Şımaranlar bilsin ki, bu millet olup biteni şimdilik sessizce izliyor

Gürbüz Evren Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: X

Terörsüz Türkiye sürecinde olumsuz diyebileceğimiz birçok gelişme yaşandı.

Ancak 8 Ekim'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında atılan sloganları ayrı bir yere koyup değerlendirmek gerekiyor.

Sürece en büyük zararı yine sürecin önemli taraflarından biri olan DEM Parti bile bile verdi.

DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, partisinin grup toplantısındaki konuşmasında, "Umudu kuşanan, özgürlüğe yürüyen Diyarbakır'dan, kadim şehirden, Kürdistan'ın dört bir yanından özgürlük için, eşitlik için, demokrasi için, Öcalan'ın özgürlüğü için yürüyen kadınlar hoş geldiniz" ifadelerini kullandı.

İşte bu sözlerin ardından salonda bulunan DEM Partililer ve Diyarbakır'dan Ankara'ya "umut hakkı" için yürüyen DEM Partili kadınlar, hep bir ağızdan "Biji Serok Apo" (Yaşasın Başkan Apo) ve "Jin Jiyan Azadi" sloganları attı.

Terörsüz Türkiye süreci başladığından bu yana DEM Parti, terör örgütü PKK ve bunlarla bağlantılı çevrelerde her geçen gün artarak büyüyen bir şımarıklık, haddini aşma, tahrik dili ve hatta tehdit dili öne çıkıyor.

Türkiye'de toplumun çok ama çok büyük bir kesimi Terörsüz Türkiye süreci ve Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nda yaşananları, konuşulanları, talepleri sessizce izliyor.

Bu sessizliği hoşgörü, kabullenme, korkma, sinme olarak değerlendirenler çok ama çok yanılırlar.

Anadolu insanının olgunluğunu, sakinliğini, sessizliğini sömürmeye kalkışanlar, yanıldıklarını hep iş işten geçtikten sonra anladılar.

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonuna davet edilen kimi şahısların terör sevici, terörist övücü ve şunu da isteriz, yetmez bunu da isteriz tarzındaki konuşmalarının yarattığı rahatsızlığı yok sayanlar ya da kafayı kuma gömenler de biliyor ki, toplumun tahammülünün de bir sınırı var.

DEM Partililerin, TBMM çatısı altında hep bir ağızdan "Biji Serok Apo" ve "Jin Jiyan Azadi" sloganları atması ise bardağı taşıran son damlalardan biri olmaya adaydır.

Mustafa Kemal Atatürk bu Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı terör savaşı açmış biri kişiyi öven sloganlar atılsın diye mi kurdu?

Ebedi Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk bu Meclisi, vatan topraklarını düşman işgalinden kurtarmak için savaşan Mehmetçiklerin torunları Mehmetçikleri şehit eden terör örgütü ve liderini öven sloganlar atılsın diye mi kurdu?

Mustafa Kemal Atatürk bu Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yıkılıp yerine ülkeye büyük zararlar vermiş Apo'nun Demokratik Cumhuriyet dediği yapı konulsun diye mi kurdu?

Terör örgütü ve terör örgütü lideri ifadelerini kullananları, "Bu süreçte herkes diline dikkat etsin. Ötekileştirici, dışlayıcı, düşmanlaştıran ifadeler sürece zarar verir" diyerek, ekranlardan yüksek ses tonuyla uyaran gizli Aposeverlere soralım:

Meclis çatısı altında atılan sloganlara karşı neden sesiniz çıkmıyor?

İş DEM Parti, PKK, YPG, SDG olunca ortaya atılıp, durun, susun, falanca ifadeleri kullanmayın, devlet şöyle yapmalı, böyle davranmalı, şunu da vermeli diyebilen bu şahısların, kanaat önderi, aydın, bilirkişi, uzman havalarında konuşmalarına kimse alışmış falan değil.

Ayrıca "Kürtlerin bir olgu olarak hukuk dışı tutulduğunu" söyleme gafletinde bulunan Abdullah Öcalan'ın "demokratik ulus çerçevesinde ortak yaşamda ısrarcı olduğunu ve demokratik cumhuriyet projesine sahip olduğunu" sıklıkla dile getirmesinin toplumda nasıl bir karşılık bulduğunu biliyorlar mı?

Türkiye'nin birliğini, bütünlüğünü hedef alan her teröristin hukuk dışı tutulduğu doğrudur.

Ancak Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı hiçbir Kürt kardeşimiz hukuk dışı bir olgu olarak tutulmamıştır.

Bunu söyleyen, külliyen yalan söylemektedir.

Apo "Demokratik Ulus", "Demokratik Cumhuriyet" diyerek, kendini sadece Kürtlerin değil Türklerin de kurtarıcısı olarak görebilmekte, bu yönde boyunu kat ve kat aşan yorumlar yapabilmektedir.

Ama şunu bilsin ki bu toplumun, Türk Milletinin ezici çoğunluğunun karnı bu laflara tok.

Amerikan emperyalizminin ve İsrail Siyonizminin kucağında oturduklarını, 18 yüzyıldan kalma sözde devrimci literatürden aldığı, sosyalizm sosuna buladığı, halkların kardeşliği yalanına sardığı parlak sözlerle gizleyemez.

Anadolu insanı bu palavraları yutmaz.

Kendini 21'inci yüzyılın ideoloğu, teorisyeni hatta Ortadoğunun kurtarıcısı zanneden Apo, Türkiye'deki sessiz çoğunluğun gözünde, duymaktan hiç hoşlanmayacağı başka bir şeydir.

Yeri gelmişken, Suriye'deki PKK-YPG-SDG'nin silah bırakmayacağını, anlamak istemeyenlere anlatmaya çalışalım.

Ağustos'ta Apo'ya yazdıkları mektubu hatırlayan var mı?

PKK-YPG-SDG mektuba, "Değerli önderliğimiz" diye başlıyor.

Sonra Apo'ya övgüler diziyor, tapınıyor.

Ama mektubu şöyle bitiriyor:

…  Bazı kaygılarımız mevcuttur. Bu kaygılar, sadece idari bir tereddüt değil; halkımızın can güvenliği, demokratik kazanımların korunması ve uluslararası destek dengelerinin korunmasıyla doğrudan ilişkilidir. Eğer süreç bütün yönleriyle güvence altına alınmadan, silahların veya idari yetkilerin tek taraflı ve ani devri gibi adımlar atılırsa; sadece yereldeki halkımızın umutlarını kırmakla kalmayız, aynı zamanda küresel dayanışmayı ve siyasi manevra alanımızı da geri dönülmez biçimde zaafa uğratma riskiyle karşılaşırız.


Bu sözlerden ne anladınız?

Kısacası, "Silah falan bırakmıyoruz, PKK devletçiğini ABD ve İsrail sayesinde kurduk, yaşatacağız. Sen İmralı'da rahat ol" diyorlar.

Mecliste Komisyona gelmek ya da Komisyonu ayağına getirtmek isteyen Apo, Suriye'dekilere, "Bırakın lan silahları" diye bağırsa da ne olduğunu görsek.

İşin aslı, PKK-YPG-SDG'nin Suriye'de silah bırakmasını asıl istemeyen Abdullah Öcalan'dır.

ABD, Irak'taki hava savunma sistemlerini neden Rojava'ya getirdi?

"Hadi bakalım, Türkiye bundan sonra hava operasyonları yapsın da görelim" demeye başladılar bile.

ABD, YPG-PKK-SDG ile neden Rojava dedikleri bölgede ortak askeri tatbikatları sürdürüyor?

PKK-YPG-SDG neden, zengin toprakların olduğu ve Arap aşiretlerin yoğun yaşadığı Deyrizor'dan çekilmiyorum dedi?

ABD-İsrail ikilisinin, Apo'nun hayali olan Suriye'deki PKK devletçiğini korumaya aldığını görmeyenler de görür mü acaba?

2014'deki çözüm sürecini YPG-PKK, Kobani olaylarıyla nasıl bitirdiyse Ekim 2024'de başlayan yeni çözüm sürecini de Rojava dedikleri yerden yine YPG-PKK-SDG bitirirse kimse şaşırmasın.

Evet olup bitenleri toplumun ezici bir kesimi sessizce izliyor.

Ama bu sessizlik, şımaranlar ve haddini aşanlar için hiç de hayra alamet değildir.

Bu Millet her şeyi bir kenara güzelce not ediyor.

Zamanı ve yeri gelince gerekeni yapar.

Bizden söylemesi.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU