97 yıllık dolu dolu bir yaşamda büyük bir mücadele sığdırmış, hem sanat ve edebiyat dünyasının hem de komünist siyaset sahasının önemli isimlerinden biri olan Vedat Türkali'yi 14 yıl önce kaybettik.
Peki, gerçekte Vedat Türkali'yi kaybettik mi?
O, romanlarında, şiirlerinde, şarkı sözlerinde ve anılarında yaşamaya devam edecek.
1980-1984 yılları arasında, onlarca Diyarbakır Askeri Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu'nun kurucu üyelerinden biri olan arkadaşımızla birlikte, Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi'nde siyasi tutsaklara uygulanan işkence ve vahşet koşullarıyla ilgili yüzleşme çalışmasını yürütüyorduk.
12 Eylül 2007'de çalışmamıza başlarken, zulmün katlanarak büyüyen boyutlarının, geçmişte yaşanan acıların "unutturulması"yla ilgili olduğunu düşünüyorduk.
Bölgede neredeyse kanıksanmış, Batı'da ise gerçek yüzü pek bilinmeyen Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi gerçeğini kamuoyuna taşıma yolunda önemli mesafeler kat etmiştik.
2010'un sonları olmalı; Vedat Türkali'nin Diyarbakır Cezaevi ile ilgili benimle görüşmek istediği söylendi.
Birkaç gün sonra Cihangir'deki evinin arka odasında sohbet ediyorduk.
Sohbete, "Başka bir cezaevini değil de neden Diyarbakır Cezaevi'ni ele aldığımızı" sorarak başladı.
Sorduğu sorularla cezaevleri arasındaki farkı ve Diyarbakır Cezaevi'nin özgünlüğünü anlattım.
Onu yormamak için kısa kısa açıklamaya çalışsam da, belli ki titizlikle düşünülmüş sorularıyla konuşmamın önünü özellikle açıyordu.
Yaşı ilerlemişti; yorulduğunda ara veriyor, bazen birkaç saat, bazen birkaç gün sonra yeniden randevulaşıyorduk.
Randevularına gösterdiği bağlılık ve konuşma gündemine hazırlıklı oluşu, deneyimi ve görmüş geçirmişliği her seferinde şaşırtıcı derecede ileri düzeydeydi.
Cezaevinde geçirdiğim 19 yıl 5 ay boyunca, her Tip'ten toplam 12 ceza ve tutukevinde kaldığımı söyleyebilirim.
Vedat Türkali, zor da olsa tüm bu cezaevlerini, buralarda uygulanan işkence ve baskı politikalarını ayrıntılarıyla dinlemek ve öğrenmek istiyordu.
Anlattıklarımı büyük bir ilgiyle dinliyor ve tek bir kelimesini bile kaçırmamak için gösterdiği özen, gerçekten olağanüstüydü.
Cezaevleri, işkenceler ve diğer zorluklar üzerine konuşurken konu ister istemez siyasete, sosyalizme, sosyalizmin sorunlarına ve aydın ile devrimcinin sorumluluklarına, özgürlük hareketinin tarihsel anlamına geliyordu.
Tek tek isimlerini vererek soruyor, bazen öyle heyecanlanıyordu ki, "Hazırlan, tamam, gidiyoruz" diyordu. Ancak günü geldiğinde mahzun ve boynu bükük bir şekilde, "Bu halimle gelemem, yük olurum" demesi, insanın içini yakıyordu.
Konuştuğumuz bu deneyimler ve anılar üzerine hazırladığım kitap çalışması neredeyse tamamlanmış, sıra final konuşmasına gelmişti.
Mealen şöyle aktarıyor:
Celalettin, Diyarbakır Cezaevi üzerine bir roman yazmak istiyorum. Seni dinledim; yaptığınız çalışmanın sistemi ve içeriğiyle ilgili çok değerli ve sağlıklı bilgiler verdin. Getirdiğin çok sayıda görüşme kaydına ve çözümlere de baktım. Gerçekten çok kıymetli bir çalışma yapmışsınız. Bu çalışmada yer alan tüm komisyon üyelerine selamlarımı ilet, sevinirim. İyi bir iş yapmışlar, boşa gitmeyecek. Bana dert olmuştu; şayet Diyarbakır Cezaevi ile ilgili bir şey yapmadan bu dünyadan göçüp gidersem… Ön çalışma hemen hemen bitmiş oldu, bugün yarın kitabı yazmaya başlayacağım. Olur ya ömrüm yetmez de yetiştiremedim, aklında olsun, Yusuf Yalçınoğlu ile konuşursun, o devam edecek.
Roman, Bitti Bitti Bitmedi adıyla Ayrıntı Yayınları'ndan 2014'ün son aylarında çıktı.
Diyarbakır Cezaevi'nde ağır işkencelere maruz kalan genç bir yazarın, ailesi 1915'te katledilen genç bir Ermeni kadına âşık olmasıyla gelişen olayları anlatıyor.
Vedat Türkali'nin uzun soluklu kitaplarına alışkındık; belli ki ölümsüzlük yolculuğuna çıkmadan önce "bitsin" kaygısıyla kısa tutmuş ama "bitmemiş" havası bırakmış.
Roman, Diyarbakır'da yaşamış insanlardan esinlenmiş olsa da hayali kahramanlara dayanıyor.
Olaylar gerçek; Vedat Türkali de bir gazeteye verdiği söyleşide şunları söylüyor:
Bu kitapta hiç yalan yok. Diyarbakır'da yapılan edepsizliklerin tümü, 78'liler Vakfı'nda belge olarak mevcut. Onların yardımı büyük oldu. Vakıf, yapılan tüm işkencelerle ilgili Diyarbakır'da yatanların ifadelerini aldı. Hepsi bizzat onların anlattıkları… İşkencelerle ilgili yazdıklarım tamamen doğrudur.
Vedat Türkali duruşu
Vedat Türkali ile 6 yıllık bir tanışıklığım ve bu süre içinde yakın bir ilişkim oldu.
3 Aralık 2010 tarihinde, İstanbul Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü'nün birbirine paralel iki büyük salonunda, "Resmi Tarihin Kör Karanlığına Yakılan Işık" başlığıyla düzenlediğimiz devasa bir sempozyumun açılış konuşmacısıydı.
Onu almak ve sempozyuma getirmek için bizzat evine gittiğimde, sevinçle beni bekliyordu.
Yaşına ve sağlık durumuna bakmadan gelmişti; dimdikti, içi sevinçle dolup taşıyordu.
Onun yazmadaki ısrarını, dinleme ve anlatımdaki titizliğini, yaşına rağmen gösterdiği çalışma disiplinini, yoldaşça sıcaklığını ve sevecenliğini, hele ideolojik duruşunu ve komünist kimliğine yaptığı vurguyu unutmak mümkün mü?
Tarihten güncele sosyalizm deneyimi üzerine yaptığımız bir sohbeti derinleştirmek için, çok değil bir hafta geçmeden ilettiği 56 bin 143 vuruşluk uzun bir metinle yetinmeyip, güncel siyasetin sıcaklığından kopmama azmini ve Kürt halkının olası sıkıntılarına karşı duyarlılığını gösterdiği şu cümleleri unutmak mümkün mü:
BDP destekli Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu 12 Haziran'da 36 milletvekili çıkardı ama ciddi yaptırımlar ve engellemelerle yüz yüze. Bu arada çatışmalı süreç yeniden başladı. Siyasi durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ölümsüzlük Yolculuğu: 12.11.2011
Vedat Türkali 92 yaşındaydı.
Unutulmayacak!
İstanbul
Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul,
Bekle bizi,
Büyük ve sakin Süleymaniye'nle bekle,
Parklarınla, köprülerinle, kulelerinle, meydanlarınla,
Mavi denizlerine yaslanmış,
Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle,
Ve bir kuruşa yeni hayat satan,
Kirli çocuklarınla bekle bizi.Bekle zafer şarkılarıyla caddelerimizden geçişimizi,
Bekle dinamiti tarihin,
Bekle yumruklarımız,
Haramilerin saltanatını yıksın.
Bekle o günler gelsin İstanbul, bekle,
Sen bize layıksın.Vedat Türkali
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish