Türk göçmenlerin siyasi eğilimleri ve Almanya’nın refleksi

Aydın Enes Seydanlıoğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AP

Geçtiğimiz günlerde Merkezi Berlin'de olan Bilim ve Siyaset Vakfı (Stiftung Wissenschaft und Politik-SWP) Almanya’daki Türk göçmenlerin siyasi eğilimlerinin yeniden değerlendirilmesi başlıklı bir rapor yayınladı.

Rapor Almanya’daki Türk diasporasını ilgilendiren birçok önemli hususu ihtiva ediyor.

Raporun içeriğine değinmeden önce Bilim ve Siyaset Vakfı'nın Almanya’da dış politika ve güvenlik politikası alanında siyasetin önemli kademelerindeki politikacılara danışmanlık hizmeti sunduğunu belirtmekte fayda var.

Örneğin Bilim ve Siyaset Vakfı (SWP), 2013 yılında German Marshall Fund kuruluşunun da desteğiyle Almanya’nın dış ve güvenlik politikasına yönelik tavsiyeler içeren bir strateji raporu yayınlamıştı.

Yani vakfın tavsiyelerinin orta vadede siyasi karar alma mekanizmaları üzerinde etkisinin olduğunu söylemek mümkün. 

"Türkiye’ye karşı sadakatten" ve "demokratik kültür eksikliliğinden öte" seçim analizi alt başlığı ile yayınlanan rapor, AK Parti’nin Avrupa’da aldığı yüksek oyların nedenlerini Almanya perspektifinden irdelemeye çalışmış. 

Göç kalıplarının ve göçmen ortamının yanı sıra, göçmenlerin sivil toplum angajmanı ve akabinde ortaya çıkan farklı politik yönelimlere ve motivasyonlara sahip bir dizi organizasyonun varlığına değinilmiş.

Son on yılda ise, hükümete yakın çok sayıda yapılanmanın nüfuzu nedeniyle sivil toplumda belirgin bir dönüşümden bahsedilmiş.

Bu kurumların göçmenlerin ve çocuklarının sosyalizasyonunda etkisine yer verilmiş.

Türkiye'nin, Türk göçmenlere ve çocuklarına yönelik politikasının tarihsel gelişimi ve Müslüman "diasporasının" tekamülü ile bu bağlamda hükümet ve sivil toplum arasındaki ortaklıklar ele alınmış.  

Bu temel üzerine Türk kökenli nüfusun oy kullanma davranışını inceleyen raporda göze çarpan önemli noktalar ana hatlarıyla özetlendiğinde ilk olarak AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Türk göçmenler tarafından destek görmesinin hem maddi hem duygusal nedenlerinin olduğu vurgulanmaktadır.

Türkiye’deki sosyo-ekonomik gelişmelerle beraber kurumsal değişikliklerdeki hissedilen kalite artışının Türk hükümetinin imajını olumlu yönde etkilediği konusuna değinilmiş.

Bununla beraber Türk göçmenlerin ve Almanya’da dünyaya gelen çocuklarının, AK Parti lehine seçim desteğini açıklayan nedenlerden bir diğeri de Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki hükümetin, bu insanlara "güçlü Türkiye" hissi vererek bir gurur duygusunun oluşması olarak açıklanmıştır.

Raporda AK Parti’nin Almanya’da mukim Türkler nezdinde karşılığının ve gördüğü desteğin bir diğer nedeni olarak, bu kitlenin son dönemde elde etmiş olduğu siyasi ve sosyal kazanımlarını kaybetme kaygı ve endişesi ifade edilmektedir.

Ayrıca hükümetin göçmen nüfusa yönelik ilgisinin kendi iç ve dış politik hesapları ile örtüşmesi dolayısıyla, Türk hükümetinin gelecekte de Almanya bağlamında kimlik temelli siyasetine devam edeceği belirtilmektedir.

Buna ek olarak Türkiye’de kötüleşen ekonomik durumun muhtemelen Almanya’dan Türkiye’ye döviz aktarımı ihtiyacını artıracağı vurgulanmıştır.

Türk hükümetinin Türk göçmenleri ve yurtdışında dünyaya gelen çocuklarını kendi iç ve dış politik hedefleri doğrultusunda araçsallaştırması ile göçmenlerin Almanya’da siyasi temsil ve eşit katılım (tanınma) talepleri arasında ayrım yapılmasının önemi de raporda vurgulanan diğer bir husustur.

Özetle raporda AK Parti'ye oy veren seçmen ile AK Parti'deki siyasi aktörlerin farklı motivasyonlarının var olduğu vurgulanmıştır.

Rapora göre, seçmen birtakım kazanımlar dolayısıyla oy vermekte; fakat AK Parti ise seçmeni bir dış politika enstrümanı olarak görmektedir.

Bunların yanı sıra Türk kökenli sivil toplum kuruluşlarının (STK) bağımsızlığına dikkat edilmesi vurgusu raporda önemli bir yer edinmekte ve STK'ların Türkiye bağlantısı konusuna dikkat çekilmektedir.

Bahsedilen bu hususlardan da anlaşıldığı üzere Türk göçmenlerin siyasi eğilimleri Almanya’da karar alma mekanizmalarında bir huzursuzluk yaratmakta ve bunun nedenleri raporda analiz edilmektedir.

Ayrıca raporda yer alan bir tavsiyede; önemli ve belirleyici bir ilk adım olarak, Türk göçmenlere ve Almanya'da doğan çocuklarına yerel seçimlerde oy hakkı verilmesi gerektiği ve siyasi temsil hakkını genişleterek Alman politikacıların sadece Almanya'daki Türk derneklerinin uzun süredir devam eden taleplerini karşılamakla kalmayacağı; aynı zamanda Türk göçmenler ve Almanya'daki çocukları arasında bir aidiyet ve kabul duygusu yaratmaya yardımcı olacağı ifade edilmiştir.

Almanya'da ve Avrupa’nın başka bölgelerinde artan popülizm ve göç karşıtlığı nedeniyle, bu taleplerin karşılanmasının kolay olmadığı belirtilmiş ancak uygun politik önlemlerin tasarımı ve uygulanması için hala yeterli hareket alanın var olduğu vurgulanmıştır.

Bilim ve Siyaset Vakfı’nın siyasetin farklı düzlemlerinde danışmanlık hizmeti sunduğu göz önünde bulundurulduğunda bu tavsiye ile ilgili önümüzdeki süreçte hükümetin göçmenlerin eşit katılım talepleri konusunda doğrudan bir hassasiyet göstereceği ve harekete geçeceği sonucunu çıkarmak çok iyimser bir beklenti olacaktır.

Bunun aksine STK'ların çatı örgütlenmelerini dışlama ve doğrudan yerel dernek ve cemiyetleri muhatap alma sürecinin hızlanacağını söyleyebiliriz.

Almanya’nın birçok eyaletinde bu sürecin uygulamalarına rastlamak mümkündür. Yani özetle Almanya’da artık karar alma mekanizmaları, derneklerin çatı kuruluşlarıyla olan ilişkilerini zayıflatarak daha “başına buyruk” bir hale getirmeyi öngörmekte, bu yönüyle de STK'ların çatı örgütlenmeleri üzerinden Türkiye ile olan ilişkilerinin koparılması hedeflenmektedir. 

Son olarak, Almanya’daki siyasi aktörlerin İslami ve Müslümanları hedef alan dışlayıcı söylemlerden kaçınmaları gerektiği ifade edilmiş ve ideolojik olmayan göçmen dernekleri ile işbirliğinin desteklenmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Almanya’da Türk nüfusunun önemli bölümünün muhafazakar dünya görüşüne sahip olduğu düşünüldüğünde, “ideolojik olmayan göçmen derneklerinin desteklenmesi”  ifadesi önümüzdeki dönemde de geçmişte olduğu gibi bu kesimi temsil eden sivil toplum örgütlerinin muhatap alınmayacağı görüşünü bir kez daha onaylamaktadır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU