Milletler Cemiyeti'nin yolu mu?
Amerika Birleşik Devletleri (ABD), aralarında Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'ın da bulunduğu çok sayıda Filistinli yetkilinin vizesini, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'na haftalar kala iptal etti.
Trump yönetimi, bu adımı Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Filistin Yönetimi'nin (FY) "barış angajmanlarına uymaması ve uluslararası hukuk yoluyla barış ihtimalini baltalaması" gerekçelerine dayandırdı.
Bu gelişme, uluslararası tepkilere neden olurken, BM toplantısının İsviçre'nin Cenevre kentine taşınması önerisini gündeme getirdi.
Bu hamle, sadece Filistin meselesine özgü bir diplomatik gerginlik değil.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
ABD'nin BM'nin en temel işleyiş mekanizmalarına müdahale etmeye başladığının somut göstergesi.
Bir ülkenin, diğer ülke temsilcilerinin BM Genel Kurulu'na katılımını engellemesi, 1945'ten bu yana süregelen uluslararası sistemin temellerini sarsan bir adım.
Bu gelişme, akıllara kaçınılmaz soruyu getiriyor:
BM, 1920'de kurulan ancak 1946'da çöken Milletler Cemiyeti'nin akıbetini mi paylaşacak?
Küresel düzenin tektonik kaymaları, 80 yıllık Birleşmiş Milletler sistemini tarihi bir kavşağa getirmiş durumda.
BM'nin halen vazgeçilmez fonksiyonları
Bu kritik sorgulamalara geçmeden önce, BM'nin küresel sistemdeki halen vazgeçilmez rolünü objektif olarak değerlendirmek gerekiyor.
Örgüt, eleştirilerin yanında hayati fonksiyonlar üstlenmeye devam ediyor.
- Barışı koruma operasyonları: BM barışı koruma gücü, dünyada 12 farklı bölgede 87 bin personel ile aktif operasyonlar yürütüyor. Mali, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Güney Sudan gibi ülkelerde milyonlarca sivilin hayatta kalması, büyük ölçüde BM barış gücünün varlığına bağlı. Bu operasyonların yokluğunda, bölgesel çatışmaların küresel krize dönüşme riski üstel olarak artacak.
- İnsani yardım koordinasyonu: Dünya Gıda Programı yıllık 80 milyon kişiye ulaşırken, UNHCR 100 milyondan fazla mülteci ve yerinden edilmiş kişiye hizmet veriyor. Bu rakamlar sadece sayı değil - her biri küresel istikrar için kritik önem taşıyor. İnsani krizlerin yönetilemediği durumda, göç dalgaları ve bölgesel istikrarsızlık kaçınılmaz hale geliyor.
- Küresel standart belirleme: Uluslararası hukuk, iklim değişikliği müzakereleri, kalkınma hedefleri, nükleer silahsızlanma - tüm bu alanlarda BM halen normatif otorite olarak işlev görüyor. Bu standartları belirleyecek alternatif bir küresel platform şu an mevcut değil.
- Diplomatik aracılık: Örgütün sessiz diplomasi kanalları, görünmeyen krizlerin çözümünde kritik rol oynuyor. Birçok bölgesel gerginlik, BM aracılığıyla kamuoyunun fark etmediği şekilde çözüme kavuşturuluyor.
Sistemdeki kırılma noktaları
Ancak bu vazgeçilmez fonksiyonlara rağmen, BM ciddi yapısal sorunlarla boğuşuyor.
Bu sorunlar artık sistem hatası seviyesine ulaştı.
- Veto felci: Güvenlik Konseyi'ndeki beş daimî üyenin veto yetkisi, örgütü sürekli felç durumuna sokuyor. Son 3 yılda Ukrayna krizinde Rusya, Gazze sorununda ABD, Suriye'de hem Rusya hem ABD vetolarıyla kritik kararlar engellenmiş durumda. Bu durum BM'yi küresel güvenlikte tamamen işlevsiz hale getiriyor.
Daha da vahimi, veto sistemi artık ulusal çıkarları koruma aracından çok, küresel sistemi sabotaj etme mekanizmasına dönüşmüş durumda. Bu durum, örgütün meşruiyetini temelden sarsıyor.
- Temsiliyet krizi: BM'nin güç yapısı 1945'in gerçeklerini yansıtıyor, 2025'inkini değil. Afrika'dan tek bir daimî üye bulunmaması, 1,4 milyar nüfuslu Hindistan'ın sistem dışında tutulması artık savunulamaz hale geldi. Küresel Güney'in BM'ye olan güveni giderek azalıyor.
Bu temsiliyet açığı sadece sembolik değil - pratik sonuçları var. Küresel sorunların çözümünde etkilenen tarafların masada olmaması, alınan kararların uygulanabilirliğini ciddi şekilde sınırlıyor.
- Finansal kırılganlık: ABD, BM bütçesinin yüzde 22'sini karşılıyor. Trump yönetiminin mali katkıyı kesme tehditleri, örgütü operasyonel krize sürükleyebilir. Alternatif finansman modellerinin geliştirilmemiş olması, BM'yi tek bir ülkenin kararlarına aşırı bağımlı hale getiriyor.
- Bürokrasi labirenti: Sudan'da insani yardımların aylarca gecikmesi, Myanmar'daki askeri darbeye etkili müdahale edilememesi, Yemen krizinde koordinasyon sorunları - BM'nin karar alma süreçlerindeki hantallık, kriz anlarında örgütü etkisiz kılıyor.
Gelecek senaryoları: 4 olası yol
Bu kritik durumda BM'nin geleceği için 4 temel senaryo öne çıkıyor:
- Senaryo 1: Köklü reform
Bu senaryoda BM, dış baskılar nedeniyle radikal reformlar yapmak zorunda kalır. Güvenlik Konseyi genişletilerek Hindistan, Brezilya, Almanya, Japonya ve Afrika'dan temsilciler dahil edilir. Veto yetkisi sınırlandırılır veya ağırlıklı oy sistemine geçilir.
Ancak bu senaryo oldukça zor görünüyor. Mevcut daimî üyelerin kendi ayrıcalıklarından vazgeçmesi, köklü çıkar çelişkilerini aşmayı gerektiriyor. Özellikle ABD, Çin ve Rusya'nın reform konusunda isteksiz tutumları, bu senaryonun gerçekleşme olasılığını düşürüyor.
- Senaryo 2: Paralel sistemler
Bu senaryo şu anda en güçlü eğilim olarak göze çarpıyor. BM varlığını sürdürürken, BRICS, Şanghay İşbirliği Örgütü, Afrika Birliği gibi yapılar güçlenerek alternatif çok taraflı mekanizmalar oluşturuyor. Küresel sorunlar giderek BM dışındaki platformlarda çözülmeye başlıyor.
BRICS'in kendi kalkınma bankası ve ödeme sistemini güçlendirmesi, bölgesel örgütlerin artan etkinliği, bu senaryonun gerçekleştiğinin göstergesi. Bu durumda BM, sembolik bir platforma dönüşme riski taşıyor.
- Senaryo 3: Fonksiyonel çöküş
ABD'nin mali desteğini tamamen kesmesi durumunda BM operasyonel krize girebilir. Bütçe açığı nedeniyle temel faaliyetlerini sürdüremez, barışı koruma operasyonları durur, insani yardımlar kesintiye uğrar.
Bu senaryo yıkıcı sonuçlara yol açabilir ancak şu anda daha düşük bir ihtimal olarak değerlendiriliyor. Çünkü AB, Çin gibi diğer büyük güçlerin de BM'den çıkarları bulunuyor ve tam çöküşü engelleyecek adımlar atabilirler.
- Senaryo 4: Kademeli marjinalleşme
Bu senaryoda BM fiziksel olarak varlığını sürdürür ancak küresel sorunlarda giderek etkisiz hale gelir. Genel Kurul sembolik konuşmaların yapıldığı bir platforma, Güvenlik Konseyi ise sürekli bloke edilmiş bir yapıya dönüşür.
Mevcut eğilimler bu senaryoya işaret ediyor gibi görünüyor. Büyük güçlerin BM kararlarını görmezden gelmesi, kritik krizlerde BM dışı çözüm arayışları, örgütün "laf üreten kulüp" algısının yaygınlaşması bu süreci hızlandırabilir.
Stratejik öngörü: Sistemik dönüşüm kaçınılmaz
Analitik perspektiften bakıldığında, BM'nin mevcut haliyle devamı sürdürülemez görünüyor.
Ancak tamamen çökmesi de büyük güçlerin çıkarlarına aykırı.
En olası gelişme, örgütün fonksiyonel önemini kaybederken sembolik varlığını sürdürmesi.
Bu dönüşümün üç temel sürücüsü bulunuyor: ABD'nin tek kutuplu liderlikten çekilişi geri dönülemez, çok kutuplu yapı artık bir eğilim değil gerçeklik ve dijital çağ geleneksel diplomasinin araçlarını köklü olarak dönüştürüyor.
Sonuç: Yeni düzenin inşası
BM'nin krizi, aslında daha büyük bir sistemik dönüşümün parçası.
1945 sonrası liberal uluslararası düzen, yerini çok kutuplu, daha rekabetçi ve daha az kurumsal bir yapıya bırakıyor.
Bu süreç 3 aşamada gelişecek:
- Kısa vade: Mevcut sistemin erozyonu devam edecek. Trump yönetiminin BM'ye yönelik baskıları artarken, alternatif platformlar güçlenmeye devam edecek.
- Orta vade: BRICS ve benzeri blokların kurumsal kapasitesi artacak. BM reform baskısıyla karşılaşırken, fonksiyonel etkinliği azalacak.
- Uzun vade: Yeni çok kutuplu düzen oturacak. BM ya köklü reformlarla kendini yenileyecek ya da sembolik bir yapıya dönüşecek.
Stratejik analistlerin şimdi odaklanması gereken soru BM'nin yaşayıp yaşamayacağı değil, yeni küresel düzenin mimarisinin nasıl şekilleneceği.
Bu dönüşümde proaktif olan aktörler kazanırken, reaktif kalanlar marjinalleşecek.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish