Batı Afrika kıyılarında "kokain otobanı" işlerken, devlet kurumları sessizce el değiştiriyor. Latin Amerika'nın malı ve Balkanların aklıyla kurulan suç üçgeni, yoksul kentleri zehirliyor, kırılgan demokrasileri "narko-vesayet" altına alıyor. İşte Atlas Okyanusu'nun gölgesindeki karanlık dönüşüm..
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Batı Afrika haritasına uzaktan bakanlar için bu coğrafya ekseriyetle darbe silsileleri, cihatçı kalkışmalar ve göç trajedileriyle şekillenen bir kriz kuşağıdır. Oysa Atlas Okyanusu kıyılarına biraz daha yakından, manşetlerin sisli perdesini aralayarak baktığımızda gözden kaçan lakin giderek belirginleşen çok daha derin bir hat tezahür eder: Latin Amerika'dan kopup gelen kokain yüklerinin sessiz limanlarda el değiştirerek Avrupa'ya uzandığı karanlık bir koridor.
Bu güzergâh, tonlarca uyuşturucuyu taşımanın çok ötesinde devletleri içeriden oyup "narko-vesayete" sürükleyen, siyasal mekanizmaları zehirleyen sinsi bir süreci beraberinde getirmektedir.
Rakamlar yalan söylemez. UNODC'nin 2025 Dünya Uyuşturucu Raporu'na yansıyan veriler, küresel kokain üretiminin 2023'te 3 bin 708 tonla rekor kırdığını, Batı Afrika'nın ise artık Avrupa'nın talebinin beşte birini karşılayan devasa bir lojistik üsse dönüştüğünü yüzümüze çarpmaktadır.
Bir transit noktasından çok daha fazlası
Uluslararası uyuşturucu trafiğine dair yerleşik ezberler Batı Afrika'yı uzun süre "tali bir uğrak noktası" şeklinde kodlamıştı.
Ne var ki son dönem, bu algının sahadaki gerçeklikle örtüşmediğini, bilakis hızla eskidiğini kanıtlar niteliktedir.
BM verileri ve saha raporları, Latin Amerika menşeli kokainin önemli bir kısmının bu kıyılardan Avrupa'ya aktarıldığını; kimi tahminlerde bu oranın toplam akışın yüzde 20'sine yaklaştığını belgelemektedir.
Buzdağının görünen yüzündeki artış dahi ürkütücüdür. 2015'te bir tonun altında seyreden yakalamalar, bugün on tonlarla ifade edilmektedir.
Eylül 2025'te Fransız donanmasının Batı Afrika açıklarında isimsiz bir tekneden tek seferde çıkardığı 9,6 tonluk kokain (piyasa değeriyle 519 milyon avro), meselenin ciddiyetini kavramak adına yeterli bir ispattır.
Ağustos ayındaki 6 tonluk sevkiyatla birlikte düşünüldüğünde önümüzdeki tablo daha da netleşmekte.
Zira Rotterdam ve Anvers gibi Avrupa limanlarında sıkılaşan denetimler, kartelleri Afrika rotasını kalıcı bir depolama merkezine dönüştürmeye mecbur bırakmıştır.
Kıta artık suç zincirinin "geçiş parantezi" olmaktan çıkıp, adeta ana omurgası haline gelmiştir.
Latin malı, Balkan aklı, Afrika sahası
Batı Afrika'daki bu yapısal dönüşüm, coğrafi konumun sağladığı kolaylıktan ziyade suç ağlarının kurduğu yeni ittifaklardan beslenmektedir.
2010'larda Latin Amerika kartellerinin tekelindeki rotalar, 2020'lerin ortasında Balkan menşeli şebekelerin sahaya inmesiyle girift bir hal almıştır.
Global Initiative'in Eylül 2025 raporu, bu yeni mimariyi gözler önüne sermektedir.
Karadağ, Sırbistan ve Arnavutluk bağlantılı yapılar (bilhassa Kavač ve Škaljari klanları), Senegal'den Gine-Bissau'ya uzanan hatta depolama ve sevkiyat ağını örmüş durumdadır.
Güney Atlantik'teki meşhur "Highway 10" hattı, Balkan gruplarının Brezilya menşeli PCC gibi yapılarla kurduğu "karanlık nikah" sayesinde işlemeye devam etmektedir.
Latin Amerika'nın üretim kapasitesini, Balkanların lojistik zekasını ve Afrika'nın kurumsal kırılganlığını birleştiren bu "suç üçgeni", Gana'da yakın dönemde yakalanan 3,3 tonluk sevkiyatın da gösterdiği üzere, devletlerin baş etmekte zorlandığı hibrit bir tehdide dönüşmüştür.
Çölün ortasında terör ve rantın flörtü
Meselenin güvenlik mimarisini zorlayan en çetrefilli boyutu ise narko-trafiğin Sahel kuşağındaki istikrarsızlıkla kurduğu tehlikeli temastır.
İdeolojik kılıfların ardında, Mali ve çevresindeki silahlı gruplar uyuşturucu ticaretini doğrudan bir finansman aracı olarak kullanmaktadır.
Sahra Çölü'nü aşarak kuzeye yönelen konvoylar, devlet otoritesinin silindiği bölgelerde El Kaide veya IŞİD iltisaklı gruplara "geçiş vergisi" ödeyerek ilerleyebilmektedir.
2024'te sadece Senegal-Mali sınırındaki tek bir kontrolde 1 tondan fazla madde ele geçirilmesi, trafiğin akıl almaz bir oranda arttığını işaret etmektedir.
Bu durum, terörün sadece ideolojik bir saplantı olmaktan çıkıp ticari bir işletmeye dönüştüğünü göstermekte.
Dakar ve Abidjan gibi metropollerde "kirli paranın" aklanmasıyla yükselen şaibeli gökdelenler ise halkın alım gücünü ezerken reel ekonominin temellerini sarsmaktadır.
Zehir ucuzlarken toplum çürüyor
Batı Afrika'yı salt bir transit nokta olarak tanımlamak, sahadaki sosyolojik yıkımı ıskalamak olur.
Küresel üretimdeki artış ve bölgeden geçen akışın devasa hacmi, yerel pazarın da hızla zehirlenmesine yol açmaktadır.
Fiyatlardaki dramatik düşüş, tehlikenin boyutunu ortaya koymakta: Gine-Bissau'da bir gram kokainin perakende fiyatı 2022'de 20 dolar seviyelerindeyken Mart 2024 itibarıyla 14 dolara kadar gerilemiştir.
Bu ucuzlama, kokainin elit çevrelere has bir madde olmaktan çıkıp kent yoksullarının erişebildiği bir zehre dönüştüğünü haber vermektedir.
Bilhassa Sahel geçiş merkezlerinde, kaçakçılık zincirinin alt halkalarındaki aktörlere "nakit yerine mal" ile ödeme yapılması usulü, "Kush" gibi sentetik karışımların ve çatlak kokain türevlerinin yaygınlaşmasına neden olmaktadır.
2025 verilerine göre bölgede tedavi taleplerinin yüzde 48 artması kaybedilen bir neslin habercisidir.
Devlet üniforması altındaki kartel: Narko-vesayet
Coğrafyanın en trajik boyutu, kokain trafiğinin devletlerin kurumsal genetiğini nasıl dönüştürdüğü noktasında düğümlenmektedir.
Gine-Bissau, Gine ve Sierra Leone gibi ülkeler, zayıf kurumları ve otoriterleşmeye meyilli siyasal elitleri sebebiyle narko-ağların nüfuzuna en açık laboratuvarlar halindedir.
Nitekim Gine-Bissau'da 26 Kasım 2025 tarihinde yaşanan darbe ve yönetime ordunun el koyması, ülkenin üzerindeki "narko-devlet" gölgesinin ne denli ağır olduğunu bir kez daha hatırlatmıştır.
Bu ülkelerde kaçakçılık, sınırdan geçen basit bir asayiş sorunu olmaktan öte; gümrükten orduya, istihbarattan siyasete uzanan bir rant paylaşım mekanizması olarak işlemektedir.
Üst düzey askeri yetkililerin ve siyasetçi akrabalarının uluslararası uyuşturucu dosyalarında hüküm giymesi, "uyuşturucuyla mücadele" söyleminin çoğu zaman bu rantın kim tarafından kontrol edileceğine dair bir iç iktidar kavgasını perdelediği şüphesini güçlendirmektedir.
Böylece klasik manadaki "askerî vesayete", devletin şiddet tekelinin yasadışı ekonomiyle iç içe geçtiği hibrit bir "narko-vesayet" katmanı eklenmektedir.
Mesele polisiye değil siyasidir
Batı Afrika'daki kokain rotasına karşı geliştirilen uluslararası refleksler bugüne dek ağırlıkla güvenlik eksenli kalmıştır.
Oysa UNODC ve Europol verileri, üretim ve talep artışı sürdükçe rotaların baskı altında sadece şekil değiştirdiğini doğrulamaktadır.
Atlas Okyanusu'nda durdurulan her gemi, manşetlerde bir başarı hikayesi gibi dursa da karadaki narko-vesayet ağlarının muktedirliğini sarsmaya kâfi gelmeyecektir.
Batı Afrika'daki tablo, salt bir kolluk kapasitesi meselesi olarak görülmekten ziyade yolsuzlukla mücadele, yargı bağımsızlığı ve demokratik denge-denetim mekanizmalarıyla doğrudan ilişkili bir siyasal dönüşüm sorunu olarak okunmalıdır.
Aksi halde suç ekonomisinin beslediği kırılgan demokrasiler, yeni darbeler ve yeni vesayetlerle savunmasız kalmaya mahkumdur.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish