Delhi'nin kuzeyindeki Müminpûr (Müminâbâd) kasabasında doğan Türk asıllı Hint kıtasının kültür tarihinde ikonik bir figür olan sufi şair ve bilgin Emir Hüsrev'in (1253-1325) "Eğer yeryüzünde bir cennet varsa; burasıdır" dediği Keşmir, uzun bir aradan sonra yine terörle gündeme geldi.
Cennet Keşmir'i 2022 yılında ziyaret etmiştim.
Emir Hüsrev'in ne kadar haklı olduğuna yüzlerce yıl sonra ben de şahit oldum.
Sanatıyla, zanaatıyla, güzel insanlarıyla, gölleriyle, bahçeleriyle, nehirleriyle ve dağlarıyla gündeme gelmesi gereken Keşmir, maalesef terörle gündemimize girdi.
Bilindiği üzere Keşmir'in turistik bölgesi Pahalgam'da (Çobanlar Vadisi) 22 Nisan'da teröristlerin saldırısı sonrası 32 sivil hayatını kaybetti.
Açık bir şekilde belirtmek gerekir ki, hedef gözeterek sivillere yönelik yapılan her saldırı terör saldırısıdır.
Keşmir'de son yıllarda bu tür eylemler neredeyse unutulmuşken, sivillere yönelik bu saldırı hem Keşmir'de hem de Hindistan genelinde ciddi bir infial yarattı.
Keşmir'de en son saldırı Şubat 2019'da Pulwama'da para-militer güçlere karşı yapılmıştı.
Pakistan merkezli Lashkar-e-Taiba'nın bir kolu olduğu iddia edilen Keşmir Direnişi/Direniş Cephesi (The Resistance Front TRF) sosyal medya mesajıyla saldırının sorumluluğunu üstlendi.
Hindistan güvenlik birimleri, Direniş Cephesi olarak da bilinen Keşmir Direnişi'nin Lashkar-e-Taiba ve Hizbul Mücahidin gibi Pakistan merkezli militan örgütler için bir paravan olduğunu söylüyor.
Hindistan, saldırıyı İslamabad destekli teröristlerin gerçekleştirdiğini iddia ederken, Pakistan tarafı bu iddiaları reddediyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Keşmirli siyasetçiler ve sivil toplumun çoğunluğu bu tür eylemlerin herkesten çok bölge sakinlerine zarar verdiğini savunarak saldırıyı kınadı.
Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif terörizmin her türünü kınadığını belirterek, şeffaf ve tarafsız uluslararası bir soruşturma önerisi getirdi.
Bu saldırı sonrası Güney Asya'nın iki nükleer gücü "düşman-kardeşler" Pakistan-Hindistan arasında savaş tam tamları çalmaya başladı.
Her iki ülkenin ordusu bütün askeri unsurlarıyla savaş tatbikatlarına devam ediyor.
Algı gerçektir
Herkes kendi gerçekliğini kendi algısıyla yaratır.
Hindistan, Pakistan istihbarat servisi ISI'in taktik ve stratejik hedeflerine ulaşmak için terörü bir araç olarak kullandığını iddia ediyor.
Bu bağlamda Hindistan medyası ve hükümeti bu saldırıyı geçmişteki saldırılar bağlamında ele alması bu infialin derecesini de arttırıyor.
Diğer bir dikkat çekici husus, 22 Nisan saldırısı Hindistan'ın liman şehri Mumbai'da 26 Kasım 2008'deki saldırıdan sonra en çok sivil kaybın yaşandığı eylem oldu.
Mumbai'daki Kasım 2008 saldırısında 175 sivil hayatını kaybetmişti. 22 Nisan saldırısında 2008'den beri en büyük sivil kaybı gerçekleşmişti.
Modi hükümetinin aşırı tepki vermesinin diğer bir nedeni, Ağustos 2019'da Keşmir'in statüsünün değiştirilmesiyle çatışmaların, saldırıların azalması ve göreceli bir istikrar ortamının oluşmasıydı.
Keşmir'de geçen yıl seçimler gerçekleştirilmiş ve yeni statü üzerinden Modi hükümeti bir başarı anlatısı inşa etmeye çalışıyordu.
Bu bağlamda bölgenin turizm potansiyeli halkın refahını yükseltmek, Keşmirlilerle Hindistan'ın diğer bölgelerindeki halklar arasındaki yakınlaşmayı sağlamak amacıyla maksimum seviyede kullanılmaya çalışılıyordu.
Bu saldırıyla birlikte Keşmir maalesef ‘yapay' acı gerçeğine döndü.
22 Nisan saldırısının zamanlaması da dikkat çekici.
Saldırı ABD Başkan Yardımcısı J. D. Vance Hindistan'a yaptığı resmi ziyareti esnasında gerçekleştirildi.
Benzer bir saldırı da ABD Eski Başkanı Bill Clinton Hindistan ziyareti sırasında Mart 2000'de Cammu -Keşmir'in Chittisinghpura köyünde 36 kişinin öldüğü bir saldırı yapılmıştı.
Savaş sorunu çözer mi?
1947'den beri Pakistan ve Hindistan 1947, 1965, 1971 ve en sonda 1999'da dört defa savaştı.
Yani her iki güç de savaşmanın sorunu çözemediğinin farkında.
Diğer yandan maalesef her iki devlet sorunlarını diplomasiyle de şimdiye kadar çözemediler.
Belirli bir istikrarlı düzleme de oturtamadılar.
Hind'in büyük stratejisti Kautilya (Çanakya olarak da bilinir, MÖ 375-283), Arthashastra adlı eserinde savaş ve devlet yönetimine dair son derece pragmatik, stratejik ve realist bir görüş ortaya koyuyor.
Kautilya savaşı bir gereklilik olarak kabul etmekle birlikte, bunun son çare olması gerektiğini savunur.
Savaş stratejik açıdan avantajlı olmadığı sürece diplomasiyi ve diğer araçları önceler.
Kautilya savaşa girmenin ön koşullarını "devletin göreceli gücü, coğrafya ve mevsim, ordunun morali ve hazırlığı ve iç istikrarın hükümdarın lehine olduğunda savaş sürdürülmelidir" der.
Kautilya döneminde savaşlar coğrafi olarak sınırlı ve silah teknolojisi olarak da çeliğin dahi olmadığı bir dönemdi.
Yukarıdaki tecrübelerin ve gerçekliklerin yanı sıra artık hem Hindistan hem de Pakistan birer nükleer güç.
Dolayısıyla bir savaş her iki devlet için de katlanılamaz sonuçlar doğurabilir.
Her iki devletin de bu gerçekliklerin farkında olarak belirli bir süre gerginliği sürdürüp ya da küçük çatışmalarla süreci savaşa vardırmayacaklarını düşünüyorum.
En azından öyle ümit ediyorum.
Değişen konjonktürde yeni gerçeklikler
Hindistan'la Pakistan arasındaki güç farkı gün geçtikçe daha da açılıyor.
Böyle bir ortamda savaşla bir şey kazanmak ya da mevcut durumu değiştirmek artık pek mümkün değil gibi görünüyor.
Zaten Pakistan, Hindistan'la yaptığı üç savaştan da istediği sonucu alamadı.
Bu nedenle artık çatışmak yerine, daha çok konuşarak, mantıklı çözümler arayarak hareket etmek iki ülkenin de Keşmir halkının da yararına olur.
Açıkçası her iki devletin de gerçeklikleri buna müsaade etmiyor.
Ama bu gerginlik sadece Hindistan'la sınırlı kalmıyor.
Pakistan bu durumdan dolayı başka ülkelere karşı da daha çok taviz vermek zorunda kalabiliyor.
Pakistan'ın güneyinde Beluci bölgesindeki sorunlar hala devam ediyor.
Kuzeyindeki sorunlarda Taliban'ın Afganistan'da iktidarı devralmasıyla derinleşerek devam ediyor.
Pakistan'daki ekonomik ve iç politik sorunlar da hakeza malum.
Soğuk Savaş sonrası ve özellikle ABD'nin 2001'deki Afganistan işgali sonrası zaman Pakistan'ın aleyhine çalıştı.
Yani akılcı yoldan sapıldığında, sadece Hindistan karşısında değil, diğer aktörler karşısında da zayıf bir duruma düşülüyor.
Pakistan'ın en yakın müttefiklerinden Çin'le ilişkileri her ne kadar "Himalayalar kadar yüksek, okyanus kadar derin" gibi sözlerle övülse de Çin, Keşmir konusuna oldukça temkinli yaklaşıyor.
Bu sorunu Pakistan'ın istediği şekilde dünya gündemine taşımaya da pek yanaşmıyor.
Buna rağmen Pakistan, Hindistan'ı dengelemek için Çin'e giderek daha çok bağımlı hale geliyor.
Bugünkü tabloya baktığımızda, Sovyetler'in ortadan kalkması ve Hindistan'ın ekonomik büyümesiyle birlikte küresel alanda daha etkili hale gelmesi, Pakistan'ı daha da zor bir pozisyona itiyor.
Pakistan, değişen uluslararası ve bölgesel konjonktürü göz ardı ettikçe, Hindistan gibi bölgesel gücü görmezden geldikçe, bu durum kendi ekonomik, siyasi durumunu olumsuz etkiliyor.
Hakeza Hindistan açısından da muhtemel bir savaş uzun süredir ekonomik gelişmeye kilitlenmiş Yeni Delhi'nin kısa ve orta vadeli projeksiyonlarını olumsuz etkileyebilir.
Tahminlere göre, dünyanın en büyük dördüncü ekonomisi olan Hindistan'ın 2027'de Almanya'yı geçerek ABD ve Çin'in ardından üçüncü ekonomi olması artık kaçınılmaz.
Hindistan'ın 2025 yılında yüzde 6,2 büyümesi bekleniyor.
6,2'lik büyüme beklentisi ile Hindistan ilk 10 ekonomi içerisinde lider konumda.
Daha açık olması açısından ilk 10 ekonomi içerisinde Hindistan'ın ardından en büyük ekonomik büyüme beklentisi yüzde 4'le Çin.
Ayrıca, bir savaş durumu Hindistan'ı orta ve uzun vadede bölgesel rakibi Çin'e karşı dezavantajlı durumda bırakabilir.
Bu durum Modi Hükümetinin sürdürdüğü stratejik özerklik temelindeki dış politikasının da olumsuz etkilenmemesi mümkün değil.
Sonuç olarak, muhtemel bir savaşta her iki tarafta katlanılamaz sonuçlarla karşı karşıya kalabilir.
Bunun farkında olan Yeni Delhi ve İslamabad hükümetlerinin savaşmak istemesi pek muhtemel gözükmüyor.
Diğer yandan bundan sonraki süreçte, Pakistan ve Hindistan arasındaki var olan derin güven bunalımı artarak devam etmesi muhtemel.
Yaklaşık 80 yıldır çözülemeyen Cennet Keşmir sorunundaki çözümsüzlük tarafların mevcut pozisyonlarında ısrarı ve aralarındaki güç farkının artmasıyla daha çok çıkmaza girebilir.
Özellikle iki ülke arasında bir savaş çıkmasını istemeyen Türkiye gibi bir aktöre "Keşmir sorununu merkeze almadan" iki ülke arasında kapsamlı bir diplomatik bir girişim başlatması her üç ülke için olumlu sonuçlar doğurabilir.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish