’ın, üretim ilişkilerinin “doğal düzen gibi gösterilmesi” eleştirisiyle açıklanabilir (Marx, 1976). Nietzsche’ye göre toplumlar, alışkanlıklarını “hakikat” zannetme eğilimindedir (Nietzsche, 1998). Kant ise, deneysel olgulara göre ahlak kurulmasını reddederek, “olanın (Sein), olması gerekenin (Sollen) ölçüsü olamayacağını” ifade eder (Kant, 1998).

Bu görüşler, “olanın” aşağıdaki yollarla meşrulaştığını gösterir:

    •    Tarihsel unutma (dünün farklı olduğu gizlenir),
    •    Doğallaştırma (bugünün değişmez olduğu söylenir),
    •    Teknik gerekçelendirme (adalet ertelenir).

Sonuç olarak statüko eleştirel ufku yönetir ve epistemik bir zorbalığa dönüşür.
Gerçeklik, yalnızca görünen değildir; sunulan ve sınırlandırılmış gerçekliktir.

3. “Mümkün Olan”: Seçenek İllüzyonu ve Yönetilebilir Özgürlük
 

Modern toplumlar kitlelere “özgürlük” vadeder; fakat çoğu zaman bu özgürlük, çerçevesi önceden belirlenmiş seçenek özgürlüğüdür. Chomsky’e göre medya ve iktidar, seçenekleri kontrol ederek “rızanın imalatını” gerçekleştirir (Chomsky, 1988). Rawls ise mevcut düzenin sunduğu “adil görünen” seçeneklerin, eşitlik idealinin gerçek imkanlarını örttüğünü gösterir (Rawls, 1999).

Örnek olarak:

    •    Demokrasi, çoğu zaman “iki parti arasında seçim” şeklinde sunulur.
    •    Ekonomi, “ya kapitalizm ya sosyalizm” ikilemine hapsedilir. 
    •    Eğitim, “ya ezbercilik ya kaos” kurgusuna sıkıştırılır.
    •    Güvenlik, “özgürlük mü, güvenlik mi?” sahte tercihine dönüştürülür.

Bu nedenle “mümkün olan” çoğunlukla insanın hayal gücüyle değil, iktidarın izin sınırlarıyla belirlenir.
Mümkün olan; gerçekte özgürlük değil, yönetilebilir özgürlüktür.

4. “Olması Gereken”: Normatif Ufkun Tarihsizleştirilmesi
 

İdeal olan—adalet, eşitlik, özgürlük—çoğu zaman “şimdilik mümkün değil” denilerek ertelenir. Bu ertelenme, ahlakın siyasal-ekonomik hesaplara kurban edilmesiyle gerçekleşir. İbn Haldun’a göre devlet, güç üzerinden meşruiyet ürettiğinde adalet ertelenir; fakat bu erteleme, devletin kendi çöküşünü hızlandırır (İbn Haldun, 2019). Aristoteles ise politikayı “olması gerekeni mümkün kılma sanatı” olarak tarif eder (Aristoteles, 2004). Aksi durumda siyaset, ahlaki hedeflerini kaybetmiş teknik bir yönetim biçimine dönüşür.

Olması gerekenin ertelenmesi üç biçimde gerçekleşir:

    •    Teknik gerekçe (ekonomi–bütçe–büyüme)
    •    Güvenlikçi gerekçe (risk–tehdit–düşman)
    •    Pragmatik gerekçe (zamanı değil–uygun değil)

Bu üç gerekçe, adaleti soyutlaştırır; uygulanabilir olanı, uygulanamaz gibi gösterir.
Olması gereken ertelendiğinde, toplumun kendisi de ertelenir ve haklı talep sahipleri özneliklerini kaybeder.

5. Ekonomi-Politik Boyutu: Rasyonelliğin İdeolojik İstismarı

Neoliberal iktisat teorisi insanı “çıkarını maksimize eden birey” olarak tanımlar. Bu, insanın etik özne olma niteliğini zayıflatır. Sen, rasyonelliğin bu indirgemeci yorumunu eleştirerek, insanı “kapasiteleriyle değer üreten özne” olarak görür (Sen, 2009). Nussbaum’a göre büyüme, insan onurunu artırmıyorsa “başarı” sayılamaz (Nussbaum, 2011).

Bu eleştiriler, piyasanın hukuku indirgenmiş bir araç hâline getirdiğini gösterir:

    •    Firmalar, “ahlaki olanı” değil, “asgari yasal zorunluluğu” tercih eder.
    •    Devletler, “ekonomik büyüme” uğruna adaleti erteleyebilir.
    •    Yarışma ve rekabet, “insani yetkinliği” değil, “çıkar aklını” yüceltir.

Böylece ekonomi, üretim ve tüketimi artırırken insanın özneliğini ve en nihayetinde haysiyetini azaltan bir sistem hâline gelir.

6. İslam Düşüncesi: Adaletin Ontolojik Niteliği
 

İslam düşüncesi, adaleti pragmatik değil, ontolojik temelde ele alır. Kur’an, adaleti “yapılabilir bir iyilik” değil, “varlığı zorunlu bir ilke” olarak sunar (Nisa 4/135). Farabi’ye göre siyaset, insanların en yüksek iyiliğe ulaşmasını sağlamadığı sürece “siyaset” adını hak etmez (Farabi, 2005). Gazali ise devletin varlık sebebini “mülkün temeli olan adalet” olarak tanımlar (Gazali, 2018).

Bu düşüncede:

    •    Adalet, araç değil amaçtır.
    •    Hak, siyasi iradeye bağlı değildir.
    •    Rıza, ahlakın ve hukukun temelidir.

Bu nedenle, İslam siyaset teorisine göre siyaset, olanı yönetmek değil; olması gerekeni mümkün kılmaktır.
Olan, adalete uymadığı sürece meşru değildir; meşruiyet, sonuçtan değil normdan doğar.

7. Ontolojik Adalet Perspektifi


Ontolojik adalet, adaleti “dışsal bir hedef” olarak değil, insanın varlığının gereği olarak tanımlar. Bu yaklaşım, üç temel iddia içerir:
    •    Adalet ertelenemez.
    •    Adalet teknik gerekçelerle sınırlandırılamaz.
    •    Adaletsiz düzen kendini meşrulaştıramaz.

Bu bakımdan ontolojik adalet, statüko karşıtı ve dönüştürücü bir ilkedir. Bu ilke, hukuk, siyaset ve ekonomiyi ahlaki zemine bağlar. Ontolojik adalete göre siyaset, “bireyi yönetmek” değil, “özneleşmeyi mümkün kılmak”tır; ekonomi, “büyümeyi değil insanı artırmayı” hedeflemelidir; hukuk, “düzeni korumak” değil, “hakikatin koruyucusu olmak” zorundadır.

Sonuç: Düşünmek, Olanla Yetinmemek; Olması Gerekeni Mümkün Kılmaktır
 

“Olan; mümkün olanı, mümkün olan da olması gerekeni gizler” önermesi, düşünceyi edilginlikten kurtaran bir çağrıdır. Bu çağrı, bireye ve topluma üç görev yükler:

    •    Olanı doğal değil, eleştirilir kabul etmek.
    •    Mümkün olanı genişletmek ve yönetilen seçenekleri aşmak.
    •    Olması gerekeni ertelememek; adaleti ideal değil pratik hedef olarak savunmak.

Bu nedenle gerçek özgürlük, seçeneklere sahip olmak değil, seçenekleri üretmektir. Gerçek siyaset, mevcut düzeni yönetmek değil, adil olanı mümkün kılmaktır. Gerçek ekonomi, insanı büyüten bir büyümeyi hedeflemektir. Ontolojik adalet, bu üç alanı birleştiren temel ilkedir.
Olanı korumak değil, olması gerekeni kurmak; insanı insan yapan öznelik ve özgürlük budur.

Kaynakça 
 

    •    Aristoteles. (2004). Politika.
    •    Chomsky, N. (1988). Manufacturing Consent.
    •    Farabi. (2005). Medinetü’l-Fazıla.
    •    Gazali. (2018). Nasihatü’l-Mülûk.
    •    İbn Haldun. (2019). Mukaddime.
    •    Kant, I. (1998). Groundwork of the Metaphysics of Morals.
    •    Marx, K. (1976). Capital.
    •    Nietzsche, F. (1998). On the Genealogy of Morality.
    •    Nussbaum, M. (2011). Creating Capabilities.
    •    Rawls, J. (1999). Justice as Fairness.
    •    Sen, A. (2009). The Idea of Justice…

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU