Kendini arayan Koçgirililer için başvuru kitabı: Koçgiri Tarihi

Faik Bulut Independent Türkçe için yazdı

"16-19. Yüzyıl Arşiv Belgeleriyle Koçgiri Tarihi" kitabının kapağı

Barış süreciyle ilgili olarak 26 Temmuz'da gittiğim Doğubayazıt'ta bir sürprizle karşılaştım; Koçgiri Kültür Derneği Başkanı Rıza Karaman, kalın ciltlenmiş bir kitap armağan etti.

İsmi: 16-19. Yüzyıl Arşiv Belgeleriyle Koçgiri Tarihi.

3 yazarın imzasını taşıyor eser: Ali Haydar Bektaş, Burak Bektaş ve Gültekin Uçar.

Pek sevindim, zira Koçgiri aşiretinin tarihi öteden beri ilgimi çekmiştir.

Bu yüzden de 2000'lerde aynı bölgede sosyokültürel bir alan çalışması yapmıştım.

Her şeyden önce aşiretin sosyal yapısı ve coğrafyası hakkında özet bilgi vermeliyim:

Koçgiri aşireti; kendi arasında 16 alt koldan (kabileden) oluşan Kızılbaş adı da verilen Alevi inançlı Kürtlerden oluşuyor.

Mensupları Kürtçenin Kurmanci lehçesiyle konuşuyorlar.

Suşehri, Hafik (Koçhisar), Kemah, Kuruçay, Zara, İmranlı, Divriği, Refahiye, Kangal ve çevresindeki 135 köyde yaşayan nüfusun en az 40 bin kişi olduğu tahmin ediliyor.

Adı geçen kitabın ikinci bölümünde yörenin coğrafyası şu şekilde tanımlanıyor:

Koçgiri, batıdan doğuya, Tokat'tan Horasan'a, kuzeyden güneye, Kafkasya'dan Şam ve Bağdat'a kadar uzanan coğrafyanın geçiş noktasıdır… Koçgiri coğrafyası; Kuzey Mezopotamya'nın, Kafkasya'nın, Pers/İran coğrafyasının batısını kapsar. Irak-ı Acem ve Güney Mezopotamya uygarlıklarının, hem inanç hem etnik, hem de etnik kültürel olarak bir parçasıdır. Bu coğrafyayı ‘Ön Asya' olarak tasavvur etmek, anlaşılması bakımından önemlidir.
 


"Koçgiri başladı Harb'a, sesi gitti şarka garba!"

"Koçgiri İsyanı" adıyla resmi zabıtlara giren ve halk arasında bu isimle anılan isyan, gerçekte bu bölge ileri gelenlerinin Ankara Hükümeti'ne gönderdikleri anadil, kültür, idare ve benzeri alanlarda bir çeşit özerklik talebinin kabul edilmemesi sonucu Şubat 1921'de başlamıştır.

Fiiliyatta ise bölgedeki 6. Süvari Alayı'nın bir grup asker kaçağını yakalamak isterken baskına uğraması sonucunda 6 Mart 1921'de ayaklanma başlar.

TBMM Hükûmeti; Sakallı Nurettin Paşa'nın Merkez Ordusunun emrindeki Topal Osman Ağa emrindeki 42. ve 47. Giresun Alaylarını isyanı bastırmakla görevlendirmiştir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İsyan, ağırlıklı olarak Alevi inançlı Kürt topluluğu tarafından çıkarılmasına rağmen bazı Türk kökenli Alevilerin yer aldığı bir silahlı harekettir.

Kimi aşiret önderleri ile Ali Şêr gibi siyasi şahsiyetlerin Kürdistan Teali Cemiyeti ile yakın ilişkileri vardır. 

Başkaldıran silahlı sayısı yaklaşık 3 bin kişidir.

İsyanı bastırmak için 3 bin 161 erin gönderildiği söylense de Topal Osman ve yanındaki devlet destekli çete benzeri milisler, Meclis oturumlarında çok tartışılan yağma, talan, yakma yıkma, sivillerin katliamı, kadınlara yönelik taciz ve tecavüzler gibi kötü fiilleriyle nam salmıştır.

Esasen Topal Osman komutasındaki milislerin çoğu idamlık veya müebbetlik mahkûmlardan oluşmaktadır. Onca mezalim ve katliamdan sonra isyan Haziran 1921'de bastırılmıştır. 

Bu münasebetle, kitabın tanıtımına akademisyen-tarihçi Alişan Akpınar'ın tespitiyle başlamalıyım:

Koçgiri tarihi denildiğinde akla ilk olarak 1920-1921 tarihi gelmektedir. Koçgiri tarihi isyan etrafında konuşulmaktadır. Oysa Koçgiri'nin ondan öncesine uzanan bir tarihi var. Aslında bu kitap bu sorulara bir yerde cevap verme çabasıdır.
 

Dernek Yönetim Kurulu Başkanı Rıza Karaman, 2024 Genel Kurulda  konuşuyor
Dernek Yönetim Kurulu Başkanı Rıza Karaman, 2024 Genel Kurulda konuşuyor

 

Kitapta imzası olan 3 yazar hakkında

Çalışmanın önemi ve özgünlüğü; Osmanlı arşivlerine dayanması ve yazarlarının Koçgirili olmasıdır.
Mesela1968 Zara doğumlu Ali Haydar Bektaş, yüksekokul mezunudur; birçok derneğin kuruluş çalışmasında ve yönetiminde bulunmuştur.

Şu sıralarda Koçgiri bibliyografyasını oluşturmaya çalışmaktadır. 

1971'de İstanbul'da doğan Burak Bektaş ise Sivas-İrmanlı Kapıkaya köyündendir.

Doktor olarak mezun olduktan sonra mesleki alandaki faaliyetine ilaveten Koçgiri tarihi, kültürü ve coğrafyasına ilişkin çalışmalarını Koçgiri Kültür Derneği Tarih Araştırmaları Çalışma Grubu'nda yürütmektedir.
 

Kitabın üç derleyicisinden biri Gültekin Uçar
Kitabın üç derleyicisinden biri Gültekin Uçar

 

1960 Sivas-İmranlı-Boğazören köyü doğumlu Gültekin Uçar; "Bir Toplumsal Organizasyon Olarak Aşiretlerin Modern Zamanlarda Çeşitlenen İşlevleri: Koçgiri Aşiretleri Örneği" isimli tezini "Koçgiri: Aşiret, Siyaset, Kimlik" adıyla kitaplaştırılıp yayınlamıştır.

Halen Koçgiri Kültür Derneği Tarih Araştırmaları Çalışma Grubu ve Türkiye Sosyal Tarih Vakfı'nda (TÜSTAV) faaliyetlerini sürdürmektedir. 
 

Gültekin Uçar'ın kitabının kapağı
Gültekin Uçar'ın kitabının kapağı

 

Kitabın içeriğinde neler var?

8 bölümden oluşan çalışmanın ana başlıklarını şöyle sıralamak mümkün:

  1. Koçgiri bilgi kaynakları.
  2. Tarihi, siyasi, inançsal coğrafya olarak Koçgiri.
  3. Kızılbaş Kürt aşiretlerin yaşam alanı tarihi Çemişgezek bölgesi (16-18.yüzyıl).
  4. 18. yüzyılda Çemişgezek bölgesine yönelik politikalarda değişim ve sonuçları.
  5. Şeyh/Şıx Hasanlı ve Dersimlilerin Kiğı'dan Koçgiri bölgesine kaçışı, zorunlu göçü ve iskânı (1700-1800).
  6. Şeyh/Şıx Hasanlı ve Desimlilerin sürüldüğü bölgeler ve Koçgiri kimliği altında yeniden yapılanmalar.
  7. Koçgiri'de Alişan Bey dönemi.
  8. Son Söz.

Kitabın derleniş nedenleri

Bu eser niçin derlenip meydana getirilmiştir?

Yanıtını, Koçgiri Kültür, Tarih, İnanç Araştırma Derneği'nin (KKTİAD) sunum ve açıklamasından okuyoruz: 

"Her bireyin ve toplumun kendi geçmişini, inancını, değerlerini öğrenme, geliştirme ve bu değerlerle özgürce yaşama hakkı, en temel insan hakkıdır. KKTİAD derneği de kimliği ve tarihi konusunda Koçgirililerin bu gayeyle yarattığı birikim üzerine 2014 yılında İstanbul'da kurulmuştur.

Amaç: Tarihi, kimliği, inancı, etnografyası, kültürü, dili, sanat ve edebiyatı, arkeolojik, ekolojik değerleriyle ekonomisi üzerinde araştırmalar yapmak için bilgi, belge, doküman, fotoğraf, etnografik malzeme toplayıp bilimsel yöntemlerle arşivlemek suretiyle araştırmacılar ile gelecektekilerin hizmetine sunmaktır.

Dernek kurmamızdaki en önemli etken, dünyanın ve Türkiye'nin dört bir yanına dağılmak zorunda kalan ve giderek yalnızlaşan Koçgirililerin kültür ve inançlarını yaşatabilmelerine, geliştirmelerine ve bu değerlerle özgürce yaşayabilmelerine katkıda bulunmaktır.

Diğer bir neden ise şudur: Her Koçgirilinin bir şekilde karşılaştığı ve yüzleşmek zorunda kaldığı bir sorunumuzdur; Koçgirililer, Alevi inanç şemsiyesini korumuş olmakla birlikte etnik kimlikleri ve nereden geldikleri hakkında tarihsel kaynaklara dayalı bir bilgiden yoksundur.

Bu belirsizlik ise onların etnik kimliği hususunda farklı tezlerin, fikirlerin ileri sürülmesine; dolayısıyla çeşitli tartışmalara neden olmuştur. 1960'lı yıllardan başlayarak tüm kuşaklarını okutmaya çalışan, kısmen devlet dairelerinde işe girebilmiş, tarih çalışan akademisyenleri de olan Koçgirililer ne yazık ki nereden geldikleri ve kim oldukları konusunda sağlıklı bilgilere ve ortak bir görüşe varamamışlardır. 

Mesela Koçgirililer, ellerinde nereden geldikleri konusunda çok az veri olmasına rağmen günümüzde Koçgiri köylerinde neredeyse ortaklaşan sözlü aktarımlara göre;

‘Kızılbaş/Alevi Kürt aşiretleri olarak tanımlanan toplulukların tamamı ‘Türkmen' sayılıyor veya öyle kabul ediliyordu. Bir anlatıya göre (güya) Orta Asya'da Ahmet Yesevi'ye bağlı bu Türkmen müritler Anadolu'ya geldiklerinde Sünni ve Şafii Kürt aşiretlerle karışarak Kürtleşmişler; dillerini unutmuş ama inançlarını korumayı ‘her nasılsa' başarmışlar!
 

Peki, Kürtçe konuşan ve ‘Kızılbaş olduklarını' söyleyen Koçgirililer aslında ‘Türkmen olduklarını ve sonradan Kürtleştiklerini' neye dayanarak söylüyorlardı? Bu bilgiye dayanak olacak tarihi belgeler, vakayinameler, kronikler ya da bilimsel çalışmalar mı vardı? Bir yerde var olan soy kütüğü veya mezar taşı bilgilerine mi dayanıyorlardı? Yoksa bu ata-analarından aktardığı sanılan sözlü bir aktarım mıydı sadece?

Koçgiri'de egemen hale gelen bu sözlü aktarımlar gerçekten ana ve atalardan mı kalmaydı? Yoksa Koçgirililer sonradan üretilen bu aktarımı, egemen çoğunlukla uyum sağlamak ve hayatta kalmak için kabul etmeye mecbur mu olmuşlardı?

Bu sorulara tarihi belgeler üzerinden cevap bulabilmek ancak ilgili dönemlere ait arşivlere başvurmakla mümkündür. Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nin (BOA) tasnif edilebilen kısmının 1984 yılında fiili olarak, 2018'de ise dijital ortamda kullanıma açılması, bahsedilen belgeler üzerinden yapılabilecek çalışmaların önünü açmıştır.

Ek olarak halkın yaşadığı coğrafyaya ait Tapu Tahrir Defterleri, Nüfus Defterleri, Şeriye Sicilleri (Mahkeme Kararları), fermanlar, askeri ve idari yazışmalar, köylülerin şikâyet mektupları ile benzeri resmi kayıtlar da araştırma faaliyetlerine zemin oluşturdu.
 
Böylece Koçgirililerin en az 10 kuşak ötesindeki ata ve dedelerinin kayıtlarına bakıldı ve onların devletle ilişkileri incelendi. Bu sayede devletin gözünden kendini gördü, kendi gözünden yaşadığı coğrafya tasvir edildi. İnancının içeriğini ve çerçevesini anladı.

 

Koçgiri Tarihi (Alişan Akpınar hariç) derleyicileri
Koçgiri Tarihi (Alişan Akpınar hariç) derleyicileri

 

Kitaptan iki alıntıyı daha paylaşmak isterim.

İlki Prof. Şükrü Aslan'ın "Öteki Coğrafyanın İzleri" alt başlığıyla kaleme aldığı Önsöz'den: 

Koçgiri coğrafyası üzerine konuşmak, öncelikle kimlikler ama özellikle de inanç toplulukları ve etnisiteler üzerine konuşmak anlamına gelir. Çünkü bu topraklar neredeyse bütünüyle mekân oldukları bu kimliklerle anılır: Kürtler, Rumlar, Ermeniler, Kızılbaşlar ve daha kim bilir hangi grupların yurdu olmuştur.

Yakın tarihten bakınca, önce Kürtlerin, daha önce de Ermeniler ve bir ölçüde Rumların bu coğrafyada hafızalarını, hatıralarını, mülklerini, bedenlerini bıraktıklarını görürüz. Geçmişe ilişkin tüm anlatılar neredeyse bu öykülere odaklanmıştır. 

Bugün de değişik düzeylerde olmak üzere, bütün bu kimliklerin-kültürlerin izlerini Koçgiri'de görmek mümkündür. Fakat bu coğrafyanın herhalde en sıkı sıkıya yapışmış mukimleri Kızılbaş Alevilerdir. Onlar da büyük ölçüde Kürt etnisitesinde cisimleşmiştir… (s. 24) 

 

Karerli Mehmet Efendi'nin anılarında Koçgiri ve Dersim olayı / Kolaj: Independent Türkçe
Karerli Mehmet Efendi'nin anılarında Koçgiri ve Dersim olayı / Kolaj: Independent Türkçe

 

İkinci alıntı "Son Söz"den: 

Hiçbir etnik grup ya da inanç oluşumu, içinde hayat bulduğu tarihsel coğrafyanın kültürel mirası göz ardı edilerek anlaşılamaz. Bu gerçeklik, tüm topluluklar için geçerli olduğu gibi ön Asya ya da Yakın Doğu'nun kadim topluluklarından olup 14. ve 16. yüzyıllar arasında Çemişgezek Beyliği coğrafyasında tarih sahnesinde yerini alan Kızılbaş Kürt topluluklar için de geçerlidir...

Gerçek dışı bir tarihsel kurgunun içine Koçgirililere ait bazı gerçekleri karıştırmak yoluyla yapılan bu karartma, kimlik ve inanç konusundaki asimilasyoncu politikalara da temel olmuş; sonuçta kendilerini tanımladıkları coğrafyaların, belleklerinde izi olmayan tarihsel süreçlerin ve toplulukların parçası olarak kabul etmeye başlamışlardır...

18. ve 19. yüzyıl Osmanlı arşiv belgeleri, Koçgirililerin inanç ve etnik kimlikleri hakkında son derece detaylı bilgiler içermektedir. Bu bilgiler Osmanlı kayıtlarında da açıkça görüldüğü gibi Koçgiri aşiretlerinin Kürt Kızılbaş toplulukların bir parçası olduğunu göstermektedir.

Kızılbaş/Alevi Kürtler, 20.yüzyıl tarihi ve sosyoloji literatüründe Kürt ve aşiret kimliklerinden daha çok Alevi kimlikleriyle öne çıkarılmıştır. 16. ve 19. yüzyıl arasını ve Kızılbaş Kürtlerin konumunu tartışan tarihçiler ile sosyologlar, Kızılbaş/Kürt aşiretleri genellikle Safevi-Osmanlı çatışması bağlamında ve Sünni-Alevi çatışması zemininde ele almışlardır.

Sünni-Alevi karşıtlığını temel alan bu genelleştirme içinde Alevi kategorisine konan Kızılbaş Kürtler, Kürt kimlikleriyle ve aşiret yapılarıyla görünmez hale getirilmiştir. 20. yüzyıl başından itibaren Türklük ile Aleviliğin özdeşleştirilmesi yönündeki çabalar, Kürt olmanın dayanılmaz yüküyle daha da derinleştirilmiş ve Kızılbaş /Kürt kimliğinin asimilasyonunda önemli sonuçlar elde edilmiştir.

Kürtlüğü genel Alevilik kavramlaştırması içinde yok sayma ya da görünmez kılma çabası, Kızılbaş Kürtlerin hâkim olduğu tarihi Çemişgezek Beyliği coğrafyasından söz ederken de halklarından söz ederken de bu coğrafyadan söz edilmemesiyle sağlanabilmektedir. 

Kızılbaş Alevi isyanlarını ve Celali isyanlarını çalışan önemli tarihçiler, bu isyanların gerçekleştiği tarihi coğrafya ile halklarının ilişkisini, kimlik ve inançlarını göz ardı edebilmekteler.


Çalışmanın derleyicisi ve yasal müellifi Koçgiri Kültür Derneği olmasına rağmen yurtiçi ve yurtdışındaki kurum, platform, akademisyen, yazar, sanatçı, siyasetçi ve dostların buluştuğu Koçgiri Fikir Kulübü katılımcılarının desteğini de almıştır.

Neticede dernek görevlilerinin belge inceleme ve bilgi toplama yolculuğu Koçgiri tarihinin ulaşılabilen bin yılına ışık tutabilmiştir.

Elde edilen veriler, Koçgirililerin "Ben kimim, nereden geldim, etnik kökenim ve gerçek inanıcım nedir?" sorularının kanıtlı cevabı olacaktır.

Bitirirken Koçgiri bölgesindeki İmranlı da tanık olduğum bir hadiseyi anlatayım.:

2000'li yılların başında ATLAS dergisi adına Koçgiri hakkında sosyokültürel ağırlıklı bir belgesel yazı yazmak için bölgeye gitmiştim.

Tavsiye üzerine bana yardımcı olan gencin ilk uyarısı şu oldu:

Sakın, burada konuşup söyleştiğin her insana Koçgirili misin diye sorma!


Hayretle karşıladım; "Herkes Koçgirili değil mi? Buraya gelirken minibüsteki insanlar kendi aralarında Kürtçe konuşuyorlardı!" dedim.

Sol görüşüyle bilinen genç şöyle yanıtladı:

Hayır, herkes Koçgirili olarak anılmaktan hoşlanmıyor. Bir kısmı kendini öz be öz Türkmen sayıyor! Türklük ile Kızılbaşlığı özdeşleştiriyor!


Sakallı Nurettin Paşa ile onun fedaisi Topal Osman Ağa'nın saldığı kıyım ve imha korkusu bugüne kadar gelmiş olmalı ki, bana yardımcı olanlar bile evlerine davet etmediler, "Şehirde Öğretmen Evi bile yok!" diyerek İmranlı'da kalmamı istemediler.

Bunun üzerine taksi tutup Zara ilçesindeki otellerden birine giderek orada konakladım.

Dönüşümde Koçgirili aşiretlerin etnik açıdan Kürt olduklarını yazdığımda ise İstanbul Gazi Mahallesindeki cem evlerinden birinin yöneticisi telefonla beni arayarak yalanlamaya kalkmış; gayet kıt ve kulaktan dolma bilgisiyle beni ikna edemeyince de çat diye telefonu yüzüme kapatmıştı.

Size tanıttığım kitabı okurken, kimliksiz yaşamanın, sahte bir kimlikle kendini var etmeye çalışmanın ve tarih bilincinden mahrum edilmenin ne kadar kötü ve insanlık dışı bir hareket olduğunu bir kez daha anlamış oldum.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU