Bu makalede sizlere, İsrail ve Filistin konularını ortaya koyarak, bölgede ne oldu, daha ne olabilir, sorularını cevaplamaya çalışacağım.
İsrail, Sina meselesini daha önce çözdü, daha girift gördüğü kuzeydeki Suriye ve Lübnan sınır meselelerini sonraya bıraktı.
Şimdi kuzeyde ilerleme çabası içindedir. Bunu bir genişleme stratejisi olarak da görmek gerekebilir. İsrail bu stratejisini, uzunca zamana yayarak ve sabırla gerçekleştirmektedir.
Peki son gelinen noktada ne var?
İran bölgeyi önemli ölçüde terk etti. Suriye'de ve Doğu Akdeniz'de Türkiye ve İsrail en önemli iki rakip konumundalar.
Öyleyse şimdiki soru açık, neleri beklemeliyiz?
Son İsrail ve Hamas çatışmasının çerçevesi
- "İsrail'in Hamas ile savaşı"
Çok başka perspektiflerden görülen bir konu, İsrail'in Hamas ile yaşadığı son süreç. Gazze ve Filistin konusunda Hamas'ın öne çıkması elbette başlı başına bir inceleme konusudur. Ancak sonuçta olan şuydu:
İsrail, Hamas'a savaş ilan etti.
Buradaki savaş kelimesi de incelenebilir. İsrailliler tarafından neden bu bir operasyon değildi de savaş adını aldı?
7 Ekim 2023 günü dünya Hamas'ın roketli saldırısı ve çeşitli şekillerde duvar dışına çıkıp, İsrail sınırları içinden 251 rehine alıp, tekrar Gazze'ye dönmeleri hadisesini yaşandı.
Bu esnada 1.200 İsrailli sivil yaşamını yitirdi. Bu onlar için "D" günü idi. Bu olayda, "İsrail istihbaratı uyudu mu, bu kez Hamas İsrail'i yendi mi" gibi pek çok yorum yapıldı.
İsrail kabinesi toplandı ve "bu bir savaş" dedi. Sonra 8 Ekim ile başlayan sürece "D+1" adı kondu. "D+1" ile birlikte ABD donanmasının darbe görev grubu yola koyuldu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) birlikleri harekete geçti. Sanki olay başkalaşmış gibiydi. Eğer mesele Hamas ise en az her birkaç yılda bir kere bu tip roketli saldırılar olur ve konu kapanır, öyle ABD donanması gibi ayrıca İsrail dışından güçler seferber edilmezdi.
Bu kez hem İsrail hem de ABD bölgeye başka bir bakış açısıyla yaklaşmaktaydı.
İsrail açısından iki önemli vurgu:
Bir, bu bir savaş; iki, savaşılan güç Hamas, onun da arkasında İran var!
- Doğu Akdeniz'de hidrokarbon keşfi
Gazze bir Filistin toprağıydı. Ancak 2-2,5 milyon Filistinlinin yaşadığı bu sahil bandı İsrail ülkesi için çok değerli görülmekteydi. Her şeyin başında Doğu Akdeniz'deki doğal kaynaklar, deniz nakliye alanı ile birlikte düşünülür ise 2000 tarihlerinde, deniz sahasında ilk doğalgaz çıkarıldığı günlerden itibaren, burada İsrail'in gözü vardı. Bu durumda İsrail ne yapıp edecek bu Gazze gibi önemli bir coğrafyayı Filistinlilere vermeyecekti! O gün bugün Hamas ile, söylediğim gibi, arada bir sürtüşmeler oluyordu, ama bu bir Gazze işgal planı şeklinde ele alınmıyordu.
Şimdi soru şuydu: Acaba Hamas neden bu kez büyük bir saldırı yaptı, çok sayılabilecek rehine aldı, neden İsrail savaş ilan etti ve ABD donanması bölgeye intikal etti?
- İran faktörü
Üstelik bir de İran faktörü var. 2003 yılında İran bölgede etkisini yeni geliştiriyordu. Aslen İran'ın bölgesel genişlemesi, 1980'lerle başladı. Hem ABD'ye hem de İsrail'e karşı koymak için Lübnan'da Şii Hizbullah hareketinin kurulmasına yardımcı oldu.
ABD'nin 2003'te Irak'ı işgali ardından da 2011'de başlayan Arap Baharı, IŞİD'in ortaya çıkmasıyla oluşan istikrarsızlık, İran'ın bölgedeki varlığını daha da güçlendirmesi için fırsat oldu. Kasım Süleymani 2020'de Bağdat'ta ABD tarafından drone saldırısıyla öldürülene dek hep bu yapıyı kurmaya çalışmıştı.
İran Devrim Muhafızları'nın (IRGC) iç savaşla birlikte Suriye'ye konuşlandırılması, Irak ve Lübnan'da Şii militan grupların varlığı ile İran, İsrail sınırlarına kadar ulaşan bir hat oluşturdu. Esasında İran ile İsrail'in bir sınırı yok, Tahran-Kudüs arasındaki mesafe 1.856 km. Ama bu vekillerle İran İsrail'e komşu güçlerle tehditti.
Zaman içinde İran, Lübnan, Suriye, Yemen ve Gazze içinde nüfuz sahibi oldu, en azından iddialar böyleydi. İran'ın bu durumu geliştirdiği süreç de yaklaşık 20 yılı bulmuş gibiydi ki 2023'e gelindiğinde ABD ve İsrail birden şunu söyledi:
"İran destekli terörist gruplar" veya "İran'ın vekil güçleri" veya "Direniş Ekseni".
Burada İran ile İsrail arasındaki meseleye de fazlaca yer vermeyeceğim. Sonuçta bugün bile nükleer silah üretimi gibi bir nedenden dolayı ABD ile İsrail'in İran'a yönelik çare aradığı bilinmektedir.
Diğer yandan İran güçlü bir petrol ve gaz üreticisi ülke. ABD'nin rakibi Çin ile arası bir hayli iyi durumda. ABD ile politikaları çakışmaktadır. Bir de Yemen (Aden Körfezi) sorunu canlı şekilde devam ediyor, şeklinde ekleyelim. Aden'den Süveyş'e deniz ulaşım hattı hem küresel ticarette önemlidir hem stratejik mevkidir.
- Çözülmeyen toprak konusu (egemenlik) ve İsrail-Filistin anlaşmazlığı
İsrail teknik olarak halen daha Filistin'e toprak vermeme yolunu seçiyor. Filistinliler ise tarihi perspektif içinde fiilen giderek daraltılan topraklarını her defasında kabul ediyor gibi görünmekteydi.
Bu toprak konusuna gelene kadarki Filistin-İsrail sürecine göz atalım. Böylelikle tarafların pozisyonunu daha iyi anlayabiliriz.
Gazze demişken daha başka bir açıklama daha gerekiyor, o da İsrail ile Filistin'in bir toprak anlaşması yapmaması hususu. Tarihte (1967) Altı Gün Savaşı olarak bilinen süreçte, İsrail, Sina, Gazze Şeridi ve Golan Tepeleri bölgelerini işgal etti. Bunun üzerine BM 242 Sayılı Kararı şöyle:
İsrail işgal ettiği yerlerden çekilecek ve buna karşılık kalıcı barış gelecek.
Şu sonuca bakın: 2025 itibarıyla Sina, İsrail'de ve anlaşması yapıldı; Golan, İsrail işgal ve ilhakı içinde ve halen İsrail, Suriye ile savaş halinde; Gazze ise 4 Nisan 2025 itibarıyla "tam işgal planı" uygulamasına maruz halde.
BM 242 sayılı kararda bir ayrıntı var, karar Filistinliler için "mülteci" tabirini kullanıyor, yani eşit "halk" değiller. Bu husus anlaşmaya Yahudilerce ve Amerikalılarca ustalıkla yerleştirilmiş bir tabirdir.
Bundan sonra örneğin Kudüs'teki veya Gazze'deki Filistinliler istendiğinde mülteci olarak ifade bulabilecektir. Bu oynak zemin bundan sonraki diplomatik süreçlerde Filistinlileri tartışmalı bir konuma getirmiştir. Daha açık söylersek, 1948 öncesinde asıl mülteci konumunda olan Yahudilerdi, 1967 sonrasında mülteci Filistinliler oldu.
Batı Şeria ve Gazze'de egemen güç kim idi? Ürdün. O halde birkaç cümle buna değinelim. Yıl 1987'e gelindiğinde Gazze ve Batı Şeria'da ayaklanan halk "intifada" kararı aldı.
Kral Hüseyin, Batı Şeria'daki Ürdün egemenliğinden 1988'de feragat etti. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), Batı Şeria ve Gazze'de Bağımsız Filistin Devleti ilanında bulundu. Yani burada İsrail, "bu egemenlik devri durumunu ben kabul etmiş değilim" demeye getiriyor.
1993'te İsrail-FKÖ, Oslo'da görüştüler. Oslo Anlaşması veya İlkeler Deklarasyonu kabul edildi. 1994'te Ürdün-İsrail ve FKÖ-İsrail anlaşmaları Washington'da imzalandı. Bu anlaşma ile Gazze ve Eriha, FKÖ'ye bırakılmaktadır. İzak Rabin 1995'te Tel Aviv'de bir radikal Yahudi tarafından suikast sonucu öldürülür.
İsrail saldırıları başlar ve Şimon Peres'den sonra Likud Cephesi lideri Benjamin Netanyahu 1996'da iktidara geçer. Yani Netanyahu meselesi buraya bağlanarak okunur ise işler daha iyi anlaşılacaktır kanısındayım.
1997'de İsrail, Batı Şeria'daki Hebron'un yüzde 80'lik kısmını Filistin'e bıraktığını açıklar. ABD Başkanı Bill Clinton, 1998'de Filistin'e gelir ve mecliste konuşur, ABD aracılık eder ve Batı Şeria'nın yüzde 13'lük kısmını Filistin'e veren FKÖ-İsrail Wye River Anlaşması'nı imzalatır. Ürdün Kralı Hüseyin 1999'da ölmüştür. Aynı yıl İsrail'de İşçi Partisi lideri Ehud Barak Başbakan olur.
2000'de Camp David görüşmeleri yapılır, başarısız olur. Ocak 2001 yılında Taba Görüşmeleri olur, bu da başarısızdır. Ve ardından FKÖ tekrar intifadaya başlar. Barak'tan sonra Arell Şaron 2001'de Başbakan olur.
Filistinli intihar bombacıları eylemlerini artırır. Şaron, Arafat'ı terörist ilan eder ve kendisiyle barış görüşmesi yapılamayacağını duyurur. İsrail önce Batı Şeria'dan itibaren işgaline başlamıştır, sonra Gazze'ye girer. 2002'de Arafat, Ramallah'taki karargahında kuşatma altında tutulur. Batı Şeria ile İsrail arasına bir duvar inşa edilmeye başlanır.
BM Güvenli Konseyi İsrail'e işgal ettiği yerleri boşaltması için bir karar tasarısını oylar. 2003 yılında ABD, AB ve Rusya, BM'nin "Yol Haritası" dedikleri çalışması üzerine karar verirler. Buna göre "Filistin Devleti'nin gerçekleşmesi ve bölgede tam barışın tesisi üzerine Üç Aşamalı Plan" yürürlüğe sokulur ve bu planın sonucu 2005 yılında alınacaktır.
Peki şimdi ne oldu dersiniz?
Yaser Arafat 2004'te öldü veya öldürüldü! İzak Rabin, Yaser Arafat, her kim bir ilerleme kaydetse ölüm söz konusu ve her şey yeni baştan ele alınmaya başlanıyor gibi.
Gazze'ye duvar çekilmesi sürmektedir. Şaron 2006'da ağır bir beyin kanaması geçirir. Hamas Filistin'de seçim kazanır. İkinci Lübnan Savaşı başlar. 2007'de Lübnan'daki Hizbullah, İsrail kentlerine roketli saldırılarda bulunur. İsrail askerleri esir alınınca savaş tekrar başlar.
İsrail, Lübnan'daki hedeflere hava ve topçu ateşiyle taarruzlar gerçekleştirir, Lübnan güneyini karadan işgal eder. BM Barış Gücü yine bölgededir. Ardından 2008'de İsrail Gazze'deki Hamas'a yüklenir. Aralık 2008'de çıkan savaşta 1.300 Filistinli yaşamını yitirmiştir.
Binyamin Netanyahu tekrar Başbakandır. İsrail, 2000 yılında Doğu Akdeniz'de hidrokarbon yatakları keşfeder. Asıl rezerviyse 2009'da keşfeder. Gazze'ye kara harekâtı başlatır ve hava saldırıları sürmektedir. Netanyahu, Washington'a Barack Obama'ya gider ve "Filistin Devleti'nin kurulmaması gerektiğini" kendisine anlatır.
Bu süreci özet olarak açıkladım. Oslo'da kabul edilen ve sürekli tekrarlanan, hatta 2023 sürecinde Joe Biden yönetiminin de dile getirdiği, "Filistin için 1967 sınırlarını kabulü" konusu var. Bu Oslo'daki anlaşmaydı. Karşılıklı oturup, "orası senin, burası benim" denebilecek İsrail ve Filistin toprak anlaşması olmadı, "ilkeler" öne sürüldü.
Batı Şeria'daki durum da böyle. Toprak satın alma süreçleri bununla ilgili.
2012'de Filistin Devleti'nin BM'ye gözlemci statüsünde kabulü ve devlet olarak tanınması konusu var. Bu süreçte ABD ve İsrail öneriye başından itibaren şiddetle karşı çıktı ve "Filistinlilerin müzakereler yoluyla değil BM üzerinden devlet olmaya çabaladığını" savundular.
Gazze'nin tam işgal planı
Yukarıda 7 Ekim 2023 ile başlayan sürecin çerçevesini çizdik.
İsrail yaklaşık 52 bin insanın, çocuk, kadın, yaşlı demeden canını aldı. Bu bir katliamdı.
Hatta Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Netanyahu ve başka isimleri için tutuklama emri çıkardı. Ortada işlenen bir insanlık suçu söz konusuydu.
İsrail bölgede pek çok genişleme faaliyetini gerçekleştirme imkânı buldu.
Gazze'den sonra Hizbullah'a yöneldi. İran'ı ve İranlı üst düzey idarecileri politikacıları elemine etti. İran bir anlamda kabuğuna çekilmek durumunda kaldı.
İsrail'in 1967'den bu yana savaş halinde olduğunu Suriye'de iktidar değişti. Geçici Yönetim işbaşına geçti. Teknik manada İsrail bu ülkeyle halen savaşta ve geçici Cumhurbaşkanı Ahmet eş-Şara'yı meşru lider görmemekte.
İsrail askerleri Golan'ın ilhakı sonrasında, Hebron Dağı'nda, Dara, Şam ve Süveyda bölgelerinde savaş uçakları ve özel timleriyle askeri operasyonlar gerçekleştirmekte, kendi hesabına göre Dürzilere destek vermekte, hatta Esad'ın ülkeden kaçması sonrasında İsrail neredeyse öne çıkan bütün Suriye askeri üslerini ve stratejik hedefleri havadan ve denizden vurarak bu ülkeyi planlı biçimde olabildiğince zayıf bir hale getirdi. Bu ülke dediğimiz ise İsrail'in tarihsel manada en büyük rakibi oldu.
Nisan 2025'e gelindiğinde Gazze'de taş taş üstünde kalmadı, insanlar perişan haldeler. Yardımlar gelse de İsrail engelliyor. Rehine takası ve ateşkes konuları gündemde ama bu iş "tamamlandı" noktasına gelmiyor. Bu noktada, acaba tamamlanmaması istenen ne var, diye sorabiliriz.
- Hamas ne durumda?
İsrailli yetkililer Hamas'ın Ekim 2023'te sahip oldukları yaklaşık 30 bin eğitimli militandan en az 21 bininin öldüğü hesaplıyor. Ayrıca 4 bin civarında militan ise İsrail tarafından gözaltına alındı.
Bunun yanında yaralılar var ve bunlar yeni bir çatışma için hazır olamayacaklar. Hamas'ın 19 aydır ikmalden tamamen mahrum kaldığı düşünülüyor. Hamas günde yüzlerce roket atarken, şimdi belki ayda ya bir tane atıyor ya da onu da atamıyor.
- Gazze sivil halkı ne durumda?
Nüfusun 2-2,5 milyondan daha aşağılara düştüğü söylense de net rakam yok. Tahminler yaklaşık 1,5 milyon. Çatışmanın başlamasından buyana 100 binden fazla Gazzeli, Mısır başta olmak üzere başka ülkelere gittiler.
Bu süreçte İsrail Gazzeliler üzerinde sürekli propaganda yaptı ve onlara "bütün bu yaşananların sebebinin Hamas olduğunu" işledi. Hatta, "Başkan Mahmud Abbas'ın yolundan gidin" şeklinde de propaganda yapıldı.
Bu propagandanın etkisi altında durumunu Hamas karşıtı olarak belirleyenler ne kadar bilinmiyor. İsrail istihbaratı son olarak şu temayı işliyor:
"Hamas kendini korumak ve iktidarda olmak için, tünellerde 20-24 canlı rehine tutmak uğruna, sizleri çadırlarda tutmaya mahkûm ediyor, bir ikinci sıcak yaz mevsimini daha geçirmek ve kısıtlı erzaka maruz kalmak istemezsiniz" deniyor.
Bir diğer propaganda şu, "Gazze nüfusunun büyük bir bölümü Hamas'tan tamamen ayrılacak, siz ne tarafta olacaksınız" şeklinde.
- İsrail'in operasyonu: Gideon'un savaş arabaları
İsrail ordusuna göre Gazze artık bir stratejik tehdit değil. Ancak hala Hamas'ın elinde 24 rehine ve 35 ceset var (toplam 59, Hamas 35 cesedin bir kısmının İsrail ordusu ateşiyle öldüğünü iddia ediyor).
19 Ocak'tan 18 Mart'a kadar süren iki aylık ateşkesin sona ermesinden bu yana, geçen altı hafta içerisinde, İsrail ordusu, İsrail ile Gazze arasındaki tampon bölgeyi yavaş yavaş yeniden işgal ediyor, arayı genişletiyor, binalardan ve bitkilerden temizliyor.
Netanyahu tekrar savaş elbisesini giydi. Buradaki sürecin adı ne? "İsrail tarafından Gazze'nin tam işgal planı başladı."
Pazartesi günü İsrail kabinesi toplandı, karar verdi, sonra ordu yeniden hazırlık içine girdi ve yedekleri çağırdı. Amaç: Yeni Gazze Operasyonu.
Bu yeni operasyon çeşitli medya kuruluşları vasıtasıyla açıklanmaya başlandı. Planını hedefi şu: Tam Askeri İşgal ve Yardım Kontrolü. İsrail'in yeni Gazze savaş planında, Gazze'nin tamamını ele geçirilmesi var. Başka neler konuşuluyor?
Asker Gazze'ye yerleşiyor ve süresi belirsiz. Filistinliler Gazze'nin güneyine göç ettiriliyor. İsrail insani yardımların kontrolünü eline alıyor.
İşte Gazze'nin tam işgali!
Böyle haberler çok gelir ama bahsedelim örnek olması bakımından. Axios'a göre yeni Gazze planı:
Operasyon planları, İsrail Ordusunun Gazze'de ayakta kalan tüm binaları yıkmasını ve 2 milyonluk nüfusun neredeyse tamamının tek bir 'insani bölgeye' yerleştirmesini öngörüyor.
Axios devam ediyor:
Trump, Netanyahu'ya Gazze'de gerekli gördüğü her türlü adımı atması için fiilen yetki verdi.
Bir egemen ülke, başka bir egemen ülkeye nasıl yetki verir, pek anlaşılır gibi değil. Belki anlatım şekli itibarıyla bu sözcükler kullanılıyordur. Anlamı şu olabilir:
İstediğini yap ABD her zamanki gibi arkanızda!
Başka haber:
İsrail Ordusu Gazze'yi 5 parçaya bölerek idare edecek: Kuzey Gazze, Gazze Merkez, Deir el-Balah, Han Yunus, Refah. Bu plana ‘böl ve hükmet' de diyorlar. Büyük olasılıkla bu her bölge Batı Şeria'ya benzer şekilde, İsrail tampon bölgeleriyle çevrilecek. Bölge silahsızlandırılacak. Her bölge için yerel bir idare kurulacak, muhatap İsrail olacak…
İsrail ve Türkiye
Sonuçta geldik dayandık Türkiye ve İsrail rekabetine.
Hangi coğrafyalarda rekabet oluyor?
Afrika, Balkanlar, Doğu Akdeniz, Ortadoğu, Hazar Denizi çevresi… benim dikkat çektiğim kavramsal konu ise "küresel merkez olmak" konusundaki rekabet.
Dense ki, rekabet değil de işbirliğinden söz edilse, hangi bölgelerde ortak hareket edilebilir?
Yine aynı. Hatta Trump'ın Netanyahu ve Erdoğan'a önerdiği de bu, "rekabet değil, bunun yerine ortaklık."
Peki hangisi gerçekçi?
Ancak Trump'ın söylediği şöyle bir şey: Türkiye, İsrail'in isteklerini yerine getirsin, mesela Filistin, Lübnan ve Suriye'deki alanlar için anlaşmaya varsın, diğer coğrafyalardaki işlere birlikte bakılsın…
Trump icraatının ilk 100 günü içinde Beyaz Saray'da Netanyahu ile iki kez görüştü.
Trump, Gazze için bir emlakçı edasıyla projesini de açıkladı. Trump, Gazze'yi "riviera" olarak açıklıyor. "Filistin sorununu çözeceğiz" diyor.
Biraz geçmişten başlanırsa, One Minute (2009) ve Mavi Marmara (2010) olayları boşuna değildi, bunları söyleyebiliriz.
Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Yunanistan yoluyla İsrail ile Türkiye bu bölgede anlaşmaya varacak gibi değil.
Suriye'de kendi emniyetini düşünen İsrail, sürekli bu bölgenin zayıf kalmasını istiyor ve hatta alanının genişleterek büyüme içerisinde hareket ediyor.
Diyeceksiniz ki Yahudi nüfusu bu tarz büyümelere yeterli değil. Doğru, ama zaten bunu planlı ve azar azar yapıyor. Üstelik Dürziler gibi kendine müzahir bölgedeki toplulukları ilk planda kullanmanın peşinde.
Dahası, Filistinlileri oradan al, buraya taş modeliyle de planlar içinde. Olacak işler değil!
İsrail uzun süredir Suriye ve Irak'taki PKK ve buna dahil olan grupları alttan alta destekledi.
Son kertede ABD öncülüğünde desteklenen YPG'den yapılandırılan SDG'nin İsrail güdümünde çalışması isteniyor.
Bütün bunlar Türkiye ile bölgede anlaşma yapılamayacak kadar önemli ve hassas konular.
Şimdi soru şu:
SDG merkezi Şam Yönetimi'ne mi tabi olsun, yani mesela Suriye ordusu içine mi girsin, yoksa özerk bir Kürt devleti olup onun içinde mi kalsın?
İsrail özerk Kürt devleti projesinde ısrarcı.
Türkiye bunu kabul eder mi?
Bir vakit, "ne işimiz var Suriye'de" şeklinde, ülke içinde bazı farklı düşüncede olan çevreleri gördük.
Ama bakın, çok zaman geçmeden, neredeyse fiilen, Suriye'de Türk yetkililer ile İsrail'inkiler birbirlerine yaklaşacaklar!
Demek ki İsrail güneyden kuzeye nüfuz alanını arttırıyor ve bu niyetle hareket ediyor.
Türkiye ise Suriye'de geçici rejimin istikrarlı bir şekilde olmasını, daha doğrusu ayakta durmasını istiyor.
Türkiye bu bakımdan, Suriye'nin yeniden imar sürecinde özveriyle çaba sarf etmeye çalışıyorken, başka ifadeyle barışa, huzura ve istikrara hizmet ederken, bir de bakıyor ki İsrail savaş uçakları Suriye'de her noktada bomba atıyor.
Hatta geçen gün Şam Cumhurbaşkanlığı binası yakınına atılan bombadan sonra İsrailli yetkililer "bu bir uyarıdır" diye açıkça söylediler.
Demek ki Türkiye endişelerinde haklıymış, İsrail askeri neredeyse Türkiye sınırına kadar gelecek, savaş uçakları sınırın kenarına bomba bırakacak..
Uzun lafın kısası, bugün Suriye ve Doğu Akdeniz özelinde Türkiye ile İsrail, rekabette bir hayli ileri noktadalar. Bu yönüyle karşı karşıyalar.
Netanyahu bugünlerde Azerbaycan seyahati gerçekleştirecek.
Buradan sonra Moskova'da Putin ile de görüşmesi olacak.
Bekliyoruz, neler ortaya çıkacak?
İsrail'in Azerbaycan ve Rusya ile iyi ilişkiler içinde olduğunu biliyoruz.
Asıl konu İran mı, Türkiye mi, ikisi de mi, göreceğiz.
Sonuç
Türkiye ne istiyor?
Filistin milleti topraklarında kalsın.
Suriye, Irak, Lübnan, vs. ihya olsun.
İsrail genişleme politikalarından vaz geçsin, bölgede istikrarsızlık yaratmasın.
Türk askeri ile İsrail askeri karşı karşıya gelebilecek bir olasılık içinde hiç olmasın.
Doğu Akdeniz'de adil bir paylaşım olsun.
Bu bölgenin kaynakları adil bir biçimde işletime açılsın…
Ancak olana bakın:
İsrail bugünlerde Gazze'deki tarihi amaçlarını sonuçlandırmak için en son hamlesini başlattı.
Görünen o ki durum uluslararası hukuk yönüyle İsrail'e "dur" diyemeyecek, üstelik ABD de Netanyahu'ya tam destek veriyor.
Obama'dan bu yana İsrail'e "tam destek" politikası hiç geri adım atmadı.
Bugün (5 Mayıs 2025) Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump bir telefon görüşmesi yaptılar.
Büyük ihtimalle Cumhurbaşkanı Erdoğan Washington'a bir ziyaret yapacak.
Bakalım bu ziyaret bize ve bölgeye neler getirecek?
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish