Aykırı bir Kürt-Alevi aydını Doğan Kılıç'ın fırtınalı hayatı

Faik Bulut Independent Türkçe için yazdı

Doğan Kılıç ve kendisinden bahseden yayınlar / Kolaj: Independent Türkçe

Henüz okuyup bitirdiğim eserin adı; Doğan Kılıç: Kayıp Bir Kürt ve Alevi Aydın.

İbrahim Bulak imzasını taşıyan bu kitap 2025 yılında Nûbîhar Yayınları'ndan çıktı. 

Doğan Kılıç'ın adının geçtiği pek çok kaynağı şöyle sıralayabiliriz:

Hatıralarım (Musa Anter), 12 Eylül'de Hem Kürt Hem Alevi Hem Solcu Bir Hâkim Olmak (Mehmet Tural), Yirmi Üç Kürt Aydını (Yaşar Kaya), Ma Sekerdo Kardaş (N'etmişiz Kardaş?): "Dersim 38" Tanıklıkları (der. İlhami Algör), Alevi Katliamları (Mehmet Bayrak).
 

1960'larda Alevi hakları ve diğer siyasi gelişmelerden bahseden bir anı kitabı
1960'larda Alevi hakları ve diğer siyasi gelişmelerden bahseden bir anı kitabı

 

Araştırmalarım sonucu yazdığım 3 makalede Doğan Kılıç'ın öğrencilik ve gençlik yıllarındaki bazı faaliyetlerine değinmişimdir.

Peki, kimdir bu Doğan Kılıç?

Onu da kitabın yazarı İbrahim Bulak'ın kaleminden okuyalım:

Uzun zamandır Roja Newe gazetesini merak ediyordum. Bir nedeni gazetenin muhtevası, diğeri ise sahibinin Doğan Kılıç olmasıydı. Kendisine dair elimdeki bölük pörçük bilgi/belgeler, onun döneminin etkin bir Kürt ve Alevi aydını hatta önderi olduğunu anlamaya yetiyordu.

Önemli olan, bunları yan yana getirmekti. Nihayet araştırmacı Mutlu Can sayesinde belgeye ulaştım… Bir dönemin en çok tanınan, bilinen isimlerinin bir süre sonra unutulduklarına dair çok örnek vardır. Özellikle Kürtlerde, bunun çok daha fazla olduğunu düşünüyorum. Doğan Kılıç'ın da unutulduğunu düşünüyor ve hatırlanması gerektiğine inanıyorum.

1927 Erzincan doğumlu Doğan Kılıç'ın babası toprak sahibi ve önde gelen bir Kürt lideriydi. Babası, dedesi, amcası dâhil aile efradının çoğunu 1938'de Dersim olaylarında kaybeden Kılıç ile ailenin geri kalanı Burdur'a sürülür. Çok genç yaşlarda Amerika'ya gider ve Amerikan ordusunda askerlik de yapar. 9 yıl kaldıktan sonra 1955'te Türkiye'ye gelir; İstanbul Belediyesi Enformasyon Dairesi'nde çalışmaya başlar.

 


Dersim hadisesinde katledilen ailesi için dilekçe 

ABD'den yaratıcı düşüncelerle dönen Doğan Kılıç, Dersim 1938'de suç işleyenlerin (görevlilerin) açığa çıkartılması için hukuki yolları dener.

1957 yılında İstanbul'da savcılığa verdiği dilekçeyle 1938'de Erzincan köylerinden sorgusuz sualsiz pek çok vatandaşın kurşuna dizdirildiği ihbarında bulunur.

Cumhuriyet gazetesinde çıkan haber şöyledir:

Doğan Kılıç adında bir şahıs, dün (25 Aralık 1957) Savcılığa müracaatla, 1938 senesinde Erzincan'ın köylerinde içlerinde akrabası da bulunan pek çok şahsın sebep gösterilmeden kurşuna dizildiğini, zamanın jandarma komutanı ve mülkiye âmirleri hakkında zaman aşımına uğramadan derhal kovuşturulma açılmasını istemiştir.

(Bkz. Cumhuriyet, 26 Aralık 1957)


Bu girişiminden sonuç alamayan Doğan Kılıç, 1 yıl sonra Erzincan Savcılığı'na ihbarda bulunur.

Bu kez kendisiyle beraber 4 Erzincanlı müşteki daha vardır.

Ma Sekerdo Kardaş: (N'etmişiz Kardaş) Dersim 38 Tanıklıkları adlı kitabın derleyicisi İlhami Algör'ün yazdığına bakılırsa, Surbahan köyünden 1927/28 doğumlu İzzet Gökdemir Algör isimli kadın ile Murat Koç adlı köylüsü bunlardandır.

1961 yılında, adı geçenler, Dersim olayı ile ilgili olarak İstanbul Sirkeci'deki askeri yetkililere ortak dilekçe ve ifade verirler:

Babamızı mahkemesiz katlettiler!


Dilekçe Erzincan'da soruşturulmuş. Sonuç alınamayınca, İzzet Gökdemir Algör'ün abisi Kazım'ın ifadesine başvurmuşlar. O da, muhtemelen korku ve baskı nedeniyle 'Yok öyle bir şey!' deyiverince, dosya kapatılmış.

(Bkz. Ma Sekerdo Kardaş,
Mayıs 2018, İletişim Yayınları) 


Savcılık makamına ikinci başvuru ise 6-7 Mayıs 1958 tarihinde gerçekleşmiş, ancak dava sürüncemede bırakılmış ve beklenen sonuç alınamamış.
 

İbrahim Bulak ve yazdığı Doğan Kılıç kitabı / Kaynak: PİRHA
İbrahim Bulak ve yazdığı Doğan Kılıç kitabı / Kaynak: PİRHA

 

Davanın ayrıntılarını ise İbrahim Bulak'ın Zini Gediği Katliamı başlıklı bölümünde bulabiliyoruz. 

Gördüğüm kadarıyla İbrahim Bulak Doğan Kılıç'ın başından geçenleri, bir anlamda yaşam serüvenini sonuna kadar izlemiş; çok kimseyle görüşüp yeterli bilgi belgeye ulaştıktan sonra Doğan Kılıç'ın portresini olumlu ve olumsuz yanlarıyla renkli hale getirmiştir. 

Yeri gelmişken belirtmem gerekiyor: Bulak'ın eserinde iki isimlendirmede maddi hatta olabilir.

Mesela o, Sürbahan köyü diye yazmış; benim bildiğim kadarıyla gerek Kurmanci gerekse Kırmanci (Zazaki/Dımılki) telaffuzunda (ü) diye bir sesin olmaması gerek.

Eğer o köy, çok çok eskiden beri Türklerin yerleşip isimlendirdiği bir mekân değilse, doğru telaffuz ve yazımının Surbahan olması daha doğrudur.

Nitekim İlhami Algör, yukarıda bahsedilen eserinde çoğunlukla "Surhaban" ismini kullanmıştır.
 

Türkçü tarih yazarı Fahrettin Kırzıoğlu'nun Kürtleri inkar eden bir demeci
Türkçü tarih yazarı Fahrettin Kırzıoğlu'nun Kürtleri inkar eden bir demeci

 

Diğer bir hata ise Türkçü-Turancı tarih yazarı Mehmet Fahrettin Kırzıoğlu adı, İbrahim Bulak tarafından bazen Fahri Kırzıoğlu, bazen de Fahrettin Kırzıoğlu diye yazılmıştır.

İlhami Algör ise, bu isim hususunda daha dikkatlidir. Her durumda iki yazarın da çaba ve emeklerini takdir etmemiz gerekir.


Doğan Kılıç'ın Kültür ve edebiyat faaliyetleri

Kimlik bilincine sahip Doğan Kılıç, 1960'lı yıllarda isminin yanına aşiretinin adını da ekler: Böylece D. Kılıç Şıhhasananlı olur.

Bu isimle Roja Newe gazetesini ve kitaplarını yayımlar.

Aynı dönemde İstanbul'da basın ve sanat dünyasında görünür olmaya başlar.

Adı gazetelerde ve kitaplarda farklı biçimlerde yazılır.

1955 yılında Türkiye'ye dönerek Milliyet gazetesinde işe başlar.

Gazetede "karakter tahlili yapan bir genç" olarak okuyucuya sunulurken diğer yandan özel İngilizce dersleri verir.

1960 yılında İngilizceden çevirterek hazırladığı Çin Edebiyatı Antolojisi'ni yayımlar.

1962'de ise yayın hayatına başlayan Barış Dünyası dergisine makale yazar. 

Kılıç 15 Mayıs 1963 tarihinde Kürt gazeteciliğinde önemli bir yeri olan ve ilk modern Kirmanckî metinlerin yer aldığı Roja Newe gazetesiyle karşımıza çıkar.

Aynı yıl Kürtlerin Menşei ve Kürt Dili İncelemeleri isimli çalışmasını bitirir. 

Irak'taki Kürt lideri Molla Mustafa Barzani ile gerçekleştirdiği röportajı, Türkiye kamuoyunda büyük yankı yapar.

Çünkü Türkiye'den ilk kez bir gazeteci Barzani ile röportaj yapmıştır.
 

 

Basın onu "Türk gazeteci" diye tanıtır. 1968'de bu röportaj, Barzani ve Mahabad Kürdistan Cumhuriyetinin Kuruluşu adıyla kitaplaştırılır.

1979 senesinde Torsteir Kongslien ile birlikte Norveç dilinde çıkan kitabının adı Kurderne, et folk i Midt-Osten olur.

1986'da Norveç vatandaşı olduktan sonra aldığı Alexander Bertelsen ismiyle Fange-i Ankara (Ankara'daki Mahkûm) başlığıyla yayımlanır. 

İbrahim Bulak'ın kitabını okuduktan sonra dikkatimi çeken kimi bölümleri özetlemek durumundayım. 


Alevi öğrenciler bildirisinde ayrışma

Yıl 1963. Ankara'daki farklı fakültelerden 50 kadar Alevi üniversite öğrencisi, Alevileri aşağılayan ve ayrımcılık yapan sağcı gazeteleri kınayan bir bildiri yayımlamayı amaçlar.

Önce 12 öğrenci temsilcisi bildiriyi hazırlamakla görevlendirilir.

Ancak Kürt ve Türk Alevi öğrenciler, bildirinin "Büyük Türk Ulusuna" başlığıyla mı, yoksa "Türkiye Halklarına" başlığıyla mı çıkması gerektiği noktasında anlaşamazlar.

"Büyük Türk Ulusuna" başlığının konulması üzerine, Kürt Alevi öğrencilerden bir kısmı bildiriyi imzalamaz.

"Türkiye Halklarına" yerine "Büyük Türk Ulusuna" ibaresine itiraz edip ayrılanlardan biri de Doğan Kılıç'tır.

5 Şubat 2020 tarihli Gazete Duvar isimli internet gazetesinde yayımlanan "Cumhuriyet dönemindeki ilk Alevi kimlik mücadelesi: 1963 Alevi Bildirisi" isimli makalem için araştırma yaparken Doğan Kılıç adı dikkatimi tekrar çekti. 
 

23'ler Tutuklamasının Cumhuriyet gazetesindeki haberi
23'ler Tutuklamasının Cumhuriyet gazetesindeki haberi

 


"Kürt devleti kurmakla" suçlanan 13 kişi

Yıl yine 1963. Roja Newe gazetesinin çıkmasının üzerinden henüz 1 ay geçmiştir ki Doğan Kılıç ve 12 kişi daha sonra "23'ler Tutuklaması" diye anılacak davada tutuklanır.

Dönemin İçişleri Bakanı Hıfzı Oğuz Bekata, büyük bir zafer edasıyla, "Topraklarımızda bir Kürt devleti kurmak isteyen 13 kişi yakalandı" diye basına demeçler verir (Cumhuriyet, 29 Haziran 1963).

Birbiri ardı sıra gerçekleştirilen tutuklamalarla sayısı 23 kişiye ulaşacak olanlar için idam cezası istenir.

Basına fotoğraflarıyla beraber servis edilen ilk 13 kişiden biri olan Musa Anter, anılarında olayın iç yüzünü mizahi bir dille anlatır:

Yine tutuklanmıştık. Tutuklanmamıza şu enteresan bahaneyi buldular: Abdulsettar Hamavendi adlı dolandırıcı, acayip bir adla Bağdat'a bir emlak bürosu açmış, sahte vesikalarla şunun bunun arsalarını satmış. Yaptığı işler anlaşılınca da, Suriye'ye kaçmış. Şeytani bir kültürü vardı. Kendisi aynı zamanda gazeteci, imam ve avukat!

Yakalandığı zaman üzerinde Barzani ve Cemal Abdulnasır'la çekilmiş bir fotoğrafla İhvanı Müslimin'in (Müslüman Kardeşlerin) bir mührü bulunmuştu. Resmi hüviyeti şuydu: El Hac Huseyn Mahammi Abdulsettar Hamavendi… İşte bu adam televizyonunu Halep'e tamire götürürken, orada Nuri Dêrsimi'yi görüyor. Kendisini, Nuri Bey'e gazeteci olarak tanıtıyor. İstanbul'a gideceğini söylüyor.

Nuri Bey de diyor ki, ‘Mademki İstanbul'a gideceksin, orada gazeteci iki yeğenim var. Onları gör, sana yardımcı olurlar.' Bunlardan biri ben, diğeri de Doğan Kılıç. Önce Doğan Kılıç'ı görüyor. Doğan Kılıç da Dêrsimli olduğu için, ‘Doğru, Nuri Dêrsimi benim amcamdır. Sana gerekli yardımda bulunurum; Musa Anter'e de lüzum yok!' diyor.

Doğan Kılıç, Hamavendi'ye ne istediğini soruyor. Hamavendi, ‘Müslüman Kardeşler üyesi olduğunu, İsrail Başkonsolosu ile görüşüp kendisinden para, silah ve deniz botu vermelerini isteyeceğini' söylüyor. Doğan, ‘İyi, konuşuruz da; yalnız benim için de listeye bir matbaa koy' diyor.

İsrail Konsolosuna telefon ediyorlar. Taşlık Gazinosu'nda randevulaşıyorlar. Meğer kendileri ile konuşanlar MİT'miş. Ertesi gün randevuya giderken ikisi de yakalanıyorlar. Üst ve eşyaları aranıyor. Benim adresim de üzerlerinde çıkıyor.

Gazetelerde, Hamavendi'nin acaip kıyafetli resmi altında, ‘Barzani'nin bana (Musa Anter'e-F.B.) gönderdiği adam' diye bir haber yer aldı.

(Bkz. Musa Anter, Hatıralarım,
Aram yayınları, üçüncü baskı, İstanbul-2013.)


İbrahim Bulak, bu olayın perde arkasını ve ayrıntılarını kitabında (s. 72-85) tatmin edici bir şekilde anlatıyor.

Kurgusal tarzda yazılmış iddianame bir dedektiflik-casusluk eserini andırıyor.

Hâsılı kelam istenen sonuç alınamayınca yargılananlar beraat ediyor.

Ancak Doğan Kılıç ile şu karanlık adam Abdulsettar Hamavendi 16 ay ceza alıyorlar. 
 

Doğu meselesi tartışmalarını yansıtan dergilerden biri de CHP çizgisindeki Akis idi.
Doğu meselesi tartışmalarını yansıtan dergilerden biri de CHP çizgisindeki Akis idi

 

Deng, Roja Newe gibi Kürtçe-Türkçe süreli yayınların çıktığı, kimi Kürt aydınlarının Yön, Akis, Yeni Akış gibi yayın organlarında demokrasi ve özgürlüklere ilaveten Kürt (o dönemin adlandırmasıyla Doğu) meselesi hakkında farklı yazılar yazabildiği bir dönemde Doğan Kılıç da fikir sahnesine yeniden çıkıyor. 
 

Kürt aydını, siyasetçi ve hukuk insanı Mehmet Ali Aslan'ın çıkardığı dergi
Kürt aydını, siyasetçi ve hukuk insanı Mehmet Ali Aslan'ın çıkardığı dergi

 

Kürt gençlerini, yazar ve siyasetçileri içeren meşhur 49'lar Davası ile 23'ler Davası'nı birlikte ele alırsak; o sıralarda Irak Kürdistan bölgesinde Mele Mustafa Barzani öncülüğünde gelişen hareketin, hem komşu ülkeleri hem de Avrupa'daki Kürt aydınları arasında milli bilinci güçlendirdiğini tespit edebiliyoruz. 

Oysa 49'lar ve 23'ler davalarındaki tutuklamalar, büyük ölçüde Kürtlük bilincinin gelişmesini önlemeyi hedeflemekteydi.

Doğan Kılıç ise duruşması sırasında Molla Mustafa Barzani hareketine sempatisini açıkça dillendirmişti.

Bir süre tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan Kılıç bu kez Türkiye'deki Alevilerin ilk gazetesi olan Ehlibeyt Yolu gazetesinin sahipliğini üstlendi.


Elbistan'da katliam provası

Maraş ilinin Elbistan ilçesi, 11 Haziran 1967 tarihinde kanlı hadiselere tanık oldu.

Ehlibeyt Yolu gazetesi öncülüğünde 11 Haziran 1967 tarihinde Elbistan'da "Ehlibeyt Gecesi" düzenlenmişti.

Âşık Mahsuni Şerif, Kul Ahmet gibi halk ozanlarının katıldığı gecede Doğan Kılıç, Alevi yurttaşların sorunlarıyla ilgili bir konuşma yapmıştı.

Konuşmasında, "Türkiye'de 10 milyon Alevi olmasına rağmen bir senatör dahi çıkaramıyoruz. Hürriyetimiz, elimizden alınmıştır. Çoğumuz, oraya buraya sürülmüşüz. Ticaretten mahrum edilmişiz. Amerika'da papaz ve kiliselere devlet yardım etmezken, Türkiye'nin cami hocalarına aylık vermesi laikliğe aykırıdır. Bize, Kızılbaş diyorlar. Ona bakacak olursanız, kanımız da kızıldır…" demişti.

Bu sözler üzerine, Elbistan'daki Türk-İslam bağnazları ayaklanarak şiddetli protesto gösterileri yaptılar.

Bir yanda İstiklal Marşı söylenirken, diğer yanda "Müslümanlık ve Türklüğü kimse zedeleyemez!" diye bağıran bir kalabalık vardı. Bu arada konuşmacı Doğan Kılıç, aynı kitle tarafından tartaklandı… 1-2

Dönemin Türk basını, ilk günden itibaren olayı "Sünni-Alevi çatışması" biçiminde haberleştirip adli bir vaka olarak ele alırken, genelde Doğan Kılıç'ı olayların müsebbibi gösterip yer yer Alevileri suçlayan bir dil kullanırlar.

Düzen partileri ile onlara bağlı sağcı yayın organları Doğan Kılıç için "CIA Ajanı", "Amerikan Ajanı" imasında bulunurlar. 

Oysa olay vahim bir siyasi tertibin sonucudur.

O kadar ki o tarihte muhalefet partisi CHP lideri İsmet İnönü, Başbakan Süleyman Demirel ile görüşüp derhal tedbir alınmasını istemiştir. 

Saldırılar sonucunda 3'ü ağır olmak üzere 60'ın üzerinde (İbrahim Bulak'a göre 170) insan yaralandı, başına ağır cisimle vurulan biri kişi aklını oynatırken biri de yaşamını yitirdi.

Yaklaşık 18 işyeri kullanılamaz hale geldi. (İbrahim Bulak'ın kitabı, s.110-122) 
Dönemin tanıklarından Kemal Dağlı ve Hacı Cırık, saldırının devlet eliyle planlanarak organize edildiğini belirterek, Elbistan'da başarılamayan katliam girişiminin daha örgütlü bir biçimde Maraş'ta uygulamaya konulduğuna işaret ettiler. 3


Barzani ile röportaj ve yankıları: 

Doğan Kılıç, Irak'taki Kürt hareketinin tarihi önderi Molla Mustafa Barzani ile röportaj yapmak için 1967'de sınır ötesine geçer.

Röportaj, o tarihte Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık AŞ adına sahipliğini Haldun ve Erol Simavi kardeşlerin yaptığı Yeni Gazete'de yayınlanır. 

Yeni Gazete, günlerce "Kuzey Irak'a Giden İlk Türk Gazetecinin Hazırladığı Röportaj" diyerek söyleşinin duyurusunu yapar.

"Barzani'nin Karargâhında" başlıklı röportaj, 19 bölümlük dizi halinde (8-29 Mart 1967) tefrika edilir. 

Büyük ses getiren diziye farklı çevrelerden olumlu ve olumsuz tepkiler gelir.

En tipik olanı Ötüken isimli Turancı yayın organında Nihal Atsız imzasıyla çıkan "Doğu Anadolu Meselesi mi? Kürdistan Devleti Meselesi mi?" başlıklı dizidir.

Dosyanın alt bölümünde "Bağımsız Kürt Devleti Propagandası" yapıldığı gerekçesiyle yazı dizisi hakkında dava açılması talep edilmiştir. 


Nihal Atsız: "Öyle güzel bir Kürt kızı olamaz!"

Turancı yazar Nihal Atsız'ın uzun ve Kürt karşıtı Türkçü fikriyatını yansıtan eleştirisi, ırkçı zihniyetin tipik örneğidir.

Atsız, şöyle der:

Doğan Kılıç'ın imzasıyla çıkan 9 Mart 1967 tarihli tefrikada silahlı, güzel bir kız resmi var. Çekik gözleri, çıkık elmacıklarıyla Orta Asya Türk'ü olduğu derhal anlaşılan bu kızın resminin altındaki açıklamalardan Margaret adında Hıristiyan bir Kürt olduğunu ve savaşlarda büyük kahramanlık gösterdiğini, adının cihana yayıldığını öğreniyoruz. 

Hepsi iyi ama bu kızın Kürt olduğuna dair noter senedi veya Anayasa Mahkemesi kararı getirseler yine de bu kızın Kürt olduğuna kimse inanmaz. Çünkü o tipik bir Özbek veya Kırgız'dır. Böyle Kürt, hele böyle güzel Kürt olamaz…

(İ. Bulak kitabı, s. 93-107)
 

Eski TİP'in Doğu meselesine ilişkin bir yayını
Eski TİP'in Doğu meselesine ilişkin bir yayını

 

Doğu Davası tartışmalarında bölünme

Doğu Davası, 1960'ların başından itibaren Kürt aydınları arasında tartışılan, dönemin popüler konularından biriydi.

Zamanın geçerli fikir ve kavramlarıyla "Doğu Meselesinin çözümü için cevap arayışları" söz konusudur.

Bu tartışmalar, yakın dönem Kürt tarihine daha dikkatli bakmamızı ve oralardan çıkarılan derslerden yararlanmamızı sağlamaktadır.

Kemalizm'in modernlik ve ilericilikle neredeyse eş anlamlı olduğu o yıllarda Doğu Davası ekseninde yapılan tartışmalara katılan Kürt aydın çevreleri arasında sağ ve sol ayrımı yapmak pek isabetli bir tanımlama değildir.

Esasen sağcı veya solcu görüşten ziyade Barış Dünyası dergisinde yazan ve başını Musa Anter ile Doğan Kılıç'ın çektiği gruba liberal, Yön dergisinde kendini ifade eden Doktor Şivan (Sait Kırmızıtoprak) ve arkadaşları için sosyalist demek daha yerinde olur.

Son tahlilde her iki taraf da Kemalizm'i (olumlu veya olumsuz olarak-FB) kendilerinin daha iyi anladıkları iddiasıyla, biraz da Doğu Davası'na dair yazılanlara meşruluk kazandırmak amacıyla olsa gerek, Kemalizm'i kendilerine dayanak yapmışlardır. 

(İbrahim Bulak kitabı, s. 47-62)


Her durumda ilerici-sosyalist aydın kesimlerinin Kürt meselesinde bilgi ve fikir sahibi olmalarına ve farklı Kürt çevrelerinin ufkunun açılmasına katkıda bulunan söz konusu tartışmalardan, bugünkü süreçte bile hem ibret hem de ders alınması gerektiği kanısındayım.

Her iki kümeye de taraf olmadan, yöntemle ilgili gözlemim şudur:

Doktor Şivan ve arkadaşları, liberal denilen Kürt kesimine karşı fazlasıyla sert ifadeler kullanmıştır.

Doğan Kılıç ile Musa Anter ise karşı tarafa tatlı-sert eleştiriler yöneltmişlerdir.


Halk diplomasisi ve bireysel lobi faaliyeti

Bedirhan ailesinden aydınların bilhassa Avrupa'daki sınırlı girişimleri sayılmazsa, 1950'li ve 1960'lı yıllarda bilinen anlamda örgütlü bir Kürt diplomasisinden bahsetmek mümkün değildir.

O tarihlerde fiiliyatta yapılmakta olan bireysel girişimlerdir.

Genel anlamıyla sokak diplomasisi, halk diplomasisi denilen tarzda siyasi uğraşlardır.

Bunu Doğan Kılıç'ın hayatında da görebiliyoruz.

1973 yılında aranır duruma düşünce Türkiye'den Norveç'e kaçan Kılıç, siyasi iltica talebinde bulunur.

Arbeiderbladet isimli sosyalist bir gazetede ilk röportajı yayınlanır ve Norveç kamuoyunun ilgisini çeker.

Burada ilk defa Kürt halkından, ona yönelik baskılardan söz edilir. 

Kendisiyle ilgili ikinci ayrıntılı mülakat ise 1977 yılındadır.

Bu tarihten itibaren Doğan Kılıç, Norveç'teki Kürtlerin sözcüsü veya lideriymiş muamelesi görür.

Türkiye ve Kürtlere dair hemen her olayda fikrine başvurulur.

1979 yılında Norveçli aydın-aktivist Torstein Kongslinet ile birlikte Kürtler ve Kürdistan'ı tanıtan Kurderne-et folk i Midt- østen (Kürtler: Ortadoğu'nun Bir Halkı) adıyla ortak imzalı bir esere imza atar.

1984 yılında Türkiye'ye girişinde tutuklanır.

Bu durum Norveç ile Türkiye arasında diplomatik krize neden olur.

Sonuçta şartlı olarak Norveç'e gitmesine izin verilir.

Ankara'da cezaevinde yaşadıklarını anlattığı Fange i Ankara (Ankara'daki Mahkûm) kitabı Norveç dilinde basılır. 

Farklı açılardan bakılırsa, Doğan Kılıç dahil bir aydının kendi başına veya küçük bir kümeyle birlikte başlattığı her girişim veya faaliyet, halk diplomasisi diye adlandırılabilir.

2 ay önce görüştüğüm Cemal Alemdar da yukarıda bahsi geçen 23'ler Davası nedeniyle tutuklanmıştı.

Dolayısıyla Doğan Kılıç'ı da tanıyordu. Sonraki yıllarda İsveç'te mülteci olarak yaşadığı sırada gözlemi şöyle olmuş:

Bu ülke kamuoyunda Kürtler hakkında neredeyse hiç bilgi yokmuş.

İsveçli aydınlar ve etkili çevrelerle aşamalı olarak ilişkilerini geliştirmiş.

Bir süre sonra hatırı sayılır bir Kürt lobisi (tanım tam yerinde olmasa bile) oluşturmayı başarmış.

Sözü bitirirken ders alma kabilinden birkaç tespit daha:

Doğan Kılıç, Türkiye'deki iktidarları hasım olarak görmüştür; dolayısıyla da onlara yönelik söylemleri hayli sert ve abartılıdır.

Hemen bütün söyleşi ve konuşmalarında Kürtlere yönelik anlatımları gerçeği tam yansıtmamakta, sübjektiflik ağır basmaktadır.

Verdiği rakamlar çoğu kez hayalidir, doğruluktan uzaktır. 

Nitekim Norveçli bir yazar, onun söyleşi ve konuşmalarındaki çelişkileri didikleyip sorgulayan bir tartışmaya vesile olmuş; Doğan Kılıç bunları yalanlasa da inandırıcı olamamıştır. Birinci nokta budur.

İkinci nokta ise, onun çalışma tarzıdır.

Norveç'te Türkiyeli çalışan sayısı ve bilhassa siyasi mülteci sayısı azdı.

D. Kılıç, bir ara çevresine topladığı sınırlı bir grupla birlikte Kürt meselesi için ortak etkinlikler yapmakla birlikte, bireysel yönü ağır basınca kolektif faaliyetten uzaklaşmıştır. 

Kendini tecrit etmesinin nedenlerinden biri, Türkiye'deki Kürt-Sol çevreler ile onların Avrupa'daki uzantılarının bir türlü kurtulamadıkları "şüphecilik" ve "suçlama/karalama" hastalığıdır.

Norveç'teki buluşmalarında başına bu da gelmiştir.

Kendini toplumdan ve hayattan sorgulayan D. Kılıç, ne yazık ki alkole sığınmış, bu beladan bir türlü kurtulamamış; Mısır'a tatile gittiği 2024 yılında kalp krizinden vefat etmiştir.


Bitirirken…

Akademisyen-araştırmacı Mutlu Can'ın Doğan Kılıç hakkında kaleme aldığı yazıdaki bir paragrafı özetleyerek vereceğim:

İkinci kuşak Kürt aydınları arasında sayılan Doğan Kılıç'ı farklı kılan bazı yanlar var: Doğan Kılıç idealist, üretken ve mücadeleci bir insan. Cesur bir Kürt-Alevi aydını, güçlü bir entelektüel, Norveç'te yerleşmesinden itibaren sıkı bir Kürt milliyetçisi... Birçok ilke imza atmış bir gazeteci, yazar ve çevirmen. Bunların yanı sıra inişli çıkışlı yaşamı spekülasyonlara konu olan Amerika'daki geçmişi. Kendine özgü mizacı, hayatının son dönemini adeta kendisini izole ederek geçirmesi ve nihayet dünyadan sessizce göçüp gitmesiyle, Doğan Kılıç ayrıksı bir portre çizer. 

Pek bilinmese de Doğan Kılıç 1960'lı yılların atmosferinde ‘Doğu Davası' başlığıyla tartışılan Kürt meselesi üzerine birikim sahibi birisi olarak kafa yoran, yazan, düşünce üreten önemli insanlardan biri. Ne hazindir ki onun halen akılcı, adil ve onurlu bir çözüm bulunamamış bu meseleye ilişkin düşünceleri, bu meselenin Türkiye'nin bütünlüğü içerisinde çözülmesi bağlamında bugün de geçerliliğini korumakta ve yol gösterici bir nitelik taşımaktadır.

Sözgelimi Barış Dünyası dergisinin Ekim 1962 tarihli 7. sayısında kendi ismiyle çıkan 'Doğu Davası ve Gerçek Çözüm Yolları' başlıklı yazısındaki şu görüşleri dikkat çekicidir:

‘Peşinen kabul etmemiz gerekir ki Doğu bugün memleketimizin esas varlığını sarsabilecek potansiyele sahip bir problemdir. Bu tehlikenin nedenlerini de objektif bir mantık içinde kavramaya çalışırsak anlayabileceğimizi tahmin etmekteyiz. Her şeyden evvel Doğu tehlikesinin esas sebeplerini, bizce Doğu ve Doğululardan ziyade Türkiye'deki rejimlere hâkim olmuş anlayışlarda aramak lazımdır. Bizde şimdiye kadar Doğuya karşı tatbik edilen idare politikası iflas etmiştir; çünkü yanlıştır...

(İktidarların) Bu insanlara (Kürtlere) insani olmayan baskı yapma hakkı yoktur. Kürtçe dilini kendi malımız bilmemiz, ona kuşkuyla değil sevgiyle bakmamız gerekmekte; onlara her bakımdan yardımcı olmamız, kendilerinin bu memleketin asli olduklarını duyurmamız lüzumludur. Dilleri ile âdetleri ile din ve mezhepleriyle ırkî hususiyetleri ile bu yurdun kendilerine karşı samimi bir yuva olduğunu hissettirmeliyiz… Bir Kürt niçin bir Kürt olarak bu devletin vatandaşı olmasın?

(İ. Bulak kitabı, s.10) 

 

 

Kaynaklar: 

1. Bkz. https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2020/02/05/cumhuriyet-donemindeki-ilk-alevi-kimlik-mucadelesi-1963-alevi-bildirisi. https://www.indyturk.com/node/161981/, 14 Nisan 2020.
2. https://www.indyturk.com/node/326271/, 7 Mart 2021.
3. https://pirha.org/elbistanda-alevilere-yonelik-fasist-saldirilar-54-yilinda-donemin-taniklari-anlatti-video-273224.html/ 14 Haziran 2021.

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU