Siyasi ve toplumsal ahlak gitgide çürümekte, kokuşmaktadır.
Geçen hafta ülkedeki çürümüşlüğün dibe vurduğunu kanıtlayan iki önemli gelişme oldu.
"İftira at, kurtul"
Birincisi, bir avukatın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) soruşturmaları nedeniyle tutuklu bir sanığın önüne yapması gerekenleri sıralayıp, bunları yaparsa kendisini tahliye ettireceğini ileri süren ve karşılığında 2 milyon dolar isteyen bir ifade örneği koyması idi.
Sanık, belediyenin tutuklu yöneticilerine açıkça iftira atacaktı.
Neyse ki, bu kadarı sanığın da midesini bulandırmış olmalı ki, durumu savcıya bildirdi ve şikâyetçi oldu.
"Etkin pişmanlık"tan yararlanıp tahliye olmak için, kim bilir kaç kişi bu ahlaksız yola başvurmuştu.
Bu gelişme İBB soruşturmasında "adalet" mekanizmasının nasıl çalıştığı konusunda ibret verici bir olaydır.
"Cumhurbaşkanının himayesinde"
İkincisi önemli olay, iki dönem Cumhuriyet Halk Partisin'den (CHP) milletvekilliği de yapmış olan Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu'nun CHP'den istifa ederek, kuruluşunun iktidar partisine katılmasıdır.
Ülkemizde milletvekilliği, belediye başkanlığı gibi önemli mevkilerde bulunmuş kişilerin parti değiştirmeleri daima sorun olmuştur.
İnsanların siyasi hayatlarının bir döneminde görüş, dolayısıyla parti değiştirmeleri doğal iken bizdeki parti değiştirmeleri hep lekeli kalmıştır.
Parti değiştirme o kişinin görüşlerinin değişmesiyle değil, çıkarlarının değişmesiyle ilgilidir.
Ya iktidar partisi tarafından tehdit edilmiş ya da kendisine vaatlerde bulunulmuştur.
Bu nedenle iktidar partisinden muhalefete geçişlere pak rastlanmaz.
Akış, muhalefetten iktidar partisine doğrudur.
Bu kişiler, oylarını aldıkları kişilere de ihanet etmekten utanmazlar.
Bazıları zamanlamayı iyi tayin eder. Yükselen tarafa oynar.
Bazıları ise yanılır. Ordu Milletvekili Ata Topaloğlu'nun 27 Mayıs 1960'tan birkaç ay önce CHP'den Demokrat Parti'ye geçmesi, sonra bütün DP milletvekilleriyle birlikte Yassıada'yı boylaması bunun örneklerindendir.
CHP Ordu Milletvekili Günay Yalın'ın da Demirel'in partisine geçme nedeninin kumar borçları olduğu söyleniyordu.
Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Çerçioğlu'nun parti değiştirmesinin nedeni olarak, verdiği ihalelerden ötürü sorgulanmaktan kurtulmak olduğu ileri sürüldü.
"Ya tutuklanacak", ya da "iktidar partisine geçerek öteki CHP'li belediyeciler gibi yargılanacaktı!"
Çerçioğlu'nun AKP'ye geçme nedeninin bu olmadığını söyleyenler de var. Doğru olabilir.
Fakat, CHP'nin elindeki belediyelerin işlemleri didik didik edilir, yöneticileri çeşitli suçlamalarla içeri atılır, fakat iktidar partisinin elindeki belediyelere hiçbir şekilde dokunulmaz iken, Çerçioğlu hakkındaki iddialar tam da buna uygun düşüyor.
İktidar yanlıları, adalet mekanizması karşısında koruma altındadır.
Çerçioğlu'nun bundan böyle "cumhurbaşkanının himayeleri" altında çalışmaya devam edeceğini açıklaması tam da buna işaret etmiyor mu?
İkisi de kaybetti
Bu transferden ötürü, hem Çerçioğlu hem iktidar kazançlı çıktıklarını zannedebilirler.
Biri yargılanmaktan ve partisinin yöneticileriyle didişmekten kurtulmuş, diğeri elinde bulundurduğu büyükşehir sayısını bir artırmıştır.
Böylece muhalefet taraftarlarında moral bozukluğu, iktidar partisinde ise umut yarattığını sanabilir.
Oysa her ikisi de siyasi ahlak, toplumsal vicdan ve tarih önünde kaybetmişlerdir.
Birincisi, ikrarında sebat edemeyen, güçlünün karşısında dik duramayan ve onun himayesine sığınan güvenilmez bir dönek damgasını yemiştir ve bu damga onu ömrü boyunca takip edecektir.
İkincisine gelince: Onun durumu daha da perişandır. Devleti yöneten kişiler olarak, göz göre göre en büyük haksızlıklara imza atmaktadırlar.
Kendilerini güçlü hisseden bazı iktidarların böyle basiretlerinin bağlandığı zamanlar olur.
1954 seçimlerinde oylarını bir muhalefet partisine veren Kırşehir'in sırf bu nedenle ilden ilçeye indirilmesi, aynı nedenle Abana ilçesinin köy haline getirilerek Demokrat Parti'ye oy vermiş Bozkurt köyünün ilçe yapılması bunun utançla hatırlanacak örneklerindendir.
1954'te çoğunluk sistemi uygulandığından Demokrat Parti, mecliste ezici bir üstünlük kazanmıştı.
Bugünkü AKP, Meclis'te en büyük parti iken seçim anketlerinde epeydir ikinci parti görünmektedir.
Durum bu olunca ilk seçimlerde iktidarı devretmesi kuvvetle muhtemeldir.
Bunu bir süre daha geciktirmek, 3-5 ay daha iktidarda kalmak için hak ve hukuku ayaklar altına almaya cesaret etmek gerçekten hayret vericidir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İktidar bunu niçin yapıyor?
Çünkü artık eskisi gibi halkın bir kısmının gönlünü kazanarak ayakta kalması mümkün değildir.
Bu nedenle olağanüstü tedbirlere yani hukuksuzluklara başvurmak zorunda kalmaktadır.
Yani çaresizdir.
Telefonda alçak bir sesle "Sıfırla oğlum, sıfırla" sözlerini duyduğumuzdan beri, bu ekibin dünyalık peşinde koştuğunu anlamıştık.
Siyaset, gerçi millî gelirin paylaşımı için verilen mücadeleden ibarettir.
Ancak bu anayasalar, yasalar ve teamüllerle bazı kurallara bağlanmıştır.
Bu gelirin esas yaratıcılarının emekçiler olduğunu bilerek onların refah ve mutluluğu için kullanılmasına çalışanlar tarihte daima onurlu bir ad bırakmışlardır.
Kendileri için asıl kazanç budur.
Hazineyi, soyguncuları, vurguncuları besleme kaynağı olarak görenler ise, iktidarda kalmak için usulsüz işler yapanlar ise kaybetmişlerdir.
Siyasi mücadele sertleşmekte ve çığırından çıkmaktadır.
Önümüzde günlerin ne gibi olaylara gebe olduğu bilinmiyor.
Yapılacak iş, toplumu sürekli germektense usulüyle seçim yapıp iktidarı kazanana vermektir.
Her ne pahasına olursa olsun iktidarda kalma inadı tehlikelidir.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish