Kamerun'da ırk üzerinden inşa edilen eğitim: Almanya'nın sessiz sömürge mirası

Sare Şanlı Independent Türkçe için yazdı

Almanya'nın Afrika'daki sömürge geçmişi, İngiltere ve Fransa'ya kıyasla görece az bilinir.

Oysa bir zamanlar Almanya, dünyanın en büyük üçüncü kolonyal gücü idi.

Namibya'da Herero ve Nama halklarına uyguladığı insanlık dışı politikalarla 20'nci yüzyılın ilk soykırımına imza atarak tarihin karanlık sayfalarına adını kazıyan Almanya, Tanzanya'daki Maji Maji isyanını bastırırken de on binlerce masum insanı katletti.

Alman antropologların Belçika ile birlikte Ruanda'da Tutsileri üstün ırk olarak (Hamitik hipotezi) ilan etmesi ise, yıllar sonra yaşanacak korkunç bir soykırımın ideolojik zeminini hazırladı. 

Kamerun'daki sömürge yönetimi ise Almanya'nın ırkçı anlayışını sistemli bir şekilde uyguladığı en çarpıcı örnek sayılabilir.

İngiltere ve Fransa tarafından işgal edilene kadar 32 yıl boyunca Kamerun'u sömüren Almanya, Avrupalının üstünlüğünü dayatan katı bir sosyal sistem kurdu. 

Bu düzen, yerel halkı açıkça “aşağı ırk” ilan edip yalnızca üretime yarayan bir kitle olarak tanımladı.

Kamerun halkını kakao, kauçuk, tütün ve kahve plantasyonlarında köle gibi çalıştırdı ve çalışmayanlara en ağır cezaları uyguladı.

Direnen liderler aşağılandı, köyler yakıldı ve halk göçe zorlandı. 

Kolonyal güçler Afrika'da yalnızca bedenleri değil zihinleri de “kontrol” edebilmek için eğitim sistemini ırksal temele dayandırdı. 

Kamerun halkının kimliğini ve öz benliğini sistematik olarak hedef alan bu yapı, halkın geleceğini elinden alan, itaatkâr bir işçi sınıfı yaratmaya odaklı, ayrımcı bir eğitim modeliydi.

Eğitimin amacı bireyi geliştirmek değil; sömürge düzenine koşulsuz uyum sağlayacak bir “iş gücü” yaratmaktı.


Beyazlara bilim, siyahlara itaat

Afrika'daki sömürgeci güçlerin hiçbiri yerli halkı kendilerine eşit görmedi.

Bu ayrımcı bakış açısı kıta genelinde eğitim sistemlerine doğrudan yansıdı.

Ancak Almanya'nın Kamerun'da uyguladığı eğitim modeli, söz konusu eşitsizliğin en sistematik ve ideolojik örneklerinden biri olarak tarihe geçti.

1884'ten 1916'ya kadar Kamerun'u sömürgesi olarak tutan Almanya, eğitim yoluyla yalnızca iş gücü oluşturmakla kalmadı, aynı zamanda halkın hafızasını silmeyi, öz saygısını yok etmeyi ve geleceğini ellerinden almayı hedefledi.

Yerel dillerde eğitimi yasaklayan Alman yönetimi, beyaz çocuklar için Avrupa standartlarında, bilimsel temelli ve ileri düzeyde eğitim veren okullar açarken; siyah çocuklar için yalnızca temel becerilere dayalı, düşük seviyeli, meslek odaklı okullar kurdu.

Bu okullarda tarım, marangozluk, el sanatları ve temel dinî bilgiler öğretiliyor; bireyin düşünsel gelişimine, sorgulama yetisine veya liderlik becerilerine asla yer verilmiyordu.

Müfredatın amacı açıkça belliydi: Sorgulamayan, emir alan, pasif ve sadık bireyler yetiştirmek.

Alman yöneticilere göre, “aşağı ırk” olarak kabul edilen yerli halk, yalnızca üretim sürecinde kullanılabilecek kadar eğitim almalıydı.

Fazla eğitim, potansiyel bir direnişin, özgürlük arayışının ya da bir kimlik bilincinin kapısını aralayabilirdi.

Bu yüzden Kamerunlu çocukların zihinsel kapasitesi sınırlandırılmalı, eğitim sadece itaat üretmeliydi.

Alman antropologlar ve yöneticiler, bu yaklaşımı “bilimsel ırkçılık” temeline dayandırıyor; siyahların entelektüel açıdan geri olduğunu öne sürerek bu eğitim politikasını meşrulaştırıyorlardı.


Misyoner okulları da bu düzenin parçasıydı

Batılı ülkelerin Afrika'daki “medenileştirme misyonu” içinde Hristiyan misyonerler, eğitimde önemli bir rol oynadı. Kamerun'daki misyoner okullarında, Hristiyanlık öğretisi aracılığıyla “itaat” kutsallaştırıldı.

Siyahlar, beyaz Avrupalılara hizmet etmek üzere yaratılmış bir halk olarak konumlandırıldı; bu anlayış, dinin özündeki eşitlik ilkesine tamamen ters düşüyordu.

Dinin kendisi değil, onu sömürgeci çıkarlar doğrultusunda araçsallaştıranlar -özellikle misyoner yapılar ve dönemin Katolik-Vatikan otoriteleri- bu zihniyetin taşıyıcısı oldular.


Kimliksizleştirme çabaları

Sömürge eğitiminin bir diğer temel boyutu da kültürel hafızayı yok etmekti.

Diğer Afrika ülkelerinde olduğu gibi, Kamerun'da da yerel diller eğitimden tamamen dışlandı.

Eğitimin dili Almanca oldu; bu da halkın kendi geçmişiyle bağlarını koparmasına, kendi tarihini öğrenememesine ve kuşaklar boyu sürecek bir yabancılaşmaya yol açtı.

Geleneksel bilgiler, halk hikâyeleri, atasözleri, ritüeller ya da yerel liderlik anlatıları eğitim müfredatında “gereksiz” ya da “ilkel” sayıldı.

Bu tutum halkın tarihsel hafızasını silerek, onların yalnızca sömürgeci sistemin dayattığı kimliği kabul etmelerine neden oldu.


İşbirlikçi elit yaratılıyor

Çok az sayıda Kamerunlu, Almanya tarafından alt düzey memurluk veya yardımcı yönetici pozisyonlarında kullanılmak üzere eğitildi.

Bu kişiler, sömürge yönetimiyle uyumlu, sadık bir yerli elit sınıfı oluşturuyordu.

Ancak bu sınıf, toplumuna liderlik etmekten ziyade, halk ile sömürge yönetimi arasında bir aracı işlevi gördü. 


Sömürge eğitiminin günümüze yansımaları

Kamerun, 1960 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra, eski sömürgecilerin mirası olarak ikili eğitim yapısının yükünü taşımaya devam etti.

Ülkenin bir kısmı Fransa, diğer kısmı İngiltere tarafından tahakküm altına alındığı için hem dilde hem eğitim sisteminde ciddi bir ikilik oluştu.

Bugün ülkenin büyük çoğunluğu Fransızca konuşurken, İngilizce konuşulan bölgelerde hâlâ dışlanmışlık ve ikinci sınıf vatandaşlık hissi yaygın.

Fransızca bilenler kamu görevlerine daha kolay atanıyor, bürokrasiye hâkim oluyor, uluslararası fırsatlara erişebiliyor.

Bu durum yalnızca bir dil farkı değil; bir aidiyet ve eşitsizlik meselesi hâline gelmiş durumda.

Öyle ki 2017'de başlayan Anglophone Krizi'nde, İngilizce eğitim talep eden öğretmenlerin tutuklanması, ülkeyi iç savaşın eşiğine getirdi.

Eğitim dili üzerinden yapılan bu ayrım, halk arasında hem sosyoekonomik hem de kültürel bir uçurum yaratıyor.

Örneğin, Fransız okulları daha iyi imkanlara sahip ve bu okullarda daha verimli eğitim teknikleri kullanılıyor. 

Bu eşitsizlik Kamerun'un tam anlamıyla bir ulusal kimlik oluşturmasını ve ortak bir gelecek tahayyülü kurmasını engelliyor.

Evet, sömürgeciler gittiler ama bıraktıkları eğitim yapısı halkın ruhunda derin bir bölünme yarattı.


Çarpıtılmış tarih anlatıları

Kamerun'un eğitim sisteminde sömürge mirası, yalnızca dilsel bölünmeyle sınırlı değil.

Tarih dersi kitapları, Alman işgalini "kaosa son veren medeniyet projesi" olarak sunarak çarpıtıyor.

Öğrencilere, Almanların kauçuk plantasyonlarında zorla çalıştırdığı atalarının trajedisi değil; sömürgecinin "kalkınma anlatıları" ezberletiliyor.

Kamerun'daki müfredat Alman sömürgeciliğini yücelten bir formda tasarlandığı için bugün Kamerunlu gençlerin çoğu "Alman döneminin ülkeye istikrar getirdiğini" düşünüyor. 


Almanya tarihiyle yüzleşmiyor

Kamerun'daki eğitim sisteminin temelini atan, halkı aşağılayan ve kimliksizleştiren Almanya, bu karanlık geçmişle hiçbir zaman gerçek anlamda yüzleşmedi.

Bugün hâlâ Almanya'nın müzelerinde, Kamerun da dahil olmak üzere Afrika'dan çalınmış binlerce kültürel eser sergileniyor.

Yerinden edilmiş halkların hafızası olan bu tarihi eserler, ait oldukları topraklara iade edilmeden teşhir ediliyor.

Namibya'da katledilen Herero ve Nama halklarından alınan kafatasları ve kemikler, 20'nci yüzyıl başlarında Alman antropologlar tarafından “ırk bilimi” adına incelendi.

Bunların bir kısmı hâlâ Alman üniversitelerinin arşivlerinde tutuluyor.

Katledilen insanların ailelerine karşı en ufak bir suçluluk duygusu ve borç hissetmeyen Almanya kafatası ve kemikleri iade etmediği için, bu insanlar hâlâ mezarsız; torunları ise atalarını anma hakkından yoksun.

Soykırım suçu işleyen Almanya, 100 yıl sonra Namibya'dan "sözde" bir özür diledi ama bu özür tazminatsız ve sembolik kaldı.

Namibya halkı ve akademisyenler Almanya'nın açıklamasını yeterli bulmadı.

Tıpkı Kamerun halkı gibi, Namibyalılar da Almanya'dan gerçek bir yüzleşme ve maddi-manevi bir telafi bekliyorlar.

Öte yandan Almanya, Holokost kurbanlarına yönelik tazminat ve anma politikalarıyla dünyaya "tarihle yüzleşme" imajı çizerken, aynı vicdani sorumluluğu Afrika'daki sömürge suçlarına göstermiyor.  

Bu "seçici yüzleşme", Almanya'nın insanlık tarihine dair adalet anlayışının ırkçı bir hiyerarşiye dayandığını açıkça ortaya koyuyor.

Avrupalı Yahudilerin acısı "evrensel" kabul edilirken, Afrikalıların trajedisi yerel bir "ayaklanmanın bastırılması" olarak küçümseniyor.  


Almanya'daki Afrikalı öğrenciler: Sessiz ayrımcılığın güncel hali

Almanya'nın Afrika halklarına yönelik ayrımcı eğitim zihniyeti, bugün kendi topraklarında da devam ediyor.

Afrika kökenli öğrenciler (aslında hemen hemen Avrupalı olmayan tüm yabancı öğrenciler), Almanya'daki eğitim sisteminde gizli ama sistematik bir ayrımcılıkla karşılaşıyorlar.

İlkokuldan itibaren bu öğrenciler genellikle "düşük potansiyelli" kabul edilerek daha az akademik beklentisi olan Hauptschule gibi alt düzey okullara yönlendiriliyor.

Oysa bu yönlendirmeler çoğu zaman öğrencinin gerçek kapasitesinden çok etnik kökenine ve sosyoekonomik durumuna dayanıyor.

Alman eğitim müfredatında Almanya'nın Afrika'da sömürge yönetimi boyunca işlediği suçlara değinilmiyor.

Ders kitaplarında Holokost ayrıntılarıyla işlenirken, Afrika'daki katliamların "sömürge döneminin olağan uygulamaları" şeklinde geçiştirilmesi, soykırımın ırkçı bir ayrıma tabi tutulduğunu kanıtlıyor.

Afrikalının acısı "istatistiksel" bir ayrıntı olarak sunuluyor.


Kamerun'un parçalanmış zihinleri

Kamerun halkı bugün, üç farklı kolonyal dilde -Fransızca, İngilizce ve Almanca- eğitim görmüş olmanın karmaşasını yaşıyor.

Kendi yerel dillerinde düşünemeyen, geçmişini kendi kelimeleriyle anlatamayan kuşakların yetiştiği ülkede Alman sömürgeciliği yalnızca toprak ve kaynakları değil, insan zihnini de işgal etti.

Üstelik bu çirkin miras hâlâ tam anlamıyla ifşa edilmedi.

Almanya, Kamerun'daki ırkçı eğitim politikalarına dair bugüne dek ne bir özür diledi ne de tarih kitaplarında bu konuyu ciddi biçimde ele aldı. 

Sessizlik, sorumluluktan kaçmanın aracı hâline geldi.

Kamerun'un parçalanmış eğitim yapısı, bu "sessiz" suçun bugüne kalan en görünür kanıtı.

 

 

Kaynaklar: 

https://www.rosalux.de/en/news/id/45997/shaping-remembrance-through-history-education 
Blackshire-Belay, Carol Aisha. “German Imperialism in Africa: The Distorted Images of Cameroon, Namibia, Tanzania, and Togo.” Journal of Black Studies, vol. 23, no. 2, 1992, pp. 235–46. JSTOR, http://www.jstor.org/stable/2784532. Accessed 7 July 2025.
https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0305750X23000633 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU