"Okuma yazması olmayan bir kişi ile bir üniversite profesörünün oyu bir olur mu?" sorusu, demokrasinin en temel ilkelerinden biri olan siyasal eşitlik tartışmasını gündeme taşır.
Bu soruya olumlu ya da olumsuz cevap vermek, yalnızca seçim hukukunu değil, aynı zamanda insanın doğasını, rasyonel olup olmadığını, insan haklarının evrenselliğini ve demokratik meşruiyetin kaynağını tartışmayı gerektirir.
Kimi düşünürler, eğitimsizlerin oylarının daha düşük ağırlığa sahip olması veya tamamen kısıtlanması gerektiğini savunmuştur.
Bu görüş, özellikle Platon'un "filozof-kral" modelinde ve John Stuart Mill'in "çoğul oy" önerisinde belirginleşir. Günümüzde Jason Brennan, "epistokrasi" kavramıyla benzer bir düşünceyi yeniden gündeme getirmiştir.
Buna karşılık Robert A. Dahl, John Rawls, Jürgen Habermas gibi demokratik teorisyenler, "1 kişi, 1 oy" ilkesinin vazgeçilmez olduğunu vurgulamışlardır.
Bu makalede, söz konusu tartışma hem felsefi teoriler hem insanın menfaat ve rasyonalite doğası hem de ampirik bulgular ve dünya uygulamaları üzerinden incelenecektir.
Sonuçta, oy hakkının eşitliğinin yalnızca demokratik bir tercih değil, aynı zamanda insan hakları ve özgürlükler açısından zorunlu olduğu ortaya konacaktır.
Kuramsal çerçeve:
Siyasal eşitlik kuramı
Robert A. Dahl, demokrasiyi tanımlarken beş temel kriterden söz eder:
Etkili katılım, oy eşitliği, bilgi edinme fırsatı, gündemin denetimi ve yurttaşlık kapsamı.1
Bu kriterlerin ilki olan oy eşitliği, herkesin karar sürecine eşit ölçüde katılmasını zorunlu kılar.
Oy hakkının farklılaştırılması, Dahl'a göre demokrasinin özünü ortadan kaldırır.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
John Rawls, "Bir Adalet Teorisi" adlı eserinde siyasal özgürlükleri "temel özgürlükler" arasında sayar. 2
Ona göre yalnızca biçimsel eşitlik yetmez; bu özgürlüğün "adil değeri" de sağlanmalıdır.
Yani oy hakkı yalnızca kâğıt üzerinde değil, fiilen de eşit biçimde kullanılabilmelidir.
Bu nedenle eğitim düzeyine göre oy hakkını sınırlamak, özgürlüklerin adil değerini ortadan kaldırır.
Jürgen Habermas ise demokrasiyi "kamusal müzakere" teorisiyle açıklar. 3
Ona göre hukukun meşruiyeti, herkesin katılımına açık bir tartışma sürecinden doğar.
Dolayısıyla bazı bireyleri "yetersiz" görerek oy hakkından dışlamak, meşruiyet zeminini yıkar.
Epistokrasi tartışmaları
Platon, "Devlet"te siyasal kararların yalnızca bilgeliğe sahip filozof-kral tarafından verilmesi gerektiğini savunmuştur.⁴
John Stuart Mill, eğitimsiz yurttaşların siyasal süreçteki ağırlığını azaltmak amacıyla "çoğul oy" fikrini geliştirmiş, eğitimli kişilere birden fazla oy verilmesini önermiştir. ⁵
Günümüzde Jason Brennan, "Epistocracy: Against Democracy" adlı kitabında, bilgisiz seçmenlerin demokratik süreçleri yozlaştırdığını, bu nedenle "epistokrasi" yani bilgeliğin yönetimi ilkesine geçilmesi gerektiğini savunur. ⁶
Buna karşı David Estlund, "Demokratik Otorite" adlı eserinde, siyasal otoritenin yalnızca "doğru karar verme olasılığı"na değil, aynı zamanda yurttaşların makul olarak kabul edebileceği bir sürece dayanması gerektiğini ileri sürer. ⁷
Eğitim üzerinden oy hakkını sınırlamak, eşit yurttaşlar arasında hiyerarşi yaratır ve meşruiyeti zedeler.
Tarihsel deneyimler de bu görüşü destekler.
ABD'de siyah yurttaşların sandıktan dışlanması için kullanılan okuryazarlık testleri, yıllarca ayrımcılığın aracı olmuştur.
Bu uygulamalar, 1965 tarihli Oy Hakları Yasası ile kaldırılmıştır. ⁸
Eğitim temelli sınırlandırmaların demokratik eşitlik ile bağdaşmadığının en somut örneği budur.
Oy hakkının insanî ve varlık temeli
Oy hakkı, insanın varlıksal bütünlüğünün ifadesidir.
Her birey, siyasal iktidarın tercihleri hakkında görüş beyan etme aracına sahiptir.
Bu hak, tekil, bölünemez ve devredilemezdir.
İnsan kararlarını katman katman menfaatler üzerinden verir:
- Öncelikle kendi varlığını koruma içgüdüsü,
- Sonra ailesinin yararı,
- Ardından aidiyetlerinin menfaatleri,
- En dışta ise kamu yararı.
Bu halkaların sıralanışı, bireyin özgün deneyimleriyle belirlenir.
Dolayısıyla hiçbir otorite veya "bilgili kesim", bir insanın menfaatini ondan daha iyi bilemez.
Dahası, okuryazar insanların bilgiye erişimlerinin daha geniş olduğunu varsaysak bile, bu onların her zaman "doğru" tercihlerde bulunacakları anlamına gelmez.
İnsan, çoğu kez özel çıkarını kamu yararının önüne koyar.
Bu nedenle "doğruyu bilmek" ile "doğruyu seçmek" arasında fark vardır.
En eğitimli kesimler dahi dar çıkarları, konforları veya aidiyetleri uğruna kamu yararına aykırı kararlar verebilir.
İnsanın rasyonelliği sorunu ve siyasal tercihler
Klasik iktisat ve siyaset teorileri, insanı genellikle rasyonel bir varlık olarak kabul eder.
Homo economicus modeli, bireylerin çıkarlarını hesaplayarak en faydalı kararı verdiklerini varsayar.
Ancak modern bilim, bu varsayımın büyük ölçüde yanlış olduğunu göstermiştir.
Herbert Simon, insanın "sınırlı rasyonalite"ye sahip olduğunu, bilgi eksiklikleri ve bilişsel kısıtlılıklar nedeniyle ideal rasyonel kararlar alamadığını savunur. ⁹
Daniel Kahneman ve Amos Tversky'nin çalışmaları, insanların çoğu zaman hızlı, sezgisel ve duygusal tepkilerle karar verdiğini; bu kararların da sık sık irrasyonel olduğunu ortaya koymuştur. ¹⁰
Bu gerçek, siyasal tercihler için de geçerlidir.
İnsan yalnızca bilgiye dayanarak değil; duygular, alışkanlıklar, kimlik aidiyetleri ve hatta irrasyonel korkular doğrultusunda oy verebilir.
Dan Ariely'nin deneysel çalışmaları da insanların çoğu zaman kendi çıkarlarına aykırı seçimler yaptığını göstermiştir. ¹¹
Dolayısıyla insanı yalnızca rasyonel bir varlık olarak kabul etmek, büyük bir yanlıştır.
Eğitimli bireyler de irrasyonel tercihler yapabilir; eğitimsizler de zaman zaman daha sağduyulu kararlar verebilir.
Bu nedenle "eğitimliler daha rasyoneldir" iddiası bilimsel temelden yoksundur.
Bu durum, oy hakkının eşitliğini güçlendiren bir argümandır.
Zira irrasyonellik tüm insanlara özgüdür; rasyonalite ölçütüyle oy ağırlığını değiştirmek anlamsızdır.
Ampirik bulgular ve dünya uygulamaları
Eğitim ile siyasal katılım arasında pozitif bir ilişki olduğu bilinmektedir.
OECD'nin PIAAC araştırmasına göre eğitimli yurttaşlar daha yüksek oranda oy kullanmaktadır. ¹²
Ancak bu, onların her zaman daha "doğru" tercihler yaptığını kanıtlamaz; yalnızca katılım oranlarının farklı olduğunu gösterir.
Condorcet'in "jüri teoremi", bireylerin belli bir ihtimalle doğru karar verdikleri varsayımı altında, katılımcı sayısı arttıkça kolektif kararın doğruluk ihtimalinin yükseldiğini ortaya koyar. ¹³
Hélène Landemore da demokratik aklın epistemik üstünlüğünü bilgi çeşitliliği ve kapsayıcılıkla açıklar. ¹⁴
Uluslararası IDEA raporları, demokratik seçimlerin temel ilkesi olarak eşitlik ve kapsayıcılığı vurgular. ¹⁵
OECD'nin yurttaş meclisleri üzerine yaptığı çalışmalar da, iyi tasarlanmış katılımcı mekanizmaların siyasal kararların kalitesini artırabileceğini göstermektedir. ¹⁶
Ancak hiçbir modern demokraside oy hakkı eğitim düzeyine göre farklılaştırılmamaktadır.
Tartışma: Oyların ağırlığı mı, sürecin kalitesi mi?
Epistokrasi taraftarları, bilgisiz seçmenlerin yanlış kararlar vereceğini öne sürse de irrasyonellik yalnızca eğitimsizlere özgü değildir.
Eğitimliler de duygular, aidiyetler veya çıkarlar doğrultusunda irrasyonel tercihler yapabilir.
Bu nedenle oyların ağırlığını değiştirmek çözüm olamaz.
Asıl çözüm, oy hakkını eşit bırakıp süreci iyileştirmektir:
- Eğitim ve yurttaşlık bilincinin artırılması.
- Yurttaş meclisleri ve müzakereci platformların yaygınlaştırılması.
- Katılımı kolaylaştıran seçim düzenlemelerinin (otomatik kayıt, erişilebilir sandıklar, zorunlu oy) uygulanması.
Bu tedbirler sayesinde eşitlik korunur, irrasyonelliğin etkisi süreç kalitesiyle dengelenir.
Sonuç olarak, "Okuma yazması olmayan ile profesörün oyu bir olur mu?" sorusunun cevabı kesindir:
Evet, bir olur.
Çünkü:
Siyasal eşitlik ve insan hakları bunu zorunlu kılar.
- Hiçbir bireyin menfaatini ondan daha iyi kimse bilemez.
- Doğruyu bilmek ile doğruyu seçmek aynı değildir; eğitimli insanlar da irrasyonel kararlar verebilir.
- Tarihsel örnekler (ABD okuryazarlık testleri) eğitim temelli sınırlandırmaların ayrımcılığa yol açtığını göstermiştir.
- Ampirik bulgular, geniş katılımın ve çeşitliliğin karar kalitesini artırdığını kanıtlamaktadır.
Dolayısıyla çözüm, oyların ağırlığını değiştirmek değil; herkesin eşit oy hakkını koruyarak süreci bilgiyle, müzakereyle ve kapsayıcılıkla geliştirmektir.
Kaynaklar:
1. Robert A. Dahl, Demokrasi Üzerine (İstanbul: İletişim Yayınları, 2001), s. 55–78.
2. John Rawls, Bir Adalet Teorisi (çev. Sezai Ozan Zeybek, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2010), s. 243–250.
3. Jürgen Habermas, Hukuk ve Demokrasi: Meşruiyetin Söylem Kuramı (çev. Bahadır Sina Şener, Ankara: Dost Kitabevi, 2001), s. 120–138.
4. Platon, Devlet (çev. Sabahattin Eyüboğlu – M. Ali Cimcoz, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2016), s. 181–200.
5. John Stuart Mill, Hürriyet Üzerine ve Temsili Hükümet (çev. Mete Tunçay, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1993), s. 240–250.
6. Jason Brennan, Epistokrasi: Demokrasiye Karşı (çev. Ali Korkmaz, İstanbul: Liberte Yayınları, 2021), s. 45–78.
7. David Estlund, Demokratik Otorite (çev. Ayşe Meral, İstanbul: İthaki Yayınları, 2018), s. 102–115.
8. Alexander Keyssar, The Right to Vote: The Contested History of Democracy in the United States (New York: Basic Books, 2000), s. 285–310.
9. Herbert Simon, Administrative Behavior (New York: Free Press, 1997), s. 88–110.
10. Daniel Kahneman, Hızlı ve Yavaş Düşünme (çev. Oya Yergök, İstanbul: Varlık Yayınları, 2015), s. 56–102.
11. Dan Ariely, Akıldışı Ama Öngörülebilir (çev. Yavuz Alogan, İstanbul: Optimist Yayınları, 2011), s. 33–72.
12. OECD, PIAAC Results: Skills Matter (Paris: OECD Publishing, 2016), s. 98–112.
13. Marquis de Condorcet, Essai sur l'Application de l'Analyse à la Probabilité des Décisions Rendues à la Pluralité des Voix (Paris, 1785), s. 56–78.
14. Hélène Landemore, Demokratik Akıl: Açık Demokrasinin Epistemik Temelleri (çev. Ayhan Çitil, İstanbul: Küre Yayınları, 2020), s. 110–145.
15. International IDEA, Electoral Justice Handbook (Stockholm: IDEA Publications, 2010), s. 34–49.
16. OECD, Innovative Citizen Participation and New Democratic Institutions (Paris: OECD Publishing, 2020), s. 65–90.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish