Okuma alışkanlığını nasıl kazandırmalı?

Zeki Sarıhan Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Independent Türkçe/ChatGPT

Neredeyse bütün kentlerimizde kitap fuarları açılıyor.

Türkiye'de yalnız okuma yazma bilenlerin değil, orta ve yüksek öğrenim yapanların sayısı oldukça arttığı hâlde, gazete, kitap okuyanların sayısı göreceli olarak azalıyor.

Birçok market artık gazete satmayı bıraktı.

Kitap okuma alışkanlığının giderek zayıfladığını da gözlemliyoruz. 

İnsanların kitaplardan uzak durma nedenlerini, birçoğu artık telefondan ve internetten istenen bilgilerin edinilebilmesine bağlıyor.

İnternetten kitap okuyan veya dinleyenler de olsa, bunların hiçbiri bir kitabın sayfalarını çevirerek  okumanın yerini tutamaz. 

Okuma isteğinin azalmasının başta gelen nedeni, aydınlarda toplumu değiştirmek ve ilerletmek için duyulan heyecanın sönmesidir.

Gerçi meydanlarda büyük kalabalıklar toplanabiliyor ancak bunların içinde ülkenin uzak geleceğine bakan, donanımlı insanların sayısı sınırlıdır.

Şimdilik güncel sloganlarla kendimizi ifade ederek yaşayıp gidiyoruz. 

İnsanların ezilmekten kurtulması, kendi alınyazılarını kendilerinin çizmesi için aydınların mücadele ettiği 1960 ve 70'llerde öğretmenlerden bazılarımız çocuklara yayınevlerinden kitaplar getirterek aldırırdık.

Kitap satan okul kooperatifleri olurdu.

Öğretmenler kendi aralarında kitap kulüpleri kurarak kitap alışverişinde bulunurlardı.

Benim öğretmenlik hayatımda bunların hepsi vardır.

Bunlara ek olarak 7 yılı sınıf dışında geçen 25 yıllık meslek hayatımda, dersine girdiğim ortaokul ve lise öğrencilerinin her ay bir kitap okuyup defterlerine özetleyip eleştirmeleri ve sınıfta anlatmalarını ödev haline getirdim ve bundan çok verimli sonuçlar aldım.

Bu yöntemi, öğretmen Okulunun ilk yıllarında Türkçe öğretmenimiz Mustafa Şahin'den öğrenmiştim.

Kendisi köy Enstitüsü mezunu idi ve enstitü öğretmenlerinin Türkiye'nin geri kalmışlık kaderini değiştirmek için yeni insanı oluşturmada ne kadar istekli olduklarını biliyoruz.

Okuma alışkanlığı yaratmak da bu çabanın bir parçasıydı. 
 

Fatsa Beyceli Köyü Kalkındırma Derneği’nin okuma odası (1963)
Fatsa Beyceli Köyü Kalkındırma Derneği’nin okuma odası (1963)

 

Köy kitaplıkları

Daha Öğretmen Okulu son sınıftayken (1963) köyümüz için kurduğumuz Kalkındırma Derneği'nin ilk faaliyeti, bir köy kitaplığı kurmak olmuştu.

300 kitabımı oraya bağışlamış, gazetelerin okuyucu mektupları köşelerine yaptığımız çağrılar ve özel mektuplarımızla yaptığımız istek üzerine demirbaş kitap sayısı 2 bini bulmuştu.

Kitap okuma alışkanlığı olmayan köylülerin buradan yararlandığı söylenemez fakat okul çocuklarına oldukça hizmet ettiğine tanığım.

Bu kitaplık önce okul bünyesine alınmış, daha sonra öğretmenlerin ilgisizliği nedeniyle dağılmıştır. 

1977'de, bu kez Ankara'da memur bir köylümüzün girimiyle tek gözlü bir oda yapılması ve burada açılan kitaplık da çok geçmeden dağılmış, kitaplık, tabutluk hâline getirilmiştir!

Önceki yıl, bu yapı onarımdan geçirilerek bu kez İstanbul'da çalışan bir köylümüz tarafından yeniden canlandırılmıştır. İçinde bin kadar kitap vardır.

Geçen yıl bazı okul çocukları ve birkaç emekli yetişkinin yararlandığı kitaplık  bu yıl nerdeyse kapalı hâldedir. 

Benim zihnimi ise insanların kitap okumaya nasıl alıştırılacağı konusu meşgul etmeye devam ediyor.

Bunun için kitapçı dükkânlarının açılması, okul, köy, kasaba ve kentlerde kütüphanelerin kurulması, yayınevlerinin daha çok kitap yayımlaması çözüm olamıyor.

Günümüzde artık kitaba erişim zorluğu yoktur.

Her il ve ilçede Halk Kütüphaneleri var.

Uzun süre öğrencilerin ödev hazırlamak için uğradıkları bu mekânlar, internetten bilgiye ulaşma olanağı çıktıktan sonra nerdeyse işlevsiz kalmıştır. 
 

Ankara 50. Yıl Lisesi’nde Türkçe dersi kitap tanıtma saati (1991)
Ankara 50. Yıl Lisesi’nde Türkçe dersi kitap tanıtma saati (1991)

 

Kaçırılan büyük fırsat

Okuma alışkanlığı yaratmak için okullar büyük fırsatlar sunmasına rağmen, eğitim sistemimiz bu fırsatı değerlendirmiyor.

Birçok kuruluşun bir araya getirilmesiyle oluşan Eğitim Hakkını Savunma Komitesi olarak 1999'da Millî Eğitim Bakanlığı'na bu konuda bir proje sunmuştuk.

Bakan Metin Bostancıoğlu'nun aynen kabul ettiği ve bir genelge olarak bütün okullara ilettiği bu genelgeye göre her öğrenci ayda bir kitap okuyacak, öğretmenler bunun koşullarını hazırlayacak ve okul müdürlükleri de bunu denetleyerek her öğretim yılı sonunda bakanlığa rapor verecekti.

Pek az okul, bu genelgeyi dikkate almış, daha sonra da konu gündemden düşmüştür.

Böylece eğitim dünyası büyük bir fırsatı kaçırmıştır. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Gayret dayıya düşüyor

Toplumun kitaba erişiminde kurumların ve devletin rolü küçümsenemez.

Sayısı az insana da hitap etse kitaplıkların her zaman olumlu bir rolü olacaktır.

Fakat küçük ölçekte de olsa kitapsever birinin göstereceği çaba ile kitap okuma alışkanlığı yaratılabilir.

Bunun için kitap okuyan ve çevresindeki insanların da kitap okumasını isteyen biri, bu konuda önderlik yapabilir.

Bunun için insanlarla bire bir ilişki kurmak gerekecektir. 

Kitap okuma alışkanlığını yaratmak için binlerce, hatta yüzlerce kitabın olması şart değildir.

Birkaç on kitapla işe başlamak mümkündür.

Öncelikle, hangi tür kitapların kime hitap edebileceğini saptamak yerinde olur.

Kendisi bir istekte bulunmadığı halde, potansiyel okuyucuya okuyabileceği bir kitap götürerek bunu okumasını istemek, okuyup getirince yeni bir kitap vermek, okuyucu dairesini günden güne genişletmek, buna göre kitap sayısını da artırmak mümkündür.

Bu bire bir ilişkinin sağlayacağı yararı, kitap okumanın yararlarını anlatan hiçbir yazı, ilan sağlayamaz. 

Bir süreden beri, bazı yerleşim yerlerinde kitap okuma grupları kuruluyor.

Genellikle ayda bir, bir kitabı okuyup bir araya gelerek tartışıyorlar.

Bu da kitap okuma alışkanlığı ve kitaptan yararlanmayı pekiştiren bir uygulamadır. 

Eskiden beri, evlerimizde bulunan kitaplardan öğrencilerimiz ve arkadaşlarımız yararlanabiliyorlardı.

Büyük kentlerde komşuların birbiriyle ilişkilerin çok zayıf olduğu koşullarda kitap alışverişi pek nadir görülecek bir yardımlaşma biçimidir

Okuma alışkanlığı yaratmada en büyük görev, aileden de önce ilk ve ortaöğretim öğretmenlerine düşüyor.

Onlar, Türkçeyi, matematiği, tarihi, coğrafyayı öğrettikleri gibi kitap okutmayı da bir ders hâline getirmelidirler.

Kendisinin okuma alışkanlığı olmayan bir öğretmenin bunu yapmayacağı da ortadadır.

Öyleyse iş "dayı"ya, yani nerede bulunursa bulunsun okumayı seven ve sevdirmek isteyen aydınlara düşüyor. 

Bugün insanlara kitap ulaştırmak, 1970'lerde "Eşekli kütüphane" ile köy köy gezmekten daha kolaydır. 

Türkiye toplumu, sanat, edebiyat, bilim ve felsefe ürünlerine kayıtsız bir bilgisizler toplumu olamaz.   

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU