İsrail'in genişleme stratejisi tuttu mu?
İran mı kazandı? ABD kaybetti mi?
Yoksa yeni stratejik yöntemler sizi aldatıyor mu?
Gerçek başka mı?
İsrail kendi çıkarına sonuç vereceğine inandığı, ulusal hedef olarak elinde koz olarak tuttuğu meseleleri çözümsüz bırakır, zaman içinde elde edebileceği avantajları ve fırsatları değerlendirerek, buralardan ilerleme imkânı arar, genellikle de bulur.
Bu kapsamda 1967'den bu yana olan düzende Suriye ile çatışması bitirip bir barış tesis etmediğinde sınırlarındaki belirsizliği bilerek elinde tuttu.
Bu kapsamda düşünülürse konu dahilinde göz diktiği Golan Tepeleri yoktu, aynı zamanda Hermon Dağı ve Suriye'nin Dara bölgesi de vardı.
Lübnan'daki Linati Nehri bölgesi onun için tam bir emniyet alanı olduğundan Lübnan ile de kalıcı bir barış yapmamayı tercih etti.
Böyle bakıldığında İsrail'in kuzey sınır bölgesi 1967 öncesinden bu yana İsrail kontrolünde değerlendirmek üzere açık saha olarak bırakıldı, sınır sorunları bilerek çözülmedi.
İsrail her ne kadar "içeride" Filistin meselesinin çözümüne destek vermemeyi çıkarına görüyorsa da aslında çok açık, Gazze'nin "deniz sınırları" ile ilgili olmasından dolayı, deniz yetki alanlarına etki eden bu konuda çözümsüzlüğü sürdüren taraf oldu.
Yani Doğu Akdeniz'de açılmayı hedef edinen İsrail, ki bölgede doğalgaz var, bunu fazlasıyla önemsedi, işgal edilmesi gereken dar toprak parçası ile denizde geniş yetki alanı elde edeceğini hesapladı.
(Bu "mesele" sözüne takan cahiller var, buradaki "mesele çözülmesi gereken problem" demektir, "sorun yaratan" manasında değildir, elbette sorunu yaratan İsrail'dir, bunu sokaktaki çocuk bile biliyorken bizde kendini aydın zanneden bazı fırsatçı kesimler buradan kendilerine anlatacak bir şey bulma yoluna gidiyorlar, aferin onlara!..)
Bu söylediklerim İsrail'in görünür hedefleri oldu. Buna İsrail'in genişlemesi manasında baktığımdan dolayı daha önce etraflıca yazdım.
- 5 Mayıs: İsrail'in Tarihsel Genişleme Yöntemi
- 6 Mayıs: Yayılmacı İsrail'in Yeni Planı
İsrail bu görünür hedeflerini elde etmek bakımından 7 Ekim 2023'te eline bir fırsat geçtiğini gördü, ama bu oldukça tartışmalı bir "Hamas operasyonu" olarak da anılacak konuydu.
Halen Hamas ile sorun çözüm bekliyor gibi gösterilse de bu da bir aldatmaca, asıl mesele (çözüm bekleyen konu) Filistin ve Gazze ile ilgilidir.
Bu noktada "Hamas" denmek suretiyle girişilen her bir çaba İsrail'in lehine işlemektedir.
Neticede İsrail, Gazze'yi ve dahi deniz sahasını kendi egemenliğine katmak istemektedir.
Bunu göremeyenlere ne demeli, bilemiyorum.
8 Ekim'de İsrail, Hamas'a savaş ilan etti.
Savaş Kabinesi sürekli devredeydi, bugün de aynı hızda çaba göstermekteler. Konu geldi İran içlerine kadar dayandı.
ABD, 8 Ekim'deki savaş ilanından beri çeşitli vasıflarla Ortadoğu'da, takviye ettiği birliklerle beraber, İsrail'e her yönden tam destek sağlamayı sürdürüyor.
Gazze için olanları bugüne kadar çok konuşanlar birden ağız değiştirdiler, ama yine buranın İsrail tarafından yutulduğundan söz etmiyorlar.
Oysa 8 Ekim'den beri ben bunun böyle olduğunu anlattım, diğerleri başka şeyler söylediler.
Şimdi neredeyiz?
Lafla peynir gemisi yürümüyor, strateji böyle bir şeydir!
Kim ne kazandı, bakmak gerekir.
İsrail ile ABD, esasen Donald Trump, Gazze'nin içinde Gazzelilerin (bakın kimse Filistinlilerin denmiyor) yaşadığı, kontrolün İsrail'de olduğu ve bir tatil yeri (Riviera) inşa edilmeye doğru gittiğini "esefle kınama noktasında kaldıklarını" kabul ederlerken, diğer yandan da İbrahim Anlaşmaları kapsamında ilerleme kaydetmenin doğru olacağını düşünmeye başladılar.
Al gülüm, ver gülüm, konusuna döndü bu iş.
Trump devrede ve muhataplara "anlaşın" diyor.
Neden?
Sorun karmaşıklaştı, çözüm bekliyordu, çözüm dayatılma noktasına getirildi.
Tekrar göz atın, Suriye, Lübnan ve Doğu Akdeniz'de sahili olan Gazze…
Suriye'de rejim değişti, ülke maddi desteğe, politik desteğe, savunma-güvenlik desteğine, çözüme o denli ihtiyaç duyuyor ki!..
Bir de Suriye'de DAEŞ, SDG, rejim artıkları, İran milisi artıkları, vs. var.
Yani terör ve istikrarı bozabilecek tehdit unsurları var, problemi anlayabiliyor musunuz?
Bütün hepsine bakın ve kendinize göre bir özüm yolu bulun diye sorulsa, bölgede etkilenenlerin her biri kendince en uygun ve pratik öneriyi istemese de kabul edebilecek noktada.
Maddi çözüm konusu ise en acili, bunu da atlamayalım.
(Suriye'de Esad varken Astana Süreci işliyordu, Türkiye, İran ve Rusya bu kapsamda çok sayıda toplantı yaptılar, toplantıların mutabakat metinlerinde yer aldı; "üçüncü taraflar…" diye işaret ettikleri İsrail ve ABD idi. Sonuçta bugün, Suriye'de Esad, Rusya ve İran yok, ABD ve İsrail var. Türkiye'nin buradaki konumu da netlemeye başladı.)
Unutmadan yazalım, ABD donanması bir süre Kızıldeniz'de oldu, İran destekli Husilerle savaştı, sonra ateşkes yaptık dediler.
Hatta ABD ve İngiltere burada başka ülkelerle beraber bir koalisyon da kurdu ve küresel ticaretin akışını kontrol ediyorlardı.
Ben bu konuları ilginç gördüm be şöyle dile getirdim: Husiler Küresel Aktör mü Oldu?
ABD Başkanı Trump Körfez Ülkeleri turunda Suudi Arabistan'da Suriye Geçici Devlet Başkanı Ahmed El-Şara ile görüştü.
Peki ne görüştü?
Şunu veririm, ancak şunun yapılmasını da isterim!..
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar'ın beyanına dayanarak hazırlanan 30 Haziran gününe ait haber (The Times of Israel'e göre): Suriye, İsrail ile olası bir anlaşmada artık Golan Tepeleri'ni talep etmiyor.
Şam bunun yerine şunları arıyor:
İsrail'in Suriye'nin yeni hükümetini tanıması; İsrail Ordusu'nun ocak ayından bu yana ele geçirilen güney Suriye topraklarından çekilmesi; sınır boyunca güvenlik garantilerinin alınması; anlaşmaya ABD'den destek verilmesi.
"Geçmiş olsun" demek mi lazım?
1967'den bu yana konuşulan Golan meselesi bugün bu yöntemlerle ve şartlarla bitiyor mu?
Yeni Suriye "normalleşme" sürecine hazır mı?
Hatta Yeni Suriye yakın zamanda İbrahim Anlaşmalarına da girer mi?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Geldik İran meselesine.
İran nükleer silah yapmak istiyordu, bu hedef ve çabanın üstünün örtülmesi elbette gerekiyordu, başka türlü de olmazdı.
Bir yapmıyoruz deseler de yapmak istedikleri aşikardı ve hatta onların gözüyle bakıldığında haklarıydı da.
Tam karşısında duranlardan ABD ve İsrail ise bunu asla kabul etmezlerdi.
(Konu NPT ile ilgili, fazla o konulara girmeden bu kadar söyleyeyim.)
İsrail de yalan dolanla ve halen üstü örtülü şekilde nükleer silah sahibi, bunu unutmayalım.
İran ne yaptı?
IRGC (Kudüs Gücü) marifetiyle, İsrail'e ve ABD'ye karşı vekalet güçleriyle, tarif edildiği gibi "Direniş Ekseni" halinde, sınırları dışında bir savunma alanı inşa etti.
Zaman içinde bu İran ve vekilleri, bölgede kendi çıkarlarına olacak türden, güya İsrail'in yayılmasını engellemek maksadıyla, devlet-dışı organizasyonların kalabileceğini, stratejik açıdan bu önlemin sürdürülebileceğini zannettiler.
Bir ara ABD, IRGC'ti terörist bile ilan etti. Her neyse…
Bu konu iki şekilde gelişti; birincisi nükleer silah tehdidi, ikincisi Direniş Ekseni.
İsrail ve ABD ise Hamas'ı Direniş Ekseni'ne dahil etti ve ona "terörist" dedi.
Böylelikle 8 Ekim'de Hamas'a savaş ilanı, İran'a da savaş demek oldu.
8 Ekim'de görülen tabloya dikkatlice bakıldığında, olayın daha sonra İran'a kadar geleceğini işaret etmekteydi.
İsrail'in ulusal stratejisi adım adım böyle planlanmış ve icraya başlama zamanı yaratılmış veya fırsat ele geçirilmiş idi.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Hamas'a mesafeliydi, hep öyle oldu.
(Türkiye'nin resmi görüşü Hamas, Filistin vatanı için savunma halindeki, seçimlere giren ve kazanan meşru bir parti konumundadır.)
13 Haziran'da İsrail, nükleer faaliyetleri sebep göstererek, İran'a saldırdı (İsrail İran'ı Vurdu).
Peşinden ABD sınırlı bir harekât yaptı (ABD, İran'a vurdu) ve (Gece Yarısı Çekici Harekâtı).
Peşinden ateşkese varıldığı ilan edildi (İran-İsrail Ateşkesi).
Nasıl bir şey ise?
Bence bu ateşkese İsrail'in bundan önceki yöntemleriyle bakılmalıdır, açık uçlu her konu daha sonra İsrail'in çalışma alanı oluverir!
İran'dan Hamaney, ABD'den Trump, İsrail'den Netanyahu hemen her gün sosyal ve konvansiyonel medya aracılığıyla dünyanın aklını karıştırmaya devam ededursunlar, benim düşüncem açık: Bu iş bitmedi!
Çünkü savaşlar kadar, ateşkesler yoluyla da dünyada ve bölgede bazı ilerlemeler sağlanmaya çalışılıyor (Trump'ın Ateşkesler Dönemi).
Bugünün savaşlarında işgal yok, çeşitli baskı yöntemleriyle etkilemek ve sonrasında gücü ve nüfuzu kabul ettirmek var.
Bunu da zor anlatıyorum! (Post-modern Politik Ekosistem)
Şunu görüyorum, ABD de İsrail de Ortadoğu'da istediklerini yapabiliyorlar.
Benim gördüğümü başkaları göremiyor mu?
Şunu söylüyorlar, İsrail İran'da başarısız, ABD'nin taarruzu sonuçsuz…
Peki ya yarın öbür gün; Hamas-İsrail ateşkesi şu şartlarda oldu, Gazze İsrail ordusunun kontrolünde kaldı, Lübnan ve İsrail Anlaşması ile Suriye ve İsrail Anlaşması imzalandı, Yeni Suriye'de yeni anayasa yazanlar Kürtleri (SDG'yi) özel bir yere koydu denirse, hatta İran'da birkaç noktada kanlı terör eylemleri gerçekleşirse, ne diyeceksiniz?
Mesela Netanyahu hükümeti düşerse, İran da "bak biz galip geldik, İsrail'de hükümeti bile değiştirdik" derse, bu gerçekten bir başarı olarak mı kabul görür?
İsrail tarihini bilmeyenler için sanırım bu böyle!
İsrail genişlemiş olur mu, olmaz mı?
Doğu Akdeniz'de ExxonMobil yeni gaz sahasında çalışmaya başlarsa ne düşüneceksiniz?
Bitmedi, yarın öbür gün normalleşen ülkeler çoğaldı, İbrahim Anlaşması'na katılan ülke sayısı şu oldu, sürpriz denebilecek ülkeler bu anlaşmaya dahil oldular, denirse siz ne düşüneceksiniz?
Biz çok çalışan taraf olduk mu diyeceksiniz?
Bakın, herkes çalışıyor, Ali Hamaney, Ahmed el-Şara, Benjamin Netanyahu, Donald Trump dahil!..
Ortadoğu'da çokça konu edilen din ve mezhepler, etnik kimlikler var.
Dinler de mezhepler de etnik kimlikler de yerli yerinde, kaybolan yok, İslam ülkeleri, Arap Birliği, gibi oluşumlar söz konusu.
Ama yakın zamanda literatüre eklenen; Arap Baharı ülkeleri, normalleşen ülkeler, İbrahim Anlaşması'na katılan ülkeler denmeye başlandı.
Buna ne isim takacağız, zemin kayması mı?
Demek ki başı ve sonu belli süreçler var!
Sonuçta şunları söylemeliyim:
Olaylara stratejik boyutta ve bütüncül bakmayı öğrenmek ve olabildiğince realist yöntemleri göz önüne almak gerekir.
Bu makalede bile neler yazdığımı örneklemek için referansları toparladım, başından beri bütüncül yaklaşımım buydu demek için.
Bütüne ait bir stratejik kurgu veya plan!
Duygusal konular çoğunlukla kaybettirir.
Zaten İsrail ve ABD de bölgenin bu hassasiyetini bilir, insanları duygularıyla yönlendirir.
Politikacıların kime ve neye hizmet ettiğini iyi bilmek gerekir, politika ve aktörler bu işin en önemli konu başlığıdır.
Küçük dokunuşlarla sahanın düzenlendiğini bilmek gerekir, yeni stratejik yöntemleri öğrenmeye açık olmak gerekir.
Girişimde bulunmak, plan yapmak, riske girmek, fiili durum yaratmak, gibi fiilleri neden kullanırız?
Birileri daha aktiftir, iyi hesap yapar, kurgusu eksiksizdir; diğerleri de aktif olabilir ve daha kötü plan sahibi olabilir, hatta yapılan iyi bir kurgu içerisindedir.
Dünya hali, mücadele devam ediyor.
Herkes bir mücadele içerisinde.
Ama şu açık, bütüncül bir şekilde uygulanan stratejiye ve yöntemlere bakılır ise gerçekçi bir mukayese yapabilir ve doğru bir sonuç çıkarılabilir.
Şimdi dikkatlice ve gerçekçi bakın, ne görüyorsunuz?
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish