NSS 2.0: America first, Trump kral mı?

Umut Berhan Şen, Independent Türkçe için yazdı

ABD'nin 4 Aralık 2025'te yayımlanan yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi (NSS), Başkan Donald Trump'ın "America First" felsefesini resmileştiren bir manifesto niteliğinde. Bu belgeyi incelediğimde, Trump'ın ulusal güvenlik vizyonuyla tam bir uyum içinde olduğunu görüyorum. Hatta bu strateji, onun ilk dönemindeki yaklaşımların bir devamı ve güçlendirilmiş hali gibi duruyor. Öncelikle, belgenin temel omurgası, Soğuk Savaş sonrası ABD'nin "küresel hegemonya" peşinde koşarak iç gücünü eritmesini eleştirerek başlıyor. Daha önce Pentagon’daki şahin kesimin yıllardır savunduğu gibi, "her ülkeye, her krize müdahale etmek" yerine, öncelikler gayet net: Sınır güvenliği, ekonomik bağımsızlık ve Batı Yarımküre'de mutlak üstünlük. Bu, Trump'ın göçmen karşıtı politikalarından ticaret savaşlarına kadar uzanan pragmatik çizgisiyle örtüşüyor.

Tabii, bu belgenin en spesifik yanı, "Trump Corollary to the Monroe Doctrine" kavramı. Yani, 1823 Monroe Doktrini'nin Trumpvari bir güncellemesi: ABD, Batı Yarımküre'yi (Latin Amerika ve Karayipler) kendi "arka bahçesi" olarak ilan ediyor ve Çin, Rusya gibi rakiplerin bu alana sızmasını engelleyeceğini taahhüt ediyor. Haliyle, göçü durdurmak, uyuşturucu kartellerini ezmek ve stratejik rotaları (Panama Kanalı gibi) kontrol etmek için askeri varlığı artıracak. Sahil Güvenlik ve Donanma ön planda yer alıyor. Bu, Trump'ın Meksika sınırına duvar örme ısrarından, Venezuela'ya yönelik baskılarına kadar uzanan tutarlı bir strateji. Belge, askeri kaynakları Orta Doğu veya Avrupa'dan çekip buraya kaydırmayı emrediyor ve “son yıllarda önemi azalan tiyatrolardan uzaklaşma" diyor ki, bu da Trump'ın "sonsuz savaşlara son" vaadiyle birebir uyumlu.


Çin'e gelince, belge onu "ana tehdit" olarak işaretlemiyor (Biden'ın 2022 NSS'si aksine) ama "sorumlu rekabet"le ekonomik dengesizliği gidermeyi hedefliyor. Tayvan'ı korumak öncelikli, fakat çatışmayı önlemek için "askeri üstünlüğü koruma" vurgusu var. Trump'ın ilk döneminde başlattığı tarifeler burada da devam ediyor; "yağmacı uygulamalara tolerans yok" diyor. Rusya ise neredeyse hiç tehdit olarak anılmıyor. Üstüne üstlük Ukrayna'da "hızlı müzakere" çağrısı yaparak, Trump'ın Putin'le diyalog arayışını da yansıtıyor. Avrupa'ya ise sert bir tokat geliyor: "Medeniyet çöküşünde", ekonomik gerileme ve kimlik erozyonuyla boğuşan bir kıta olarak tarif ediliyor. Yani ABD, NATO yükünü Avrupa'ya bırakacak; "kendi ayakları üzerinde dursunlar" diyor. Bu, Trump'ın NATO müttefiklerini "bedel ödemezseniz koruma yok" diye eleştirdiği günlerden farksız.


Orta Doğu'da ise öncelik sırası düştü: Bu coğrafya artık "felaket kaynağı" değil, "yatırım ve ortaklık alanı" olarak görülüyor. İsrail-Filistin Savaşı’nda Trump'ın ateşkes müzakereleri övülüyor. Suriye'de ise Türkiye "kilit aktör" olarak anılıyor. Elbette bu, Trump'ın Erdoğan'la pragmatik ilişkisini pekiştiren bir jest. Genel olarak, belge ideolojik misyonları (demokrasi ihracı gibi) terk edip, "güç yoluyla barış"ı merkeze alıyor: Nükleer caydırıcılık, "Altın Kubbe" savunma sistemi ve ekonomik büyüme vb. (2030'lara kadar 40 trilyon dolarlık ekonomi hedefi gibi) hedefleri ön plana çıkıyor.

Nihayetinde, bu strateji Trump'ın başkanlığıyla büyük ölçüde uyumlu; onun vizyonu belgeyi  doğurmuş, belge de vizyonu somutlaştırmış desek abartı olmaz. Eksik yok, fazla bile var: ABD'yi içe dönük, sert ve hesapçı kılan bir yol haritası. Lakin unutmayalım, bu tür belgeler kağıt üzerinde kalır mı, yoksa gerçekten uygulanır mı, işte asıl test o olacak. Ama tüm bunlar Trump'ın elinde, büyük ihtimalle evrilip çevrilerek uygulanacak gibi.

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU