Korona günlerinde din ve bilim

Prof. Dr. Bilal Sambur Independent Türkçe için yazdı

Yeni tip koronavirüse (Kovid-19) karşı bir internet sitesinde 20 TL'ye 'korunma duası' satıldığı ortaya çıkmıştı 

Korona pandemisinin başlamasından sonra dünyada bütün dini gruplar ve kurumlar,  faaliyetlerini durdurdular.

Özellikle dini mekanlardaki toplu ibadetlerin yapılması yasaklandı. Dini grupların faaliyetlerini internet ortamında gerçekleştirmeye çalıştığını söyleyebiliriz.

Korona günleri, yoğun bir şekilde dijital dini hayata geçişimizin dönemi olarak tarihe geçecektir.

Korona günlerinde bütün dünyada sıcak bir şekilde tartışılan konuların başında din ve bilim arasındaki ilişkiye dair tartışma gelmektedir.

Yahudi, Hıristiyan, Budist, Hindu, Sih ve Şinto dinleri başta olmak üzere dini grupların bugünlerde din ve bilim ilişkisi konusundaki verdiği ortak tepkiler ışığında din ve bilim ilişkisi konusunda bazı değerlendirmeler yapmanın yararlı olacağını düşünüyoruz.

Dünyadaki dini grupların ve kurumların koronavirüs pandemisine karşı hazırlıksız yakalandığını söyleyebiliriz.

Dini gruplar, Kovid-19 pandemisini inancın, insanlığa anlam ve umut dolu mesajlar verebileceği bir dönem olarak değerlendirememişlerdir.

Korona günleri, inancın derin bir sessizliğe büründüğü veya inanç adına gürültünün çıkarılmaya çalışıldığı bir dönem olarak hafızalara kazındığı bir dönem olmuştur.

Farklı dinlere mensup değişik dini gruplar ve kurumlar, bugünleri kendi dini mesajlarını yükseltmeye ve bilime değer verdiklerini göstermeye aynı anda teşebbüs etmelerine rağmen, küresel ölçekte verimli bir teolojik ve bilimsel gündemin oluşumu konusunda başarılı olamamışlardır.

Dünyada derin bir kamplaşma mevcuttur.

Dinin, milliyetin ve kültürün hoyratça kullanıldığı popülist dalga, birçok ülkede etkili olmaktadır.

Demokrasinin, hukukun ve insan haklarının önemsizleştirilmeye çalışıldığı bir dünya konjonktüründe dini gruplar ve kurumlar, bilimi referans alma konusunda net bir tutum ortaya koymamışlardır.

Politikleştirilen ve popülistleşen dini kurumlar ve çevreler, bilimden ve akıldan uzak bir yola sürüklenmektedirler.

Dünya genelinde dini gruplarda ve kurumlarda bilim konusunda şüpheci bir tutum içinde olma şeklinde bir tutumun etkili olduğu görülmektedir.  

Korona salgını sürecinde bilimin değer kazanmasından ve öne çıkmasından dini kurumlar pek hoşnut olmamışlardır.

Korona pandemisinin başlamasından beri dünya toplumlarında köklü bir korku ve panik havası oluşmuştur.

Dini gruplar ve kurumlar, toplumsal korku ve panik halinin yatışması konusunda etkili ve işlevsel söylemler ve pratikler üretememişlerdir.

Kurumsal dinler, korona pandemisine karşı insanların Allah’a güven duymaları gerektiği şeklindeki standart bir söylemden ileri gidememişlerdir.

Dini çevreler ve kurumlar, insanları ilahi yardım istemeye davet çağrılarını sürekli olarak tekrar etmektedirler.

Ancak kurumsal dinlerin, bilimi esas alma ve tıp uzmanlarına güven duyma konusunda herhangi bir çağrıları ve vurguları bulunmamaktadır.

İlahi yardımı istemenin yanında aynı zamanda bilimsel ve tıbbi uzmanlığa güvenilmesini birlikte ele alan yeni bir yaklaşımın geliştirilmesi mümkündür.  

Dini gruplar ve kurumlar, Kovid-19 pandemisine karşı insanların makul ve soğukkanlı olmaları,  tıp otoritelerinin önerdiği tedbirlere uyulması ve bilimin referans alınması konularında küresel farkındalık oluşturma konusunda yeterli ve ciddi bir katkıda bulunmamışlardır.

Koronavirüsle mücadelede gevşemenin oluştuğu bugünlerde insanların,  sağlık otoritelerinin önerilerine harfiyen uymaya devam etmeleri, bilimsellikten yoksun dedikodu ve komplo niteliğindeki bilgi kirliliğine kulak asılmaması konusundaki çağrı sürekli olarak gündemde tutulmalıdır.

Dini çevrelerin bilimsel merkezlerden ve bilim insanlarından gelen görüşler arasından en iyi olanın esas alınması şeklinde bir yaklaşımı teşvik etmeleri,  insanların en güvenilir bilgiyi arama şeklindeki ihtiyaçları konusunda olumlu bir farkındalığın ve güvenin oluşumuna hizmet edebilir.

Korona tecrübesi, aslında hiç kimsenin hakikat üzerinde sahip olma iddiasında bulunamayacağını göstermektedir.

Din adına insanlar, hakikate sahip olduklarını iddia etmektedirler. Bilim, doğası gereği hakikate sahip olduğunu iddia edemez.

Pandeminin başından beri bilim insanları, etkili bir aşı ve tedavi yöntem bulmak için çok çalışmak gerektiğini, zamana, enerjiye ve kaynağa ihtiyaç olduğunu söylemektedirler.

Dünyanın seksene yakın bilim merkezinde aşı ve tedavi araştırmaları, büyük bir gayretle devam etmektedir.

Bilim veya din adına hiç kimse hakikatin kendi tekelinde olduğunu iddia edemez.

Hakikati aramak ve araştırmak için sürekli olarak çalışmak gerektiği dersini korona tecrübesinden öğrendik.

Hakikat, hiç kimsenin ve hiçbir gücün tekelinde değildir.

Hakikat üzerinde tekelcilik iddiasında bulunan relijyonist (dinperest) veya scientist (bilimperest) yaklaşımlar, dinin ve bilimin açık tecrübeler olarak gelişmelerinin önünü kapatmaktadırlar. 

Hakikate sahip olduğunu iddia etmeyen ve hakikat üzerinde tekelcilik iddiasında bulunmayan din ve bilim, insanın büyümesine katkı sunan çok değerli imkan ve kaynak olabilirler.

Geleneksel olarak dini çevreler, doğal afetlerin ve salgınların insanlığa, yapmış oldukları günahlardan ötürü musallat edilen ilahi cezalar ve ikazlar olduğu şeklinde  kalıplaşmış bir söylemi tekrar etmektedirler.

Korona salgınında da bu söylem küresel düzeyde tekrar edilmektedir.

İlahi ceza söylemi, salgınların ve afetlerin oluşumunda insanların sorumluluğunu, hatalarını ve ihmallerini ele almamaktadır.

Korona salgını, ilahi bir ceza olmaktan ziyade insanların dünyayı ve çevreyi yaşanılmaz kılmalarından dolayı yüz yüze kaldıkları bir tehdittir.

Salgın ve afet hallerinde insanları sorumluluklarıyla yüzleştiren gerçekçi, uyarıcı ve sarsıcı açıklamalara ihtiyaç vardır.

Korona günlerinde salgına karşı duayla karşı koyma şeklinde bir davranış dini gruplar ve çevreler tarafından sürekli olarak teşvik edilmektedir.

Dua, insanı teselli etmek, umutlandırmak ve soğukkanlı tutmak açısından önemli bir tutum ve davranış olarak değerlendirilebilir.

Ancak duanın kişisel,  sosyal ve insani bir kriz haline karşı verilmesi gereken tek çözüm olarak gündeme getirilmesi sağlıklı değildir.

Dua, aşı veya tedavi değildir. Duanın krizleri aşma konusunda sihirli bir gücü yoktur.

Dua, krizleri halleden ve çözen sihirli bir değnek olarak anlaşılmamalıdır.

Dua eden insanların, aynı zamanda bilimi dinlemesi, bilimsel bilgiler ışığında tedbirlerini alması şeklindeki bir vurguyla farkındalık kazanmaları önem taşımaktadır.

On sekiz saniye boyunca ellerini yıkamaları söylendikten sonra bu sürede insanların dua edebilecekleri ifade edilebilir.

Koronavirüs günlerinde din ve bilim arasındaki ayrılığın birçok dini çevrede devam ettiği görülmektedir.

Din ve bilime dair her şeyi kolaylıkla bir savaş ve çatışma konusu haline getiren eğilim, hala devam etmektedir.

Dinin bilimle olanla ilişkisinin çatışma ve savaş olması gerektiği şeklindeki yaklaşımın, bugün artık hiçbir anlamı, işlevi ve değeri kalmamıştır.

Din, bilimi kontrol etmek ve bilime referans olmak için kendini dayatmamalıdır.

Bilimin referansı, din değil, ahlaktır. Din, bilimi referans alarak insanların gerçeklikten kopmamasını sağlamalıdır.

Bilimle mücadele ve çatışma içinde olan bir dine, insanlık ihtiyaç duymamaktadır.

Bilimi referans alan, ahlaki ve manevi değerlerin uygulanmasını amaçlayan verimli bir maneviyat tecrübesine insanlık ihtiyaç duymaktadır.

            
 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU