"Nereden çıktı Somaliland meselesi" demeyin. Çünkü İsrail’in bölgeye olan ilgisi yeni değil.
Falaşa Yahudilerinin İsrail’e taşınması gibi tarihsel süreç yanında 1944 yılında ait belgelere göre Yahudiler bu bölgeye İsrail’den önce zaten yerleştirilmek istenmiş. O gün Yahudiler ’in yerleştirilmek istendiği bölgeye bugün İsrail, Gazzelileri yerleştirmek istiyor.
Önce güncelden başlayalım:
Daha önce katıldığım televizyon programlarında Somaliland’ın bağımsızlığının gündeme geleceğini ve Gazze’den çıkarılmaya çalışan Filistinlilerin buraya yerleştirilmeye çalışılacağını anlatmıştım.
Bu yayınlardan altı ay sonra İsrail, Somaliland’ı bağımsız bir ülke olarak tanıdığını ilan etti.
Konunun uzmanları İsrail’in uluslararası hukuku ihlal ederek Somaliland’ı bağımsız bir devlet olarak tanıması, üç temel jeostratejik hedefe dayandırıyor:
• Birincisi, Husileri yakın mesafeden tehdit edebilecek bir askerî üs kurmak;
• İkincisi, Somali’deki Türk çıkarlarını hedef almak;
• Üçüncüsü ve en tehlikelisi ise Kızıldeniz’in girişindeki deniz trafiğini kontrol ederek Mısır’a baskı uygulamak. Bu durumun Süveyş Kanalı gelirlerini olumsuz etkileyeceğini ve Etiyopya’nın Nahda Barajı dosyasında Kahire’ye karşı siyasi koz kazanmasına hizmet edeceğini vurguluyorlar.
Türkiye’nin zamanında Somali hamlesini küçümseyenler, “Ne işimiz var Somali’de” diyenler bugün ortaya çıkan tablo karşısında “İyi ki Somali’de varız” diyorlar.
İsrail’in bu hamlesi öncesi, Türkiye’nin Etiyopya ve Somali arasındaki arabuluculuğunu da buraya not emek lazım. Etiyopya ile Somali arasında bir süredir devam eden Somaliland krizi Türkiye'nin arabuluculuğunda çözüm yoluna girmişti.
Peki, neydi kriz?
Somali'den tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Somaliland ile Etiyopya arasında 1 Ocak'ta liman kullanımı ve denize erişim için imzalanan mutabakat zaptı, Somali ile Etiyopya arasında krize neden oldu.
Etiyopya, Somaliland ile imzaladığı mutabakat zaptıyla Kızıldeniz'e erişimi amaçlıyordu. Mutabakat zaptına göre Etiyopya'nın Somaliland'ın Berbera Limanı'nda bir yeri olacak, Somaliland'ın da Etiyopya Havayolları'nda hissesi bulunacaktı.
Öte yandan Somaliland ile Etiyopya arasındaki anlaşmanın tamamlanması durumunda Etiyopya, Somaliland'i "bağımsız" olarak tanıyan ilk devlet olacaktı.
Eritre'nin 1990'ların başında ayrılmasıyla limanını kaybeden Etiyopya, imparatorluk döneminde de denize erişim için çok sayıda savaş vermişti.
Etiyopya, halihazırda ülke, dış ticaretinin yüzde 90'ına yakınını komşu ülkelerdeki limanlar üzerinden yapıyor.
Etiyopya'nın ticari ve askeri olarak Somaliland kıyılarında faaliyet yürütmesine izin veren adıma Somali ise "iç işlerine müdahale" gerekçesiyle şiddetle karşı çıktı.
Somaliland krizinin üstüne Etiyopya son olarak Somali'nin Puntland Eyaleti ile farklı alanlarda ilişkilerin geliştirilmesi konusunda 4 Nisan'da anlaşma imzaladı. Anlaşma sonrası Somali hükümeti, Etiyopya'nın Mogadişu Büyükelçisi'ni sınır dışı etme ve iki konsolosluğunu da kapatma kararı aldığını duyurdu.
Kriz derinleşti. Afrika Boynuzunda yaşanan bu gerginlik yaşanırken, Ankara devreye girdi.
Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud ve Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, iki ülke arasındaki anlaşmazlığın çözülmesi için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ev sahipliğinde Türkiye’de bir araya geldi.
“Etiyopya-Somali Ankara Bildirisinde tarafların, görüş ayrılıkları ve tartışmalı meselelerden vazgeçip, ortak refah doğrultusunda kararlılıkla ilerleme konusunda mutabık kaldıkları belirtilerek, Türkiye'nin kolaylaştırıcılığında Şubat 2025 sonuna kadar teknik müzakerelere başlamaya ve 4 ay içinde sonuçlandırmaya karar verdikleri kaydedildi. Taraflar, Somali'nin toprak bütünlüğüne saygı gösterirken Etiyopya'nın denize ve denizden güvenli erişiminden sağlanabilecek çeşitli potansiyel yararları tasdik ettiğini duyurdu. Türkiye'nin arabuluculuğunda atılan adımlarla, iki komşu ülke arasında başlayan ve bölgesel bir krize dönüşen sorun çözüm yoluna girdi.”
İsrail’in Somaliland’ı bağımsız ülke olarak tanıması bu çözüm yolu tıkamaya doğru götürüyor.
Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud, İsrail’in Somaliland’ı bağımsız ülke olarak tanıması sonrası İsrail’in hedeflerini şöyle sıralıyor;
“İstihbaratımız, Somaliland ile İsrail arasında üç önemli adım üzerinde mutabakata varıldığını gösteriyor.
Birincisi: Filistinlilerin Somaliland'a yerleştirilmesi.
İkincisi: Aden Körfezi kıyısında bir İsrail askeri üssü kurulması.
Üçüncüsü: Somaliland’ın İbrahim Anlaşmaları’na dahil edilmesi.”
Meselenin bir diğer tarafı da Mısır ve Arap ülkeleri.Bu bağlamda yağılan bütün değerlendirmelerde, “Somaliland’da herhangi bir İsrail askerî varlığı Mısır tarafından tek başına karşılanmayacak; bu adım, 1950 tarihli Arap Ortak Savunma Sistemi ile de karşı karşıya kalacak. Söz konusu sistem, Arap ülkelerini varoluşsal tehditlere karşı ortak hareket etmeye zorunlu kılıyor.”
İsrail’in bu adımda ısrar etmesi Mısır başta olmak üzere Araplar için “stratejik kırmızı çizginin aşılması” anlamına geliyor. Bu beraberinde Türkiye’nin de içerisinde olduğu yeni ortaklıkları beraberinde getireceği gibi Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail arasındaki işbirliğinin de genişleyeceğini ortaya koyuyor. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri arasında Yemen ve Sudan’da yaşanan gerilim Somaliland üzerinden daha da derinleşecek
Peki mesele sadece güncelle mi okunmalı.
1944 yılına gidelim.
Amerika Birleşik Devletleri ve Büyük Britanya'nın Etiyopya Hükümeti ile yaptığı yazışmalara baktığımızda meselenin yeni olmadığını anlıyoruz.
1944 yılındaki belgelere göre esas amaç, Etiyopya’nın Harrar bölgesinin, Britanya Somaliland’ının bir kısmıyla birleştirilerek Avrupalı Yahudiler içim bir devlet kurulması fikridir
Konuyu geçen yıl Sare Şanlı Independent Türkçe’de “Uganda'dan Etiyopya'ya Yahudi toprağı arayışı” başlığıyla yayınladı.
Yazıda ilgili bölüm şöyle:
“1944 yılının mart ayında Etiyopya'nın Harar eyaletinde otonom bir Yahudi yerleşimi kurmak için Harar Konseyi gerçekleştirildi. Önceki yıllarda Hermann Fuerberg tarafından sunulan bu teklif savaş nedeniyle 1944 yılına kadar ertelenmişti. Dünya Yahudi Kongresi Fuernberg'in planını bir 'fare tuzağı' olarak nitelendirerek kınadı; ancak bu Amerika'da Yahudi mülteci olan Erwin Kraft'ın 'Harar'da Özerk Yahudi Vilayeti için Harrar Konseyi' unvanıyla bir örgüt kurmasını engelleyemedi. Amerika Birleşik Devletleri ve Büyük Britanya'nın Etiyopya Hükümeti ile yaptığı yazışmalarda, Etiyopya'nın nüfusunun az olduğu, iklim koşullarının Avrupa'ya benzediği, Etiyopya İmparatoru'nun Hz. Davud'un soyundan geldiği ve Yahudilere yakınlık duyduğu gerekçeleriyle İslam'ın dördüncü büyük şehri olan Harar Yahudi yerleşimi için uygun görüldü. Yazışmalarda 'Projemiz hiçbir şekilde Filistin'e rakip değildir, aslında Filistin'in ruhani çağrısının gücünü hissediyoruz ve yeni bir vilayet inşa etmek için gerekli olan öncülüğe karşı yerleşik bir ülkenin avantajlarını tamamen takdir ediyoruz. Ancak esas gerçek şu ki, mevcut koşullar altında Filistin'in bu kriz zamanında yardıma ihtiyaç duyan tüm Yahudileri emmesi mümkün değildir. Ayrıca Zohar1 kitabında şu kehaneti buluyoruz 'Yahudiler Kush2 topraklarına girdiğinde diaspora sona erecek.' Kush, Harrar'ın bir parçasını oluşturduğu Etiyopya'dan başka bir yer değildir' ifadeleri yer aldı. Amerika ve İngiltere'nin tüm çabalarına rağmen, Etiyopya İmparatoru Haile Selassie Etiyopya'nın Amerika büyükelçisi Blatta Ephrem Twelde Medhen'e yazdırdığı mektupla ekonomik gerekçeleri öne sürerek teklife olumsuz yanıt verdi."
Oysa Temmuz 1935’te Britanya Hükümeti, İtalya’da bazı tavizler vermeye hazır olması halinde, Zeyla Limanı’nın ve Britanya Somaliland’ının bazı kısımlarının Etiyopya İmparatoru’na devredilmesini önermişti.
Sonuç olarak toparlayacak olursam;
Tarihte Yahudilere yapılan zulümleri her platformda anlatan İsrail, bunun çok daha fazlasını, arkasına Amerika'yı da alarak Filistin halkına uyguluyor. Gazze'de yaşanan soykırımda İsrail öldürebildiği kadar Filistinliyi öldürüp Gazze'yi yerle bir ederken hayatta kalan Filistinlileri Somaliland’a göndermeye çalışıyor.
Somaliland, Türkiye ve İsrail arasındaki soğuk savaşın en önemli duraklarından birisidir. Somali, Türkiye için savunma sanayi denemeleri, uzay çalışmaları ve Afrika hamlesi açısından son derece hayatidir.
Mesele Somali değil, mesele İsrail’in yayılmasıdır.
Diğer taraftan mesele küresel ticaret yollarının kontrolüdür. Somaliland, Kızıldeniz'i Hint Okyanusu'na bağlayan Babu’l Mendeb Boğazı'na bitişik, Aden Körfezi kıyısında yer alıyor. Bu durum, ABD'nin önemli bir müttefiki olan İsrail'e, bu hassas bölgede seyrüseferi denetleme ve güvenliğini sağlama konusunda stratejik bir konum kazandırıyor.
İsrail’in bu adımı Husi saldırıları gibi tehditlerle mücadelede ABD-İsrail ittifakının etkisini güçlendiriyor.
Enes bin Faysal el-Hacci’nin Şarkül Awsat’ta yazdığı gibi; “İsrail'in 26 Aralık'ta Somaliland’ı bağımsız bir oluşum olarak resmen tanıması ve bu adımı atan ilk BM üyesi devlet olması ışığında, bu gelişme Kızıldeniz ve Babu’l Mendeb'deki hayati öneme sahip deniz yolları için verilen mücadelenin bir parçası olarak öne çıkıyor. Kızıldeniz'i kontrol eden, Çin, Hindistan, Japonya, Rusya, Avrupa ve Ortadoğu'nun ticaretini kontrol eder. Kızıldeniz'i kontrol eden aynı zamanda BRICS ülkelerinin ticaretinin büyük bir bölümünü de kontrol eder. Kızıldeniz'in kontrolü, bir tarafta ABD, diğer tarafta Çin, Rusya ve Avrupa arasındaki ticaret savaşlarının bir parçası
Aynı zamanda, ortak üslerin kurulması veya boğazın ortak bir şekilde denetlenmesi de dahil olmak üzere potansiyel askeri iş birliğine kapıyı açarak, özellikle ham petrol, petrol ürünleri, sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG), kömür, rüzgar ve güneş enerjisi santralleri için Çin'in Avrupa ve diğer ülkelere ihraç ettiği gerekli tüm ekipmanları içeren enerji ticareti başta olmak üzere küresel ticaret üzerindeki kontrolünü derinleştiriyor. Yeni gelişme, İsrail'in kendisini ABD'nin ve belki de Avrupa Birliği'nin stratejik bir müttefiki olarak konumlandırıyor.”
Sahi ne işimiz var Somali’de, Cibuti’de…
© The Independentturkish