Batı Afrika'nın en kırılgan demokrasisi Gine-Bissau, 26 Kasım sabahı yeni bir askeri müdahale ile sarsıldı. Seçim sandıklarının hemen ardından yönetime el koyan Tuğgeneral Denis N'Canha liderliğindeki cunta, gerekçe olarak "uyuşturucu baronlarını" işaret etti. Peki, bu hamle bir temizlik operasyonu mu yoksa kökleşmiş "narko-vesayet"in geri dönüşü mü? İşte Atlas Okyanusu kıyısında yaşanan krizin perde arkası...
Batı Afrika'nın siyasi tarihi, ne yazık ki mürekkebi kurumamış anayasaların askeri postallar altında ezilişinin tarihidir.
Gine-Bissau, 26 Kasım 2025 sabahı, bu makus talihin yeni bir sayfasını aralamış bulunmaktadır.
Atlas Okyanusu'nun kıyısında demokrasi umuduyla sandığa giden halkın iradesi henüz sayım tutanaklarına tam manasıyla yansımadan namluların soğuk gerçekliğiyle kesilmiştir.
Başkent Bissau'dan yükselen ve önce çatışma sanılan seslerin, aslında bir devrin kapanışını ilan eden "darbe" sirenleri olduğu kısa sürede anlaşılmıştır.
Tuğgeneral Denis N'Canha liderliğindeki askeri kanadın, "Düzenin Yeniden Tesisi için Yüksek Komutanlık" (Haut commandement pour la restauration de l'ordre) adıyla yönetime el koyması, sadece bir hükümet değişikliği olmanın ötesinde devletin genetiğine işlemiş vesayet kültürünün şiddetli bir dışavurumudur.
Sandıktan kışlaya: İradenin gaspı ve tarihsel döngü
23 Kasım Pazar günü gerçekleşen seçimler, Gine-Bissau için sivil siyasetin rüştünü ispat edeceği bir eşik olarak görülmekteydi.
Ancak sürecin işleyişi, demokratik olgunluktan ziyade kurumsal çürümüşlüğün boyutlarını gözler önüne sermiştir.
Mevcut Cumhurbaşkanı Umaro Sissoco Embaló ile rakibi Fernando Dias'ın, resmî sonuçları beklemeden karşılıklı zafer ilan etmeleri siyaset kurumunun meşruiyet zeminini kayganlaştırmıştır.
İşte tam bu kaos anında, Tuğgeneral N'Canha ve beraberindeki subaylar hakem sıfatıyla sahaya inmiş, lakin maçı bitirip kuralları yeniden yazmaya karar vermiştir.
Bu müdahale, ülke tarihi incelendiğinde şaşırtıcı olmaktan uzaktır. Gine-Bissau'nun Afrika'da en yüksek darbe yoğunluğuna sahip ülkelerden biri olduğu ve bağımsızlıktan bu yana tekrarlayan askeri müdahalelerle "kronik bir darbe döngüsü" içinde bulunduğu ifade edilebilir.
2000-2020 yılları arasına bakıldığında, ülkenin en az 4 başarılı darbe ve 8'nin üzerinde ciddi kalkışma yaşadığı görülmektedir.
2003'te Kumba Ialá'nın devrilmesi, 2009'da Cumhurbaşkanı Vieira suikastı sonrası fiili askeri yönetim ve 2012'deki seçim sürecine yapılan müdahaleler bugünkü krizin tarihsel kodlarını oluşturmaktadır.
Dolayısıyla yaşananlar arızi bir sapmadan ziyade sistemik bir nüksetme hali olarak yorumlanabilir.
Askeri bildiride yer alan seçim sürecinin askıya alınması kararı, sivil siyasetin iflas ettiğinin askeri bürokrasi tarafından bir kez daha tescillenmesidir.
"Narko-baronlar" söylemi ve rantın politiği
Her darbe, kendi meşruiyet hikayesini yazar.
Gine-Bissau'daki "Yüksek Komutanlık" yönetiminin dayanak noktası ise ülkenin kronikleşmiş yarası olan uyuşturucu ticaretidir.
Tuğgeneral N'Canha, müdahaleyi "uyuşturucu baronlarının seçim sürecini manipüle ederek anayasal düzeni bozma planlarına karşı önleyici bir hamle" olarak tanımlamıştır.
Bu argüman, uluslararası kamuoyunun hassasiyetlerini okşayan ve zekice kurgulanmış bir retoriktir.
Ancak meselenin özü adalet arayışından ziyade devasa bir yasadışı ekonominin kontrolüdür.
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) raporları, durumun vahametini çarpıcı istatistiklerle ortaya koymaktadır.
Latin Amerika kaynaklı kokainin Batı Afrika kıyı şeridi üzerinden Avrupa'ya yönelen yıllık hacmi 40 ila 250 ton arasında değişirken, Gine-Bissau bu bölgesel trafiğin yüzde 15 ila yüzde 20'sine ev sahipliği yapmaktadır.
Bazı yıllarda ülke üzerinden geçen kokain miktarının 30-40 ton aralığına ulaştığı tahmin edilmektedir. Sadece 2005-2007 aralığında 12 ton yakalanmış olması, buzdağının görünmeyen kısmının büyüklüğüne işaret etmektedir.
Böylesine büyük bir rant kapısının bulunduğu yerde, ordunun baronlarla mücadele iddiası bir temizlik harekâtından öte bu trafiğin ve gelirin kimin denetiminde olacağına dair kanlı bir iç hesaplaşma olarak okunabilir.
Bölgesel Domino ve cezasızlık kültürü
Gine-Bissau krizi, izole bir vaka olmanın yanı sıra Batı Afrika jeopolitiğindeki büyük kırılmanın ve bölgesel örgütlerin etkisizleşmesinin bir sonucudur.
Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS), son yıllarda yaşanan darbe zincirinde caydırıcılığını yitirmiş ve adeta bir kınama mekanizmasına dönüşmüştür.
Bölgedeki yakın tarihli örnekler, Gine-Bissau'daki cuntayı cesaretlendiren bir cezasızlık kültürü yaratmıştır.
Mali'deki 2020 ve 2021 darbelerinde ECOWAS'ın yaptırım kararları sonuçsuz kalmış, Burkina Faso'da cunta yönetimi, ECOWAS'ın dayattığı 24 aylık geçiş takvimini reddederek süreci 36 aya çıkarmış ve sadece cılız bir uyarı ile karşılaşmıştır.
En çarpıcı örnek ise Nijer'de yaşanmış, ECOWAS'ın "askeri müdahale seçenek dışı kalmayacaktır" tehdidi havada kalmış, cunta geri adım atmadığı gibi bölgesel örgütten ayrılma sürecini başlatmıştır.
Bölgesel otoritenin bu denli aşındığı bir atmosferde, Tuğgeneral N'Canha'nın risk alarak harekete geçmesi uluslararası baskıdan çekinmediğinin göstergesidir.
Sonuç yerine: Belirsizliğin hükümranlığı
Tarih, 26 Kasım 2025'i Gine-Bissau'da umudun ertelendiği gün olarak kaydedecektir.
Tuğgeneral N'Canha liderliğindeki cunta "düzeni tesis etme" vaadiyle yönetime el koymuş olsa da askeri postalların bastığı yerde demokrasinin yeşermesi tarihsel tecrübeyle sabittir ki pek mümkün görünmemektedir.
Ülke, şimdi bir yol ayrımındadır. Ya uzun ve sancılı bir askeri geçiş sürecine hapsolacak ya da uluslararası baskıyla yeniden fakat yaralı bir şekilde sivil düzene geçmeye çalışacaktır.
Görünen o ki; Gine-Bissau halkı için seçim sandığı, bir çözüm aracı olmaktan çıkıp, krizin tetikleyicisi haline gelmiştir.
Batı Afrika semalarında dolaşan darbe hayaleti, Bissau sokaklarına inmiş ve bir sonraki emre kadar hayatı durdurmuştur.
Yakın dönemde ülkeyi yeniden sandığa götürecek bir takvimin açıklanıp açıklanmayacağı Bissau'daki güç mücadelesinin gerçek derinliğini gösterecektir.
*Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi ile Uluslararası İlişkiler bölümlerinden mezun olan Göktuğ Çalışkan, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni de tamamlamıştır. İlk yüksek lisansını Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler alanında, ikinci yüksek lisansını ise MEB YLSY bursiyeri olarak Fas'taki Uluslararası Rabat Üniversitesi’nde (UIR) Uluslararası İstihbarat ve Yönetişim alanında yapmıştır. Halen UIR Küresel Çalışmalar Merkezi’nde doktora çalışmalarına devam eden Çalışkan; İngilizce ve Fransızca bilmektedir. Afrika jeopolitiği, Sahel güvenliği ve küresel siyaset üzerine çalışmalarını sürdürmektedir.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish