Yetkili sendika Memur-Sen'in ücret aklı

Hasan Köse Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Türkiye'de kamu görevlileri sendikacılığı, özel sektör işçi sendikacılığından farklı olarak anayasal sınırlamalara tâbi bir alandır.

Grev hakkının tanınmaması, toplu sözleşme süreçlerinin hakem heyeti aracılığıyla bağlanması ve yargı yolunun kapatılması, kamu çalışanı sendikacılığını zayıf bir zeminde bırakmaktadır.

Bu zeminde en güçlü aktör, yaklaşık bir milyon üyeye yaklaşan Memur-Sen Konfederasyonu'dur.

Yetkili sendika konumunu uzun süredir koruyan Memur-Sen, toplu sözleşme masasında hükümetin başlıca muhatabı olmuş ve ücret politikalarını biçimlendirme etkisiz eleman olarak kalmıştır. 

Bu çalışmada, Memur-Sen'in "ücret aklı" eleştirel bir bakışla incelenecektir.

"Ücret aklı" kavramından kastedilen, sendikanın ücreti hangi normatif temele oturttuğu, taleplerini nasıl formüle ettiği ve hükümetle müzakerelerde hangi stratejiyi izlediğidir.

Çalışmada şu sorulara cevap aranacaktır:

  1. Memur-Sen'in ücret konusundaki temel ilkesi nedir?
  2. Talepler, yalnızca kayıp telafisine mi odaklanmaktadır?
  3. Toplu sözleşme düzeni, grev hakkının yokluğu ve hakem heyeti kararlarının kesinliği sendikanın elini nasıl bağlamaktadır?
  4. Memur-Sen, kamu çalışanlarının özlük haklarını geliştirmiş midir, yoksa hükümetin elini mi rahatlatmıştır?

1. Ücretin normatif temelinden yoksunluk

Ücret, yalnızca mali göstergelerin ya da piyasa mekanizmalarının konusu değildir; adalet, hak ve rıza kavramlarının merkezinde yer alır.

Batı'da sosyal demokrasi, ücreti sosyal devletin adalet aracı; Marksist gelenek, artı-değer sömürüsünün sembolü; İslam iktisadı ise emeği üretilen değer üzerinde asli unsur olarak bir mülkiyet edinim hakkı olarak görür.  

Memur-Sen'in yaklaşımı bu normatif çerçevelerden kopuktur. Sendika, ücret taleplerini çoğunlukla enflasyon farkı, refah payı, taban aylık artışı gibi teknik başlıklarla ifade etmektedir.

Sıklıkla dile getirilen "haysiyet ücreti" kavramı ise ölçülebilir bir kritere dayanmamakta, daha çok retorik bir slogan olarak kullanılmaktadır. 


2. Reaktif söylem: Kayıp telafisine dayalı yaklaşım

Toplu sözleşme görüşmelerinde Memur-Sen'in tavrı çoğunlukla hükümetin açıkladığı tekliflere tepki vermek üzerine kuruludur.

Hükümet belli bir zam oranı açıkladığında, sendika bunu yetersiz bulup biraz daha fazlasını istemektedir.

Bu yaklaşım, sendikayı sürekli reaktif bir pozisyona hapsetmektedir.

Bu durum iki açıdan sorunludur:

  1. Stratejik vizyon eksikliği: Uzun vadeli ücret politikası, büyüme ve gelir dağılımı bağlamında bir perspektif geliştirilmez. 
  2. Müzakere gücü zayıflığı: Talepler hükümetin belirlediği çerçeveye bağlı kalır; sendikanın kendi özgün paradigması oluşmaz.

Sonuç olarak sendika, sürekli kayıpları geleceğe yönelik telafi etmeye çalışan bir pozisyona düşmekte; kazanım gibi sunduğu artışlar enflasyon karşısında erimektedir.

Dolayısıyla sendika, ücreti hak ve adaletin temel kategorisine oturtamamaktadır.

Olması gerekeni ilkesel düzeyde ortaya koymadan mümkün olanı aradığı için mümkün olanı dahi elde edemeden olanı koruma mücadelesi vermektedir.

O da TÜİK, BİS ve maksatlı veri üreten kurumların ölçeklerine göre işlediği için Kamu Çalışanlarını her dem piyasa karşında zarara uğratmaktadır. 


3. Haysiyet ücreti söyleminin boşluğu

Memur-Sen kamuoyunda "insanca yaşamaya yetecek haysiyet ücreti" söylemini öne çıkarmıştır.

Ancak bu kavramın içi doldurulmamıştır. Haysiyet ücreti living wage/yaşam ödemesi kriteridir.

Her vatandaşın varoluşsal hakkı olarak tasarlanmış bir kavramdır.

Onu hak etmek için var olmak yeterlidir.

Bir iş yapmak gerekmez.

Varoluşsal yaşam hakkı için eşitlik zemininde ödenir ve bu adalettir.

Ücret ise yapılan bir işin karşılığıdır.

Bir hizmet veya emtia üretiminin karşılığıdır.

Dolayısıyla yine hukuki eşitlik zemininde olmak zorundadır.

Fakat teraziye tartıya koyulacak bir hizmet ya da emtia vardır.

Teraziye koyulan hizmet ya da malın değeri tespit edilmeden veya bir mihenk olmadan adaletin tecelli imkânı yoktur.

Bu durum belirsiz bir ölçümle hüküm vermek olur ki İslam hukukunda "garar"dır; belirsizliğin olduğu akitler usulden batıldır. 

Haysiyet ücreti, asgari geçim endeksine bağlanması yapılan işin belirsiz kalmasına neden olmaktadır.

Kriter, ortalama refah seviyesi ise; hangi oranına tekabül edecektir?

Üst sınırına mı, ortasına mı, alt sınırına mı?

Makas çok geniş! Bu da aslı ifsat edecek bir belirsizliktir.

Bu sorular cevapsız kaldığı için haysiyet ücreti kavramı, yalnızca kamuoyuna dönük retorik bir söylemde kalmaktadır. 


4. Sosyal devlet ilkesiyle yüzeysel ilişki

Sendika, Anayasa'da yer alan "Türkiye Cumhuriyeti sosyal hukuk devletidir" ilkesine sıkça atıf yapmaktadır.

Ancak bu atıf, derinlikten yoksundur.

Sosyal devletin ücret politikalarıyla ilişkisi uluslararası normlar (ILO sözleşmeleri, Avrupa Sosyal Şartı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi) üzerinden tartışılmamaktadır. 

ILO'nun 131 sayılı Asgari Ücret Belirleme Sözleşmesi işçilerin ve ailelerinin temel ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde asgari ücreti tarif eder.

100 sayılı Eşit Ücret Sözleşmesi "eşit değerde işe eşit ücret" ilkesini salık verir.

95 sayılı Ücretlerin Korunması Sözleşmesi ise ücretin korunmasını ve yaşama yetecek seviyede olmasını güvence altına alır. 

Avrupa Sosyal Şartı'nın 4'üncü maddesi çalışanların kendilerine ve ailelerine iyi bir yaşam standardı sağlayacak adil ücrete sahip olmasını, aynı değerde işe eşit ücret verilmesini ve ücretin haksız kesintilere karşı korunmasını öngörür.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 23'üncü maddesi de herkesin kendisine ve ailesine insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlayacak adil ve elverişli ücrete sahip olduğunu belirtir. 


5. Makro iktisadi perspektif eksikliği

Memur-Sen'in ücret talepleri makro ekonomik çerçeveden kopuktur.

  • Ücret artışlarının bütçe açığı ve enflasyona etkisi tartışılmamaktadır. 
  • Tahakkuk ettirilen ve fakat tahsil edilemeyen/edilmeyen vergilerin nedenleri üzerinde veriye ve saha araştırmalarına dayalı bilinçten yoksundur.
  • Gelir vergisi %22 iken neden faiz gelirinden %15 vergi alındığı, neden servet vergisi alınmadığı ve neden genel vergilerle halk yoksullaştırılırken kurumlar vergisi toplam vergi matrahında daha azdır? Soruları sorulup tartışılarak toplumsal bir bilinç oluşturma çalışması yapılmamaktadır. 
  • Kamu maaşlarının özel sektör ücretlerini nasıl etkilediği analiz edilmemektedir. 
  • İç talep üzerindeki olumlu etkiler öne çıkarılsa da somut verilere dayalı değildir.

Bütün bunlar, "Sendikalar olmasa idi ücretlerimiz daha mı az olurdu?" sorusuna haklılık zemini oluşturmaktadır.


6. Gelir adaleti perspektifinde dar çerçeve

Memur-Sen zaman zaman gelir adaletine atıfta bulunur, ancak bu vurguyu yalnızca memur maaşları bağlamında yapar.

Vergi sistemi, servet adaleti veya kamusal hizmetlerin finansmanı gibi daha geniş konulara girmemektedir.

Böylece "gelir adaleti" kavramı, bütüncül bir toplumsal eşitlik vizyonuna dönüşmemektedir.

Kamu Çalışanlarına ayrılan bütçenin dağıtımıyla kısıtlı kalmaktadır.

Sistemin bütününü iktisadi adalet ve gelir adaleti perspektifinden tartışacak çalışmalar yapmamaktadır. 


7. Statü farklılıkları ve eşitsizlik

Kamu çalışanları arasında kadrolu, sözleşmeli, 4/B ve 4/C statüleri arasında ciddi ücret farkları vardır.

Memur-Sen bu farklara işaret etse de, köklü bir çözüm üretmemektedir.

"Eşit işe eşit ücret" ilkesi üzerine hukuk felsefesiyle temellendirilmiş, normatif ve iktisadi bir rapor sunmak yerine yalnızca talep düzeyinde kalmaktadır.  


8. Parçalı öneriler

Sendikanın vergi indirimi, kira yardımı, bayram ikramiyesi gibi talepleri tek tek faydalı olabilir; ancak bunlar bütüncül bir ücret politikası vizyonuna işaret etmez.

Bu nedenle sendikanın yaklaşımı parçalı ve popülist bir görünüm arz etmektedir. 


9. Uluslararası perspektifin yokluğu

Memur-Sen, ücret tartışmalarını uluslararası örneklerle ilişkilendirmemektedir.

Oysa İskandinav ülkelerindeki sosyal demokrat sendikaların deneyimleri veya İslam iktisadı tartışmaları, kamu çalışanı ücretlerinde önemli referans noktaları sunabilir.  

Bu bağın kurulmaması sendikanın vizyonunu daraltmaktadır.

Bu noktada koşulların farklılığından dem vurulmaktadır.

Fakat sözü edilen koşul farkları nesnel ve ölçülebilir veriler üzerinden sunulmamakta kaba retorikle karartılmaktadır.


10. Toplu görüşmeden grevsiz "Toplu Sözleşme"ye

2010 anayasa referandumu sonrasında kamu çalışanlarına "toplu sözleşme" hakkı tanındı.

Bu süreçte Memur-Sen aktif rol oynadı ve bunu "tarihi bir kazanım" olarak sundu.

Ancak ortaya çıkan sistem, klasik toplu sözleşmeden oldukça farklıdır:

  • Grev hakkı tanınmamıştır.
  • İşçi sendikalarında olduğu gibi işveren iş mahkemesine topluca verilememektedir.
  • Uzlaşmazlıkta Kamu Görevlileri Hakem Kurulu (KGHK) devreye girmektedir.
  • Hakem heyeti kararları kesin olup yargı yoluna kapalıdır.

Bu durum, hükümetin siyasi maliyetini azaltmış, kamu çalışanlarının hak arama kapasitesini sınırlamıştır.

Memur-Sen'in bu düzenlemeye verdiği destek, sendikanın üyelerinin haklarını korumak yerine hükümete manevra alanı açmıştır.

Sendika ontolojisinin vecibesi yerine öne çıkardığı niceliksel kategori aidiyetleri üzerinden alt politik ontolojiye hizmet etmektedir.

Bu da sendikanın varoluşsal nedenine uzak düştüğü için olgusal meşruiyet krizine neden olmaktadır. 


11. Hak, adalet ve rıza temelli bir ücret aklı ihtiyacı

Memur-Sen'in mevcut yaklaşımı, ücreti hak ve adaletin temel kategorisine oturtamadığı için eksiktir.

Kamu çalışanlarının ihtiyaç duyduğu şey, 3 ilkeye dayalı bir vizyondur:

  • Hak: Emeğin üretilen değerden adil pay alması. 
  • Adalet: Gelir dağılımının tüm toplumu kapsayacak şekilde düzenlenmesi. 
  • Rıza: Çalışanın aldığı ücretin adil olduğuna ikna olması. 

Sonuç 

2008 yılında Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanlığına aday olurken dile getirdiğimiz eleştiriler, aradan geçen 17i yılın sonunda bütün açıklığıyla doğrulanmıştır.

Zaman, bu eleştirilerin sadece güncel bir itiraz değil, aslında bir tözsel kriz teşhisi olduğunu göstermiştir.

Aristoteles'in, Kategoriler'inde belirttiği üzere:

Töz, diğer bütün yüklemlerin taşıyıcısıdır; o olmadan diğerleri var olamaz.


Sendikal yapıların tözü, emeğin onurunu hak, adalet ve özgürlük temelinde savunmaktır.

Memur-Sen bu tözden saparak, niceliğe saplanmış; yani üye sayısındaki artışı özün yerine koymuştur.

Oysa Aristoteles uyarır:

Miktar şeyin kendisi değildir; yalnızca ona eşlik eder.


Bu nedenle büyüyen üye sayısı, tözü sendika olmayan örgütün zaferi; olduğu şeyin zaferidir.

Olmadığı şeyin değil. Bu bir mahiyet krizidir.

İslam düşüncesinde bu anlamdaki tözün karşılığı emanet kavramıdır.

Kur'an'da, "Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten çekindiler; onu insan yüklendi"  buyrularak, adalet ve emekle, ıslah ve imar sorumluluğu insana tevdi edilmiştir.

Bir sendikanın emaneti, üyelerinin hakkını savunmaktır.

Memur-Sen ise bu emaneti sendikal varoluş üzerinden taşıyamamış/taşımamış, siyasete eklemlenerek asli sorumluluğunu ikincilleştirmiştir.

Nitekim Kur'an'ın "Allah size, mutlaka emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor"  ilkesi, sendikal temsilin özünü ifade eder; fakat bu ilke pratiğe yansımamıştır.

Çünkü bunun için tözün ayırdına varılması ve özgün bir ontoloji kurulması gerekir.

Marx; İbn-i Haldun'la aynı paralelde  "değerin yaratım aracı emektir"  tespitinde bulunmaktadır.

Faal emeği merkeze almayan her sendikal yaklaşım, tözünü kaybetmiştir.

Aynı şekilde işveren örgütünün tözü de ölü emeği/sermaye merkeze almaktır.

Emeğin hak ettiği karşılığı alamaması durumu bir sömürüdür. Hem de yasal sömürü.

Bugün kamu çalışanlarının yaşadığı ücret adaletsizliği, faal emeğin ontolojisine uygun bir töze sahip temsilden yoksun olmasıdır.

Sendika, emeğin değerini koruyacak mekanizma üretmek yerine, hükümetin teklifini hafifçe iyileştiren bir figüran rolüne indirgenmiştir.

İbn Haldun umran kavramıyla toplumun bütünlüğünü açıklarken, devlet ile toplum arasındaki dengeyi vurgular:

Umranın bekası adaletledir; zulüm, umranı harap eder.


Bir sendikanın görevi, emeğin hakkını koruyarak toplumsal adaletin inşasına yardımcı olmaktır.

Memur-Sen ise adalet üretmek yerine, bürokratikleşmiş bir yapıya eklemlenmiş burnuna halka geçirilerek uysallaştırılmış dev gibidir.

Bu üç farklı gelenekten çıkan ortak sonuç şudur:

Memur-Sen, 2008'de dile getirdiğimiz sendikal vizyondan hâlâ çok uzaktır.

Aristoteles'in kavramsallaştırmasıyla tözden sapmış, Kur'an'ın emanet perspektifiyle sorumluluğu yerine getirmemiş, Marx'ın emek-değer teorisiyle emeğin karşılığını koruyamamış, İbn Haldun'un umran anlayışıyla toplumsal adalet üretmemiştir.

Eğer 2008'de savunduğumuz vizyon hayata geçirilseydi, bugün Memur-Sen yalnızca Türkiye'nin en büyük sendikası değil, aynı zamanda emeği merkeze alan, adalet temelli, sivil bir referans örgütü olabilirdi.

Aradan geçen on yedi yıl, bütün eleştirilerimizi haklı çıkarmış; şu dersi bırakmıştır:

Sendikal öz (töz), emanet sorumluluğu, emek-değer adaleti ve umran inşası birleşmedikçe sendikalar kalabalık olabilir, ama sahici bir varlık olamaz.

 

Not: Genel başkan adaylığı gibi bir niyetim yok. Bu yazıyı örgüte emek vermiş bir kişi ve bir aydın sorumluluğu ile yazıyorum. Hiçbir sendikaya üye değilim. Diğerlerinin bazı artıları olsa da sendikacılığın tözü açısından emeğe katacakları bir değer olmadığı tüzük, söylem ve eylemlerinden anlaşılıyor.

 

 

1.  4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu, Resmî Gazete, 25.06.2001, Sayı: 24494. Ayrıca bkz. Yusuf Alper, Türkiye'de Kamu Görevlileri Sendikacılığı, İstanbul: Beta Yayınları, 2012, s. 45-60. 
2.  Karl Marx, Das Kapital, Cilt I, çev. Mehmet Selik, Ankara: Sol Yayınları, 2011, s. 215-230; John Rawls, A Theory of Justice, Harvard University Press, 1999, s. 243-250; İbn Haldun, Mukaddime, çev. Süleyman Uludağ, İstanbul: Dergâh Yay., 2010, c. 2, s. 456-458. 
3.  Memur-Sen, "2024 Yılı Toplu Sözleşme Talepleri Raporu", Ankara, 2023, s. 5-12. 
4.   Ali Yalçın, Memur-Sen Genel Başkanı, "Haysiyet Ücreti Manifestosu" Basın Açıklaması, 2019.
5.  Memur-Sen, "Toplu Sözleşme Basın Açıklamaları", 2015-2023 dönemine ait çeşitli bildiriler. 
6.  Aziz Çelik, "Türkiye'de Sendikacılığın Reaktif Karakteri", Çalışma ve Toplum, 2018/4, s. 1557-1576. 
7.  DİSK-AR, "Kamu Çalışanlarının Reel Ücret Kaybı Raporu", İstanbul, 2022, s. 14-19. 
8.  TÜİK, "Tüketici Fiyat Endeksi Metodolojisi", Ankara, 2020; ayrıca BİSAM, "Gelir Dağılımı ve Ücret Araştırmaları Raporu", İstanbul, 2021.
9.  Memur-Sen, "Haysiyet Ücreti Kampanyası Raporu", Ankara, 2019. 
10.  Guy Standing, The Precariat: The New Dangerous Class, Bloomsbury, 2011, s. 72-74. 
11.  Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Nisa 4/29-32 tefsiri, c. 2, İstanbul: Eser Neşriyat, 1979, s. 456-459. 
12.  Hayrettin Karaman, "İslam'da Ücret Adaleti", İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 2008/12, s. 33-47. 
13.  T.C. Anayasası, md. 2. 
14.  Yusuf Kaplan, "Sosyal Devlet ve Sendikal Haklar", İnsan Hakları Yıllığı, 2015, s. 201-218. 
15.  ILO, Minimum Wage Fixing Convention, No. 131, 1970, md. 3.
16.  ILO, Equal Remuneration Convention, No. 100, 1951; ILO, Protection of Wages Convention, No. 95, 1949. 
17.  Avrupa Sosyal Şartı (Revize), 1996, md. 4/1, 4/3, 4/5. 
18.  İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, md. 23/3-4, 1948. 

19.  Erinç Yeldan, Makro İktisat Politikaları ve Türkiye Uygulamaları, İstanbul: İletişim Yayınları, 2016, s. 120-125. 
20.  Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi 1908-2015, Ankara: İmge Kitabevi, 2016, s. 245-250. 
21.  OECD, "Public Wages and Private Sector Spillovers Report", Paris, 2019, s. 33-38. 
22.  Mustafa Sönmez, "Türkiye'de Gelir Dağılımı ve Vergi Adaleti", Toplum ve Bilim, 2017/141, s. 56-74.
23.  Kamu-Sen, "Kamu Çalışanları Statü ve Ücret Araştırması Raporu", Ankara, 2020, s. 12-18. 
24.  Memur-Sen, "Toplu Sözleşme Talepleri 2019-2023 Raporu", Ankara, 2022. 
25.  Jonas Pontusson, Inequality and Prosperity: Social Europe vs. Liberal America, Cornell University Press, 2005, s. 101-120. 
26.  Resmî Gazete, 5982 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunu, 13.05.2010; ayrıca bkz. Memur-Sen, "2010 Referandumu Bildirisi", Ankara, 2010. 
27.  Aziz Çelik, "Toplu Sözleşme ve Hakem Kurulu Kararlarının Etkisi", Çalışma ve Toplum, 2014/2, s. 215-230. 
28.  Seyyid Kutub, İslam Kapitalizm Çatışması, çev. H. Hatipoğlu, İstanbul: Hilal Yayınları, 1970, s. 145-150. 
29.  İbn Teymiyye, Hisbe Risalesi, çev. A. Usta, İstanbul: İnsan Yay., 2006, s. 67-70. 
30.  John Locke, Second Treatise of Government, Cambridge University Press, 1988, s. 73-76
31.  Aristoteles. (2014). Kategoriler. (Çev. Saffet Babür). Ankara: BilgeSu Yay., s. 11 (2a). 
32.  Aristoteles. (2014). Kategoriler, s. 19 (6b). 
33.  Kur'an-ı Kerim, Ahzâb 33/72. 
34.  Kur'an-ı Kerim, Nisâ 4/58. 
36. İbn Haldun, Mukaddime, çev. Süleyman Uludağ, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2010, c. I, s. 299.
37.  Karl Marx, Kapital: Ekonomi Politiğin Eleştirisi, Cilt I, çev. Mehmet Selik, Ankara: Sol Yayınları, 2011, s. 175.
38.  İbn Haldun. (2010). Mukaddime. (Çev. Süleyman Uludağ). İstanbul: Dergâh Yay., c. I, s. 398.
39.  Köse, H. (2025, 13 Mayıs). Emek, mülkiyet ve ahlak üzerine Türkiye sendikacılığına eleştirel bir müdahale. KARAR. https://www.karar.com/gorusler/emek-mulkiyet-ve-ahlak-uzerine-turkiye-sendikaciligina-elestirel-bir-mudahale-1958751

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU