Geçmişten günümüze ceza yargılamasının gelişimi ve etkinliği

Prof. Dr. Caner Yenidünya Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Eniola Odetunde/Axios

Günümüzün ceza yargılaması sistemi, yaklaşık 3 asırlık bir gelişim sürecinin ürünüdür.

İnsanlık tarihinde gerçekleşen tüm kazanımlar gibi, bugün ceza yargılamasına yön veren ilke ve uygulamalar da geçmişte yaşanan kötü tecrübelerin, çekilen acıların ve verilen mücadelelerin sonucunda ortaya çıkmıştır.

İlkel dönemlerden itibaren, ister bir devletin koyduğu kurallar aracılığıyla ister şahsi öç alma yoluyla olsun, suçun cezalandırılması daima bir muhakeme sonucunda gerçekleşmiştir.

Başlangıçta bireysel intikam duygusu ve pratiğiyle yürütülen cezalandırma sürecinin bir otoritenin kontrolüne geçmesi, keyfiliğe karşı bireyi koruma bakımından önemli bir ilerlemeydi.

Önceleri yargı yetkisi halk meclislerince kullanılırken, toplulukların büyümesi ve suç oranlarının artmasıyla birlikte bu yetki, giderek özel kişilere (yargıçlar, jüriler) bırakılmıştır. 1

İlk başlarda muhakemeyi harekete geçiren mağdurlar iken, yargılama masrafları ve karşı tarafın intikam ihtimali, din adamları gibi özel statüleri bulunan hatırlı kimselere karşı davaların sonuçsuzluğu gibi riskler nedeniyle mağdurlar dava açmaktan çekinmiş; bu da yargıçların kendiliğinden harekete geçmesine yol açmıştır.

Böylece iddia ve yargı tek elde birleşmiş, bunun sonucunda tarafsızlığı zedeleyen ve önyargılı sonuçlara yol açan Engizisyon tipi muhakeme gelişmiştir. 2

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu dönemde daha önce kutsal sayılan ve "Tanrı'nın yargısı" olarak görülen sınamalar (örneğin kızgın demir üzerinde yürüme, su testi) terk edilmiş, bunun yerine işkence altında alınan ikrar en önemli delil olarak kabul edilmiştir.

İkrarın bu ölçüde değerli sayılması, bireyin haklarını korumasız bırakan baskıcı bir muhakeme anlayışını doğurmuştur. 3

Fransız Devrimi'nden sonra ceza soruşturmalarını yürütmek ve dava açmak üzere özel bir kurum olarak savcılık ihdas edilmiştir.

Aydınlanma düşüncesiyle birlikte hukukun üstünlüğü, suçta ve cezada kanunilik, masumiyet karinesi ve adil yargılanma hakkı gibi ilkeler, Engizisyon'un ölçüsüz uygulamalarına tepki olarak ortaya çıkmış ve modern ceza muhakemesi hukukunun temelini oluşturmuştur. 4

Ceza muhakemesine ilişkin normların bağımsız bir kanunda düzenlenmesi de bu tarihsel gelişimin bir parçasıdır.

Gerçekten de eski dönemlerde ceza hukuku ile ceza muhakemesi kuralları aynı metinlerde düzenleniyordu.

Örneğin, 1532 tarihli Karl V. (Carolina) Ceza Kanunu'nda hem ceza hukuku hem de ceza muhakemesi kuralları bir arada yer almıştı.

Bu metinler, bireyleri değil, yargıçları muhatap alıyor; onlara suçluları nasıl cezalandırmaları gerektiğini gösteren talimatnameler niteliği taşıyordu. 5

Aydınlanma çağı ile birlikte birey, ceza hukukunun öznesi ve dolayısıyla ceza hükümlerinin muhatabı haline gelmiştir.

Bu zihniyet değişiminin bir sonucu olarak ilk bağımsız ceza kanunları ortaya çıkmıştır.

1787 tarihli Avusturya "Suçlar ve Cezaları Hakkında Genel Kanun" (Josephina) ve 1794 tarihli Prusya Genel Kara Hukuku'nun ceza hükümlerini içeren 20'nci başlığı, bu gelişmenin ürünüdür. 6

Ceza yargılaması faaliyeti, geçmişte işlendiği iddia olunan bir suçun, tüm yönleriyle ortaya çıkarılmasını, gerçeğin bulunmasını ve bulunan bu gerçek kapsamında suç ve ceza normlarının tatbikini içerir.

Bugün ceza muhakemesi, gerçeği "her ne pahasına olursa olsun" ortaya çıkarmayı değil; hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde adil bir biçimde araştırmayı hedefler.

Maddi gerçeğe ulaşmak muhakemenin asli amacıdır; ancak bu hedef adaletle iç içedir.

Usul kurallarını ihlal ederek ulaşılan bir gerçeklik adalet doğurmaz, bilakis adaletin özünü zedeler.

Bu nedenle muhakeme faaliyeti yalnızca doğru bir sonuca varmayı değil, aynı zamanda hukuk kurallarına riayet edilerek ulaşılan adil bir hükmün tesisini amaçlamalıdır.

Ceza yargılamasının sonunda verilen kararın işlevi, bozulan hukuk barışını yeniden kurmaktır.

Kesin hükümle birlikte, suçun işlenmesiyle ortaya çıkan belirsizlik ortadan kalkar; birey ve toplum güven duygusuna kavuşur.

Bu noktada, mağdurun uğradığı zararın giderilmesi veya tazmininin sağlanması, hukuk barışının tesisi açısından önemlidir.

Bununla birlikte, ceza muhakemesinde mağdur, kamu veya toplum çıkarlarını önceleme adına sanığın haklarından ya da muhakeme kurallarından ödün verilmesi doğru değildir.

Aynı şekilde suçlulara sınırsız hoşgörü de adalet duygusunu zedeler. Yargılama, daima bir denge üzerinde ilerler.

Ancak her hâlükârda sanığın insan olarak sahip olduğu temel haklara saygı gösterilmeli, onu devlet uygulamalarının nesnesi haline getiren yaklaşımlardan kaçınılmalı ve ceza muhakemesinin tarihsel süreçte kabul gören evrensel ilkelerine bağlı kalınmalıdır.

Bu bağlamda kişilerin hukuk güvenliğini, insan onurunu zedeleyen ve toplumun adalet mekanizmasına olan güvenini sarsan tutum ve uygulamalardan uzak durulmalıdır.

Ceza muhakemesinde şüpheli ve sanığın katlanmak zorunda olduğu yükümlülükler, yalnızca ceza muhakemesinin temel ilkelerine, evrensel kurallara ve kanuna uygun tedbirlerle sınırlıdır.

Devletin otorite ve kudreti kötü muamele ile gösterilemez.

Bu anlamda soruşturma makamları, yakalanan veya gözaltına alınan kişilere insan onurunu rencide eden müdahalelerden kaçınmakla yükümlüdür.

Bir hukuk devletinde şüpheliye yönelik hoyrat uygulamalar, kişi güvenliğini, insan onurunu ve masumiyet karinesini ihlal eden davranışlar hiçbir şekilde mazur görülemez.

Topluma hissettirilmek istenen adaletin sağlandığı duygusu, hukuka aykırı ve insan onurunu ihlal eden uygulamalarla değil; bilakis evrensel ilkelere, hukuka ve kanuna uygun yetki kullanımıyla oluşturulmalıdır.

Asıl güç gösterimi, toplumda hukuk kültürünü yerleştirme, suçu önleyici politikalar geliştirme ve suçun oluşumuna zemin hazırlayan koşulları ortadan kaldırma başarısıdır.

Zira bir kişinin işlediği suçun karşılığını hukuk kuralları çerçevesinde çekmesi, toplumda adaleti sağlamanın en etkili ve caydırıcı yoludur.
 


Sonuç olarak, ceza muhakemesi hukukunun nihai amacı yalnızca maddi gerçeğe ulaşmakla sınırlı değildir; aynı zamanda adaletin gerçekleştirilmesi, bozulan hukuk düzeninin yeniden tesis edilmesi ve bireyin hukuki güvenliğinin teminat altına alınmasıdır.

Bu üç hedef birbirinden bağımsız değil, bilakis birbirini tamamlayan niteliktedir.

Maddi gerçeğe ulaşma, adalet ilkeleriyle birleştiğinde güven doğurur; adalet, hukuk güvenliğiyle bütünleştiğinde sürdürülebilir hale gelir.

Hukukun üstünlüğünü gözetmeyen bir muhakeme süreci ne gerçeği ortaya çıkarabilir ne de adaleti gerçekleştirebilir.

Bu nedenle modern ceza muhakemesi sistemi, bireyi özne kabul eden, insan onurunu merkeze alan, hukuka bağlı ve güven telkin eden bir yargılama düzeni olarak yapılandırılmıştır.

Bu hedefler, yargılamanın bütününde -kanun yolları da dâhil olmak üzere- yargının tüm bileşenlerine yetkiler ve sorumluluklar yüklemektedir.

Hukuk düzeni içerisinde bu sorumluluk herkesin kendisine sorması gereken bazı soruları gündeme getirir; "Kimsiniz? Neyi temsil ediyorsunuz? Nedir tarihteki varlık nedeniniz?" 7

Zira her dava hukuk sistemi içerisinde biriciktir ve bu anlamda, önemini işlendiği iddia olunan suçun toplumsal etkileri ya da yasalardaki karşılığının azlığı ya da çokluğu belirlemez.

En basitinden en karmaşığına, en infial doğuranından hiç duyulmayanına, yaptırımı en az olandan en fazla olanına kadar her bir dava, sistemin daima doğru ve eksiksiz işlediği konusunda bireye kendisini güvende hissettiği, haklarının yaşadığı toplumda korunduğu ve korunacağı, her daim karşı tarafta kim olursa olsun haksızlığa uğramayacağı kesin inancını verecek bir şekilde sonuca ulaştırılmalıdır. 


Bitirirken;

Bir devletin özgürlük standartlarını ve hukuk devleti anlayışını en belirgin şekilde yansıtan alan, ceza hukuku ve özellikle ceza muhakemesi hukukudur.

İnsan haklarının ne ölçüde güvence altına alındığını gösteren en önemli kıstas da ceza muhakemesi tedbirlerinin uygulanma şekli ve usulüdür.

Zira bu tedbirlerin hukuk devleti ilkelerine uygunluğu, hem bireyin temel hak ve özgürlüklerinin korunması hem de toplumun adalet mekanizmasına duyduğu güvenin sürekliliği bakımından asli öneme sahiptir.

Öte yandan ceza muhakemesi, usulün esası belirlediği bir alandır.

Usul kaidelerine uygunluk, yargılamanın konusunu (örneğin, hangi delillerin hükme esas alınabileceğini) ve sonucunu (beraat, mahkûmiyet) doğrudan etkilemektedir.

Devletin suçla mücadelesinde, görünen yüzü ceza yargılaması ve bu sürece katılan aktörlerdir.

Nitekim suçla mücadele sadece haksızlık ve karşılığı üzerinden kurulan bir ilişki değildir.

Hukukun, hukuk bilincinin toplumda yerleşmesi, salt hukuk dogmatiği, yani ceza normunun varlığı ile gerçekleşemez, bu, kültürel, sosyal, ekonomik toplumsal dinamiklerle kurulur.

Ceza yargılaması işlevsel ve kültürel olarak bu sürece, yargılamaların güvenilirliği, sürecin şeffaflığı, adilliği, muhakeme kurallarına uygunluk (ritüellere, kurallara bağlılık), yargılamaların makul sürede bitirilmesi ile katkı sağlar. 8

Bu itibarla toplumda infial oluşturan her olayın ardından ilgili olduğu düşünülen suç normunun karşılığı cezanın artırılması, o suçla mücadelede, ceza yargılamasının kural ve kaidelerine bağlılık kadar etkili değildir. 9

 

 

1.  Friedrich-Christian Schroeder-Torsten Verrel, Strafprozessrecht, 7. Aufl., München 2017, kn.29.
2.  Schroeder-Verrel, kn.29; Alexander Ignor, Geschichte des Strafprozesses in Deutschland 1532–1846, Von der Carolina Karls V.bis zu den Reformen des Vormärz, Paderborn, s. 43-48.
3.  Ignor, Geschichte des Strafprozesses, s. 43-44; Schroeder/Verrel, kn.29.
4.  Schroeder/Verrel, kn. 29; Ignor, Geschichte des Strafprozesses, s. 176, 244.
5.  Ignor, Geschichte des Strafprozesses, s. 41-43; ayrıca bkz. Schroeder/Verrel, Strafprozessrecht, kn.6.
6.  Schroeder/Verrel, Strafprozessrecht, kn. 6.
7.  Verges, Jacques, Savunma Saldırıyor, (Paris 1968), Çev.: V. Kanetti, 2019, s.18.
8.  Benzer olarak bkz. Schroeder-Verrel, kn.14 vd.
9.  Bu kültürel etkinin, hukuk bilincinin topluma yerleşmesinin son halkası da infazdır. Bu konuyu daha önceki yazılarımızda ele almıştık. 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU