Kürt sorunu böyle çözülmez

Zeki Sarıhan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

1 yıl önce MHP Genel Başkanı ve Türk Milliyetçiğinin önemli temsilcilerinden Devlet Bahçeli'nin gizemini koruyan girişimiyle yeni bir "Kürt açılımı" başladı. 

Böyle 100 yıllık bir geçmişi olan ve hem Kürtlerde hem Türklerde derin yaralar bırakmış bir sorunun bir çırpıda halledileceğini sanmak doğru değildir.

Bu nedenle önce Türk kamuoyu hazırlanmaya çalışıldı, sonra mecliste, adında "millî dayanışma", "kardeşlik", "demokrasi" sözcükleri bulunan bir komisyon kuruldu.

Barış sözcüğü de yeniden dolaşıma sokuldu.

Siyasi parti temsilcilerinden başka toplumun çeşitli kesimlerini temsil eden kişiler de komisyonda görüşlerini açıklamaya devam ediyor.

DEM Parti milletvekilleri Abdullah Öcalan'a bilgi vermek ve onun görüşlerini alıp devlete iletmek üzere İmralı adasını su yoluna çevirdiler.

Hükümetin yorgunu yokuşa sürdüğü açık.


Kürt sorunu böyle mi çözümlenir?

Verilen demeçlerden, gazete yazılarından ve televizyon tartışmalarından anlaşıldığına göre, DEM'in temsil ettiği Kürt tarafının bu fırsattan yararlanarak Kürtlerin siyasi konumunu ve haklarını genişletmeye çalıştığı, Abdullah Öcalan'ın ve PKK'lı mahkûmların serbest bırakılmasını istediği anlaşılıyor.

Devleti temsil edenlerin ise şimdilik kamuoyunun eğilimlerini ölçmeye çalıştığı anlaşılıyor.

Sosyalistler dışında kalan Türk çoğunluğunun buna henüz hazır olmadığı da anlaşılıyor.

MHP dışındaki milliyetçi partiler, Kürt taleplerine karşı ateş püskürüyor.

Nihayet, tarafların birbirine ne kadar kızgın oldukları kullandıkları "Alçak!" hakaretinden de anlaşılıyor.

On yıllar boyunca PKK üzerinden Kürtlere karşı olumsuz duygularla doldurulan halktan da açılımın başarıya oluşacağına inananlar fazla değil. 

Sosyal demokrat CHP ise "iki arada bir derede."

arti yönetimi, Kürt seçmenlerinin desteğine ihtiyaç duyduğu için onların taleplerine cepheden karşı çıkmıyor; kendi seçmeni de çoğunlukla milliyetçi.

Diğer milliyetçi kesimden de oy beklentisi olduğu için durumu idare etmeye çalışıyor.

Böylece, şiş de, kebap da yanmaktan kurtulacak.

Muhalefet gazetelerinin yazarları ise baştan beri aleyhte yayın yapıyor.

Bu kesimin açılıma razı edilebilmesi hayli zor olacak. 


Sorun böyle çözülmez

Zaten Kürt sorunu böyle çözülmez.

Arap saçına dönmüş 100 yıllık bu sorunu çözebilmek için, onu çözmeye adaylığını koyanların elinde bir anahtar olması gerekiyor. 

İlk önce Kürt sorununu ne olduğunu anlamak lazımdır. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Kürt sorunu özetle, Kürt adında bir millet olduğu, onun 4 ülkede ve ülkelerin belirli bölgelerinde çoğunluk nüfusu oluşturduğu, II. Dünya Savaşı'ndan sonra İran'ın kuzeyinde Mahabat adında bir cumhuriyetle, günümüzde Kuzey Irak'ta özerk bir yönetim dışında bağımsız bir devlete sahip olamadığı gerçeklerini içeriyor.

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de birden çok milletin yaşadığı devletler var.

Türkiye'de olduğu gibi tarihsel gelişmelerin  bir devlet içindeki milletlerden birini kurucu ve başat konuma getirdiği olur.

Ancak bu durumda, azınlıkta kalan milletin hakları da fiilî ve yasal olarak tanınmak zorundadır.

Türk milliyetçiliği uzun yıllar Kürtlerin varlığını, dolayısıyla farklı bir millet olmaktan doğan haklarını inkâr etmiştir. 

Ancak bir hayli kavga döğüşten sonra Kürt varlığı fiilen kabul görmüş ve buna ilişkin bazı reformlar da yapılmıştı.

Kürtçe televizyon, bazı üniversitede Kürtçe Kürsüsü, Kürtçe dil kursları açmak bunlardandır.

Kürtlerin parti kurma hakları ise daima tehdit altındadır.

Kürt partileri kapatılmış, Kürt milletvekilleri Meclis'ten atılarak tutuklanmıştır.

Kürtlere politika yapmak tamamen yasaklanmak istendiyse de bu başarılamamış olmakla birlikte Selahattin Demirtaş gibi Kürt önderleri hapiste rehin tutulmaktadır.

Kürt bölgelerindeki bir hayli belediye hâlen kayyımla yönetiliyor. 

Açılımın amacı nedir?

Hangi dağda Kurt ölmüştür?

Açılım, Ortadoğu'daki gelişmelere bakılarak Kürtleri Türkiye'de ve Türk halkıyla birlikte tutmak için mi ortaya atılmıştır.

Öyle ise bu neden açıkça dile getirilmiyor?

Yoksa, Kürtlerin ağzına bir parmak bal çalarak olduğu anlaşılıyor.

Bu balın kaç kaşık olması gerektiği konusunda bile henüz bir plan ortaya konulabilmiş değildir. 

Yoksa, siyaseten zayıflayan ve ilk seçimlerde iktidarı kaybedeceği anlaşılan iktidar bloğu seçimlerde Kürt oylarını kendi taraflarına çekmek, böylece iktidarlarını uzatarak, ekonomik kaynakları yandaşları arasında bölüştürmek ve milliyetçi-İslamcı bir düzeni kökleştirmek mi istiyor? 


Millet kavramını anlamak

Bütün bu belirsizlikler, oyalamalar, yoklamalar, Kürt sorununu daha doğrusu millet kavramını anlamamaktan kaynaklanıyor.  

Oysa 10 0 yılı aşkın bir süre önce hem ABD, hem Sovyet politikalarında millet sorunu bütün dünyaya duyurulmuş bulunuyordu.

Örneğin, I. Dünya Savaşı sonrasında dünyaya verilecek siyasi biçim konusunda ABD Başkanı Wilson'un, Osmanlı devletinin Türklerle meskun bölgelerinin Türkiye'de kalacağını ilan etmesi, Türklerde ne büyük bir rahatlama yaratmıştı.

"Milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkı" onlarca milletin bağımsızlığının tanınmasıyla sonuçlandı.

Kurtuluş Savaşı önderleri de Sovyet etkisiyle bu hakkı tanıdıklarını ilan ettiler.

Örneğin, Arap halkının, Kars Ardahan Batum'dan oluşan 3 ilin ve Batı Trakya'nın kendi geleceğini tayin edeceğini programlarına aldılar.

Kürtlere gelince, onlar için de bu hakkı inkâr etmediler.

Kürtlerin Türkiye'de kalmayı tercih ederek bu hakkı kullandığını belirtmekle birlikte 1921 Anayasasında vilayetlerin muhtar olacağı, birçok konuda kendi kendini yöneteceği belirtildi.

Türklerle Kürtlerin Kurtuluş Savaşı'nda emperyalizme ve padişaha karşı kurduğu cephenin sebebi buydu.

Kurtuluş Savaşı'nın önderinin de bu konuda verdiği sözler vardı.

Günümüz Türk milliyetçileri "millet" kavramının yalnız Türkleri tanımlamak için kullanıldığını sanıyorlar. 
 

 

Empati yapmak bile yeterdi

Yalnız empati yapmak yani kendini başkalarının yerine koymak bile Kürt sorununu çözmek için yeterdi.

Daha 13-14'üncü yüzyılın Anadolu bilgesi Yunus Emre "Sen kendine ne sanırsan ayrığa da onu san" diyerek "Dört Kitap"ın içeriğine bu anlamı yüklüyordu.

Yurt dışında Yunus Emre adına kültür merkezleri açanlar, onun dile getirdiği empati, barış ve kardeşliği anlamış olsalar iyi olurdu.

Belli ki, günümüzde "Türk milliyetçisi" olduğunu söyleyenler, başka milletlerin de "milliyetçi" insanlar yaratacağını kabul etmek istemiyor.

Bu kadar bilgisizlik, ne yazık ki dağdaki çobanda, tarladaki çiftçide, fabrikadaki işçiden çok gazete köşe yazarlarında, mecliste bulunuyor.

Ancak tahsille elde edilebiliyor…  

  

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU