Gazze savaşının yarattığı yıkıma ve korkunç insani kayıplara rağmen, Ortadoğu istikrarlı bir şekilde tek bir yönde ilerliyor; kapsamlı barış ve istikrar, ekonomik entegrasyon ve yapay zekâ teknolojilerinin teknik entegrasyonu.
Milis ekseni, ekipman mevcudiyetine, inatçılığına ve ideolojik bağlılığına rağmen artık bu ivme ile yarışamıyor, çünkü bu hareketlere hayatta kalma araçlarını sağlayan tarihi an geçip gitti.
Örneğin, bugünlerde Suriye'yi ziyaret eden biri, Suriyelilerin direnişle ilgili endişeler yerine toplumsal sözleşmeleri, ekonomik ilerlemeleri ve yeni devletlerinin temellerini sağlamlaştırmakla meşgul olduklarını görecektir.
Körfez’de olduğu gibi Maşrık’ta da (Levant) Arap halkları, muazzam teknolojik değişimler, ekonomik fırsatlar ve zorluklar ile sürekli çatışma mantığının muazzam maliyetleri arasında, kendi sorunları ve toplumlarının ve ülkelerinin karşı karşıya olduğu zorluklarla meşguller.
Aksa Tufanı’nın, birikmiş Arap siyasi gerçeklerini barış, istikrar ve ilerleme yolundan saptırmak için gerçekleştiği çok açık bir şekilde ifade edildi.
Ne var ki Trump yönetiminin, ikinci yılını tamamlamak üzere olan Gazze savaşını durdurma girişimi kapsamında bu görüşmeleri yeniden başlatması, yaşananların, istikrarlı bir yolda ve bölgenin yöneldiği tek bir yönde geçici bir tökezlemeden başka bir şey olmadığını ortaya koydu.
Bu, gerçekçi çıkarlara dayalı bir diplomatik mühendisliktir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Dolayısıyla, bana öyle geliyor ki Filistin meselesinin başına gelen en iyi şey, Trump yönetiminin Suudi Arabistan ve diğer ülkelerle koordinasyon içinde ve belki de devletin kurulması amacıyla, çözüm için gerçekçi ve pragmatik bir çerçeve belirlemiş olmasıdır.
Filistin devletine giden yolun ilerici solun söylemlerinden ve apartheid, soykırım, "kendi kaderini tayin hakkı” ve Filistinlilere üniversite kampüsleri kazandıran ama onları gerçek siyasi nüfuzdan mahrum bırakan diğer solcu sloganlarından geçtiği yanılsaması yerine, bu çerçeveden geçtiğini göstermesidir.
Filistin meselesini Amerikan ilerici hareketler ile ilişkilendirmek, savunucuları için stratejik bir yüke dönüştü ve ABD yönetimleri içindeki ve dışındaki muhafazakâr güçler için zehirli bir etiket haline geldi.
aksine, siyasi olarak muhafazakâr Arap devletleriyle ittifak halindeki Trump politikası, Filistin meselesine dair sembolik adalet veya ideolojik ittifaklar mantığına değil, ekonomik çıkarlar, güvenlik ve istikrara dayalı bir yaklaşım sunuyor.
Bu, Filistinlilere ahlaki değerler söyleminin başaramadığı somut sonuçlara ulaşmaları için alternatif bir model sunabilir.
Gazze'yi vuran derin insani trajedinin boyutu, onlar adına savaştığını iddia ederken, sivilleri ve halkı koruyamayan silahlı direnişin yıkıcı doğasını gözler önüne seriyor.
Yapay zekanın askeri operasyonlara entegrasyonu, gelişmiş gözetleme faaliyetleri ve insansız hava araçları ve robotlar aracılığıyla nokta operasyonlar düzenleme yetenekleri, silahlı çatışmanın hesaplarını çarpıcı biçimde değiştirerek, savaşçıların iki farklı zaman çizelgesinde faaliyet gösterdiğini ortaya koydu.
Teknoloji elbette tek başına milis ekseninin çöküşünün sebebi değil. Ancak temsil ettiği niteliksel farklılık, eski güç tanımlarını benimseyen, refah ve kalkınma hedeflerini feda ederken önemli zaferler elde edemeyen devrimci direniş hareketlerinin ideolojik tükenişini hızlandırıyor.
Ortadoğu genelinde nesiller arası bir değişim yaşanıyor ve siyasi sahneyi kökten değiştiriyor, öncelikleri ve çıkarları yeniden tanımlıyor.
Bu nesil, İsrail ile normalleşmeyi desteklemese de, direniş modelinin başarısızlığına ve küresel ekonomi ile onun dayattığı siyasi düzenlemelere entegrasyonu seçen karşı modelin başarısına tanık oldu.
Bunlar, küresel ağlara bağlı ve içinde bulundukları koşulların ötesindeki fırsatların farkında olan dijital vatandaşlardır.
Birçoğu, geçmiş on yılların ideolojik mücadeleleri uğruna geleceklerini daha fazla feda etmeye isteksizdir.
Bölgenin barışa doğru ilerlemesi, ne adalet karşıtlığı ne de adaletsizliğe boyun eğmek değil; aksine, değerlerin yeniden tanımlandığı bir andır.
Çünkü gelecek, izolasyonun değil, entegrasyonun, ideolojik saflığın değil, teknolojik ilerlemenin, kalıcı direnişin değil, diplomasi ve kalkınmanındır.
Bu dönüşüm pürüzsüz, düz veya aksaklıklardan arınmış olmayacaktır. Aktif güçler değişime direnirken, çıkar grupları yeni gerçeklere uyum sağlamaya direnecek; gerçek ve çözümsüz şikayetlerin devam etmesiyle bu durum daha da güçlenecektir.
Bunların hiçbiri, milis ekseninin yalnızca savaşları ve toprakları kaybetmediği, aynı zamanda sağlayamayacağı ve engelleyemeyeceği bir geleceğe doğru ilerleyen bir bölgede önemini yitirdiği gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.