Osmanlı Devleti'nde, I. Dünya Savaşı'nın kaybedilmesinin ardından, 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesine giden süreçte, Sadrazam Talat Paşa'nın istifası üzerine görev, 14 Ekim 1918'de Ahmet İzzet Paşa'ya verildi.
Bu tarihten itibaren, İttihatçılar ülke dışına çıkma hazırlıklarına başladılar.
1 Kasım 1918 gecesi ise Enver ve Talat paşaların yanı sıra, birçok İttihat ve Terakki ileri geleni, bir Alman denizaltısıyla İstanbul'da ayrılarak, Kırım'ın Sivastopol limanına doğru yola çıktılar.
Bu denizaltıda İttihatçıların önde gelen üçüncü ismi Cemal Paşa da vardı.
Cemal Paşa, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde, "Üç Paşalar İktidarı" adıyla anılan 1913-1918 yılları arasında, ülke yönetiminde çok etkin rol oynamıştı.
I. Dünya Savaşı'nda, Filistin Cephesi'nin komutanlığını yapan Paşa, savaşın kaybedilmesinin önde gelen sorumlarından biri olarak kabul edilmişti.
Sivastopol'a varıldığında, bu gruptan sadece Enver Paşa ayrılıyor, Cemal ve Talat Paşalar ile diğerleri Berlin'e geçiyordu.
Burada yaklaşık 20 gün kalan Cemal Paşa, daha sonra Münih'e gitti.
Osmanlı ordusunda görev yapmış bir Alman'ın yardımıyla aldığı sahte pasaportla kentte yaşamaya başladı.
Paşa'nın seyahat trafiği ve yeni hayatı bundan sonra başlayacaktır.
Paşa, Halit Baboviç adlı bir Boşnak adına düzenlenmiş sahte pasaport ile önce İsviçre'nin Davos kasabasına giderek, bir süre orada yaşadı.
Daha sonra (Mayıs 1920'de) Berlin'e dönen Cemal Paşa, savaşta Almanlara esir düşmüş Rus askerlerin kafilesine katılarak, Rusya'nın St. Petersburg kentine gitti.
Oradan da Moskova'ya geçti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Cemal Paşa ilk resmi ve siyasi girişimlerine Moskova'da başlayacaktır.
Sovyet Hükümeti ile kurduğu bağlantıda, kendini Ankara Hükümetinin temsilcisi olarak göstermeye çalıştı.
Sovyet yetkilileriyle yaptığı görüşmede, doğu halklarının İngiliz boyunduruğundan kurtarılması için çalışan İttihatçılardan olduğunu, Ankara'nın da aynı yönde mücadele verdiğini, kendilerine yardım edilmesini, birlikte ortak düşmana karşı savaşılması gerektiğini söyledi.
Bu görüşmenin ardından Sovyet Yönetimi, Cemal Paşa'ya, Anadolu İhtilalci Hükümeti Temsilcisi kimliği verince Paşa, önce Bakü'ye gitti.
Buradaki temaslarının ardından döndüğü Moskova'da bir süre kalıp, sonra Türkistan'a giderek, Taşkent'e yerleşti.
Savaş sırasında esir düşmüş ya da ülkeden uzakta kalmış Türk asker ve subaylarını çevresinde toplamaya başladı.
1920 yılının ağustos ayının sonunda Afganistan'a gitti.
Yaklaşık 20 günlük bir yolculuğun ardından ulaştığı bu ülkede, Afgan Emiri Amanullah ile görüşüp, onu, Afganistan ordusunun eğitilmesi konusunda ikna etti.
Yaklaşık 1 yıl kaldığı Afganistan'dan büyük ilgi gördü ve iyi ilişkiler kurdu.
Afgan emirinin isteği üzerine bazı görüşmeler yapmak için, önce Moskova'ya, ardından da Berlin'e gitti.
Daha sonra Paris'e de uğrayan Cemal Paşa, Almanya'nın çeşitli kentleri arasında mekik dokuduktan sonra Mayıs 1922'de Moskova'ya döndü.
Paşa tüm bu yolculukları sırasında, Sovyetler Birliği ile Afganistan'ın yakınlaşmasını sağlamaya ve Afgan ordusu için silah bulmaya çalışıyordu.
Cemal Paşa'nın düşmanları ise onun yokluğunda boş durmadılar ve anlattıklarıyla Emir Amanullah'ı etkilediler.
Emir, Paşa'nın görevlendirdiği Türk subaylarını Afgan ordusundan atınca işler karıştı.
Bu gelişme, Sovyet yetkilileri de rahatsız etti.
Onlar da Paşa'nın Türkistan'a geçerek, Hindistan'da İngilizlere karşı örgütlenme çalışmalarına müsaade etmediler.
Yazdığı mektuplarla Moskova, Avrupa ve Afganistan'daki faaliyetleri hakkında Mustafa Kemal'i uzunca bir süredir haberdar etmeye çalışan Cemal Paşa, çareyi Anadolu'ya dönmekte buldu.
Temmuz ayının başlarında Moskova'dan, Gürcistan'ın Tiflis kentine gelen Paşa, burada Türkiye temsilcisi olarak görev yapan Muhtar Bey ile görüştü.
Ankara'ya geçme düşüncesini anlattı.
Ardından da Kars ve Erzurum'a geçebilmek için izin almak üzere yardımcılarından birini Ankara'ya gönderdi.
Tiflis ise bu yıllarda Ermeni komitecilerin yoğun faaliyetlerine sahne olan bir merkez özelliğiyle öne çıkmıştı.
Bunu bilen Cemal Paşa ve 2 yaveri, olası bir saldırıya karşı fazla ortalarda görünmemeye çalışıyorlardı.
Hatta çok mecbur kalmadıkça evden çıkmıyorlardı.
Cemal Paşa, yaverleri ile 21 Temmuz 1922'de, Türkiye temsilcisi Muhtar Beyi ziyaret ettikten sonra eve dönüşte, akşam saatlerinde, kentin en büyük caddelerinden birinde yürürken, 3 ya da 4 kişiden oluşan bir grubun saldırısına uğradılar.
Saldırganların açtığı ateşte Cemal Paşa ve yaveri Binbaşı Nusret Bey olay yerinde öldü.
Onların birkaç metre önünde yürüyen Teğmen Süreyya Bey arkasından açılan ateşle vurulup düştü.
Katiller kaçarken, kendilerine engel olmak isteyen Ermeni asıllı bir itfaiyeciyi ve oradaki bir kadını da vurarak öldürdüler.
Teğmen Süreyya Bey, yaralı olarak kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.
Olayın ardından harekete geçen polis, cinayetlerin Ermeni Taşnak Partisi üyeleri tarafından işlendiğini açıkladı ve 2 kişiyi tutukladı.
Katillerin gerçekte bu kişiler olup olmadığı ise hiçbir zaman netlik kazanmadı.
Cemal Paşa'nın öldürülmesi Afganistan'da da büyük tepki yarattı.
Afgan yönetimi, Paşa'nın kendileri için çok önemli olduğunu bildirerek, Moskova'dan olayın tamamen aydınlatılmasını istedi.
Cinayetleri, Sovyet gizli polisinin yanı sıra Cemal Paşa'nın, 1915'deki Ermeni Tehciri kararındaki rolü nedeniyle, İngiliz istihbaratının da işlediğine dair bazı iddialar da ortaya atılmıştır. Bir başka iddia ise Sovyet ve İngiliz istihbaratının, Tehcir'in intikamını almak isteyen Taşnak Partisi üyesi Ermenileri, cinayetler için kullandığıdır.
Ancak bu konu da aydınlığa tam olarak kavuşmuş değildir.
Cemal Paşa ve yaverlerinin cenazeleri, Tiflis'teki Şah Abbas Camisin'de kılınan namazın ardından bu kentte defnedilmişti.
Ancak bir süre sonra Cemal Paşa'nın kardeşi Yüzbaşı Kemal Bey, Tiflis'e giderek cenazeleri almış, Kazım Karabekir Paşa'nın sağladığı bir tren ile de Erzurum'a getirmiştir.
Cemal Paşa ve 2 yaveri, kentin Kars Kapısı bölgesindeki şehitlikte toprağa verilmiştir.
Bir başka yazıda ise Ermeni komitelerinin Cemal Paşa'nın öldürülmesine ilişkin açıklamalarını ve Sovyet gizli polisi ile İngiliz istihbaratının rolünü ele almaya çalışacağım.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish