Anlamın yerini biçim, düşüncenin yerini dikkat çekme arzusu aldığında; sanat, bir ifade değil, bir algoritmaya hizmet eden estetik manipülasyona indirgenir.
Tıpkı Raskolnikov’un işlediği suçun ardından kendini cezalandırmakla yetinmeyip, suçu felsefi bir kurgu içinde meşrulaştırmaya çalışması gibi…
Sanatın içerikten koparılarak yalnızca dolaşıma girmek için form üretmesi, onu yüzeyde parlayan ama derinlikten yoksun bir nesneye dönüştürdü.
Ve bu hâliyle yol almaya devam ediyor.
Çağdaş sanat da artık özü değil, gerekçeyi konuşuyor.
Bir nevi estetik suç örgüsü kuruluyor; eser değil, niyet öne çıkıyor.
Bir sanat eserine bakmak değil de onun hakkında yazılmış metni okumak zorunda kalıyorsak, orada sanatın kendisi değil, onun etrafında kurulan dil ön plana çıkmış demektir.
Bu dil, çoğu zaman eseri açıklamaz; yalnızca onun varlığını gerekçelendirir.
Ve bu gerekçelendirme izleyiciyle değil, küratörle, akademiyle ve koleksiyon dünyasıyla ilişki kurar. Bu nedenle:
Sanat, içerik üretmez; dolaşıma girmek üzere form üretmeye başlar.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Tolstoy, sanatın "duygunun bulaşıcı olması" anlamına geldiğini söyler.
Peki, günümüzde bir izleyici, sergi salonunda neyle temas ediyor?
Genellikle steril bir yüzeyle, teknik bir jargonla ve dikkatle tasarlanmış bir yabancılaşmayla, değil mi?
Sanat, insana dair olanı konuşmaktan çekindikçe, politik referanslara sığınarak kendini kurtarmaya çalışıyor.
Sergi mekânları, teorik metinler olmadan anlaşılması mümkün olmayan işler üretmekle övünüyor.
İzleyici ise sanatla ilişki kurmak yerine, sanat hakkında ne düşünmesi gerektiğini anlatan bir metne başvurmak zorunda kalıyor.
Bu durum, sanatın demokratikleşmesi değil; teknikleşmesidir.
Sanatın politikleştiği söyleniyor. Ancak bu politikanın kendisi, çoğu zaman dışsal bir başvuru gibi duruyor.
Bir savaş görüntüsü yerleştirildiğinde sanatçı politik mi oluyor, yoksa yalnızca politik olanın görsel kullanımına mı başvuruyor?
Sanat, yaraya pansuman yapmaz; onu teşhir eder. Ama bazen teşhir, eylemsizliğin bahanesi oluverir...
Raskolnikov’un cinayet sonrası yaşadığı çatışma bir vicdan arayışıydı.
Çağdaş sanatçınınsa vicdanla kurduğu ilişki giderek daha soyut, daha sembolik hâle geliyor.
Bir politik mesaj veriliyorsa, bu çoğu zaman "görünmek" içindir.
Çünkü artık ne söylendiğinden çok, ne kadar dolaşıma girdiği önem kazanıyor.
Sanat, duygudan uzaklaştıkça teoriye; teoriden uzaklaştıkça stratejiye sığınıyor.
Ancak stratejiyle kurulan işler kısa ömürlüdür.
Çünkü strateji anlam üretmez; pozisyon üretir.
Ve pozisyon, zamanla içi boş bir jest hâline geliverir...
Artık çağdaş sanatın nereye gittiğinden çok, neyle meşgul olduğu sorulmalı.
Peki, değişen ve dönüşen bu dünyada çağdaş sanat ve sanatçı neye odaklanmalı, ne yapmalı, derseniz…
Çağdaş sanatçı, haritası olmayan bir ülkede yürümeli; adı konmamış bir coğrafyada, dili olmayan bir şarkıyı mırıldamalı...
Bir serginin eşiğinde duran izleyici artık yalnızca bir izleyici olmamalı; tanık olmalı.
Tanık; ama neye?
Bir düşüşe mi?
Bir çözülmeye mi?
Yoksa yalnızca bir "olma"nın eşiğine mi?..
İzleyici, bir resmin yalnızca rengini değil; suskunluğun tortusunu da görmeli…
Bir heykel, sadece üç boyutlu bir beden olmamalı o anda; içeri sızmış bir hafızanın toprağına tutunmalı.
Yol, bu noktada artık çizilmez...
Yol, kırılır.
Vaktiyle sanat, forma ve biçime ikna olurdu.
Şimdi ise kuşkuya ikna olmalı.
Sanatçı artık bir ifade değil; bir boşluk aramalı.
Bu, neyi anlatacağı değil, neye yer açacağı meselesidir.
Sanatçı, benim gözlemlerime göre:
Zamanlar birbirine karışmış durumda.
Mitolojik olanla politik olan, aynı yüzeyde, aynı fırça darbesinde buluşmalı.
Ve sanatçının eli artık sabit olmamalı…
Bir kameralı yürüyüşte, bir çatlakta, bir çocuğun gözbebeğinde gezinmeli.
Sanat eseri artık duvarda değil; gözün içindedir.
Çünkü çağdaş sanat yönünü kaybetmiş değildir.
Bilerek sapmıştır.
Bile isteye, her haritayı yakmış, her işareti sökmüştür.
Çünkü ancak haritasızlıkla hakikate yaklaşabileceğini fark etmelidir çağdaş sanatçı.
Ez cümle:
Geleneksel anlamda sanat, bir duygu, düşünce veya anlam yaratırdı; yani içerik üretirdi.
Ancak çağdaş sanat bağlamında sanat eseri artık "anlam" ya da "derinlik" üretmekten çok, daha çok dikkat çekmek, görünür olmak, paylaşılmak için "form", yani biçim üretmeye odaklanmakla meşgul.
Başka bir deyişle:
Sanatın amacı, anlam yaratmaktan uzaklaşıp; sosyal medya, sergi ve küratör dünyası gibi alanlarda dolaşıma girmek, yani "görünür olmak" için biçim üretmeye dönüşmüştür.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish