Sürgün ve Kazakistan'da oluşan diaspora (6)

Prof. Dr. Ahmet Özer Independent Türkçe için yazdı

Görsel, Prof. Dr. Ahmet Özer'in "Vatanını Arayan Halk, Kazakistan Kürtleri" adlı kitabının kapağından alınmıştır

Eski Sovyet topraklarında yaşayan Kürtler üç kez sürgüne tabi tutulmuşlar. Göçmen kuşlar gibi o kadar çok sürülmüşler ki bir yerde iki baba mezarları yoktur.

Göç, kaç ve acılarla dolu bir yaşam olmuş onlarınki. Üvey evlat muamelesi görmüşler hep. Kalın duvarlar, tel örgüler, mayınlı sınırlar ardında yaşanan bu acılar yıllarca bilinmedi. 

"İnsan bakmadığı yöne kördür" derler. Biz de uzun yıllar bilmiyorduk bütün bunları. O yüzden bu karanlığı aydınlatmak önemliydi.

Çünkü yıllarca bakmamıştık bu tarafa, baksak bile sert koşullardan ötürü neler olup bitiğini görmüyor, bilmiyorduk. Vaktaki gidip gördük, o zaman gördük ki neler yaşamış bu insanlar neler. 
 

 

Üç büyük sürgün

Yıl 1937. Bir gün Sovyet yetkilileri Aras Nehri'nin öte yakasında yaşayan Kürtlerin köylerini, obalarını basıp "hazırlanın sizi buradan götüreceğiz" diyor. Niçin, nereye, kimse bilmiyor.

Bu kararla Stalin, Nahcivan Kürtlerini Orta Asya'nın soğuk steplerine, Kazakistan'a sürdü. 

Hayvan taşımak için kullanılan, her tarafı delik deşik olmuş, derme çatma kara trenlerin kara vagonlarına üst üste bindiriyorlar.

Sonra sürgün yolculuğu başlıyor. Günlerce süren belirsiz yolculuktan sonra ölen ölüyor, kalanlar karlı bir kış gününde bir çöle bırakıyorlar: "Burada yaşayacaksınız" deyip gidiyorlar. 

O sürgünde, yıllar sonra petrol ve gaz biliminin babası olarak ünlenecek olan Prof. Dr. Nadir Nadirov daha beş yaşındadır. Küçük çocuk sürgüncülere inat yaşıyor, yıllar sonra sürüldüğü toprakları zenginleştirilerek petrolün ve gazın mareşali unvanını alıyor.

Onlar o zaman o kara vagonlarda bir yıldız taşıdıklarını nerden bileceklerdi? Bir yıldız taşıyorlardı sürgüne, kara delikli kara vagonlarda, bir sürgün ki zamanı geldiğinde dünyaya aydınlık saçan. 
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Sonra bir sürgün daha oldu. Bu kez yıl 1944'tü. İkinci Cihan Harbi bütün hızı ve dehşeti ile devam ediyordu. Stalin eli silah tutan herkesi cepheye çağırdı. Kürtlerin erkekleri de gitti.

Hitler'e karşı etten bir duvar oluşturdular. Bir günde binlerce on binlerce insan ölüyordu. Fakat gel gör ki onlar cephede savaşırken Ahıska'daki ailelerinin etrafı bir gece ansızın sarılıyor.

"Haydi gidiyorsunuz" diyorlar onlara puşkeler. Bir kıyamet kopuyor. Sonra kara trenlere balık istifi bindiriliyorlar, çoluk çocuk üst üste. Vagonların kapıları kilitleniyor ve on binlerce kilometrelik yolculuk başlıyor.

Gene Kürtler gene Orta Asya ve gene Kazakistan. Savaş kahramanları dönüyor ki çoluk çocukları yok yerinde, ev barklarının yerinde yeller esiyor… Neden mi?

Cevap yok, cevap Camus'un deyimi ile cevaplanmayacak kadar absurd. 


Yıl 1989. Karabağ'da Azeri-Ermeni savaşı başlıyor. Mağdurlar mı? Mağdurları Kürtler oluyor gene...  

Bu savaş esnasında devletleri olanlar devletlerine gidiyorlar. Bir devletsiz onlar kalıyor ortada. Onların payına da gene sürgünlük düşüyor. Ata baba topraklarını terke etmek zorunda kalıyorlar.

Kimi eski Sovyetler Birliği topraklarına gidiyor; kimi Kazakistan'ın yolunu tutuyor. Bir akşam ansızın bir sobanın etrafında kopan tespih taneleri gibi oraya buraya dağılıp gidiyorlar. 

Fakat yıllar geçtikçe silah ters tepmeye başlıyor. Gelenler birikiyor, birikenler büyüyor, büyüyenler kendine geliyor. Ve zamanla Kazakistan'da kendi diline kimliğine sahip çıkan büyük bir Kürt diasporası oluşuyor

İşte bu zulmün ve acılı sürgünün hikayesidir bir süredir anlattıklarımız. Bu yüzden yazılmalıydı. Kaybolup gitmemeliydi yaşananlar.

Bu yüzden oralara kadar gittim yazdım, ete kemiğe büründürdüm geçmişten geleceğe uzanan acılı yaşanmışlıkları. Yaşasınlar istedim, yaşanmış olanlar.

Eğilip o derin kör koyudan ve karanlık dehlizlerden çekip çıkardım anıları, tozunu silkeledim, toprağını aldım, gün yüzüne kavuşturdum, oksijen verdim, yaşatmaya çalıştım onları.
 

 

"Vatanını Arayan Halk, Kazakistan Kürtleri" adıyla bir kitapta topladım hepsini. Sonra "Haydi gidin dört bir yana dağılın, koşun, anlatın derdinizi", dedim onlara.

Anlatın ki unutulmasınlar. Unutulmasınlar ki, gelecek kuşaklar neler yaşadığınızı bilsin, ibret alsın, bir daha yaşanmasın bu dehşete verici acılı yıkımlar.
 

 

Kazakistan Kürtleri

Sürgünlerin oluşturdu diasporanın en güçlü olduğu Orta Asya ülkesi Kazakistan'dır. En fazla Kürt nüfus burada yaşıyor. 2017 sayımının resmi rakamlarına göre 44 bin 768 görünüyor bu nüfus, ama sayı bunun çok üstünde.

Ülkedeki Kürt diasporası ve bazı Kürt kaynakları bu rakamın 150 bin civarında olduğunu iddia ediyor, hatta bu nüfusun 200 bine dayandığını ileri sürenler de var.  

Resmi rakamın bu kadar düşük yazılmasının sebebi, onca acı ve baskıdan sonra  bazı Kürtlerin kendilerini nüfusa Azerbaycanlı veya Türkiyeli olarak kaydettirmelerinden kaynaklanıyor.

Diğer Orta Asya cumhuriyetlerinin aksine Kazakistan Kürtleri genelde şehirlerde yaşıyor ve eğitim seviyeleri daha yüksek. Ülkenin eğitim ve iş dünyasında önemli temsilcileri bulunuyor.

Kazakistan devletinin ve Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev'in onlara karşı tutumundan da memnunlar. Anadillerini korumakla birlikte, Rusça ve Kazakça da biliyorlar.

Nüfus olarak yoğunlukta oldukları bölgelerde Kürt çocuklar için ortaokullarda Kürt dili ve Kürt edebiyatı ders olarak okutulmakta. Ayrıca bazı bölgelerde liseyi Kürtçe okuyabilecekleri okulları da mevcuttur. 


Berbang/Şafak ve Yekbün/Birlik

Diğer Orta Asya ülkelerine göre Kazakistan'daki Kürt aydınlar ve Kürt diasporası ülkenin sosyal hayatında daha aktif ve örgütlüler. İlk defa kendi kimlikleri ile Kazakistan parlamentosuna (Wekil Nebiyev isminde Van kökenli) bir milletvekili seçtiler.

Kendilerine ait "Kürdistan" adında gazeteleri, "Berbang" adında Kürt Derneği gibi sivil toplum kuruluşları mevcut. Bir çatı kuruluşu görevini yapan "Berbang" Kazakistan Kürt Birliğini temsil ediyor.

1993'te kurulan Berbang'ın ülkenin 7 ayrı bölgesinde şubeleri bulunuyor. Bünyesinde "Nûbar" adında edebiyat-sanat dergisi ve "Kürtlerin Hayatı" adında üç dilde (Kazakça, Rusça ve Kürtçe) yayın yapan aylık gazeteleri var. 

2020 yılında Yekbun adında bir televizyon kanalı açtılar. Kürtçe yayın yapan bu televizyon hem tarihsel hem de güncel programlar yapıyor.

Kısa sürede tutulan ve çok izlenen Yekbun TV Sovyet döneminden günümüze uzanan süreçteki gelişimleri ele alıyor, tarihin tozlu raflarında kalan kimi sorunları açığa çıkarıp aydınlatıyor.

Bu çerçevede Kürt akademisyen, aydın, edebiyatçı, tarihçi ve sanatçılarını konuk ediyor, Kürtlük bilinci yaratmaya, kültürlerini yaşatmaya çalışmasıyla dikkat çekiyor.

Televizyonun sorumlularından olan Hejaré Şamil Yekbun TV'nin dört temel amacı olduğunu söylüyor: 

Yekbun'un amaçları

1) Asimilasyonu önlemek: Eski Sovyetler Birliği topraklarında yaşayan yaklaşık bir milyon Kürdün yarısının şimdiye kadar gerek zoraki gerek gönüllü asimilasyona uğradığını, önlem alınmadığı taktirde geriye kalının da 20 yıl içinde eriyeceğini, tarihinin ve dilinin, kültürünün yok olacağını haklı olarak ileri sürüyorlar.


2) Birliği sağlamak: Kürtlerin en büyük sorunu bir türlü birlik olamamaktır. Tarihteki yenilgilerinin nedenlerinden biri de budur. "Diğer parçalardaki parti ve örgütler buralara gelip önemli hizmetler yaptılar ama aynı zamanda oralardaki kimi bölünmüşlük hastalıklarını buraya da taşıdılar ne yazık ki" diyor Hejar.  

Bugün bir evde baba, anne ve çocuklar ayrı ayrı partileri, siyasetleri tutuyor, aynı noktada buluşamıyor, bir araya gelmiyorlar. Bu parçalanmışlığı ortadan kaldırmak için Yekbun TV herkesin ortak platformunu oluşturacaktır.


 3) Sovyet Kürtlerinin mirasına sahip çıkmak: Eski Sovyetler Birliğinden bugüne önemli bir Kürt mirası kalmış. Başta  Kürtçe yayın yapan "Erivan Radyosu" ve "Riya Taze Gazetesi" olmak üzere çok sayıda kültür, sanat yaratıları var.

"Kültür, sanat, tarih bizim için önemlidir. Siyasi görüşü ne olursa olsun birleşme olmalıdır. Kürt kültürü, tarihi sanatı bu anlamda bize yol gösterecektir" diyorlar ve Yekbun TV'nin buna aracı olacağını söylüyorlar. 


4) Bir örnek teşkil etmek: "Diğer parçaların da örnek alacağı bir model geliştirmek istiyoruz. Ayrıca daha sonra Rusça yayın da yapmak istiyoruz. Hem asimilasyonu önlemek hem de Kürtçe bilmeyenleri bilgilendirmek istiyoruz" diyor yetkililer.

Eski Sovyet topraklarında yaşayan yüzden fazla halk var onlara ve diğer halklara ulaşmak için TV en etkili araçtır, bu aracı etkin kullanmak istiyorlar.  


Oluşan diaspora  

Kazakistan, 2 milyon 750 bin kilometrekare alanıyla, nerdeyse Türkiye'nin üç dört katı büyüklüğünde bir ülke. Başkent Astana yeniden inşa edilen bir şehir.

Ülkenin en önemli şehri ise Almatı. Kazakistan'ın coğrafyası büyük ama nüfusu küçüktür, bu büyük coğrafya sadece 17 milyonluk bir nüfusa sahip.

Bu nüfusun yüzde 45'i Kazak yüzde 40'ı ise Rus'tur. Geri kalanı Kürt, Uygur, Özbek ve yüz otuz etnik gruptan oluşmaktadır. Kürt diasporaları içerisinde Kazakistan en önemli yeri tutmaktadır.

Her azınlık cemaatinin bir başkanı vardır. Ve bütün bu azınlıkların da kendi aralarında seçtikleri bir temsilcisi var. Bu temsilci anayasal olarak etnik grupların başkanlığını yapıyor.

Kürtler için bu görevi ilk kez Ezizé Ziyo Bedirxan, sonra 1998 Prof. Dr. Nadir Nadirov yapmış, 2003 yılında Prof. Dr. Kinyas İbrahim Mirzeyev görevi devralmış. 
 

27 Ezizi Zşiyo kitabını verirken.PNG
Prof. Dr. Ahmet Özer, Ezizé Ziyo Bedirxan ile birlikte


Şairleri Bariyé Bala, Hesené Hecisıléman ayrıca bugün hayatta olmayan Eliye Evdılrehman, Eskere Boyik gibi şahsiyetler Sovyet Dönemi Kürt Kültürü denince akla gelen yazar, şair ve kültür insanlarıdır.

1920 yılında Van Merkeze bağlı Beyrek Köyünde dünyaya galen ünlü Kürt romancı Eliye Evdılrehman henüz altı yaşındayken ailesiyle birlikte paştaçuyilerin/geri gidenlerin arasına katılmıştır.

Evdılrehman, "Gunde Merxasa" (Kahramanlar Köyü) ve "Şeré Çiya" (Dağdaki Savaş) adlı romanların yazarıdır. Wezire Nadiri aktif ve entelektüel bir Kürt aydınıydı, 1946'da faili meçhul bir siyasi cinayete kurban gitti.

Ahmede Hepo edebiyatçıdır; şair Bariyé Bala da 1937'de Almatı'ya sürülenlerdendir. Kinyas İbrahim, Ziyo Bedirxan gibi aydınlar, Şirine Eli, Mehmedé Mecit gibi iş insanları, Dr Bari ve Weziré Kinyas, Agali, Narin Nadirova gibi Ezizé Ziyon'un yardımcıları bürokrat ve beyaz yakalılar ilk etapta akla gelenlerdir.
 

12-narine Kitabımı hediye ederken.jpg
Prof. Dr. Ahmet Özer, Narin Nadirova'ya kitabını takdim ederken

 

Kazakistan'ın en önemli iş adamlarından biri olan Ezimé Şemo (Azim Abdullayev) Kürt kültürünün gelişmesine katkısıyla bilinen saygın bir iş adamıdır.

Yukarıda adı geçenler Kazakistan Kürtlerini toplu olarak bir arada bulunduran saygın isimlerdir. Kısaca Kazakistan Kürtlerinin bir üniversiteleri eksik ve Kazakistan Kürtleri için Kazakistan diasporası yerine Kazakistan Kürdistanı diyenler bile vardır. 


1944 Ahıska sürgünü 

1944 yılındaki sürgün Türkiye'de sadece Ahıskalıların sürgünü olarak biliniyor. Oysa bu sürgünde yer alan halklardan biri de Kürtlerdir. Kürtler Sovyetler döneminde Kafkaslarda Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan da yoğun yaşıyordu. 

Ahıska, Gürcistan sınırları içinde Türkiye'nin Ardahan şehri ile komşu bir bölge. II. Dünya Savaşı sırasında Almanlarla iş birliği yaptıklarını iddia eden Sovyet lider Stalin'in emri ve 14 Kasım 1944 günü alınan karar ile Ahıska'da yaşayan 86 bin kişi, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan gibi ülkelere sürüldü.

17 bin kişinin bu sürgün sırasında öldüğü iddia ediliyor. Müfit Yüksel, Türkler ve Kürtler dışında bir miktar Gürcü ve Ezidi'nin de sürgüne tabi tutulduğunu öne sürüyor.

Stalin'in sürgün politikası o günlerde sadece Ahıska'yı değil farklı coğrafyalardaki başka toplulukları da etkilemiş. Binlerce Çeçen, İnguş, Hemşinli ve Kırım Tatarı da Orta Asya ülkelerine zorla gönderilmişti. 

Garip Kürtler... Kürtlük onlara bir büyük yük iken Müslümanlık da onlara bir başka yük oluyor, onlardan birçok şeyi almanın nedeni oluyor. Kürtlerin karşılaştığı bu şartların ve durumların çok fazla resmî belgelerde yer almaması dikkat çekicidir.

Resmî belgelerde yer alanlar da çok gizli ibareli olup Sovyet Rusya arşivlerinde saklıdır. Acı olan şudur ki; 1944 yılında Sovyetler için savaşa giden Kürt askerlerin savaştan döndüklerinde ailelerini yerinde bulamamalarıdır.

Bu sürgünler içinde Almatı'nın önemli şahsiyetlerinden Ezizé Ziyo Bedirxan'ın ailesi de var 

Ezizê Ziyo Bedirxan: "1944 yılında babamı askere götürmüşler. Rus Alman savaşı için Berlin'e kadar gidiyor babam. Çok zorluk çekiyor, kurşun yiyor. Sovyetler için çok emek veren bir adamdı. Beş sene savaştıktan sonra dönüp Gürcistan'a geldiğinde bakıyor ki annesi, karısı, çocukları, kız kardeşi (amcam da savaşa gitti, geri gelmedi) kimse yerinde yok. Eş yok, çocuk yok, anne yok, kız kardeş yok. Orta Asya'ya gönderildiklerini söylüyorlar kendisine. Yıkılıyor tabi. Babam o zaman 'keşke geri gelmeseydim' demiş."

"Düşünün, ülke için savaşa gidiyorsun, evine geliyorsun ve bakıyorsun ki kimse yerinde yok. Hükümet için savaşa git geri gel evinde kimseyi bulma.  Uğruna savaştığın hükümet aileni sürsün. Bu nasıl bir şey Allah'ım?"

Kazakistan'ın Almatı şehrinde yaşayan, entelektüel bir iş insanı olan Ezizie Ziyo Bedixan Kinyas İbrahim Mirzoyev'in 2021 ağustosunda ölümüyle boşalan Kazakistan Kürt Birliği başkanlığına seçildi, şimdi bu görevi o yürütüyor. 
 


Şex Remezan Seyidov: "1944 savaşı devam ediyordu, Kürt erkekleri Kızıl Ordu için, vatanı için Sovyet için, Stalin için savaştaydı ve kan döküyordu. Stalin ve Sovyetler ise savaş esnasında onların eşlerini, çocuklarını, yaşlılarını hayvan trenlerine yükleyip gönderdi. Bu acayip bir şey, daha önce böyle bir şey olmadı, dünyada böyle bir şey hiç olmadı. Erkek savaşta olacak, devlet aile fertlerini sürgün edecek." 

Kırgızistan'ın Bişkek kentinde yaşayan Ramazan Seyidov da Mirzoyev'in ölümü ile boşalan Eski Sovyetler Birliği Kürt Federasyonu başkanlığına seçildi. 


Nazarbayev'in halklar siyaseti

Kazakistan'da 130 farklı millet olduğu söyleniyor. Nazarbayev bu halkların örgüt ve derneklerini Almatı'nın en güzel binasında toplamış.

"Halklar Evi" ya da "Dostluk Evi" denilen bu yerde (Dom Durujba'da) yaklaşık 30 halkın temsilciliği bulunuyor.  Onlara ayrılan bina, çok görkemli. Gerçekten temsile ve övgüye şayan bir büyüklüğe ve güzelliğe sahip.

Nazarbayev'in oluşturduğu bu politika ilginç ve dikkat çekici, kendileri açısından da son derece akıllıca. Bir çeşit kültürel otonomi sağlamış. Bu politika sayesinde farklı etnik kimlikleri memnun etmiş, onlar da bu politikadan memnun olacaklar ki itirazda bulunmuyorlar, seslerini çıkarmıyorlar. 


Öncelikle, bu politika ile orda yaşayan halklara kendilerini temsil etme, dillerini konuşma, isterlerse kendilerini geliştirme, kendi gelenek, örf ve adetlerine göre yaşama serbestliği tanınmış.

Böylece etnik gruplardan gelecek tepki ve eleştirilerin önü kesilmiş. İkincisi, Kazak hükümeti, 'Bizi eleştirmeyin, ne yaparsanız yapın' diyor. Diğer bir deyişle diyor ki;

Bizim işlerimize burnunuzu sokmayın, bize karşı gelmeyin, politikalarımıza, yönetim şeklimize ve yönetme biçimimize itiraz etmeyin, ne yaparsanız yapın.


Böylece iki taraflı bir tatmin oluşmuş, iki taraflı bir memnuniyet sağlanmış oluyor. Hem etnik yapılar kendilerini serbestçe ifade ettikleri için memnun hem de yönetim bu etnik yapılar kendisine karşı gelmediği, eleştirmediği için memnun. 

Fakat son yıllarda Kazaklar memnuniyetsizliklerini ve itirazlarını cılız da olsa dile getirmeye başlamışlar. Bu kadar gaz ve petrolün parası nereye gidiyor, diye sorguluyorlar.  

Petrol parasından kendileri de pay almak istiyor. Nazarbayev ve yönetim bazı açıklamalarda bulunuyor, ama bu onları pek tatmin etmiyor.

Lakin bunları duyunca eski İKBY eğitim bakanı dostum Prof. Dr. İsmet Halit'in şu sözleri aklıma geliyor:

Ahmdé bira, petrolü Araplar bir nimet sanıyor, oysa nimet değil, Allah'ın onlara verdiği en büyük beladır.


Neden diye sorduğumda, benim de katıldığım ve oralara gittiğimde sık sık dile getirdiğim birkaç argümanı peş peşe sıralıyor:

Bir kere tembelliğe itiyor insanları, savurgan yapıyor. İkincisi petrol yüzünden sadece devletler değil, aynı ülkenin insanları birbirine düşüyor. Görmüyor musun Ortadoğu hep istikrarsız bir yer. Neden? Petrol yüzünden.


Benzer bir durum Kazakistan ve diğer petrol satan ülkeler için de geçerli.


Sonuç 

Kazakistan konusunda yazdığım yazıların sonuna geliyorum. Belki sonra gene yazarım. Yazıyorum, çünkü yazmak ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır, diye düşünüyorum.

Yaşananlar gelecek için bir tarih bilincine dönüşmeli, bu yüzden yaşananları hatırlamak gerek. Lewra, unutulmak onlar için ölüm demektir.

Bir düşünün, bunca acıya, bunca sürgüne maruz kalan, ölümün içinden yürüyerek gelen bir halktır söz konusu olan, onların yaşanmışlıkları, anıları yaşamayı hak etmez mi?

İşte bu yüzden yazılmalıydı ve biz de onları yazarak ete kemiğe büründürdük. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU