Van Kitap Fuarının ardından

M. Xalid Sadînî Independent Türkçe için yazdı

13 Aralık'ta "300 Yayınevi, 300 Yazar ve Binlerce Kitap" sloganıyla başlayan 3. Van Kitap Fuarı dün bitti. Bugün size bu fuarın ardından edindiğim izlenimlerimi yazmak istiyorum.

Fuarı Eylül Fuarcılık Şirketi düzenlemişti. Sahipleri ile tanışma şansımız oldu. Gerçi onlarla tanışmadan önce haklarındaki bazı önyargıları ve hikayeleri duymuştum.

Önyargılar şu; biz Kürtler genel anlamda Türkiye'deki ideolojik fikir ve fraksiyonları doğru ve sağlıklı bir şekilde değerlendirebilme olanaklarından yoksunuz.

Zira yüz yıla yakın bir süredir kimliğimize yapılan baskılar bizi birçok konuda olduğu gibi bu konuda da öfkeli bir hale getirdi. Bu öfkeli halimiz de bazen doğru değerlendirmeler yapmamıza engel oluyor.

Mesela kitap fuarı, mobilya fuarı, teknoloji fuarı vb. fuarlar her zaman düzenleniyor. Bazen de yöresel yiyecekler veya turizm fuarları yapılıyor. Bütün bu fuarlar amacına uygun bir şekilde ticari amaçlarla yapılıyor.

Fuarı düzenleyecek firma, fuarı hangi ilde hangi amaçla düzenleyeceğini önceden ilan ediyor ve katılmak isteyenler de ona başvuruyorlar. Kitap fuarlarını düzenleyen şirketler de, ister "yandaş" olsun, ister "candaş" aynı şekilde ne zaman, nerede fuar yapacağını ilan ediyor, ona göre de katılımcılarından katılma talebi topluyor.

Van'daki Kitap Fuarını düzenleyen Eylül Fuarcılık, 3 yıldır burada fuar yapıyor ve kendince ilginç bir yöntem geliştirmiş. Katılımcılarına diyor ki; "Eğer siz Urfa'da yapılan fuara katılırsanız, Van fuarında yer kirası vermeyecek, sadece stant düzenleme ücreti verirsiniz."

Elbette ki bu bazı yayınevleri için avantajlı bir durum arz ederken bazıları için dezavantajlı bir duruma sebep oluyor. Bu durum büyük ve kartel tipi yayınevleri için bir avantaj iken, özellikle yayını az olan ve Kürtçe yayın yapan yayınevleri için bir dezavantaja dönüşüyor.

Örneğin Kürtçe yayın yapan Peywend Yayınları 70'e yakın Kürtçe kitap yayınlamış. Bu kadar kitap için hem Urfa'da stant yeri almak, yaptırmak hem de Van'da da yaptırmak ekonomik açıdan karşılaması zor bir meblağ oluşturuyor. Onun için de Urfa'nın külfetine katılmadan Van'a katılmak istediği halde izin verilmemiştir.

Benzer bir şey, nispeten imkanları daha fazla olan Avesta Yayınları içinde geçerli. Urfa'da okuru az. Ama Van'da okuru ve potansiyeli daha fazla olduğu için katılmak istemiş. Fuar düzenleyici Remzi Çayır bey uygun görmüş, Van'daki potansiyellerini göz önünde bulundurarak önce bir ada, sonra da yarım ada vermişler.

Avesta Yayınları'da kitaplarının çokluğunu ileri sürerek yarımadada iş yapamayacağını söyleyerek hiç katılmamış. Bu da bölgede "Kürt yayınevlerini fuarlara almıyorlar" izlenimine ve bazılarının da propagandasına sebep olmuş. Ne yazık ki bu fuar da böyle anti propagandif söylemlerle geçti. 
 

13.jpg
Fotoğraf: Independent Türkçe


Oysa görüştüğüm fuar düzenleyicileri ticaretin kurallarını bilen insanlardır. Özellikle amca ve yeğen Remzi Çayır'ların adaş olmasının çok ilginç bir de hikayesi var.

Hikayeyi başka bir yerden duymuştum, ama onlara teyit ettirdim. Hatta yazacağımı da söyledim. Hikaye kısaca şöyle:

Remzi Çayır, Adıyaman Kürtlerinden. 1980 öncesinde Türk milliyetçiliği hareketlerine gönül veriyor.

1980 öncesi süreci, solcuların sağcılara, sağcıların solculara nasıl kırdırıldığını, bütün o provakatif olayların arkasında kimlerin olduğunu hepimiz az çok biliyoruz.

İşte bu Remzi Bey'de sağcı cenahta yer almış. Muhtemelen bugün o da, yaptığı iş icabı bile olsa, heyecanlı gençliğine hayıflanıyordur. Lakin zaman akıp gidiyor.

Remzi Bey, Muhsin Yazıcıoğlu ve diğer arkadaşları ile "kendisi hapiste fikirleri iktidarda olduğu" o dönemde idamla yargılanıyor ve idam cezası da alıyor.

1985 yılında daha hapiste iken abisinin bir çocuğu dünyaya geliyor. Aile "nasıl olsa diğeri hapiste çıkamayacak, bari yeni çocuğun ismini de Remzi koyalım", derler.

Gerçi Kürtlerde böyle atanın, babanın, amcanın ismini yeni gelene vermek ve soyu devam ettirme adeti de çok yaygındır.

Bu arada evet, Remzi Bey Adıyaman Kürtlerinden. Saf doğal bir Kürtlüğü var. Kürtçesi de gayet iyi.

İşte yukarıda bahsettiğim önyargı da budur. Çoğumuz, MHP'ye, BBP'ye veya İYİ Parti gibi sağcı denilecek partilere gönül veren insanların Kürtlükten istifa ettiğini, Kürtçe konuşmadığını, Kürt olarak bilinmekten utandığını sanıyoruz ki çok yanılıyoruz.

Öyle olmadığını, bu türden olan insanların etnik kökenlerine olan doğal bağı; solcu, dinci veya başka ideolojilerden olup da etnisitesine olan bağdan daha zayıf değil, belki örf-adet ve ananeleri sürdürmek babından daha da kuvvetlidir.

'Zaman her şeyin ilacıdır' denir ya, Remzi Beylerin ailesine de zaman ilaç olmuş, küçük Remzi büyürken, büyük Remzi hapisten çıkmış ve ailede amca yeğen iki Remzi olmuş.

Küçük Remzi büyüyüp, büyük Remzi'nin arkadaşı, ortağı olmuş. Zamanla her iki Remzi bir Remzi olmuş ve "Remzi Çayırların hikayesi de" dilden dile dolaşmış.

Küçük Remzi benim en yakın arkadaşlarımdan biri olan Elazığlı Süleyman Karababa'nın kirvesi Fahrettin'e damat olunca bende hikayeyi duymuş oldum.
 

14.jpg
Fotoğraf: Independent Türkçe


Biliyorsunuz Eduardo Galeano kadar olmazsa da ben de bir hikaye avcısıyım...

Hikaye uzayınca fuarı unuttuk. Fuar hayırlısı ile bitti. Gelmeyen Avesta'nın yerini Van'da faaliyetlerini sürdürmekte olan ve şimdiye kadar 167 adet, çoğunluğu Kürtçe kitap yayınlamış olan Sîtav Yayınları'na verilmişti. Fuardaki en coşkulu, her gün 5-6 yazarının kitabını imzaladığı stant da onlarınkiydi.

Çıra Yayınları da gelmişti. Ama bu fuarda en önemli ve en çok kitabı olan yazarları Ali Bulaç ağabeyin Meal'inin dışındaki kitaplarının olmaması şahsen beni üzdü.

Ali Bulaç'ın bu bölgede son 10 yılından vareste çok ciddi bir okuyucu kitlesi var. Eminim ona bir imza ve konferans da hazırlansaydı fazlasıyla ilgi ve alaka görecekti. Ona da, Altan Tan'a da Van'da imza yapılmayacaksa peki nerede yapılacak?  

Nûbihar Yayınları zaten bölgedeki bütün fuarlarının favorisidir. Bu fuarda da çok ilgi ve alaka gördü. Hanifi Taşkın, İzzettin Seven, Ayhan Geveri ve diğer birçok yazarı imza günü yaptılar.

Beyan Yayınları, İhsan Süreyya Sırma Hoca'nın ve önceki hafta bir yazıyla serencamını yazdığım değerli Bayram Karaçor ağabeyin olduğu zamanlarda çok hareketliydi. Sonra biraz duruldu.
 


Görebildiğim kadarıyla nitelikli bir okur kitlesi olan Doğu-Batı Yayınları da çok memnun ayrıldı. Belki satışlar anlamında başka büyük fuarlar gibi değildi, ama ilgili bir okur kitlesi vardı...

Umarım gelecek yıl daha coşkulu, isteyen her yayınevinin yer bulabileceği ve okuruna ulaşabileceği bir yıl olur. Avesta ve Peywend Yayınları için de daha şimdiden Remzi Bey'den söz aldım...

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU