Dünya, Soğuk Savaş sonrası kurulan liberal uluslararası düzenin kesin olarak çöktüğü bir döneme girmiştir.
1990'lardan 2010'lara kadar görece kurallara dayalı, çok taraflı kurumların ağırlıkta olduğu bir sistemde yaşadığımızı sanıyorduk.
Bugün ise büyük güçler, kendi çıkarlarını mutlak öncelik haline getirerek, etik değerleri, uluslararası hukuku ve yerleşik normları açıkça hiçe sayan bir diplomasi anlayışını hakim kılmıştır.
Bu değişim, yalnızca bir "yöntem" meselesi değildir; sistemin temel işleyişini dönüştüren, yozlaşmayı kurumsallaştıran bir yapıdır.
Trump'ın 2016'da seçilmesi, Putin'in 20 yılı aşkın iktidarı, Netanyahu'nun kesintisiz başbakanlığı gibi örnekler, bu yeni dönemin sembolleridir.
Bu liderler, "sınırları zorlayan" kişilik özellikleriyle bilinçli olarak tercih edilmiş gibidir:
Kuralları değil, sonuçları önemseyen; doğru bilinen her şeyi tersine çevirebilen; dezenformasyonu, tehdidi ve oldu-bittiyi stratejik silah haline getirebilen figürler.
1. Arka kapı ve gölge diplomasisi: Görünenin ötesindeki pazarlık
Günümüzün en belirgin özelliği, diplomasinin "ön kapı"dan değil, arka kapıdan yürütülmesidir.
Büyük güçler, BM, AB, G20 gibi kurumları bir dekor olarak kullanırken, asıl kararları özel temsilciler, istihbarat şefleri ve kişisel ağlar üzerinden alır.
- Özel temsilciler, genellikle kamuoyunun bilmediği isimler, taraflar arasında mekik dokur. Bu kişiler, karşı tarafın kabul edebileceği geçmişe, etnik bağlara veya ticari ilişkilere sahiptir; resmi diplomatlardan çok daha esnektirler.
- İstihbarat şefleri artık fiili dışişleri bakanı gibidir. CIA, Mossad veya SVR yöneticileri, sorunları "çözecek" kişi olarak atanır; çünkü hem bilgi sahibidirler hem de karmaşık (bazen kirli) işleri yapabilecek yetkiye sahiptirler.
- Lider diplomasisi ise tamamen kişisel temastır: Telefon görüşmeleri, zirve kenarlarında ayaküstü pazarlıklar, sosyal medya üzerinden verilen mesajlar… Resmi görüşmelerde gülümseyen liderler, aynı gün arka planda tamamen farklı anlaşmalar yapar.
Örnek: Rusya-Ukrayna barış görüşmeleri. 2022'den beri resmi masada hiçbir ilerleme yokken, arka kapıda Abu Dabi, İstanbul, Riyad gibi şehirlerde Rus, Amerikan, Türk, Suudi özel temsilcileri buluşuyor.
Zelenski kamuoyu önünde "asla taviz vermeyeceğiz" derken, aynı anda Washington'dan gelen "özel elçiler" farklı senaryoları zorluyor.
Putin ise meşruiyet tartışmasını bir silah olarak kullanıyor:
Zelenskiy'in süresi doldu, seçim yapın, benim muhatabım o olsun.
Böylece masayı kendi şartlarına göre kuruyor.
Benzer şekilde Netanyahu, Suriye'nin geçici lideri Ahmed eş-Şara'yı (Ebu Muhammed Colani) muhatap almıyor; tüm diplomasiyi Washington üzerinden yürütüyor.
İsrail'in amacı, Şam'da kendisine tehdit oluşturmayacak bir rejim inşa etmek; bunun için de ABD'nin arka kapı kanallarını kullanıyor.
2. Uluslararası kurumların bypass edilmesi ve sürekli gündem yaratma
BM Güvenlik Konseyi toplanıp rapor yazadursun, sahada her şey çoktan değişmiş oluyor.
Uluslararası kurumlar yavaş, şeffaf ve hukuka bağlıdır; yeni düzen ise hızlı, gizli ve çıkar odaklıdır.
Popülist liderler, sürekli gündem yaratarak bir önceki krizi önemsizleştirir:
Bugün Ukrayna, yarın Gazze, öbür gün Tayvan…
Kamuoyu bir konuya odaklanamadan yeni bir kriz patlar, eski olan "oldu-bitti" haline gelir. Böylece hesap sorulamaz.
İkna süreçleri de tamamen esnek ve ahlaksızdır:
Bir lider bugün "kırmızı çizgi" ilan ettiği şeyi, ertesi gün yeterli çıkar teklif edilirse sessizce terk edebilir.
Oldu-bittiler, yeni gerçeklik haline getirilir: Kırım'ın ilhakı, Golan Tepeleri'nin tanınması, Donbas'taki fiili durum…
3. Enformasyon ve siber savaş: Kaos üretme sanatı
Yeni düzenin en güçlü silahı, gerçekliği kendisi yaratma kapasitesidir.
- Sosyal medya, milyonlarca bot hesabı, deepfake videoları, hedefli dezenformasyon kampanyalarıyla kamuoyu sürekli manipüle edilir.
- Basına haber sızdırma (controlled leak) standart diplomasi aracıdır: Bir lider, masadaki kozunu önce medyaya sızdırır, karşı tarafı köşeye sıkıştırır.
- Dezenformasyon öyle yoğun ki, hangi haberin doğru olduğunu anlamak artık imkânsız hale gelmiştir; amaç da budur: Gerçeklik algısını yok etmek, teslimiyeti kolaylaştırmak.
4. Askeri tehdit ve uzaktan savaş: Mesaj verme aracı olarak şiddet
Günümüz savaşları cephe savaşı olmaktan çıkmış, sürekli mesaj verme aracına dönüşmüştür.
- Uzun menzilli füzeler, insansız hava araçları, siber saldırılarla "dokunulmadan" vurulur; hem karşı tarafa hem kendi kamuoyuna "güç gösterisi" yapılır.
- Kritik noktaların (liman, havaalanı, enerji altyapısı) ele geçirilmesi, masa üstündeki kozu belirler. Putin'in 2022'de Mariupol'ü ziyaret edip asker kıyafetiyle poz vermesi, Netanyahu'nun Golan'da tankın üstünde fotoğraf çektirmesi, aynı mesajdır: "Ben buradayım ve burası artık benim."
- Nükleer silahlar da artık caydırıcılıktan çok tehdit dili haline gelmiştir. Sürekli "kırmızı düğme" hatırlatılır; kamuoyları korkuyla yönetilir.
Sonuç: Normların çöküşü ve çıkarların saltanatı
Yaşadığımız değişim, bir "stil" değil, sistemin ta kendisinin dönüşümüdür.
Artık uluslararası ilişkilerde ne hukuk, ne etik, ne de "meşruiyet" esastır; sadece güç ve çıkar vardır.
Trump'ın "America First" sloganı, Putin'in "Rus dünyası", Netanyahu'nun "güvenlik her şeyden üstündür" söylemi, aynı paradigmanın farklı yüzleridir.
Bu yeni düzen, kaotik olduğu kadar da işlevseldir: Kurumları bypass eder, kuralları yok sayar, gerçekliği kendisi yaratır ve sürekli tehdit üreterek itaat sağlar.
Liberal uluslararası düzenin son kalesi de çökmüştür; geriye sadece güç dengesi ve onun en acımasız, en pragmatik hali kalmıştır.
2025'in sonunda bulunduğumuz yer burasıdır: Yozlaşmanın kurumsallaştığı, etik değerlerin tamamen değersizleştirildiği, büyük güçlerin kendi kuralını kendisi yazdığı bir dünya.
Ve bu dünya, maalesef, henüz başlangıç aşamasındadır.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish