Rusya-Ukrayna krizinde yeni milat: Savaş başladı mı?

Oğul Tuna Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters (Arşiv)

"Rusya-Ukrayna krizi" başlığıyla özetlenebilecek fakat Kırım'ın ilhakından Donbas'taki iç savaşa, Rus müdahalesinden 2021 Mart ayı itibarıyla gerilimin yeniden yükselmesine kadar farklı safhalara ayrılan bir çatışmanın yeni perdesindeyiz.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 21 Şubat 2022 akşam saatlerinde Rus halkına -ve Kiev ile Batı başkentlerine- seslendiği uzun soluklu konuşmasında Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetlerini tanıyacağının mesajını verdi.

Konuşmanın hemen ardından bu iki de facto devletin devlet başkanları ile kameralar karşısında dostluk ve iş birliği anlaşmaları imzaladı.

Gece yarısı Rus ordusunun Donetsk ve Lugansk hükûmetlerinin talebiyle "barış koruma gücü" çerçevesinde bölgeye girdiği bildirildi.


Putin'in ardından ekran karşısına geçen Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy "Rusya'ya rağmen ülkesinin sınırlarının aynı kalacağını" söyledi.

Uluslararası camiada savaş istemeyen tek lider olarak Zelenskiy haklı çıkacak mı çıkmayacak mı, muhtemelen birkaç gün içinde göreceğiz.

Batılı devletlerin diplomatik topluluğuyla beraber piyasalar karışa dursun; olayların nasıl geliştiğine ve Putin'in yeni hamlesinin eski Sovyet devletleri için ne sonuçlar getireceğine bakalım.


Putin'in tarih dersi

Rus halkı ve Rusya uzmanları, Putin'in uzun süren ve tarihten farklı disiplinlere referanslarla dolu konuşmalarına alışık.

Fakat son iki ayın "Yarın savaş başlayacak" telaşı ve iddialarıyla geçtiğini düşünürsek, dün gece yarım saati aşkın konuşmasındaki uzun tarihî analizler pek çok dinleyiciye fazla geldi. 

Aslında Putin yeni bir tez ortaya atmadı. En kullanışlı politik aygıt olarak tarih, Kremlin tarafından eski Sovyet coğrafyası üzerinden yeniden nüfuz kurma amacıyla uzun süredir kullanılmakta.

Bunun en son ve çarpıcı örneği de 12 Temmuz 2021'de yayımlanan, Putin imzalı ve "Rusların ve Ukraynalıların Tarihî Birliği" üzerine başlıklı teferruatlı makaleydi.

Geçmişteki konuşma ve yazılarından daha şiddetli ve sabırsız bir biçimde Putin, "Ukrayna" diye bir ülkenin tarihte var olmadığını ve bunun Bolşevikler tarafından yaratıldığını; Ruslarla Ukraynalıların tek bir ulus olduğunu; Rusya İmparatorluğu'ndan kopan ulusların millî devlet kurmalarının ve Sovyetlerin bunlara bağımsızlık hakkı tanımasının büyük bir hata olduğunu yineledi.


Bu noktada, Kremlin'in Ukrayna'nın da ötesinde siyasî emelleri olduğunu dile getirdiğinin altını çizmek gerek. Nitekim İmparatorluk Rusyası'na ve Sovyetlerin uluslar politikasına yapılan vurguyla 2010'lardaki Rus yayılmacılığının örtüştüğü ortada.

En son, ocak ayında Kazakistan'a yapılan müdahale ile bu sınırların belirlendiği ve korunmaya çalışıldığı görülüyor.

Azerbaycan'dan Baltık'a, Kazakistan'dan Tacikistan'a gelecek yıllarda devasa bir coğrafyayı tehdit eden sözler sarf edilmiş oldu böylece.

Tarih ve geçmiş hukukî kaynaklar üzerinden yaratılmaya çalışılan meşruiyet ne kadar tutarlı olacak, bunu zaman gösterecek.


Rus askeri resmen Donetsk ve Lugansk'a girdi

Putin'in konuşmasındaki bir diğer önemli vurgu da Ukrayna'nın başında "Batı kuklası" bir rejim olduğuydu.

Rusya ile Batı, özellikle Londra ve Vaşington, arasında son bir yıldır yaşanan gerilimin ardında gerçekten de Kiev'in NATO ve AB politikasındaki ısrar yatıyor.

Ukrayna'nın egemenlik haklarının Moskova tarafından yok sayıldığı ortada. Batılı güçler de son aylardaki diplomasi trafiğinde Kiev'i es geçerek Moskova ile zirve üstüne zirve düzenlemesiyle bu yokluğu daha perçinleştirdi.

 
Fakat yaşananları sadece "Rusya'nın şımarıklığı" olarak görmek de doğru değil. 1990'lardan bu yana Rusya'nın ortaklık taleplerini geri çeviren Batı, NATO ve AB üzerinden Rusya'yı çevreleme politikasıyla "ayıyı kafeslemeye" çalışmakta.

Doğal olarak, imparatorluğunu kaybeden fakat kısa sürede mirasının büyük kısmı sayesinde toparlanan Rusya'nın da buna tepkisi 2010'ların ortasından sonra geldi.

Kremlin'in belli bir sınırı olmayan güvenlik talepleri ile Batılıların iki yüzlü yardım sözleri arasında bocalayan Ukrayna'nın ise şimdiden kaybeden taraf olduğu ortada.


Nitekim dün akşamki konuşmasının hemen ardından Putin, 12 Mayıs 2014'te bağımsızlıklarını ilan eden Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını, liderleri Denis Puşilin ve Leonid Paseçnik'in de katıldığı törenle tanıdı.

Ayrıca Rusya, kendisiyle Belarus haricinde henüz başka bir devletin tanımadığı bu hükûmetler ile dostluk, iş birliği ve karşılıklı yardımlaşma anlaşmaları imzaladı.

İlerleyen saatlerde de "barış koruma gücü" çerçevesinde bölgeye Rus askerinin gireceği ilan edildi.

Karabağ ve Kazakistan'dan sonra bir kez daha ortaya çıkan bu "barış koruma gücü"nü muhtemelen ilerleyen yıllarda, en yakını Kırgızistan ve Tacikistan olmak üzere, daha farklı coğrafyalarda da göreceğiz.


Bir türlü başlayamayan savaş

Putin nihayet aylardır gelmesi beklenen adımları attı. Bu hamlesiyle beraber, "kınama" ve "yaptırım" haricinde hiçbir siyasa fikri olmayan Batılı güçleri saf dışı bıraktığı gibi, Kiev'i büyük bir ikileme sürükledi:

Ukrayna, Kırım'dan sonra bir başka toprağını kaybedip mücadelesini diplomasiyle zamana mı yayacak yoksa bu ilhaka ve Rusya müttefikleri dışında kimsenin kabullenmeyeceği müdahaleye cevap vererek savaşı başlatan taraf mı olacak?


Aslında savaş bu cephede 2014'ten beri devam etmekte. Kremlin'in, barış koruma gücü ve iki taraflı anlaşmalarla uluslararası hukuk kuralları yeniden şekillendirerek izlediği bir ortamda Kiev'in savaşı başlatması şu an için mümkün görünmüyor.

Çünkü maalesef Anglosakson dünya haricinde Ukrayna, Batılılar tarafından yalnız bırakılmış durumda.

Bundan güç bulan ve Batı içerisindeki bölünmüşlüğü iyi okuyan Rusya ise hamlelerini böyle kuruyor.

Bu sebeple en azında kısa vadede, Rus güçleri Mariupol gibi diğer Ukrayna topraklarına girmediği müddetçe, topyekün bir savaşın başlaması olası değil gibi duruyor.

Konuşma ve imza töreni öncesi Biden ile görüşeceği açıklanan Putin'in ABD Başkanı'yla da ipleri attığı ortada.


Ukrayna'daki olaylar aynı zamanda eski Sovyet devletlerinin gelecekte karşılaşabileceği durumları göstermesi açısından öğretici.

Gürcistan ve Moldova topraklarında bulunan Rus askerî güçlerinin varlığı; buradaki donmuş çatışma alanlarının yeniden canlanıp canlanmayacağını yakında göreceğiz.

Bununla beraber Kazakistan'da elitler arası iktidar değişimini sağlamış, Belarus'u kendisine eklemlemiş Rusya'nın bir sonraki "barış koruma gücü" mevkii Kırgızistan ve Tacikistan olabilir.

Geçtiğimiz mayıs ayında iki ülke arasında yaşanan çatışmadan sonra bölge yeniden ısınıyor.

Türkmenistan, şaşırtıcı (fakat Çin'den Karabağ'a jeopolitik gelişmeleri okuyanlar için sürpriz olmayan) bir şekilde baba-oğul arası devir teslime hazırlanıyor.

Baltık ülkeleri, Polonya ve İskandinav ülkeleri başta olmak üzere Batılı başkentlerle iş birliğini artırmakta. Eski Sovyet coğrafyası yeniden karışıyor.


Bu durumda Türkiye ne yapacak?

Dışişleri ve iktidarın Rusya ve Ukrayna'yı uzlaştırmaya yönelik çağrı ve eylemleri sonuç vermedi ve Putin, dün akşam dolaylı yoldan Türkiye'yi taraf seçmeye itti.

Ankara'nın NATO'nun önde gelen üyelerinden birini olduğunu düşünürsek, bu "taraflılığın" şiddetinin ülkemizin yaşayacağı ekonomik ve siyasî sarsıntının şiddetini de belirleyeceği söyleyebilir.

Türkiye, Kırım konusunda Batılı müttefiklerinin yanında yer alsa da zaman zaman bu mevzuyu bir koz olarak kullanmasını bildi.

Suriye ve Kafkaslarda Rus-Türk ilişkileri kırılgan bir ortaklık üzerinde ilerlediği için Ukrayna cephesinin daha yıkıcı etki yaratmamasına dikkat edilmeli.

Ukrayna ordusu TB2 Bayraktarlardan istifade ederken, Ankara-Kiev ortaklığının enerjiden turizme Rus-Türk ilişkilerine yaratacağı etkilerin iyi hesaplanması gerekiyor.

Aynı şekilde Putin'in bir milat sayılabilecek 21 Şubat konuşmasının Azerbaycan başta olmak üzere müttefik ve kardeş ülkelere gelecekteki muhtemel tesirinin iyi hesaplanması şart.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU