Hanım kırar bardağı kaza olur…

Zeki Sarıhan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: ANKA

Hükümetin CHP'li belediyelere karşı peş peşe giriştiği tutuklama atakları, tam da şu atasözünü gündeme getiriyor:

"Hanım kırar bardağı kaza olur, hizmetçi kırar suç olur." 


Halkın ortak zekâsı, nasıl da böyle bilgece hükümler ortaya koyar ve onu nasıl da böyle özlü bir sözle dile getirir. 

Hanım bu olayda iktidar çevreleridir. Hizmetçi ise muhalefet belediyeleri. 

Yolsuzluk, rüşvet, kamu malını hoyratça kullanma, eş dost kayırma, mevkiinin verdiği güce dayanarak mal edinme imkânları, kudret sahibi olanlara aittir.

Türkiye'de belediyelerin muhalefetin eline geçmeye başlamasıyla ikili bir iktidar düzeni oluştu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Biri devlette, diğeri belediyelerde yönetimde bulunuyor.

Bu iki güç geçinemiyor. Daha doğrusu, devlete hâkim olan kadro, ekonomik kaynakların bir kısmının muhalefet tarafından kullanılmasına razı değil.

Eskiden olduğu gibi, bu kaynakların tümüne hükmetmek istiyor. 

İktidar partisi, kendisine üst üste yenilgiler yaşatan muhalefetin İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerini kazanmasını bir türlü içine sindiremedi.

Bunu daha seçimi ilk kaybettiğinde onu iptal ettirerek gösterdi ve fakat bütün çabaları sonuçsuz kalarak bu belediyeyi ele geçiremedi.

O tarihlerden beri, belediyeye karşı bir kötüleme kampanyası yürütüyor.

Elindeki yasal silahları kullanarak onun ekonomik kaynaklarını elinden alıyor, onaylanması gereken projelerini engelliyor. 


Perşembenin gelişi

Perşembenin gelişi çarşambadan belli idi.

İktidar ne yapıp edip muhalefetin elinden bu belediyeyi (ve diğer bazılarını) alacaktı.

Üstüne üstlük İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, cumhurbaşkanlığına da adaylığını koymaz mı?

Kamuoyu yoklamaları onun mevcut cumhurbaşkanından ileride olduğunu da göstermez mi? 

Hak, hukuk, adalet derslerinden sınıf geçecek kadar not alamadıkları anlaşılan, böyle bir dertleri de olmayan iktidar çevrelerini gece gündüz düşündüren bu durumu, yani cumhurbaşkanlığını vermemek, o adayı itibarsızlaştırmak için bulunan yol, 30 yıl önce aldığı diplomayı iptal ettirmek ve yolsuzlukla suçlayıp tutuklatmak oldu. 

Bu nedenle İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne art arda düzenlenen operasyonlar, kamuoyu tarafından haklı olarak bir yolsuzluklardan hesap sorma değil, rakibi siyaset yapamaz hâle getirmek olarak algılandı.

Öyle olmasaydı, iktidarın yolsuzlukla suçladığı cumhurbaşkanı adayının oylarını kamuoyu yoklamalarında düşmez miydi?

onun cumhurbaşkanlığı adaylığında direten  partisinin oyları da iktidar partisinden epey ileride bulunur muydu?

Halk, iktidara "yalancı çoban" gözüyle bakıyor.

Onun bu tutumuyla yolsuzluk iddialarına karşı duyarlılık azalıyor. 

Başımızda kamu malına el uzatmayı cezalandıran bir yönetim bulunsaydı, büyükşehir belediyelerinde ve başka belediyelerde yıllarca iktidarda kalan, birçok yolsuz harcamalara imza atan yönetimlerden hesap sorularak işe başlanırdı. 

Bu bir yana, merkezde görevli bazı yetkililerin de boğazlarına kadar yolsuzluklara battığı biliniyor.

Kısık bir sesle söylenen "Sıfırla oğlum, sıfırla" sözünün niçin söylendiğini, neyin sıfırlanmak istendiğini herkes biliyor.

Ayakkabı kutularına istif edilen paraların nerden geldiği ve nereye gittiği, evde para sayama makinaların hangi paraları saymak için bulundurulduğu bir soru olarak kaldı.

Hanım bardağı kırmış ve bu bir kaza sayılmıştır.

Bakanlar, Yüce Divan'a sevk edilmeleri gerekirken görevden alınmakla yetinilmiştir.

Rüşvet ve yolsuzlukların üzerine bir devlet zırhı çekilmiştir. 

Lidyalılar tarafından icat edildiğinden beri para, bir değişim aracı olmanın yanında onu ele geçirmek için kanlı mücadelelerin konusu olmuştur.

Para insana güç verir. Bu bakımdan çok tatlıdır.

Aynı zamanda para bir şeytandır.

Şeytan elinden para geçenlere "Bunun bir kısmını kendine ayır" diye sürekli dürtmektedir. 


Yolsuzluğu önleyecek olan denetimdir

Rüşvet ve yolsuzluk, potansiyel olarak herkes için bir baştan çıkarıcıdır.

Ona direnmek için insanın güçlü bir iradesi gerekli olmakla birlikte, asıl önleyici olan denetim mekanizmasıdır.

En aşağıda, derneklerde birer denetleme kurulu nasıl işlev görüyorsa (yani göremiyorsa) büyük kurumların denetim mekanizmaları da gereği gibi çalışmıyor.

Çalışsa bile denetim raporlarında saptanmış yolsuzluk dosyalarının iktidar tarafından nasıl hasıraltı edildiği, yıllardır dillerde dolaşıyor. 

Kimler rüşvet alır, kimler almaz?

Ne yazık ki bunun bir sınırı yok.

Sağcısı da solcusu da rüşvet alabilir.

Çin Komünist Partisinin yönettiği Çin'de bile rüşvet ve yolsuzluktan asılan önemli mevkilerdeki komünistler eksik olmuyor. 

Başımızda adil bir yönetim bulunsaydı, son rüşvet tutuklamalarını ciddiye alabilirdik.

Bu iddialar, bir siyasi planın parçası olmakla birlikte inanmamız için mahkemelerin kesin sonuçlarını beklemek zorundayız.

Yargılama aşamasında da olsa, hüküm giyinceye kadar herkes masumdur.

Hükmün de adil olması şartıyla.

Tarih, en ağır cezalara çarptırılan birçok kişiyi sonradan aklamış, nice suçlar da muktedirin kol kanat germesi nedeniyle veya bizzat muktedir tarafından işlendiği için cezasız kalmıştır. 

Ortada bir garipliğin olduğu açık. 

Suçlananların aklanma ihtimalleri her zaman vardır fakat siyasi nedenlerle rakibini bertaraf etmek için, rüşvet ve yolsuzluk iftirasının yarattığı pisliği temizleyecek bir sabun yok.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU